• Sonuç bulunamadı

Ulûmu’l-Kur’ân Eleştirisinin Kökenleri

2. Nasr Hâmid Ebû Zeyd’in Ulûmu’l-Kur’an Eleştirisi

2.1. Ulûmu’l-Kur’ân Eleştirisinin Kökenleri

Ebû Zeyd’in eğitim süreci ve akademik hayatı incelendiğinde ilk dikkat çeken nokta onun Arap diline harcadığı uzun mesaidir. Kâhire Üniversitesi Arap Dili Bölümü’nü bitirmesinin ardından 1977’de yine aynı üniversitede Arap-İslam Araştırmaları dalında yüksek lisans ve doktora programlarını tamamlamıştır. 1972’de Arap Dili Bölümünde okutman olarak görev yapması ve sonrasında asistan olarak akademik hayatına bu alanda başlaması onun fikrî alt yapısını oldukça etkilemiş, meselelere dilbilimci nosyonuyla bakmasını sağlamıştır. Bunun yanında 1975-1977 yılları arasında Kâhire Amerikan Üniversitesinde, 1978-1979 yıllarında ise Pennsylvania Üniversitesinde Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Bursu çerçevesinde araştırmalarda bulunması onun batı kökenli düşünce sistemleriyle tanışmasını kolaylaştırmıştır. Hayatının son dönemlerinde Leiden Üniversitesinde misafir profesör olarak bulunması ve burada tanıştığı

57

akademisyenler de Ebû Zeyd’in görüşlerini etkilemiştir.173 Doğu ve batı arasındaki bu

eğitim serüveni Ebû Zeyd’in ilk araştırma alanı olan dilbilimsel yöneliminde her iki kaynaktan da belirli şekillerde beslendiğini ortaya koyar niteliktedir. Ebû Zeyd’in eleştirilerinin temelinde dilbilimsel argümanlar bulunmaktadır. O, dili bilincin kaynağı olarak görmüş, düşüncenin temelini de dile dayandırmıştır.174

Ebû Zeyd’in fikrî yapısının İslam düşüncesindeki temelleri Mûtezile’ye dayanmaktadır. Kimilerine göre neo-Mûtezilî olan Ebû Zeyd özellikle Kadı Abdulcabbar’a çokça atıfta bulunmuş, onun düşünce ve eleştirilerini günümüze adapte etmeye çalışmıştır.175 Ulûmu’l-Kur’ân konularını sistemli biçimde tenkit ettiği kitabında

sık sık halku’l-Kur’ân vurgusu yapması ve özellikle sarfe teorisini ısrarla savunması, onun itizâlî yönünü açıkça ortaya koymaktadır. Bunun yanında onun hermenötik bakış açısını benimsemesi, yüksek lisansta çalışma konusu olan Mûtezile’nin Kur’ân anlayışına en yakın taklidini bu alanda bulmasıyla da ilişkilendirilmiş176, Kur’ân’ın

tarihsel ve kültürel bağlamda yorumlanmasını tezini hermenötikle kanıtlayabileceği düşünmüştür.177

Bunun yanında Abduh’un tefsirde başlattığı tecdit hareketi de Ebû Zeyd’in düşünce hayatında şekillendirici bir rol oynamıştır. Abduh’un Kur’ân’ı günümüz şartlarına göre yeni bir okumaya tâbi tutmayı öngören önerisi çağdaşçı çizginin çıkış noktası olarak kabul edilebilir. Bu minvalde edebî yöntemin sistematiğini belirleyen Emin el-Hûlî ve onun öğrencisi Şükrî Ayyâd, Abduh’u rol model olarak görmüş ve onun görüşlerine çokça başvurmuşlardır. Ebû Zeyd de Şükrî Ayyâd’ın öğrencisi olarak Abduh’un açtığı ana kaynaktan beslenmiş fakat eserlerini bu çizginin dil, edebi eleştiri ve edebiyatı merkeze alan yönelişi içerisinde vermiştir. Ebû Zeyd’in ifadesiyle edebî yöntem;

173 Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’ân’a Yaklaşımlar, s. 65-67. 174 Ebû Zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı, s. 33.

175 Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’ân’a Yaklaşımlar, s. 75-77.

176 Nur Zaınatul Nadra Zaınol, Latıfah Abd Majıd, Muhd Najıb Abdul Kadır, “Nasr Hamid Abu Zayd as a

Modern Muslim Thinker”, s.64

177 Kermani, “From revelation to interpretation: Nasr Hamid Abu Zayd and the literary study of the

58

… gerek kültürel kökleri ile, gerekse okuma ve çözümleme yöntemlerindeki baş döndürücü (çağdaş) gelişme ile irtibatlı bir yöntem olması hasebiyle, dini metni, yirminci asırda tanık olduğumuz siyasi, iktisadi, bilimsel ya da felsefi içerikli ideolojik manipülasyonlardan koruma gücüne sahiptir.178

Ebû Zeyd’in tasnifine göre; İslam dünyasındaki geri kalmışlığı görüp buna realist çözüm arayışı içinde girerek akıl ve bilim odaklı Kur’ân tasavvuru geliştiren kişi Muhammed Abduh’tur. Bu perspektifi geliştiren ve daha ileriye taşıyan, farklı alanlarda uygulama alanı açan kişi Tâhâ Hüseyin’dir. Bu paradigmanın usûl ve kâidelerini belirleyen kişi Emîn el-Hûlî’dir. Yöntemi Kur’ân’a tatbik eden Ahmed Halefullah’tır.179

Bu tasnif Ebû Zeyd’in doğu menşeli kaynaklarını açıkça ifade etmektedir. Bu liste içerisinde tek eksik isim Hasan Hanefî’dir. Ebû Zeyd, Hasan Hanefî’nin yenilikçi ve akılcı düşüncelerinden de oldukça etkilenmiştir. Ayrıca Hanefî’nin felsefî görüşlerine de birçok eserinde atıflar yaparak onun görüşlerini benimsediğini ifade etmiştir.

Bu noktada edebî yöntemin, tarihselci yöntem ile ilişkisine de işaret etmek gereklidir. Zira edebî inceleme yöntemi batılı Kur’ân araştırmaları çerçevesinde yürütülen tarihselci metotla büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Bu noktada en temel fark, batılı düşünürün tarihselci perspektifle yürüttüğü araştırmada âyetlerle Hz. Peygamber’in neyi kastettiğini ve bağlam içerisinde nasıl yorumlanabileceğini incelerken edebî metodu benimseyen araştırmacı ilgili tarihsel süreçte murâd-ı ilâhinin ne olduğunu keşfetmeye çalışmaktadır. Metin merkezli bakıldığında her iki yöntemin de nassın delaletini açıklamaya çalışması ve “nesnelliği” araması bu iki yaklaşımı büyük ölçüde birbirine yaklaştırmaktadır.180 Ebû Zeyd’in akademik hayatı onun yorum

telakkisinde edebî yöntemi benimsemesinin alt yapısını hazırlarken, Emin el-Hûlî gibi örnekler de onun kendi bağlamına bu düşünceleri uyarlayabilmesinin imkânını göstermiştir.

178 Ebû Zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı, s. 25. 179 Ebû Zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı, s. 21-22.

180 Özsoy, Ömer, “Nasr Hâmid Ebu Zeyd’in Nass-Olgu İlişkisi Bağlamında Ulûmu’l-Kur’ân Eleştirisi”, s.

59

Ebû Zeyd, Arap dünyasında etkili olan çağdaş düşünürlerden etkilendiği kadar batı dünyasındaki düşünür ve eserlerden de istifade etmiştir. Haddizâtında Arap dünyasından olup onun fikir dünyasını şekillendiren doğu eksenli olarak ifade ettiğimiz fikir adamlarının birçoğu da aynı şekilde batı kökenli kaynaklardan beslenmiş kimselerdir. Ebû Zeyd’in çokça üzerinde durduğu edebî yöntemin batıdaki yansımaları hermenötik çalışmalar olarak karşımıza çıkar. Kültür, tarih ve dil üçlüsü çerçevesinde geliştirdiği metin teorisi, Ebû Zeyd’in Kur’ân nassına bakış açısını belirlemiştir. Kur’ân’ın ilahî yönünü özellikle itibara almayan Ebû Zeyd, Kur’ân metnini diğer metinlerden farklı şekilde incelemez. Ona göre beşerin anlaması ve uygulaması için indirilen Kur’ân metnini artık beşerî sistem içerisinde incelemek gereklidir. Sonuç olarak dilbilimsel araştırmalar ve göstergebilimin verilerini kullanmak zorunlu hale gelmiştir. Bununla birlikte Ebû Zeyd, ilk etapta geleneksel süreçte ortaya çıkan yorum yöntemlerinin iyi anlaşılması gerektiğini vurgulamaktadır. Ona göre çağdaş yaklaşımlarının uygulama alanı bu zemin üzerine inşa edilmelidir. Salt çağdaş yaklaşımlar üzerinden hareket etmek ise sakıncalıdır.181

Bu bağlamda Ebû Zeyd’in doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiği başlıca isim Ferdinand de Saussure’dür. Ebû Zeyd’in edebî yöntem çerçevesinde vurgu yaptığı en önemli isim olan Saussure, yapısal dilbilim ve göstergebilim alanında 20. yüzyılın en etkili dilbilimcilerinden biridir. Artsüremli (diachronic) ve eşsüremli (synchronic) dilbilim ayrımıyla yeni bir çerçeve önerisinde bulunan Saussure, bu ayrım ile dilbilim çalışmalarını köklü biçimde etkilemiş ve gösterge kuramı ile dil-nesne ilişkisine yeni bir bakış açısı getirmiştir. Saussure’ün metne bakışı ve tasnifini benimseyen Ebû Zeyd, bu düşüncenin yansımalarını ulûmu’l-Kur’ân eleştirilerinde de kullanmıştır.182 Ayrıca dil

ve söz arasındaki ayrım konusunda da Saussure’ü takip eden Ebû Zeyd, Kur’ân metnini bağlamı çerçevesinde söylemek istediği “söz”ü incelemiştir.183

Ebû Zeyd’in düşüncelerini etkileyen bir diğer önemli isim yine işlevsel dilbilim alanında çalışmalar yapmış olan Roman Jakobson’dur. Jakobson’un temsilcisi olduğu

181 Maşalı, “Nasr Hâmid Ebû Zeyd’in Yorum Telakkisi ve Bu Telakkinin Niyetselci ve Felsefi

Hermenötiğe Atıfları”, s. 74.

182 Polat, Çağdaş İslam Düşüncesinde Kur’ân’a Yaklaşımlar, s. 75-77.

183 Abdulkader Tayob, “Decolonizing the Study of Religions: Muslim Intellectuals and the Enlightenment

60

işlevselci anlayış, dilin bağlamı içerisindeki işlevini her zaman ön planda tutmaktadır. Saussure’ün öncülüğünü yaptığı bu akım, metinde ögelerin, yerine getirmesi gereken rolleri, sahip olduğu işlevi etrafında gerçekleştirebileceğini savunmaktadır. Bu bağlamda dilsel yapının işlevi ancak eşsüremsel analiz ile ortaya çıkabilmektedir.184

Nasr Hâmid’in Mefhûmu’n-nass başlıklı kitabının başında formüle ettiği ve kitap boyunca istifade ettiği vahiy süreci, Jakobson’un Linguistics and Poetics kitabında ifade ettiği iletişim modeli ile birebir örtüşmektedir.185 Bu bağlamda vahiy süreci Allah

(gönderen) tarafından Hz. Peygamber’e (alıcı), Kur’ân’ı (mesaj) tebliğ etmek için belli bir kültür (bağlam) ve Arap dili (şifre) çerçevesinde iletilen bir metindir. Vahiy (iletişim) bu faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadır.

Dilbilim alanında batı düşünürlerinden etkilenmesinin yanı sıra Marksist düşünce de Ebû Zeyd’in dikkatini çekmiş ve eserlerinde kendini göstermiştir. Toplumu altyapı ve üstyapı şeklinde ikili tasnife tâbi tutan Marksist düşünceye göre bu iki sınıf, toplum içerisinde zorunlu bir şekilde var olmaktadır. Bununla birlikte bu iki grup arasındaki diyalog belirli ölçüler dâhilinde gerçekleşmeli ve her iki grup da kendine düşen rolü hakkıyla yerine getirmelidir. Ebû Zeyd eserlerinde dinî hayattaki altyapı ve üstyapılardan sık sık bahseder. Resmî-dinî otoritenin tekelinde bulunan dinin gelenek içerisinde belirli kalıplara sokulduğunu ve baskın söylem üzerinden her dönemin güçlü din anlayışını dayattığını savunur. Benzer şekilde Mefhûmu’n-nass kitabının son bölümü Kur’ân’ın işarî yorumunun eleştirisine ayrılmıştır. Bu bölümde yalnızca bir grup insan tarafından anlaşıldığı iddia edilen yoruma ve avam-havas ayrımına Kur’ân’ın anlaşılmaz bir kimliğe büründüğü savunularak karşı çıkılmıştır. Ayrıca “Meşru‘u’n- Nahda” başlıklı makalesinde ise baskın dini söylemin Marksizmi küfürle suçlamasına karşı çıkmıştır.