• Sonuç bulunamadı

Batı Dünyası 2016 yılında, politik ve medyatik alanda ki garipliği açıklamak için yeni bir konsept bulmuştur. Bu konsept ilk olarak politikanın post-gerçek bir duruma geldiğini, kendince bir “gerçek” uydurarak, gerçekliğini kaybettiğini vurgulamaktadır. Bu kavram yani „post-truth‟ 2016‟da Oxford Sözlük tarafından yılın kelimesi seçilmiştir.(Tutal, 2017: 4-6). Oxford Sözlükte post-truth bir sıfat olarak, “nesnel gerçeklerin belirli bir konuda kamuoyu görüşünü belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu” biçiminde tanımlanmaktadır (Oxford Dictionaries, 2018).

Hem “post” ön ekinin, hem de “truth” kelimelerinin Türkçe çevirisindeki karmaşıklık sebebiyle post-truth kavramının Türkçe çevirisinin ne olması gerektiği konusunda yoğun tartışmalar bulunmaktadır. Sözcüğün Türkçeleştirmesi için “gerçeklik sonrası”, “hakikat ötesi”, “hakikat sonrası”, “post gerçeklik”, “gerçek aşırı”, “post olgusal”, “gerçek ötesi” gibi birçok farklı öneriler bulunmaktadır.Yalın Alpay‟a göre ise İngilizcedeki “truth” sözcüğünün Türkçedeki sözlük anlamı “doğruluk”tur (hakikat). Dolayısıyla “post-truth” sözcüğünün Türkçeleştirilmesinde “gerçeklik” ifadesinin kullanılması, terimin anlamında değişiklik ortaya çıkartmaktadır. Bu yüzden, Alpay “post-truth” kavramına karşılık olarak “doğruluğun önemsizleşmesi” ya da “hakikatin önemsizleşmesi” kavramlarını önermekte ve aralarından “hakikatin önemsizleşmesi” karşılığını kullanmayı tercih etmektedir (Alpay, 2017: 25-27).

Postmodern dünyada gerçeğin ve doğruluğun genel geçer değerlerden çıkmış olması gözlemlenmektedir. Post öneki „bir olaydan sonra gerçekleşen‟ manasında kullanılmamaktadır. Önüne geldiği kavrama önemsiz ya da gereksiz kabul edildiği zamana ait anlamı katar ve artık bir şeylerin son bulduğunu gösterir. Örneğin „post-truth politics‟ denildiğinde, „doğruların, hakikatlerin, olguların önemini yitirdiği bir dönem‟den bahsetmiş olunmaktadır (Journo Dergisi, 2016). Keyes truth sözcüğünü etik ve dilbilimsel bağlamında incelediğinde ise; tıpkı Fas dilindeki hakk terimi gibi iki manayı içinde barındırdığını belirtir. Buna göre hakk

40 terimi sadece bir doğruluğu değil aynı zamanda görev ve zorunluluğu ifade eder. İngilizce konuşanlar için de truth kelimesi birçok fonksiyonu içinde barındırır. Truth hem güvenilir anlamına gelirken hem de hakikat ve sadakat anlamı taşır (Keyes, 2017: 35).

Önceleri bir gerçek ve hakikat bazında bilgiye nesnel olarak ulaşılabileceği ekseninde hareket edilmiştir. Bugüne gelindiğinde ise yitirilen bir gerçekle karşı kaşıya kalınmakta, bilgiye öznel olarak ulaşılmakta, gerçeğin kişilere göre değiştiği görülmektedir. Bu durumda post-gerçek dönem de gerçeğe sadık kalma şartı kaybolmuş, gerçek zihindeki yansımasından kopmuş ve gerçek subjektif bir hal almıştır (Tutal, 2017: 6). Adına her ne denilse de kısaca post-truth göreceli gerçeklerin bilimsel gerçeklerin yerini aldığını ifade eder. Bu çalışmada kavramın Türkçeleştirilmesinde mutabık olunamaması sebebiyle post-truth, hakikat ötesi, gerçek sonrası, gerçek ötesi şeklinde farklı biçimlerde kullanılmaktadır.

Oxford Sözlük tarafından 2016 yılının kelimesi seçilen post-truth kavramına göre subjektif verilerle doğruluk veya yanlışlık önemsizleştirilerek kitlelere seslenilir ve onlara bu şekilde bir şeyleri inandırmak amaçlanır. Gerçeğe karşı doğrudan bir girişim değildir ancak gerçeklik ikincil önemdedir. Öncelik inandırıcılık olmuştur. Politik yalanlar, kitleler üzerinde yanlış bakış açısı yaratmaktadır. Post gerçek çağda Donald Trump‟ın yalan söylemesi onu yalancı bir adam yapmaz. Donald Trump, ABD başkanlık seçimini kazanması ve sonrasındaki söylemleriyle post-truth çağının ruhunu iyi yansıtan örnek bir vaka özelliğindedir. Politik yalanlar hedef seçmenlerin güvenmediği ya da beğenmediği seçkinlerin ikna edilmesi değil, önyargıların güçlendirilmesini amaçlar (İşlek vd., 2018: 123).

Post-gerçek ifadesi kavram olarak yeni değildir. Yılın sözcüğü olarak gündeme gelmeden önce, ilk kez 1992‟de Nation‟da yayımlanan Sırp-Amerikan bir oyun yazarı Steve Tesich‟e ait “Amerika‟nın Yoldan Çıkması” başlıklı yazıda geçmektedir. İran-Kontra skandalı ve Körfez savaşını konu alan yazısında Tesich:

"Bugüne kadar diktatörlerin hepsi gerçeği ortadan kaldırmaya çalıştı. Bizse size artık buna gerek kalmadığını söylüyoruz. Öyle mükemmel ‗ahlaki‘ bir sistem kurduk ki, bu sistem artık gerçeğin elinden tüm önemini alacak. Özgür bir halk olarak, gerçek sonrası bir dünyada yaşamaya özgürce karar verdik. Bu dünyada erdemin

41

sıradanlık olduğuna inancımız sonsuz olduğundan, ne olup bittiğini değerlendireceğimiz ilkelerden vazgeçiyoruz. Aptalca olduğu için harika olan bir mekanizma bu. Bu felsefeyi yaşamımızın tamamında ilke ediniyoruz.‖ diyerek bu kelimeyi

kullanmıştır (Kreitner, 2016).

Post-Truth konusunda ilk kitap ise Ralp Keyes tarafından 2004‟te The Post-

Truth Era: Dishonesty and Deception in Contemporary Life adıyla yazılmıştır.

Kitap 2017 yılında Deniz Özçetin tarafından „Hakikat Sonrasında Çağ‟ ismiyle Türkçe'ye çevrilmiştir. Günümüzde avukatlar ve politikacılar, geçmişte insanlara yol gösteren, etik değerlere rehber olan, kabile şeflerinin, şamanların, komşuların veya geniş ailelerin yerine geçmiş durumdadır. Post gerçek çağda bu kişiler ahlaki rol model görevini üstlenmektedirler fakat aynı zamanda hakikatin bu kişiler tarafından bir nebze saptırılmasına göz yumulmaktadır. Hatta bu kişiler tarafından hakikatin saptırılması beklenmektedir. Günümüzde doğruyu söylemekle yükümlü olan akademisyenlere de güvenilemez (Keyes, 2017: 149-169). Doğruluğun önemsizleştirilmesi kavramı akademisyenler tarafından geliştirilmiştir. Post-gerçek, sol meyilli liberallerin, devlet destekleyici doğruluktan kurtulmak amacıyla oluşturdukları kognitif bir sınırlanma şeklidir. Akademisyenler otuz yılı aşkın bir süredir gerçekleri zekice itibarsızlaştırmaya çalışmakta ve tek bir gerçek yerine çoğul ve göreceli bir gerçek olmasını kabul ettirmek istemektedirler. Bunu da postmodernizme temellendirerek onun görecelilik ilkesinden yararlanırlar. Buna göre gerçekler evrensel değil kişiye göre değişmekte ve nesnellik reddedilmektedir. 1990‟lara gelindiğinde bu ritüel tüm kesimlere yayılmış ve gazeteciler de akademisyenleri takip etmiştir. Aynı zamanda iş dünyasını da etkisi altına almıştır. 1990‟ların ikinci yarısında markalaşma, yeni kategorilere ayrılmış “yaratıcı endüstrilerin” temel faaliyet alanını oluşturmuştur. “Marka” olarak isimlendirilen efsanevi düşünce, büyülü bir sistem oluşturarak hızla büyümüş ve oluşturduğu gelirleri katlamıştır. Bunu yaparken de ürünü geri plana iterek markayı ön plana çıkartır ve o ürünü kullanan insanlara itibar ve statü kazanacaklarını ikna etmeyi hedefler. Yani ürünü değil o ürünle beraberinde gelen statüyü ve itibarı satmaya başlamıştır. Bu durumda da gerçeklik önemsizleşmiştir. Çünkü burada gerçek olan ürün gerçek ötesi olan da markadır. Markalaşma ürün tasarımı, geliştirme ve imalatın sıradan aktivitelerinden çok daha önemli görünür hâle gelmiştir. Batı

42 ekonomilerinde, bu algı yönetimi sistemi ve kalıcı bir PR büyük ölçekli imalatın tartışılmaz gerçeklerinin büyük oranda yerine geçmiştir. Yirminci yüzyılın başında hükümetler de bu duruma kayıtsız kalmadılar. Politikacılar da gerçeklerden çok gerçeklerin nasıl dönüştürülebileceğiyle ilgilenmeye başladılar. Böylece “spin doktor” denilenler bu durumun merkezinde yerini almış ve hükümetler tarafından PR yapmaya başlanmıştır. Gerçekler arka plana atılmıştır (Calcutt, 2016).

ABD‟deki 2016 başkanlık seçimleri ve Britanya‟nın AB‟den çıkma kararı verdiği Brexit ise 1990‟lı yıllarda öne sürülmüş olan post-truth kavramının yeniden gündeme gelmesine sebep olmuştur. Her iki süreçte de siyasetçiler yalanı, manipülasyonu, dezenformasyonu sıradan bir biçimde kullanmışlardır. Sahte haberler sosyal medyada ve çevrimiçi haber sitelerinde hızlı bir şekilde yayılmış ve bunun sonucu olarak süreç karmaşık bir hâl alarak, asparagasa dayalı söz dalaşlarına, saçmalamalara sebep olmuştur. Bugün basit bir Google aramasıyla elde edebileceğimiz bilgilerden olan dünyanın yuvarlaklığı bile sorgulanabilir hale gelmiştir. Hatta bu bilgiler günümüzde ana akım medyada açıkça dile getirilir ve tartışılabilir bir durumdadır. Tüm bunlar duyguların harekete geçirilmesiyle oluşturulmuştur (Tutal, 2017: 4).

Bugünlerde geleneksel demokrasinin ve demokratik oluşumların popülist bir akımla temellerinden sarsıldığı yeni bir politik ve entelektüel mücadele çağı yaşanmaktadır. Artık nesnellik, öznelliğe; akıl, duygulara; çokseslilik, teksesliliğe; özgürlük ise otokrasiye teslim olmamak için çabalamaktadır. Bilime şüpheyle yaklaşılmaktadır. Gerçekler git gide değerini kaybetmektedir. Toplumda gerçekliğin değeri azalırken görecelilik değer kazanmaktadır (Alpay, 2017: 35-36).

Benzer Belgeler