• Sonuç bulunamadı

2.5. Kimlik

2.5.2. Modernite ve Kimlik İlişkisi

hedeflere bağlı olarak kendisini konumlandırmaya çalışan ve birey olma uğraşı nedeni ile sancılı bir sürece neden olabilmekte.

-Üçüncü tip bireycilik (başarı odaklı bireycilik).

-Dördüncü tip bireycilik (popülist bireycilik).

-Beşinci tip bireycilik (egoistik bireycilik).

-Altıncı tip bireycilik (kişisel kimlik bireyciliği).

-Yedinci tip bireycilik (sosyal dünya bireyciliği), olarak ifade etmektedir.

Bu bireycilik çeşitlerinin detaylı değerlendirilmesi yerine genel bir şekilde baktığımızda, birinci tip bireycilik; rasyonel bireyin yükselişinin olduğu, özerk ve bağımsız bir şekilde dünyayı ele alan bir bireyciliğe denk geldiğini görürüz. İkinci tip bireycilik olan piyasa odaklı bireycilik ise, piyasa bilgisi üzerinden değişim ve sözleşme ilişkileri ile oluşan bireyciliktir. Üçüncü tip bireycilik, o da piyasa bilgisi etrafında şekillenmiş olsa da Bertig’e göre daha çok mesleki kariyerle ilişkilidir.

Dördüncü tip bireycilik olan popülist bireycilik; bireyci bir hareket olup rasyonel ve bürokratik örgütlenmelere özgürlüklerini yitirdikleri inancıyla bir araya gelmiş bireyleri kapsamaktadır. Beşinci tip bireycilik, daha çok önce ben parolası ile şekillenmiş, kamu hizmetlerinden alınan hizmetin hakkı olduğu bahanesiyle saldırgan bir tavır takınanların bireyciliğidir. Kişisel kimlik bireyciliği: birey olarak hayatın kavranması amacı ile asli kimlik arayışında olan kişilerdir. Bunlar yalnızlık hissi, anlamsızlık ve yabancılaşmadan kurtuluşun kişisel kimlik ile aşma çabası taşıyanlardır. Bireycilik tipinin yedincisi olan sanal dünya bireyciliği, sanal dünyaya kaçıştır. Berting’e göre, sanal hayatın bireyciliğinde reel hayattın aksine pek çok şey mümkün ve meşrudur (Berting, 2018: 24-25).

Kendinden önceki tüm toplumsal düzen biçimlerinden farklı olan modern kurumlar geleneksel alışkanlıklar ve adetlerin aşınmasına neden oldukları gibi gündelik toplumsal hayatın da kökten değişimini de beraberinde getirmişlerdir (Giddens, 2019:

11). Bu nedenle, Aydınlanma bireyciliğinin sonucunda gerçekleşen bir modern tahayyülden söz etmek mümkün.

Modernlikle parçalanan sosyal bütünsellikle önem kazanan kimliklerin, modern kurumlar tarafından gerek ulusalcılıkla gerek Baumancı bahçıvan kültürü metaforuyla

veya Foucaultcu disipline edici iktidarda gösterdiği ya da Lyotard’ın kastettiği modern üst anlatılarca kimliklerin üstten belirlendikleri görülmektedir. Bu üstten belirlenimlerin 1960’larda bir dönemece girdiği ve üstten belirlenmiş kimliklerin yerine postmodern söylem içerisinde farklılığa ve bireylerin merkezi konuma geldikleri görülmektedir. En nihayetinde disipline edici iktidarın sorgulanmaya başladığı bu dönemde kendini gerçekleştirme etrafında bir kimlik talebi söylemsel olarak dolaşıma girmiştir. Kendini gerçekleştirme talebinin sonucu öznenin gurupla bağının kopmasına neden olmuş ve kendi ilişkisini düzenleyici bir referans çerçevesinden yoksun kalmanın önünün açıldığı da görülmektedir.

Kimliğin modernite ile ilişkisinde premodern bağlar ile modern bağlar arasındaki farkın belirtilmesini gerekli kılmaktadır. Bu yüzden Berting’in belirlediği premodern ve modern bağlar arsındaki farklılıklara değinmekte fayda var bunlar;

Premodern/geleneksel bağlar

-İtaat (tanrı veya daha üst kurumlara)

-Toplumun, tarihsel olarak gelişmiş kurumlarla oluşması -Radikal eşitsizlik (soy veya cinsiyet)

-Geleneksel hayatın kabulüne sağlanan güvenlik -Kolektif kimliğe bağlılık

-Dayanışma

-Komünal hayatın baskınlığı -Aidiyet ve birliktelik

-Soya dayalı onur -Yeniliğe direnç Modern bağlar

-Bilginin kaynağının akla dayandırılması

-Özerk, rasyonel bireylerin sözleşmeye dayalı toplum tasavvuru -Kanun karşısında eşitlik

-Sosyal adalet eşitliği -Evrenselcilik

-Bireysel özerklik -Bireysel sorumluluk -Bireysel özgürlük

-Maddeci bir ilerleme anlayışı

-Bireysel başarıya endeksli sosyal prestij

-Vatandaşlığa dayalı dayanışma (Berting, 2018: 170-171).

Her şeyi kapsayıcı kimlik şemalarının çözülmesine neden olan modernlik (Caolhoun, 2014: 136) kimliğin inşa edilmesinde bireylerin geleneksel toplum ve yaşayış şeklinden bağımsızlaşması ile gerçekleşmiştir. Bu kimlik inşasının ilk aşamaları yukarıdaki farklılaşmış bağlardan hareketle bireyselliğin olmadığı kimlik ve sosyal statünün sabit olduğu (Giddens, 2019: 107). premodern dönemden farklı olarak bireysellik ve özerk özne etrafında oluştuğunu söylememiz mümkün.

Modernlikten önceki süreçte de aynılık süreklilik ve mensubiyete dayalı bir kimlik varlığından söz etsek de insanın kendisini tanımlaması, bilişsel olarak kendini yönetebilmek ve rasyonel eylemlerle kendisini belirlemesini, modern dönem ile gerçekleştirip, özerk bir özne kapasitesine erişmiştir. Bireyin inşa edilmesi gibi kimliğin de inşa edilmesi modernleşmedeki bireyselleşmeyle özdeş bir anlam taşımaktadır.

Taylor’a göre, insanın kendisini bir ben olarak düşünmesi ve geleneksel toplumun bireyi kapsayan sosyal boyutunun parçalanmasıyla beraber herkese kendi rolünü veren değerler silsilesinin önemsizleşmesiyle bireyler özerk olarak kendilerini tanımlamak zorunda kalmışlardır (Bilgin, 2007: 48). Çünkü gelenekle bütünleşmiş birinin, bireyselleşmiş biri ile arasındaki fark aynı şekilde kimlik sorunu yaşamamalarıdır. Bireyselleşmenin

modernlikle başlaması kimliğinde modernlikle beraber gündeme gelmesine neden olmuştur.

‘’modernitede kimlik oldukça devingen, çok katlı, kişisel, öz düşünümsel, değişme ve yeniliklere açık bir hale gelir. Bununla birlikte modernitede kimlik aynı zamanda toplumsal ve öteki-bağlantılıdır. Modernitenin kimlik kümesinden meydana gelmektedir.

Buna göre insan: bir anne, bir oğul, bir Teksaslı, bir İskoç, bir profesör, bir sosyalist, bir Katolik, bir lezbiyendir ya da daha çok bu toplumsal roller ve olanakların bir birleşimidir. Böylelikle yeni kimliklerin, olası kimliklerin sınırları sürekli genişlemekle birlikte, kimlikler hâlâ görece sınırlandırılmış, sınırlanmış ve sabittir’’ (Kellner, 2001:

196).

Toplumsal ve duygusal algıya dayanan bireysel kimlik, bu noktada bireyselleşmiş bireylerin bireysel bir kimlik etrafında kendilerini gelenek ve mevcut değer yargıları inanış ve kültürden ayrı ve seküler bir yapıda değerlendirmelerini gerektirmiştir. Çünkü modernlikle beraber değişen toplumsal ve duygusal algıya dayanarak bireysel kimliğin oluşturulup inşa edilmesini gerektirmiştir. Toplumsal yapı içerisinde başka kimlikler ve kolektif kimliklerin bir aradalığında oluşup, başka kimselerle olan farklılık üzerinden inşa edildiğini söylemek mümkün. Bu nokta da toplumsal ve duygusal algıya dayanan bireysel kimlik, mevcut dünya ile ilişkisi ve dünya yaşamının dünyadaki konumunun dayandığı inanış ve bağlılıklar etrafında oluşturulmaktadır (Parekh, 2014: 43). Bireysel kimlik

‘’bireyin eylem sisteminin devamlılığının bir sonucu olarak verili bir şey değil aksine bireyin refleksif etkinlikleri içinde rutin bir biçimde yaratılması ve sürdürülmesi gereken bir şeydir’’ (Giddens, 2019: 77).

Giddens, Mead’in teorisindeki ferdi ben’in bireysel kimlik için yeterli kadar açıklayıcı olmadığını, sosyal ben’in bilincinde olan ferdi ben’i (Mead, 2021: 195), sosyal ben üzerinde hakimiyet kuran ilksel irade olarak belirtmektedir. Giddens’a göre, ferdi ben kendi farkında olmanın bir koşulunu oluşturmakta fakat bu farklılığı belirlememektedir.

‘’Bireysel-kimlik sadece bireye has bir özellik, hatta özellikler bütünü değildir.

Bireysel kimlik kişinin kendi biyografisinden hareket ederek refleksif olarak kavradığı benliktir. Kimlik burada yine de zaman ve mekân da sürekliliği gerektirir; ancak bireysel kimlik aktör tarafından refleksif olarak yorumlanan türden bir sürekliliktir. O kişinin bilişsel bileşenini içerir. Bir ‘’kişi’’ olmak sadece refleksif bir aktör olmak değil, aynı

zamanda bireyin hem kendine hem de diğerlerine uyguladığı bir ‘’kişi’’ fikrine sahip olması demektir…’’ (Giddens, 2019: 78).

Kimliklerin ilişkiselliği bağlantısallıklarından kaynaklanmaktadır. Kimliklerin birbirleriyle bağlantılarının anlaşılması, kişilerin kendilerini gerçekleştirmesi için ortaya koydukları performanslarının değerlendirilmesiyle daha iyi anlaşılabilecektir. Kişilerin karşılaştıkları engellerinin boyutunun ve gerçekleştiği zeminin kamusal-özel ilişkisinde aranması neticesinde meydana gelen ilişkiyle değerlendirildiğinde, kadın kimliği vurgusunda bulunan bir kadının, özel yaşamı ile mücadelede olması gibi kamusal alandaki erkek egemen bir zeminde de mücadele edip kimliksel bir konum belirleme zorundalığı ortaya çıkmaktadır. Balibar’ın belirttiği gibi her kimlik bireyseldir ve tarihsel bir süreçle inşa edilmektedirler (Balibar ve Wallerstein, 2007:141). Bu inşa edimi toplumsal bir zemin ve sosyal ilişki ağlarına ihtiyaç duymaktadır.