• Sonuç bulunamadı

2.5. Kimlik

2.5.3. Ulusal Kimlik

zamanda bireyin hem kendine hem de diğerlerine uyguladığı bir ‘’kişi’’ fikrine sahip olması demektir…’’ (Giddens, 2019: 78).

Kimliklerin ilişkiselliği bağlantısallıklarından kaynaklanmaktadır. Kimliklerin birbirleriyle bağlantılarının anlaşılması, kişilerin kendilerini gerçekleştirmesi için ortaya koydukları performanslarının değerlendirilmesiyle daha iyi anlaşılabilecektir. Kişilerin karşılaştıkları engellerinin boyutunun ve gerçekleştiği zeminin kamusal-özel ilişkisinde aranması neticesinde meydana gelen ilişkiyle değerlendirildiğinde, kadın kimliği vurgusunda bulunan bir kadının, özel yaşamı ile mücadelede olması gibi kamusal alandaki erkek egemen bir zeminde de mücadele edip kimliksel bir konum belirleme zorundalığı ortaya çıkmaktadır. Balibar’ın belirttiği gibi her kimlik bireyseldir ve tarihsel bir süreçle inşa edilmektedirler (Balibar ve Wallerstein, 2007:141). Bu inşa edimi toplumsal bir zemin ve sosyal ilişki ağlarına ihtiyaç duymaktadır.

toplumun bütünleştirici bir kültüre duyduğu ihtiyacın sonucunda kültürel bölünmeleri engelleyebilecek, tek bir noktada birleştirilmenin sağlanabilmesi için bütünleştirici bir ulusal kimliğin zemini oluşmuştur. Avrupa da geçekleşen bu değişimlerle beraber feodalizmin yıkılmasıyla ulusun ortaya çıkmasına dayalı olarak yeni siyasal, ekonomik ve toplumsal ilişkilerin ortak aidiyet etrafında gerçekleştirilmesi sağlanmıştır (Uzun, 2016: 138). Bunun örneği olarak modern toplumların işleyişinin devam edebilmesi için, eğitim aracılığıyla sosyalleşmenin sağlanmaya çalışıldığı ve aynı zaman da iş alanlarına uygun uzmanlık bilgisi kazandırma gibi çabalar gösterilebilir. Fakat bununla beraber bu etkinliği elinde tutanlarca şekillendirilmeye çalışılmasının sonucu olarak toplumsal mühendisliğe dayalı bir proje olarak ortaya çıkmıştır. Modernitenin projesi, değişen toplumsal yapıyı planlama etrafında yapılandırılmasına da neden olmuştur. Bu yapılanmanın öncesinde heterojen bir birliktelik söz konusuyken homojen birtakım özellikler etrafında bir bütün haline getirilen ulus fikrinin de bu yapılanma ile eş bir düzenleyici olarak ortaya çıktığını görürüz. (Oralgül, 2014: 1).

Ulusal kimlikler: geriye dönük olan ulusun kökenlerine doğru bir yönelimi ve ortak ataların birlikteliğinden doğan toplumsal değerler ile bütünleşmeyi gerektirmektedir. Bu geriye dönüklük ata topraklarında geçmiş mitlere dayandırılmaktadır. Geçmiş mitlerin ortaklığı ulus üyelerinin ortak olan dil ve aidiyet etrafında biz duygusunun şekillenmesini sağlamaktadır. Bunun aracılığıyla bireylerin topluma katılımı sağlanmakta ve ‘’kültürlenme’’ aracılığı ile bir guruba aidiyet duygusu oluşturulmaktadır (Güvenç’ten akt. İnaç, 2012: 42).

Ulusal kimliklerin modernlikle beraber gelişmeleri ve ulusal yurttaşlığın şekillenmesi her ne kadar modernliğe has karakterler olsa da ulusal kimliğin oluşup ulusal devletlerin ortaya çıkması etnik bir temele dayandırılarak ulus kimlikleri inşa edilmektedir. Ulusal kimlikler, etnik temelin coğrafik zemininden, kültürel bir aidiyet tarafından oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu kültürel olguları bireylerin mitler, hatıralar, kültürel sembol ve değerler olarak belirtmek mümkündür.

Kimliğin birleştiriciliği yönünün (davranışlar, alışkanlıklar, töreler, dil, inançlar) özelliği olarak, ulusal bir kimliğin yaratılmasının modernlikle beraber şekillendiği görülmektedir. Tabi bu birleştirmenin de beraberinde bir dışlama getirdiği de unutulmamalıdır. Nihayetinde bu birleştiriciliğin kabul eden birey etrafında

gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir soy veya bir boya ait olmak üzerine kurgulanmaktadır.

Temelin geçmiş köklere dayandırıldığı kolektif bir ruha dayalı topluluğun ulusal bir kimlik etrafında değerlendirilmesi bu şekilde gerçekleşmektedir.

Aynı zamanda kolektif eylemin toplumsal ilişkiler yoluyla inşa edilmiş amaçlı bir yönelim olarak ele aldığımızda (Melucci, 2014: 82), ulusal birlikteliğin örgütlü bir etkileşim alanı için bir aradalığı anlamlı bir amaç halinde değerlendirilmesini de beraberinde getirmektedir.

Bizim diğerleriyle iletişim kurup onlarla bir arada yaşama isteğimiz ve onlarla dayanışma içerisine girmemiz diğerleri ile aramızdaki ortak bağlara göre şekillenmektedir. Bu nedenle diğerleriyle anlaşabilip dayanışma içerisinde olmamız için ortak bağlara ihtiyaç duyarız. Bu bağlar sayesinde birlikteliğin kolaylaşması gibi insan topluluklarının da bir arada yaşama ve dayanışmaya olan istekleri ortak bağlar etrafında şekillenmektedir. Ulusun da bu doğrultuda ortak bağlar etrafında çok sayıda insan topluluklarının dayanışma duygusu etrafında toplanmalarını bir olgu olarak ele almak mümkün.

Kolektif kimliğin oluşumunun kolektif bellek ilişkisine değinildiğinde, kolektif kimliğin inşasının, kolektif bellek üzerinden yapıldığını görürüz. Aile, etnik gurup veya ulus gibi guruplar üzerine kurulan kolektif kimlik, kuşaktan kuşağa aktarılan bellek ile temellenir. Bunlar büyük topluluklar ve ulus olduğu gibi ailesel bir duruma da karşılık gelebilir. Ulusal kimlik çerçevesinde değerlendirildiğinde bellek (ulusal bellek), kimlik göstergesi olmasının yanı sıra aynı zamanda ulusal kimliğin kaynağıdır. Çünkü zamansal ihtiyaçlara göre öne çıkarılan anılar etrafında bir kimlik şekillenmektedir. Bu noktada kolektif kimlik ve kolektif bellek inşasına odaklanan Licata ve Klein, belleğin işlevini;

kimlik tanımlama, kimlik yüceltme ve gurubu haklılaştırmak olarak belirtirler. Bunlardan kimlik tanımlama işlevine bakıldığında gurubun geçmişe referansının kimlik tanımlama için bir zorunluluk içermesidir. Gurup kimliğinin temellendirilmesi birtakım mitler ile sağlanması, gurup kimliğini tanımlamaya yaramaktadır. Kimlik yüceltme diğer guruplar ile kıyaslama ile olur. Geçmiş başarıların referans alınması veya diğer gurupların geçmişlerinin muğlaklaştırılması ve olumsuzlanması nedeni ile işlev görür. Haklılaştırma işlevi ise bir gurubun geçmiş olumsuzluklar üzerinden diğerlerinin olumsuzlanıp kendilerine haklılık gayesi tanımasını kolaylaştırmaya yaramaktadır (Licata ve Klein’den

akt. Bilgin, 2007: 236-237). Bunlardan hareket edildiğinde gurubun ihtiyaçlarına bağlı olarak kolektif belleğin öne sürüldüğü zamansal farklıklardaki merkezi anıların değişim göstermesi nedeniyle değiştirilebilir olduğunu söylemek mümkündür.

Ulusal kimlik oluşumuna birbirinden farklı açıklamalar getirilmiştir. Bunlardan Breuilly, bir ulusun kendisine has kültür ve ulusalcılığının diğerlerini dışlayıcı bir şekilde dışarda tutarak kendi ulusal ve kültürel bağlarının kimliğin referans noktası olarak alınması olduğunu belirtir. Diğer yandan Kymlicka ise, dışlayıcı karakteri ön plana çıkaran Breuilly’den faklı olarak yurttaşlık eksenine endeksli kapsayıcı bir ulusal kimlikten yola çıkar. Giroy ise farklılığının asimile edilmesinin vatandaşlık ve vatanseverlik kavramlarının istismarı ile gerçekleştiğini belirtmektedir. Bunlara ek olarak Anderson: birbirlerini hiç görmemiş kimselerin, ortak bir değer etrafında, aynı kadere paylaştıklarına inandırılmaları sonucu olarak, çıkar guruplarınca kurgulanmış hayali bir cemaat kimliği olarak açıklamaktadır (İnaç, 2012: 39). Bu tanımlamalar birbirlerinden farklı olsa da tamamında ortak nokta ulus kimliğinin, kendinden önceki veya kendiyle beraber her tür kimliksel kategorileri yok sayıp arka planda tutarak bu kimlikler üzerinde eritici kimlik olarak inşa edilmişlerdir (Aydın’dan akt. Oralgül, 2014: 2).

Baskıcı ve eritici ulusal kimliğin özelliklerine bakıldığında (Bauman, 2020a: 32);

-Kesin bir ittifak ve sadakat, -Biz ve onlar arasında kesin ayrım, -Doğuştan gelen aidiyet,

-Kapsayıcı ve devlet otoritesince onaylı,

-Doğal, önceden belirlenmiş ve müzakere edilemez.

Gibi özellikleriyle ulusal kimliğin ortaya çıkışı ve modern devlet ile bütünleşmelerinin ulusal kimliğin parametrelerinin ırk, vatan, toplumsal sınıf, aile, dil, din, gelenek ve mitler olduğunu söylememiz mümkün.

Ulusal kimliğin inşası, insanlık tarihinde eskilere dayanan kabileciliğe ve yabancıya karşı kendilerini merkeze koyup diğerlerine karşı tutumları etrafında kökenleri

derinlerde bulunup organize hale getirilmenin ve rasyonel akıl ile inşa edilmiş olduğu görülmektedir. Bu nedenle ulusal kimlik kolektif bellek etrafında şekillenmektedir.

Kolektif semboller, ulusal kimlik ile yakından ilişkili olup kolektif bir kimliğin oluşumu için elzemdirler. Kolektif antitelerde gerçekler ile dışarda kalan ve tecrübe edilmemiş dışarıdaki dünya ile ilgili olarak kolektif semboller (Berting, 2018: 88), kolektif kimliğin zihinsel karakterinin şekillendiricileridirler. Bu tarz bir kimliğin inşası için kilit nokta geçmişe dayalı bir yüceltme ve ötekilerdir. Çünkü kategorik olarak farklılık üzerinden, ben ve öteki kategorisi gibi inşa edilmesi biz ve onların pozitif kimlik ediniminde olumsuz imajların yönlendirileceği kategori olan ötekilerin kolektif sembollerinin yanlışlanmasını da gerektirmektedir.

Kolektif temsil ve sembolleri içinde yaşanılan toplumun karakteristik ve kendine özgü vasıflarını belirten kavramlar şeklinde ifade etmek mümkündür. Bu kolektif temsil ve semboller döneme bağlı olarak farklılık gösterirler. Eski kolektif temsil ve semboller değişime uğradığında kimlik yeni temsil ve sembollerle oluşmaya çalışır. Küreselleşme ile bu sürecin hızlanması nedeniyle temsil ve sembollerin anlamlarını hızlıca yitirmelerine neden olmaktadır. Diğer bir taraftan anlam kaybının aksine edinilen yeni anlamlarla cemaatçi yapılanmaların da ortaya çıkmasına köktenci bir kimlik etrafında şekillenmenin nedeni olarak ifade etmek mümkün.

Ulusun kendisi olabilmesi için saf olması (ırksal-kültürel) gerekmektedir. Çünkü;

‘’bireylerin toplumsallaşmaları, gurup dayanışmasının korunması, toplumsal meşrutiyetin oluşturulması ya da ona meydan okunması için merkezi bir öğedir’’ (Balibar ve Wallerstein, 90). Bunlar: ırklar, etnik guruplar veya uluslar için geçerli olup hepsini kapsayıcı bir konumda yer almaktadırlar. Nihayetinde kendi ülkemiz doğrultusunda ele alındığında devletin kurulmasından sonraki süreçte de ulusallaştırılma ve bir ulus kimliği yaratımının devam edildiği görülmektedir. Bunun örneği olarak 1930’larda ortaya atılan güneş-dil teorisi gösterilebilir. Kökenlerin eskiye dayandırılma amacı etrafında inşa edilmeye çalışılan bir kimlik söz konusudur.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ