• Sonuç bulunamadı

2.4. Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılmasındaki Unsurlardan Biri Olarak Küresel/Evrensel Etik Sistemi Olarak Küresel/Evrensel Etik Sistemi

2.4.3. Uluslararası Kuruluşların Etik Sistemine Katkıları

172

üstlenmeleri ile yolsuzluk ve yozlaşmaların önlenmesinde önemli bir unsur haline dönüşmüştür.

173

kendi hukuk düzenleri içerisinde karmaşada bırakmaktadır. Bu karmaşanın çözüm yolu olarak da ülkelerin hukuk düzenlerini uluslararası kuruluşların istekleri ve yine bu kuruluşlar ile yapılan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yeniden düzenlemeleri gösterilmektedir.

Sözü edilen uluslararası kuruluşlar küresel/evrensel kamu yönetimi etiğinin genel çerçevesinin oluşması ve yaygınlaşması konusunda da önemli bir görev üstlenmiş durumdadırlar. Neo-liberal akımın bir söylemi olarak kullanılan “kamu etiği”nin inşa süreci ağırlıkla ABD tarafından gerçekleştirilirken, sözü edilen uluslararası örgütler etiğin ve etik kodların özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin mevzuatına girmesinde önemli bir rol oynamaktadırlar (Sayan, 2010: 143).

Dünya genelinde kapitalizmin yaşadığı iktisadi krizlerin sebeplerinin başında kamu kesimindeki yolsuzluk olgusu ve etik dışı davranışların varlığı gösterilmekte ve bu durumun çözümü için “kamu etiği” sihirli bir değnek etkisi yaratacak olan bir çözüm yolu olarak sunulmaktadır. Bu anlamda uluslararası kuruluşlar neo-liberal temelli

“kamu etiği”ne yönelik uygulama ve düzenlemelerin oluşturulması ve yaygınlaştırılmasında en temel araçlardır. Bu araçlardan en önemli olanları Birleşmiş Milletler (BM), AB, OECD, DB ve IMF’dir. Söz konusu kuruluşlar gerek yayımladıkları, sözleşmeler, bildiriler ve strateji planlarıyla gerekse de oluşturdukları veya oluşumuna katkıda bulundukları yeni örgütlenmelerle yolsuzluk ve etik dışı faaliyetlerle mücadele adı altında neo-liberal politikaların dünya genelinde yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu bağlamda, aşağıda kısaca sözü edilen uluslararası kuruluşların kamu etiği ve yolsuzluk konusuna bakışları ve bunlara ilişkin düzenlemelerine değinilmektedir.

174

1. Birleşmiş Milletler (BM)

BM, yolsuzluk ve etik dışı faaliyetlerle mücadele konusunda uluslarüstü bir yaklaşım sergilemektedir. Devletler için konuya ilişkin bildiriler yayımlamakta ve kimi zaman da bağlayıcı nitelikte kararları uluslararası kamuoyunun katılımına sunmaktadır. BM tarafından etik anlayıştan, ahlaki değerlerden, geleneklerden, hukuktan, yurttaşlık anlayışından uzaklaşmış olan davranış biçimi yolsuzluk olarak nitelendirilmektedir. Yolsuzlukların varlığının da yatırımların azalmasına ve bazen tamamen kesilmesine neden olduğu ve uzun dönemde sosyal değişim, insan haklarına saygısızlık, demokratik olmayan uygulamalar, gelişmeye ve önemli kamu hizmetlerine ayrılmış olan mali kaynakların saptırılması gibi sorunları da beraberinde getirdiği vurgulanmaktadır. Yine ülkelerdeki yolsuzlukların ve etik dışı davranışların varlığının uluslararası yatırımcıların, hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve hükümet yönetiminde saygınlığın olmadığı ülkelere yatırımda bulunmaktan kaçınmalarına neden olduğu da ifade edilmektedir (unodc.org, 2011). Bu nedenle de, üye ülkelerde neo-liberal politikalara uygun, küreselleşme süreciyle çelişmeyen bir etik yapılanmanın oluşturulması kapitalizmin devamlılığı sağlanarak, kurumun uyguladığı ya da uygulanmasını desteklediği kamu yönetimine ilişkin diğer politikaların sağlıklı işlemesi açısından son derece önemli görülmektedir.

BM’in kamu etiği konusundaki en temel faaliyeti 1996 yılında kamu görevlilerinin uymaları gereken etik kurallar konusunda yayınladığı tavsiye kararıdır15. Yolsuzluğa Karşı Eylem Planının bir unsurunu oluşturan bu karar,

“Birleşmiş Milletler Kamu Görevlileri İçin Uluslararası Davranış Kuralları” olarak

15 Söz konusu kararın tam metnine http://gopher.un.org/00ga/recs/51/RES51-59.EN adresinden ulaşılabilmektedir.

175

adlandırılmakta ve üye ülkelerin yolsuzluğa karşı olan mücadelelerinde onlara yol gösterecek bir kılavuz olarak nitelendirilmektedir. Söz konusu kararda, çıkar çatışması, hak mahrumiyeti, malvarlığının bildirilmesi, hediye ve diğer menfaatlerin kabulü, gizli bilgi ve siyasi faaliyetlere ilişkin hükümler ile etkinlik, etkililik, tarafsızlık, eşitlik gibi prensipler üzerinde durulmuştur. Buna ek olarak, Türkiye’nin de imza koyduğu 2003 tarihli “Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi” ile sözleşmeye taraf olan ülkelerde bu ilkelerin uygulanması garanti altına alınmıştır. Sözleşme; kamu ve özel sektörde görülen yolsuzlukların engellenmesine vurgu yaparak kamu hizmetlerinde kamu görevlilerinin liyakatli olmasına, kamu hizmetlerinde etkinliğin, etkililiğin, şeffaflığın, hesap verebilirliğin, güvenilirliğin ve saygınlığın sağlanmasına oldukça önem verilmiştir (Başak, 2008:

97).

2. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi

Etik konusuyla yakından ilgilenen bir diğer örgüt AB’dir. Özellikle küreselleşen dünya düzeninde söz sahibi ve etkin olmak amacı güden Birlik için yolsuzluk kötü yönetişimin en temel göstergesi olarak sayılmaktadır. Bu bağlamda, etik altyapıyı oluşturmak hem kendi içinde iyi yönetişimin gereklerini yerine getirmek hem de üye ve aday ülkelere örnek olarak, bu ülkelerin kamu yönetimlerinin de aynı şekilde işlemesi noktasında öncü bir rol izlemek açısından büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede Birlik kendisi tarafından oluşturulmasa da OECD tarafından belirlenen genel etik ilkeleri kabul etmiş gözükmektedir (Demiral, 2009: 196).

176

AB’nin açık şekilde ortaya konmuş kamu etik ilkeleri bulunmamaktadır.

Diğer pek çok alanda etik ilkeleri ortaya koyan AB, kamu etiği ilkelerini genel olarak ve tek bir belgede değil, farklı farklı belgelerde ilgili kurum personeline yönelik olarak belirlemiştir. Bu belgelere göre, iyi yönetişimin temel ilkeleri arasında yer alan doğruluk ve dürüstlük, sorumluluk ve hesap verebilirlik, saydamlık ve tarafsızlık gibi ilkeleri AB’de geçerli olan etik ilkelerdir. Birlik, bu etik altyapı ve ilkeler çerçevesinde öncelikle Avrupa Komisyonu gibi kendi kurumları içinde, sonra da Birliğe üye ve aday devletlerin kamu yönetimi sistemlerinde etik ilkelerin ortaya konularak uygulanmasına oldukça büyük önem vermektedir (Cini, 2007: 17;

Demiral, 2009: 197). Bu bağlamda da, çeşitli sözleşmeler, tavsiye kararları ve üye ülkeler için hazırladığı ilerleme raporları ile küresel/evrensel kamu etik sisteminin yerleşmesine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır.

Birlik içerisinde kamu etiği ve yolsuzluk konusunda önemli çalışmalar yapan kurum Avrupa Komisyonu’dur. Komisyon, özellikle uluslararası uygulamalar doğrultusunda temel ilkeleri ortaya koyarak, söz konusu ilkeleri uygulamada ve işleyişte etkin kılmaya çalışmaktadır. Komisyon, kamu yararı ve bilgilerini koruma, liyakat, sorumluluk ve tarafsızlık ilkelerini temel etik ilkeler olarak benimsemiş ve yolsuzlukla mücadele bağlamında “AB Sahtecilikle Mücadele Ofisini (OLAF)” 1999 yılında oluşturmuştur. Komisyon bünyesinde bağımsız bir soruşturma birimi olan ve idari denetim yetkisine sahip bir kurum olarak OLAF, üye ülkelerin mali çıkarları ve güvenilirlikleri açısından önem arz etmektedir (Özbaran, 2003: 21).

Etik ve yolsuzluk konusunda Avrupa Konseyi’nin de çalışmaları söz konusudur. Konsey’in 2000 yılında tavsiye kararı olarak benimsediği “Avrupa

177

Konseyi Kamu Görevlileri İçin Model Etik Davranış Kodu16” kamu etiği konusunda Konsey’in en önemli çalışmalarından biridir. Bu kararda kamu görevlilerine yönelik etik kuralların getirilmesinin teşvik edilmesinin konu hakkında halkın duyarlılığının yükseltilmesinin yolsuzlukla mücadele konusunda çok önemli bir araç olduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede ulus devletlerin kendi hukuk sistemlerine ve kamu yönetimi prensiplerine bağlı olarak söz konusu kodları benimsemelerinin faydalı olacağı belirtilmiştir. Söz konusu kodda kamu görevlileri için dürüstlük tarafsızlık, hesap verebilirlik, şeffaflık ve etkinlik gibi birtakım genel etik ilkelere ek olarak, çıkar çatışması, eski kamu görevlileri ile ilişkiler, kamu görevinin kötüye kullanılması, hediye alma gibi konularda da çeşitli düzenlemeler yer almaktadır (Yüksel, 2010: 202-203).

Konsey, Yolsuzluğa Karşı Ceza ve Özel Hukuk Sözleşmeleri gibi çeşitli uluslararası sözleşmeler vasıtasıyla da kamu etiği konusunda çeşitli düzenlemeler yapılmasını sağlamaktadır. Yolsuzlukla mücadele konusunda iyi yönetişimin sağlanmasına büyük önem veren Konsey, söz konusu sözleşmeler aracılığıyla iyi yönetişimin yaygınlaşmasına da hizmet etmektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından yolsuzlukla mücadelede yol gösterici prensipler ve stratejiler oluşturmak üzere temel amacı üyelerinin yolsuzlukla mücadele sistemlerinin gözlenmesi ve bu konudaki kapasitelerinin arttırılmasına katkı sağlamak olan “Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO)”

1999 yılında oluşturmuştur (www.greco.coe.int). GRECO’ya üye olmak için Avrupa Konseyi üyesi olma şartı yoktur. Tam üyelik için aranan tek koşul GRECO

16 Söz konusu belgenin tamamına ulaşmak için bakınız: http://www.greco.coe.int/docs/codee.html, Ek-1.

178

tarafından değerlendirilmeye alınmayı koşulsuz olarak kabul etmek ve karşılıklı değerlendirme aşamalarına kısıtlamalar koymamaktır. GRECO, yaptığı incelemelere ve tavsiyelerine ilişkin raporlar hazırlamakta ve ayrıca tüm faaliyetleri ve çalışmaları hakkında yıllık faaliyet raporunu da kamuoyunun bilgisine sunmaktadır (Özbaran, 2003: 19). Tavsiyelerine uyulmadığı durumlarda Başkan, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğinden ilgili ülkenin dış işleri bakanlığına yazılı protesto gönderilmesini talep edebilmektedir. Dolayısıyla, ülkelerin etik altyapılarının GRECO standartlarını karşılaması en fazla önem verilen noktalardandır.

3. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD):

OECD kamu etiği ve yolsuzluk konusunda yoğun çalışmaları olan bir diğer uluslararası kuruluştur. 1989 yılından itibaren yolsuzlukla mücadele politikasını başlatan kuruluş, 1994 yılında düzenlenen “Uluslararası Ticari Muamelelerde Rüşvetle Mücadeleye Dair OECD Tavsiyeleri” ile 1996 yılındaki yabancı ülkelerdeki kamu görevlilerine verilen rüşvetin vergiden düşülmesini engelleyen bir sistem geliştirilmesi konusundaki tavsiye kararını yayımlamıştır (OECD, 1994; 1996).

Etik davranışların sistematik şekilde kurumsallaşmasını amaçlayan OECD, 1997 yılında “Managing Government Ethics” adlı belgede kamu yönetiminde etik altyapının bileşeni olarak aşağıda yer alan unsurları sıralamıştır (OECD/PUMA, 1997: 3):

1) Siyasal destek; siyasetçiler etiğin önemini vurgulamalı ve etik açıdan iyi birer örnek olmalıdırlar.

2) Etkili bir yasal çerçeve; etik davranış standartlarını ortaya koyan ve bunların uygulanmasını sağlayan yasa ve düzenlemeler var edilmelidir.

179

3) Etkili hesapverebilirlik mekanizmaları; yönetsel prosedürler, denetimler, kurum içi performans değerlendirme mekanizmaları oluşturulmalıdır.

4) Uygulanabilir davranış kuralları; görev, yetki, sorumluluk ve yükümlülükler açıkça ortaya konmalıdır.

5) Destekleyici personel yönetimi koşulları; eşit ve adil uygulamalar ile yeterli maaş ve güvenlik sağlanmalıdır.

6) Etik uygulamalarda eşgüdümü sağlayacak bir birim

7) Etkin bir sivil toplum: kamu kuruluşlarını inceleyip denetleyecek ve medya ile işbirliği içerisinde hareket edecektir.

Kuruluş, 1998 yılında kamu hizmetinde etik davranışı geliştirme alanında yayımladığı tavsiye kararıyla üye ülkelere etik yönetim sistemlerini oluştururken referans alabilecekleri temel ilkeleri belirlemiştir. Buna ek olarak yine bu yılda yolsuzluğu önlemek ve onunla savaşmayı desteklemek amacıyla “Anti-Corruption Network for Eastern Europe and Central Asia” oluşturulmuştur (OECD, 1998).

Belirlenen bu temel etik ilkeler aşağıdadır:

1) Kamu hizmeti için belirlenen etik standartlar açık ve net olmalıdır

2) Etik standartlar yasal bir çerçeve içerisine yerleştirilmeli ve yasal dayanağa sahip olmalıdır.

3) Etik kılavuzlar kamu personeli için açık ve ulaşılabilir olmalıdır.

4) Kamu çalışanları haklarını ve yükümlülüklerini bilmelidirler.

5) Siyasal iradenin etiğe bağlılığı ile kamu görevlilerinin etik davranışları desteklenmelidir.

6) Kamusal karar alma süreçleri şeffaf ve denetime açık olmalıdır.

7) Kamu-özel sektör arasındaki ilişkilere yönelik açık ilkeler bulunmalıdır.

8) Yöneticiler etik ilkelere uygun davranmalı ve bu yönde davranışı teşvik etmelidirler.

9) Yönetim politikaları, prosedürleri ve uygulamaları etik davranışları desteklemelidir.

180

10) Kamu hizmeti koşulları ve insan kaynakları yönetimi ilkeleri etik prensipler çerçevesinde belirlenmelidir.

11) Kamu hizmetinde etkin hesapverebilirlik mekanizmaları oluşturulmalıdır.

12) Etik kurallara aykırı durumlar için uygun prosedür ve yaptırımlar oluşturulmalıdır (OECD, 1998: 3-5).

OECD kamu yönetimi komitesi (PUMA); ki yerini kamu yönetişimi ve işletmeciliği ile düzenleyici reform programlarını yürüten Public Governance and Territorial Development Directorate (Kamu Yönetişimi ve Yerel/Bölgesel Kalkınma Direktörlüğü)’ne bırakmıştır17; her yıl OECD ülkelerinde yaptığı araştırma ve incelemelerde ortaya çıkan bulgulardan hareketle ülkeleri etik davranış ve ilkeler konusunda yönlendirmektedir.

Günümüzde OECD ülkelerinde en çok benimsenen temel değerler; tarafsızlık, yasallık, dürüstlük, şeffaflık, etkinlik, eşitlik, sorumluluk ve adalet’tir (Özdemir, 2001: 2) Etkinlik, amaca odaklılık ve hesapverebilirlik bu ilkeleri besleyen diğer temel değerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Üye ülkelerin deneyimlerine dayanarak kuruluş kamu görevlilerinin etik kurallarının fonksiyonel altyapısını kılavuzluk, yönetim ve denetim unsurlarına bağlı olarak belirlemiştir. Bu anlamda kılavuzluk;

kararlı bir siyasi iradenin bulunması ve siyasilerin etik konusunda halka örnek olması, kamu görevlileri için iyi işleyen etik kuralların yürürlüğe konması, bazı profesyonel sosyalleşme mekanizmalarının bulunması, yönetim; bir etik eşgüdüm organının oluşturulması, destekleyici kamu hizmeti sunumu koşullarının sağlanması ve denetim ise; etkin bir yasal mekanizma ile hesapverebilirlik mekanizmalarının bulunması, aktif sivil toplum kuruluşları ve yazılı ve görsel basının varlığı unsurlarını ihtiva etmektedir (Edes, 2000: 164-166).

17 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Zengin, Ozan (2008) “OECD”, Ekonomik Kurumlar ve Kavramlar Sözlüğü, Maki Basım-Yayın, Ankara.

181

OECD, kamu etiği ve yolsuzluk konusunda pek çok rapor ve metin hazırlamıştır ve büyük ihtimalle hazırlamaya devam etmektedir. Bu çalışmalarına ek olarak kamu görevlilerinin etik konusunda çeşitli eğitimlere tabi tutulmaları konusuna da büyük önem vermektedir. Bu anlamda üye ülkelerin kamu yönetimlerine ilişkin gerçekleştirdikleri ya da gerçekleştirecekleri reformlarda etik konusuna ilişkin çalışma ve düzenlemelerin de yer alması kuruluşun önemli beklenti ve istekleri arasında yer almaktadır.

4. Dünya Bankası (DB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF)

Dünya Bankası, kamu sektöründe yaşanan etik dışı davranışlar ile yolsuzluk konusunu uzunca bir dönem ülkelerin kendi iç sorunu olarak değerlendirmiştir.

Ancak, özellikle son yıllarda yolsuzlukların ekonomik anlamda yüksek maliyet getirmeye başlaması Bankanın harekete geçmesini beraberinde getirmiştir. DB, yolsuzlukların kendisine borçlanan gelişmekte olan ülkelere maliyetini çok yüksek bulmakta; bu ülkelerde bozulan makroekonomik istikrar, kayıt dışı ekonomideki artış, yabancı yatırımlardaki azalış ve küçük girişimlerin gelişmelerinin engellenmesi konusundaki en önemli nedenlerin başında yolsuzlukları görmektedir (World Bank, 1997a: 18-19). Bu nedenle, liberal ekonominin devamlılığının sağlanması açısından etik dışı faaliyetler ve yolsuzluklarla savaşım banka için son derece önemli görülmektedir.

Bu anlayışla DB’nın uluslararası yolsuzluklarla mücadelesi 1992 yılında başlamıştır. Bu yılda yürürlüğe giren “Guidelines on the Treatment of Foreign Direct Investment” isimli Rehberde tüm üye ülkelerin uygun yöntemlerle uluslararası yolsuzluğu önleme, kontrol ve diğer ülkelerle bu konularda birlikte çalışma

182

içerisinde bulunmaları istenmiştir. 1994 yılında Dünya Bankası “Hükümet” adlı bir Rapor hazırlayarak vergilendirme, özelleştirme gibi alanlarda üye ülkelere yolsuzluğu önleme amacıyla yardımda bulunulacağı belirtilmiştir. 1997 yılında ise

“Yolsuzlukla Mücadelede Ülkelere Yardım, Dünya Bankasının Rolü” adlı Raporu kabul ederek yolsuzluk konusuna verdiği önemi bir kez daha gözler önüne sermiştir (Kömürcü ve Çalışkan, 2000: 84).

DB, 2007 yılında “Strengthening World Bank Group Engagement on Governance and Anticorruption (GAC)” Stratejisini kabul etmiştir. Bu Strateji temelde kalkınma etkinliğini artırmak, yoksulluğu azaltmak ve büyümeyi desteklemek için ülkelerin Bankanın temel prensibi olan yönetişim yaklaşımını kavrayarak uygulamaları üzerine kurgulanmıştır (worldbank.org, 2012). Bu bağlamda, Banka tarafından yolsuzluk zayıf yönetişimin bir sonucu olarak görülmekte ve kamu kaynaklarının özel kazanç için kötüye kullanılmasını içeren bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan stratejinin temel amaçlarından biri yoksullukla savaşım konusuna destek vermektir. İyi yönetişimin olmadığı ve yolsuzlukların had safhada olduğu bir ülkede, bu durumun finansal ve ekonomik çöküşe, kamuya yabancılaşmaya ve hatta yoksulluğun gittikçe artmasına neden olduğu belirtilmekte bu çerçevede de yönetişimin iyileştirilmesinin ve yolsuzluğun azaltılmasının insanların yoksulluktan kurtulmalarına ve ülkelerin kalkınmasına fayda sağlayacağı vurgulanmaktadır (Word Bank, 2007b: i-i). Bunun gerçekleşmesi için de etkin ve verimli kamu hizmetleri sağlayan, kamu yararını koruyarak iç ve dış yatırımcılar için sağlam bir yatırım ortamı sağlayabilen, katılımcılığı ön plana almış, şeffaf ve hesapverebilir kurumlar oluşturmak hayati öneme sahip görünmektedir (Word Bank, 2007b: 10-11).

183

Yine sözü edilen Stratejiye göre, yolsuzlukla mücadele dört ana tema üzerinden kurgulanmaktadır. Bu temaların ilki, bankaların dâhil olduğu projelerde yolsuzluğu önlemek; ikincisi devletlerin yolsuzluk oranlarını azaltmalarına yardımcı olmak; üçüncüsü yolsuzlukla mücadeleye hız kazandırmak ve dördüncüsü ise yolsuzluğu azaltmak için gerçekleştirilen uluslararası faaliyetleri desteklemektir.

Bunların gerçekleşebilmesi için de siyasetin saygınlığının arttırılması; sivil toplumun katılımının güçlendirilmesi; rekabet gücü olan bir özel sektör oluşturulması; resmi yetki ve otorite üzerine kurumsal sınırlamalar getirilmesi ve kamu yönetiminin iyileştirilmesi gerekmektedir (World Bank, 2007b: 17-19). Bu hususlar çerçevesinde Banka kredi verdiği ya da yardımda bulunduğu ülkelerde öncelikle iyi yönetişimin sağlanması üzerinde durmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, iyi yönetişim ilke ve politikalarının etkili bir şekilde uygulanması yolsuzlukla mücadele için kilit unsur olarak görülmektedir. Buna ek olarak, Banka’nın borç vermede en önemli ön şartlarından birisi olarak, kredi verilecek devletin yolsuzlukla mücadele politikalarına öncelik vermesi gereği belirlenmiştir (Pieth, 1997: 127). Banka tarafından bu konuda belirlenen hususlara uyulmadığı tespit edildiğinde, DB, verdiği kredi anlaşmalarını iptal etme veya verdiği kredileri geri tahsil etme yoluna gitmektedir. Dolayısıyla DB, istenilen politikaların hayata geçirilmesi konusunu kredi verme noktasında adeta bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır.

DB ile yakın ilişki içerisinde çalışan bir diğer uluslararası kuruluş olan IMF’nin de yolsuzluk konusunda çalışmaları bulunmaktadır. Özellikle 1990’lı yılların ortalarından itibaren yolsuzlukla mücadele konusu üzerinde önemle durmaya başlayan kuruluş 1996 yılında “Sürdürülebilir Gelişme İçin Ortaklık Deklarasyonu”nda bu konuyu vurgulamıştır (Elliot, 1997: 212). Aynı zamanda,

184

kamu sektöründe şeffaflık ve saygınlığın sağlanması için çalışmaları olan kuruluş 1997 yılında açıkladığı yolsuzluğa karşı yeni politikasında, sürdürülebilir gelişmenin devam ettirilebilmesi için bir kısım reformların aciliyetle tamamlanması gerektiği konusuna dikkat çekmiştir. Bu bağlamda, iyi yönetişim sağlanması ile hukukun üstünlüğünün gerçekleşmesi ve kamu sektöründe verimlilik ile saygınlığı arttırmak yolsuzlukla mücadelenin temel unsurlarından olarak sayılmıştır (imf.org, 1996).

Yardımlar konusunda da IMF, DB’nın uyguladığı politikaya uygun bir yöntem benimsemiştir. Buna göre; eğer gelişmekte olan ülkenin hükümetinin yolsuzlukla bağlantısının olduğu ortaya çıkarsa ve de bu bağlantı o ülkenin ekonomik gelişimini olumsuz etkiliyorsa, bu ülkeye yapılacak yardım ertelenmekte ya da iptal edilmektedir (Kömürcü ve Çalışkan, 2000: 85).

Görüldüğü üzere, DB ve IMF yolsuzluk konusunun çözümünde en temel sorun olarak iyi yönetişim unsur ve mekanizmalarının etkili olarak uygulanmamasını görmektedir. Bu çerçevede her iki kuruluş da kredi ve yardım konusunu yolsuzlukla ilişkilendirmiş, istenilen belli başlı düzenlemelerin gerçekleşmemesi durumunda yine kredi ve yardım konusunu adeta bir tehdit unsuru olarak kullanır hale gelmiştir.

5. Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI)

DB’ndan bir grup görevlinin istifa ederek 1993 yılında oluşturdukları Uluslararası Saydamlık Örgütü (Transparency International), yolsuzluğa karşı geniş bir koalisyon elde etmek amacıyla uluslararası örgütleri, hükümetleri ve iş dünyasının temsilcilerini bir araya getirmek suretiyle, seçim sistemi, kamu yönetimi ihaleler ve iş ilişkilerinde şeffaflığı geliştirecek bir ortam oluşturmaya çalışan bir kuruluştur (Glyn, Stephen, Moises, 1997: 16). Yolsuzluğu, “emanet edilmiş yetkinin

185

özel çıkar için kötüye kullanılması” olarak tanımlayan kuruluş yolsuzluğun nedenlerini araştıran, bu konuya yönelik olarak çalışmalar yapan ve reform programları hazırlayan, çok taraflı sözleşmelerin uygulamaya konmasına öncülük eden ve nihayetinde hükümetlerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini izleyerek elde ettiği verileri kamuoyu ile paylaşan bir örgüttür (Özbaran, 2003: 25-26).

Kuruluş 1995 yılından itibaren hükümetleri, gerekli hukuki reformları, iç hukuklarında gerçekleştirmeye teşvik etmek ve yolsuzlukla ilgili sorunlara kamuoyunun ve hükümetlerin dikkatini çekmek için yıllık “Yolsuzluk Algılama Endeksi” yayımlanmaya başlamıştır (transparency.org, 2012). Bu endeks, yolsuzluğu değil yolsuzluğun algılanmasını ölçmekte olan ve kamu gücünün özel çıkarlar için kötüye kullanılmasını, kamu işlemlerinin yürütülmesinde rüşvet alma, kamuya ait fonların zimmete geçirilmesi gibi konular üzerine yoğunlaşan bir endekstir. İş adamları, akademisyenler ve risk analiz uzmanlarının yolsuzluk algılamaları boyutlarını gösteren 10 (çok temiz) ve 0 (çok yozlaşmış) arasındaki derecelerden oluşan endeks araştırması, ilgili ülkelerde yapılacak dış yatırımlar ve anlaşmalarda hükümetler tarafından başvurulan en önemli kaynaklardan biri olarak görülmektedir (Sayan, 2010: 152). Bu bağlamda, endeks, sadece ülkede iç piyasadaki istikrarı değil, o ülkenin uluslararası yatırımcılar açısından çekim merkezi olup olmadığını da belirleyen unsurlar arasında bulunmaktadır (Şalcı, 2007: 88).

Uluslararası Saydamlık Örgütü yayınladığı yıllık raporlar ve yolsuzluk algılama indeksine ek olarak, dünya üzerindeki değişik ülkelerde toplumun yolsuzlukla ilgili deneyimleri ve yolsuzluğa karşı tavırlarını genel olarak değerlendiren Küresel Yolsuzluk Barometresi (Global Corruption Barometer);

186

yolsuzluğa katkıda bulunanlar tarafını değerlendirerek, belli başlı ihracat yapan ülkeleri ülke dışında iş yaparken rüşvet verme eğilimlerine bakarak bir sıraya koyan Rüşvet Verenler Endeksi (The Bribe Payers Index) ve her yıl değişik bir konuyu ele alarak bu konudaki yolsuzluğa ilişkin haber ve analizleri, önemli olayların altını çizerek ulusal ve uluslararası alandaki gelişmeleri ve tüm dünyadan deneysel örnekleri dile getiren Küresel Yolsuzluk Raporunu (Global Corruption Report) yayımlamaktadır (www.seffaflık.org, 2012). Kuruluş bünyesinde ayrıca yerel düzeyde faaliyet gösteren “ulusal saydamlık örgütleri” mevcuttur. Bu örgütler, hesap verme sorumluluğunun ve saydamlığın artmasına yönelik çeşitli çalışma ve faaliyetlerde bulunarak kamuoyu ve medyanın da desteği ile ulusal düzeyde yolsuzlukla mücadele görevini yüklenmişlerdir.

Görüldüğü üzere, uluslararası kuruluşlar etik sorununu büyük oranda yolsuzlukla mücadele üzerinden anlamlandırmakta ve son yıllarda bu konuya ilişkin çalışmalarını yoğunlaştırmaktadırlar. Neo-liberal akımın temel savunularına paralel şekilde gerçekleşen bu çalışmalar özünde gelişmekte olan ülkelerin kamu sektörleri ve kamu yönetimlerine müdahale edebilme olanağı yaratılmasına dayanmaktadır.

Çeşitli anlaşmalar, raporlar, tavsiye kararları ve benzeri uygulamalar ile uluslararası kuruluşlar neo-liberal ideolojinin egemen söylemlerini yaygınlaştırıcı bir fonksiyon üstlenmiş durumdadırlar. Ortak söylem kamuda iyi yönetişimin sağlanmasının, devletin minimalize edilerek toplumsal yaşamın hemen her alanının piyasa mekanizmalarının düzenleyiciliğine bırakılmasının yolsuzluk sorununun çözümüne katkı sağlayacağı üzerinden yükselmektedir. Ancak, söz konusu kuruluşların çalışmaları neticesinde tatminkâr bir yolsuzlukla mücadele programının çıktığını söylemek pek de mümkün görünmemektedir. Bedirhanoğlu’nun (2006b: 165) da

187

vurguladığı gibi, bu durum büyük ölçüde uluslararası kuruluşların yolsuzlukla mücadeleyi halen pek çok ülkede gündemde olan devletin neo-liberal ekonomi politikalarını gerçekleştirme konusunda uygun bir araç olarak görülen yönetişim yaklaşımı çerçevesinde yeniden yapılandırılması sürecine eklemlemelerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bu kuruluşlar, günümüzde yolsuzlukların küresel bir boyuta bürünerek, oldukça karmaşık ve ölçülemeyecek hale bürünmesiyle bunun yanında yaşanan ekonomik krizlerin etkisi çerçevesinde yönetişimle yolsuzlukların çözümlenebileceği söyleminin aslında pek de gerçekçi olmadığı noktasını gözardı etmektedirler.

Aslında neo-liberal ideoloji, kendi devamlılığını yolsuzluk kavramı üzerinden kurgulamaya çalışırken kamu etiğini ve uluslararası kuruluşları bir araç olarak kullanmaktadır. İdeolojinin yıkıcı etkilerinin görülmeye başlandığı 1990’lı yıllardan itibaren etik literatüründe çalışmaların yolsuzluk konusu üzerine yoğunlaşmasının sebebi de budur. Minimal devlet-egemen piyasa anlayışının popüler hale geldiği 1980’li ve 1990’lı yıllarda bu anlayış yolsuzluğu ortadan kaldırmak şöyle dursun aksine evrensel ölçekte yoğunlaşmasına sebebiyet vermiştir (Şaylan, 1995: 5).

Dolayısıyla, bu durum bize yolsuzlukla mücadele için önerilen kamu kaynaklarının ve kamu hizmetlerinin daraltılmasına yönelik politikaların çok da başarılı olamadığını göstermektedir. Bu durum ülkelerin kamu yönetimlerinde gerçekleştirdikleri reform programları ve yukarıda ayrıntılı olarak bahsedilen uluslararası kuruluşların kamu etiğine verdikleri önemi daha da ön plana çıkarmış, etik bir kamu yönetiminin sağlanması iyi yönetişimin gerçekleşmesi açısından son derece önemli görülmüştür. Bu çerçevede Türkiye’de özellikle 2000’li yıllardan itibaren Türk kamu yönetiminde neo-liberal ideolojiye ve yönetişim zihniyetine