• Sonuç bulunamadı

Modern Bir Bilim Olan Sosyolojinin, Modern Kuramları

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ

toplumlar kategorisine sokuluyor. Mekanik toplumun hâkim olduğu toplumdan organik dayanışmanın hâkim olduğu topluma geçiş, nüfus artışına bağlı olarak ortaya çıkan rekabet ve çatışmayı azaltmak için toplumsal iş bölümünün ortaya çıkması ve gelişmesi yoluyla oluyor’’ (Kongar’dan akt. Akşit, 1985: 210-211). Buradan anlaşılacağı üzere Durkheim; ‘’toplumsal iş bölümünü esas alarak kavramsallaştırdığı mekanik ve organik dayanışma tipolojilerinden hareketle modernliği çözümlemektedir’’ (Kaya, 2012: 111).

Durkheim’deki mekanik: statik ve durağanlığı çağrıştıran modern öncesi -sanayi öncesi- topluma karşılık gelirken; organik dayanışma ise sanayi toplumuna karşılık gelmektedir.

Ve bu şekilde kategorik hale getirilmesi onun modern toplumun betimsel bir izahıdır.

Durkheim’deki ‘’mekanik’’ ve ‘’organik dayanışma’’ ayrımına benze bir ayrımda Tönnies’in yaptığı ‘’cemaat (Gemeinschaft) ve cemiyet (Gesellschaft) ayrımıdır. Cemaat ve cemiyet ayrımında cemaat, mekanik dayanışma gibi modern öncesi dönemi karşılarken cemiyet organik dayanışmanın karşılık geldiği sanayi toplumundaki ilişki örüntülerine karşılık gelmektedir.

Modernliğe Weber’de, Marx gibi kapitalizmi konu edinmiş olsa da Marx’tan olabildiğince farklılaştığını da görürürüz. Marx’ta kapitalizmin şekillendirdiği dinin aksine onda kapitalizmi şekillendiren bir din fikri mevcut.7 Eylemlerin bürokratik yapıda şekillendiğinden dolayı rasyonelleşme kavramı merkezi öneme sahiptir (Giddens, 2020:

19). Rasyonelleşme anahtar kavramdır ve dört farklı rasyonalite türü arasında ayrım yaptığı görülmektedir. Böylece ‘’eylemin yönlendirilebileceği çeşitli yollara dair bir tipoloji (ideal tipler seti) tesis etmiştir’’ (Collins, 2017: 61). Bunlar: ‘’araçsal rasyonalite ya da amaç/araç rasyonalitesi’’, ‘’değersel rasyonalite’’, ‘’duygusal eylem’’ ve

‘’geleneksel eylem’’dir. Bu eylem tipolojilerinden başat konumda yer alan tipoloji araçsal rasyonalitedir. Weber bu araçsal rasyonaliteye amaca ulaşmanın hesaplanması nedeniyle ilk sıraya alır. Bir tüccarın para kazanmasının yollarının rasyonel bir biçimde değerlendirmesi kar ve zararın hesaplanması veya bir bürokratik hiyerarşide amir ve memurların eylemleri salt rasyonel bir özellik gösterir (Özlem, 2001: 193).

7 Max Weber; Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu (1999) kitabının ön sözünde kapitalizmi doğuranın elde etme güdüsü ve kazanç hırsının kapitalizm ile bir ilgisinin olmadığını ve kapitalizmin bu us dışı olgunun dizginlenmesi olduğunu söyler. Fikri değişimleri ekonomik değişimlerin öncülü olarak görüp kapitalizmin gelişimini Protestan ahlakın bağlamaktadır.

Weber’de, modernliğin temel dönüştürücü gücü rasyonelleşme olup bunun pasif ve durağan bir şey değil aksine dünyayı dönüştürüp hükmedecek dinamik bir güç olduğu görülür. Rasyonelleşmeye göre ise gerçeğin ve doğruluğun ölçütü akıldadır. Bu da modernliğin hâkim olduğu dünyanın yani batılı rasyonalizasyonun dünyanın büyüsünü bozacağını söyler. Ona göre, modernliğin sonucu olan bürokrasinin yaratıcılığı yok edeceğidir ve bu durumda modern toplumu ‘’demir kafese’’ benzetir. Demir kafes;

toplumdaki temel güçlerin belirleyicileri olan teknoloji, ekonomi, dini ilişkilerin temel güce dönüşmelerinden ve bu toplumda olan kişilerin ise bununla beraber şekillenmiş düşünsel yapısı ya da organize olmuş ilişki ağlarının tahakkümü altında olması nedeniyle bu sistemde yaratıcılığının olamayacağıdır. Kişi burada toplumca şekillenmiştir ve muhtemel tahayyül şeklinin de belirlenen ilişki ağlarının dışında alternatif bir yaşam veya düşünüşü hayal bile edemeyecektir. Günümüz şartlarında demir kafesi etrafımızı saran teknolojik aletlerle bize sunulan tüketim seçeneklerinin bizim tahayyül edebileceğimiz şeylerin tüketileceklerin arasında olmasını sağlamaları şeklinde ifade edebiliriz.

Modernleşmenin toplumsal hayatı dönüştürücü gücünün mekânsal boyutu kontrol etmesi endüstrileşmeyle beraber kırdan kente doğru bir göç doğurduğundandır.

Hiyerarşinin belirli faktörlerce belirlendiği toplum yapısının karşısına özerklik ve eşitlik gibi bireyselliği merkeze alan kavramlarla, hiyerarşik ayrımın dönüştürülmesine neden oldu. Hayatın köklü dönüşümlere uğraması geleneksel toplum birimlerini çözdü. Bu gelişme ve yerinden olmanın modernliğin özelliklerinden kaynaklandığını ve bu özelliklerin Giddens’a göre ilki ‘’değişimin hızıdır’’. Bu değişim hızı tüm alanlara yayılmış olsa da teknolojide daha da görünürdür. İkinci bir özelliği ‘’değişim alanıdır’’

üçüncü özelliği ise ‘’modern kurumların doğasının özüyle ilgilidir. Ulus-devletin siyasal sistemi, üretimin cansız güç kaynaklarına büyük ölçüde bağımlı olması ya da ürünlerin ve ücretli emeğin tam anlamıyla metalaştırılması gibi bazı modern toplumsal biçimler, önceki tarihsel dönemlerde hiç görülmemektedir’’ (Giddens, 2020: 14). Bu özelliklerin neden olduğu devingenlik modernliği çok boyutlu kılmaktadır. Çok boyutluluğuna sebebiyet veren kopuşların değerlendirilmesi ekonomi, kültür, siyasal ve bilimsel kopuşların toplumsalı yapılandırmada doğrudan etkili olmuş olmalarından dolayı modernliğin bu boyutlarının tanımlarının yapılmasını gerektirmektedir.

Modernlik genel anlamda büyük çapta bir değişim sürecini tarif etmek için kullanılmış ve bu ifade genel bir kabul görmüş olsa da bazı modernlik kuramcıları

tarafından yapılan modernlik tanımlamalarının bir kısmını burada zikretmemiz modernliğin tahayyülünden ne anlaşıldığının anlaşılması açısından önemlidir. Bu tanımlamalardan, modernliği epistemolojik siyasi ve kültürel açıdan ele alan Charles taylor’a göre; ‘’… modernlik; yani yeni uygulamaların ve kurumsal biçimlemelerin (bilim, teknoloji, sınai üretim, şehirleşme), yeni yaşam tarzlarının (bireycilik, sekülerleştirme, araçsal akılcılık) ve yeni sıkıntıların (yabancılaşma, anlamsızlık, toplumsal çözülmenin yaklaştığı hissi) tarihte eşi benzeri görülmedik bir karışımıdır’’

(Taylor, 2018: 11). Araçsal akılcılığın öncelik kazanması nedeniyle Weber gibi o da dünyanın büyüsünün bozulmasını modernlikle ilişkilendirmektedir.

Modernliğin çok boyutluluğunun anlaşılması için Zygmunt Bauman’ın modernlik tanımını yapacak olursak: Bauman’a göre, modernlik batı Avrupa da bir dizi değişimle beraber başlayan devamında da kapitalist ve komünist endüstrileşmelerin gelişimine kadar devam eden tarihsel bir dönemdir. Bu dönemin Bauman’a göre, en önemli noktası düzen olup, saplantılı ileri yürüyüşüdür ve bu yürüyüşün sonu gelmeyecektir. Her bir ufuk çizgisine yürüyüş başka çizgilere neden olacaktır. Modernliğin Bauman’da düzene dair bir tahayyül süreci olarak ele almak mümkün. Ona göre modernliğin düzeni kendiyle beraber müphemlikte taşımakta ve bu müphemlik kaos ve düzensizlik anlamlarına gelmektedir. Bauman’ın, ’modernlik ve müphemlik’ kitabında müphemlik, eylemler arasında kaldığımız zaman ve birden fazla kategoride olayın ele alınmasından duyduğumuz rahatsızlık durumu olup; modernliğin ise bilinçlilik hali olduğu, kendi, kendinin farkında olma durumu olduğunu ifade eder (Bauman, 2003: 14). Modernliğin düzen tasarısının önemliliği, modernliğin kendisine ödev biçmesinden anlaşılır. Bu biçilen ödev ilerleme anlayışınca belirlenen hep ileriye doğru bir düzen tertibi ve yaratımına neden olur, bunun sonucunda da sosyal mühendislik ortaya çıkmıştır. Buna göre, toplumsalın yapılanmasının değiştirilebileceği ve ilerletilebilirliği fikrinin bahçıvan devlet modelini doğurduğunu görürüz. Bauman, modern toplumu izah etmek için bahçıvan metaforundan hareket etmektedir. Ona göre;

‘’modern devlet bahçeci bir devletti. Benimsediği duruş bahçıvanlık duruşuydu.

Nüfusun mevcut (yabani, terbiye edilmemiş) durumunu gayri meşru sayıp, var olan yeniden üretim ve öz dengeleme mekanizmalarını elden çıkardı. Bunların yerine, değişimi, rasyonel tasarımın öngördüğü istikamete yöneltmek amacıyla inşa edilen mekanizmaları yerleştirdi. Aklın yüksek ve sorgulanamaz otoritesince yönetildiği

varsayılan bu tasarım, günün gerçekliğini değerlendirme ölçütlerini sundu. Bu ölçütlere göre, nüfusu ikiye böldü: beslenecek ve özenle çoğaltılacak faydalı bitkiler ve yok edilecek ya da kökünden sökülecek yabani otlar … ‘’ (Bauman, 2003: 34).

Modernlik kültürü ve bahçıvan kültürü metaforundan hareket edildiğinde Bauman’da holocoust’un da modernlikten bağımsız bir şekilde değerlendirilmemesi gerektiğini görürüz. Ona göre, holocoust: geleneksel yabancı düşmanlığı veyahut antisemitizmle açıklanabilecek bir şey değildir. Ona göre, modernlik tek başına holocoust için yeterli koşul olmasa da gerekli bir koşuldur. Çünkü; holocoust’u düşünülebilir kılan modern dünyanın akılcılığıdır (Bauman, 1997: 32). Holocoust’un modernlikle ilişiğinde önemli noktaların birkaçına bakılacak olursa modernliğin gelişmişliğinin göstergesi olan akılcılığın teknik bilgisinin insan yaşamının sonlandırılması için örgütlü bit iş birliğine gidildiği görülür. Örneğin üretim için yapılan fabrikalarda yakılan bedenler keşfedilen gazlarla toplu kıyımlar ve bürokratik bir hiyerarşiyle emir komuta zincirinin insani ahlaksal değerleri bastırması nedeniyle holocoust: Bauman için kesinlikle modernleşmenin kendisiyle beraber ele alınıp değerlendirildiğinde düzen ve ilerlemeye engel teşkil edildiğine inanılan Yahudilerin, modern soykırıma tabi tutulmalarıdır.

Modern soykırım toplumsal mühendislik ürünü olup ince bir hesaplamanın ve sistematik bir düzenlemeyle kusursuz, (yabani otların olmadığı) bir toplum yaratma düşüncesinin sonucunda gerçekleşmiştir (Bauman, 1997: 124).

Bauman’ın, modernliğe bakış açısı ve modernlik tanımlamasının daha iyi anlaşılması için onun modernliği ‘’katı modernlik’’ ve ‘’akışkan modernlik’’

kavramsallaştırmasına da bakmak gerekmekte. Bauman’ın bu şekilde kavramsallaştırma amacı modernliğin daha iyi anlaşılmasıdır. Modern projenin gerçekleşmesinin imkansızlığının neden olduğu durumu ise ‘akışkan modernlik’ kavramsallaştırması ile betimlemektedir (post-modernlik ile tekrar ele alınacaktır). ‘’Katı modernlik’’ olarak tabir ettiği modernliğin şu ana kadarki modernlik tanımlamalarımızın çerçevesine uygun bir anlama sahip olduğunu görürüz. Ona göre, komünist projenin imkansızlığının anlaşılmasıyla beraber ‘’akışkan modernite’’ ye geçiş yapılmıştır. Modernitenin sıvılaşmasıyla beraber geleneksel kapitalizmin veyahut komünizmin insani ihtiyaçlarının tümünün tatmini çabası anlamını yitirip ikisi arasındaki rekabet anlamsızlaştı. Bu durumda katı moderniteye has olandan farklı bir çaba görülür. Bu arzuların tatminine

değil, arzunun arzulanmasına dair çabalar şeklinde gerçekleşmektedir (Bauman, 2018a:

50).

Modernliğin sonu iddialarına karşı çıkan teorisyenlerden önde gelenlerden Habermas, Touraine ve Giddins’ın modernlik tanımlamaları ve analizlerine kısa bir şekilde değinilecektir. Bu üç teorisyenin, modernliğin neliği hakkındaki fikilerinin kısa izahına modernliğin savunuculuğunu yapan hHbermas ile başlamak daha iyi olabilir.

Habermas’a göre modernlik; tamamlanmamış bir projedir (Habermas, 1994: 31) ve proje kaynağını aydınlanmadan almaktadır. Habermas aydınlanmayı kültürel sahaların özerkleşme projesi olarak görür. Bu özerkleşen kültürel sahalarda alanların geleneksellikten farklı kendi kurallarıyla kurulması modernlik ilerlemesini sağlamıştır.

İlerlemenin devam eden proje olmasının yanı sıra krizde olduğunu, bu krize modernliğin araçsal aklının kullanımın neden olduğunu da belirtir.

Postmodernliğin modernliğin sonu olduğu söylemine karşı çıkıp modernliği savunan Habermas’a göre, modernliğin içinde bulunduğu krizin iki boyutlu bir şekilde (sistem ve hayat alanı) ele alınması gerekmektedir. Sistem alanında kasıt bunun araçsal akla dayandığıdır. Ona göre, hayat alanı ise özneler arasında üretilen özgürlüğün alanıdır (Girgin, 2018: 634). Modern krizin nedeni, hayat alanının sistem tarafında tahrip edilmesi ve aklın araçsallığının sonucu olarak öznelerin iletişim aracılığıyla anlaşmaları yerine iletişimi bozarak, bireylerin kişisel çıkarı birincil amaç edinmeleridir. Habemas, modernliğin krizinin çözümünüzde modernliğin içinde taşıdığı ‘’iletişimsel rasyonalite’’

gibi kaynakların kullanımıyla aşılabileceğini düşünmektedir (Girgin, 2018:34).

Touraine göre, modernlik tarihi aydınlanma felsefesinden sonraki süreçte kolektif ve kişisel bir öznenin ortaya çıkış tarihidir. Bu özne akılcılıkla hem diyalog hem de çatışma halindedir ve özne hem toplumsal rollerden arınma hem de toplumsallıkla bütünleşmede kimliksel bir konumda olmak ister (Touraine, 2002: 12). Bu dünyanın büyüsünün bozulmasıyla ortaya klasik dönemden farklı tahayyül biçimleri çıkmmasına neden olmuştur. Bunların merkezinde akılcı bir varlık olan insanın, kendisinin efendiliğini yapabilecek durumda olup toplumsal yasalarla bireysel çıkarları uzlaştıracak bir noktada yer almaktadır.

Akılcılaşma temelinde modernliğin bu şekilde ele alınması dışında modernliğin başka bir yüzü de özneleşmedir. Bu özneleşme modernliğin ilk döneminde öne sürülmüş

olsa da modernlikle beraber bireyin (öznenin) yok edilişi tehlikesi söz konusudur (Esgin, 2008: 126). Bu tehlike klasik modern dönem için geçersizken, postmodern dönem için önemlidir. Ona göre, bu her iki dönemin de ilişkileri özne ve akıl tarafından oluşturulmaktadır. Fakat özne ve akıl ilişkisinin postmodern dönem için değişikliğe uğradığı söz konusudur.

Tourain’deki modernlik, Habermas modernliğine benzer düalist bir anlayışa sahip. Özne ve akıl ikiliğinde parçalanmış modernlik olarak tasvir ettiği modernlikte özne akılcılığın gerisinde kalmış bir durumdadır. Ona göre bireyin modernleşmeyle beraber kişisel yaşamın edimcisinden çok öznenin toplumsal yaşam edimciliğinde aktif olduğu görülür (Touraine, 2002: 232-233). Bu toplumsal yaşam edimciliğinde öznenin yokluğundan bahsedilemez özne burada aktiftir. Postmodern dönemde, öznenin arka planda kalmasının nedeni ekonomik kara odaklı her şeyi ticaret malına dönüştüren kapitalizm belirgin bir konumda yer almaktadır.

Modern toplumlar üzerindeki bütünsel görüşleriyle tanınan İngiliz sosyolog Giddens’a göre, modernliği anlamak için öncelik olarak onu geleneksel dönemden ayıran

‘’süreksizliklerini’’ açıklamak gerekmekte. Bu süreksizlikler ‘’değişim hızı’’, ‘’değişim alanı’’ ve ‘’modern kurumların doğası’’ dır. Değişim hızından kasıt modernliğin içerisindeki değişim hızını geleneksel uygarlıklara göre son derce yüksek olmasıdır.

Değişim alanına gelince farklı bölgeler arasındaki bağlantının artmasıyla dönüşüm daha büyük alanları etkilemektedir. Üçüncü süreksizlik olan modern kurumların doğasının özü ise gerek ulus devletin siyasal yapısı gerek üretimin modernlikteki kendisine has bir öz taşıması modernlik öncesi tarihsel dönemde hiç görülmeyip o döneme has şeylerdir (Giddens, 2020: 14). Modernliğin süreksizliklerinden anlaşılacağı üzere dinamizm, modernliğin ayırt ediciliğidir.

Giddens, modernliğin dinamizminin temelini üç temel kategoride ele alır bunlar;

zaman ile uzamın birbirinden ayrılması, toplumsal sistemlerin yerinden çıkartılması ve düşünümselliktir (Giddens, 2020: 18). Bunlardan zaman ve uzamın birbirinden ayrılmasına baktığımızda modernlikten önceki toplumların zaman algıları bu günkü bölgelerden, bağımsız standart zamandan farklı olarak uzam ile ilişkilendirilirdi ve zamana karşı tutumları birbirlerinden farklı olmuştur. Fakat mekanik saatin icadıyla beraber sonraki süreçte standart zamanın tanınmasıyla tek tip kamusal zaman oluşmuştur

(Kern, 2013: 48; Giddens, 2019: 31). Giddens’a göre uzamın belirli bir yer ya da bölgeden bağımsız olarak belirmesi haritalardaki konum ve biçimlerde perspektifin kullanılmasının bitmesi ve bunun çizgiye aktarılmasıyla olmuştur. Zamanın uzamdan ayrılması tek yönlü bir şekilde anlaşılmamalıdır. Bu ayrılma tekrar birleşme için bir temelde sağlar. Zaman ve uzamın ayrılması toplumsal sistemlerinde yerinden çıkartılmasıyla beraber rasyonel örgütlenme içinde temele bir önem teşkil etmektedir.

Modernliğin dinamizminin kaynaklarından olan toplumsal sistemlerin yerinden çıkartılması Giddens’a göre, iki tip yerinden çıkarıcı mekanizma ile olmaktadır.

Bunlardan birincisi sembolik işaretlerdir. Bu işaretler standart değerlere sahip olan mübadele araçlarıdır ki en önemli mübadele aracı paradır ve modernlikle beraber para daha kompleks ve soyut bir hale gelmiştir. Uzmanlık sistemleriyse, zaman ve mekânı uzmanların müşterilerle bağlantısız uzmanlığa dayalı teknik bilgi aracılığıyla paranteze alır ve bu uzmanlık teknik bilgiyle sınırlı olmayıp toplumsal ilişkilere, benliğin en mahrem yerlerine kadar uzanır (Giddens, 2019: 34).

Modernliğin dinamizminin Giddens’a göre, düşünümsellik (refleksivite) olan bir diğer kaynağında toplumsal uygulamaların değişimleri, bu uygulamalarla ilgili bilgilerle sürekli bir reform edildiği gerçeği bulunur (Giddens, 2020: 43). Giddens’ta düşünümsellik bireylerin kendi eylemleri üzerine düşünme ve kendi eylemlerini denetleme şekli olduğunu görürüz. Modern önceki dönemde düşünselliğin gelenekle sağlandığını görürüz. Fakat bu modernlikle beraber gelenekselin işlevsizleşmesine neden olup bunun yerini düşünümsellik olarak bilgi almıştır. Özetleyecek olursak, Esgine göre;

‘’Kısaca, modernliğin düşünümselliği, zaman-uzam ayrışmasından ve bununla bağlantılı yerinden çıkarma mekanizmalarından ayrı düşünülemez. Her biri modernliği oluşturan temel dinamiklerdir ve birbirleriyle ilişkili olarak modern yaşamın ayırıcı niteliklerini oluştururlar. Giddens, böylece, modernliğin dinamik doğasının kaynakları nelerdir sorusuna açık cevap vermiştir. Zaman-uzam ayrışması, yerinden çıkarma mekanizmaları ve modernliğin düşünümselliği, modern dünyanın geleneksel dünyadan ayrılmasının koşullarını, dolayısıyla modernliğin süreksizliklerini yaratmaktadır. Ayrıca, modern kurumların devingenliği ve küreselleştirişi etkisi de bu unsurlardan bağımsız değildir’’ (Esgin, 2008: 436).

Son olarak Giddens, modernliğin kurumsal boyutlarına da önemli bir yer ayırmıştır. Modernliğin analizi için örgütlenme ilkelerine odaklanmıştır. Bu örgütlenme ilkeleri sosyal yaşamın ve sosyal kurumların yapısını belirleyen ilkeler şeklinde izah edilmiştir.