• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.2.2. Trablusgarp ve Balkan Savaşlarındaki Faaliyetleri

büyük olanaksızlıklar içinde girdiği, yalnız bırakıldığı, geçit engellemeleriyle karşılaştığı bir savaştı. Ülke iç ve dış sorunlar, politik çekişmelerin yanı sıra, birdenbire savaş sıkıntılarıyla da yüz yüze geldi. Yönetim, cepheye asker- cephane, araç-gereç sevki gibi savaş masrafları yanı sıra, cephedeki askerlerin her türlü bakımı, hasta ve yaralılara ilk yardım ve onların tedavisi gibi olağanüstü sorunları da göğüslemek zorunda kalmıştı (Akgün ve Uluğtekin, www.kizilay.org.tr, 21). Trablusgarp Savaşı ilan edildiğinde Cemiyet’in malzemesi olmadığı gibi sermayesi de 15.000 lirayı geçmiyordu. Cemiyet bir taraftan Trablusgarp’a sağlık heyeti yollarken, bir taraftan da yardımseverlere müracaat etmiştir. Osmanlı ülkesinden; Mısır, Hindistan, Bosna ve Güney Afrika Müslümanlarından yardım gelmiştir. Cemiyet 5.000 lira ödenek ayırmış ve Trablusgarp’a üç sağlık ekibi yollamıştır (Türkler Ansiklopedisi, Özaydın, 2002, 692). Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, gelen yardımlarla savaş bölgesine sağlık ekipleri gönderme olanağına da böylelikle kavuşmuştu. Böylece ilki Trablusgarp, daha sonrakiler de Homs ve Bingazi'ye olmak üzere Kuzey Afrika'ya üç sağlık ekibi gönderildi (Akgün ve Uluğtekin, www.kizilay.org.tr, 22).

1911 yılında sürdürülen çalışmalarla Cemiyet, 68.388 Osmanlı lirası bağış toplamıştır. Aynı yıl içinde bu paranın 41.187 lirası sarf edilmiştir. Sene sonunda da sermayesi olan 14.000 küsur lira ile harcanmamış bağışlardan bankada ve kasada toplam 41.841 Osmanlı lirası kalmıştır. 1912 yılında bu paranın 30.000 lirası ambar, hastane gibi gerekli yerlere harcanmıştır. Aynı yılın Eylül ayında ise nakit para 70.000 lirayı geçmiştir (Akgün ve Uluğtekin, 2000, 42). Ayrıca Cemiyet, Trablusgarp Savaşı’nda Giryan, Humus ve Bingazi hastanelerinde 3.013 yaralı ve hastayı tedavi ettirmiştir (Đslam Ansiklopedisi, 2002, 545). Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'ne gelen bağışlar gitgide çoğalmıştır. Yapılan yardımlar Osmanlı sınırlarını aşıyordu. Hele savaş bölgesine bağışlar iyice artmıştı. Üstelik bağış sahiplerinin bir kısmı, yaptıklarını gayet doğal görüyor, bağışı bir din görevi kutsallığında yorumluyorlardı. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin yapılan bağışlar karşılığı teşekkür mesajları iletmesini bile anlamsız buluyorlardı. Nitekim Trablus sınırında Sfaks kentinin yerli halkının Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'ne ilkin 500 sonra buna ek 6.500 franklık bağışı üzerine Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'nin gönderdiği teşekkür mesajına gelen yanıtta: "Dinen vacip bir şeyi yaptığımız zaman yapana teşekkür olunmaz. Nasıl ki bir insan namazını kıldığı zaman ona teşekkür olunur mu!" deniyor, her Müslüman’ın vatan uğrunda aziz canını ve bütün malını feda etmeye hazır olduğu vurgulanıyordu (Akgün ve Uluğtekin, www.kizilay.org.tr, 23).

Trablusgarp Savaşı sürerken Balkan eyaletleri kaynamaktaydı. Balkanlardaki huzursuzluk yeni bir gelişme değildi. Ülkenin heterojen yapısından kaynaklanan yüzyıllardır gizli kalmış hoşnutsuzluklar, daha 3. Selim devrinde 1804’te başlayan Sırp ayaklanmaları ile açığa çıkmıştı. Rusya, Balkan topraklarını, Slav kökenli oldukları gerekçesi ile balkanlardaki çeşitli uluslar arasında paylaştırmak ve sonra hem bunlara hem de Boğazlara egemen olmak istiyordu. Balkan milletleri ise, Rusya’nın kışkırtmalarından ve vaatlerinden destek alarak aralarında Osmanlıya karşı örgütlendiler. Bulgaristan II. Meşrutiyetin duyurulmasından kısa bir süre sonra 5 Ekim 1908’de bağımsızlığını ilan edip gözlerini Makedonya’ya dikmişti. Oysa aynı topraklarda hem Sırbistan’ın hem de Yunanistan’ın gözü vardı. Bu çıkarlar ülkeleri Osmanlı Devleti’ne karşı anlaşmaya yöneltti. Böylece üçlü itilaf ve üçlü ittifak olmak üzere Avrupa iki bloğa ayrılmıştı. Karadağ’ın, Bulgaristan’ın

kışkırtması ile 8 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne savaş duyurusunda bulunmasıyla Balkan Savaşı patlak verdi (Akgün ve Uluğtekin, 2000, 97, 98). I. ve II. Balkan Savaşları Hilâl-i Ahmer’i çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Hastanelere hekim ve deneyimli sağlık personeli bulmak kurumun en önemli sorunu olmuştur. Bir taraftan seri hastaneler açarken diğer taraftan önce açılmış olan hastanelere ve askeri sıhhiyeye yardım etmek zorunda kalınmıştır (Yeniaras, 2000, 79). Balkan Savaşı sırasında Bulgar zulmünden kaçan on binlerce Türk, göçmen olarak Đstanbul’a ve Anadolu vilayetlerine gelmiştir. Bir taraftan savaş yaralıları, bir taraftan kolera salgını, diğer taraftan kış ortasında çoluk çocuğu ile evsiz sokaklarda kalmış olan göçmenler ülkeyi ve devleti güç durumda bırakmıştır (Türkler Ansiklopedisi, Özaydın, 2002, 692). Binlerce göçmen arabaları ve hayvanları ile günlerce sokaklarda aç ve muhtaç beklemişlerdir. Böyle bir felaket zamanında Hilâl-i Ahmer, insanları şiddetli yoksulluk ve bulaşıcı hastalıklardan kurtarmaya çalışmıştır. Yalnız Đstanbul’da değil; Đzmir, Bursa, Konya, Ankara gibi illerde Selanik, Yanya, Drama, Dedeağaç gibi daha düşman ayağı altında olan yerlerde hatta Edirne’de göçmenlerin yardımına yetişmeye çalışmıştır. Her göçmen ailesinin nüfusu kadar çamaşır, giysi, battaniye vermiştir (Akalın, 2007, 121, 122). Balkan Savaşı’nda da çoğu 1000 yataklı on beş Hilâl-i Ahmer hastanesi hizmet vermiştir. Aynı zamanda Gülnihal vapuru da hastane haline getirilerek yıllarca kullanılmıştır (Đslam Ansiklopedisi, 2002, 545). Ancak bu vapurun her gidiş ve dönüşü teşkilata 2.300 liraya mal olmuştur (Ayışığı, 2004, 170, 171). Sonuçta gelen göçmenlerin yerleştirilmesi, iaşelerinin temini ve savaş esirlerinin değişiminde önemli roller üstlenmiştir (Hacıfettahoğlu, 2007, 13).

27 Eylül 1912’de toplanan Genel Kurul’da Cemiyet’in Osmanlı Bankası’ndaki 70.000 Osmanlı lirası bulunan parasının 30.000 lirasını savaş harcamalarına ayırmıştır. 10 Ekim 1912’de Kadırga Hastanesi, 18 Ekim’de Darülfünun Hastanesi açılmıştır. Her iki hastanede de kadro dışındaki birçok kişiler gönüllü olarak görev almıştır. Bu kişilerin arasında Đttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından Đbrahim Temo gibi ünlü isimler de vardır (Akgün ve Uluğtekin, 2000, 100–106). Bahsedildiği gibi Balkan savaşları boyunca Bulgaristan’dan Đstanbul ve Anadolu’ya çok sayıda insan göç etmiştir. Birçok yaralı ve hasta Đstanbul’da bulunmaktaydı. Bu yüzden kışlalar, karakollar ve

birçok hükümet binaları hastaneye dönüştürülmüştür. Savaş bölgelerinin yakınlarına da gerekli tıp desteğini sağlayan seyyar hastaneler inşa edilmiştir (Özaydın, www.ishim.net, 12). Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin tesis ettiği hastanelerde 36.772’den fazla yaralı ve hasta tedavi edilmiştir. Hastanelere müracaat edip ayakta tedavi olanlar bu sayıya dâhil değildir. Ayrıca teşkil edilen “Heyet-i Sıhhiye-i Seyyare” (Gezici Sıhhi Kurullar) 56.540 göçmen hastayı tedavi etmiştir (Akalın, 2007, 113).

Yoğun hasta ve yaralı akınları karşısında eldeki sağlık kuruluşlarının ve Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin çabalarının yetersiz kalması üzerine Đstanbul’da hastaneler oluşturuldu. Buralarda Mısır ve Hindistan Hilâl-i Ahmeri ile Romanya, Đngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan, Belçika, Đsveç, Amerika, Hollanda, Fransa, Rusya Kızılhaç cemiyetlerinin gönderdikleri heyetlerin katkıları ile hizmet verildi. Balkanlardaki gelişmeleri kaygı ile izleyen ve Osmanlı Devleti’ne karşı girişilmiş olan harekâta bir Müslüman-Hıristiyan çatışması olarak bakan Đslam toplulukları, Hilâl-i Ahmer’e bağış kampanyaları başlatmakta gecikmemişlerdi. Daha savaş duyurusu yapılmadan balkanlardaki Đslam nüfusun büyük tehdit altında bulunduğunu gören cemaatler örgütlenmişti (Akgün ve Uluğtekin, 2000, 109–113). Balkan Savaşları nedeni ile çeşitli ülkelere ait yardım kuruluşları zaman zaman Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti ile birlikte çalışarak esir, yaralı ve göçmenlerin sorunlarına yardımcı olmuşlardır. Bu kuruluşlar; ilaç, battaniye, çadır, yiyecek, giysi yardımlarının yanı sıra sağlık ekipleri de göndermişlerdir. Bu ekipler kimi zaman Hilâl-i Ahmer hastanelerinde çalışırken, kimi zaman da özel hastaneler açmışlardır. Hindistan Hilâl-i Ahmeri bu yardım kampanyasından geri kalmamıştır. Đlk Hint Ekibi Londra’da öğrenim gören öğrencilerdir. Bu öğrenciler Đstanbul’a gelip Haydarpaşa ve Ömerli Hastanelerinde gönüllü olarak çalışmışlardır. Đkinci ekip, “Bombay Fırka-i Đslamiyye Heyet-i Sıhhiyesi” adı ile 17 Aralık 1911’de Đstanbul’a gelmiştir. Ömerli’de 100 yataklı bir hastane kurmuşlardır. Üçüncü ekip ise 7 Ocak 1913’te gelmiştir. Önce Kadırga Hastanesi’nde çalışan ekip sonra Gelibolu Hastanesi’ni kurmuştur (Yeniaras, 2000, 83, 84). Yardıma koşan Hindistan Heyetleri, cephelerde kurulan gezici hastanelerin yanı sıra Haydarpaşa Hastanesi, Darülfünun Hastanesi, Kadırga Hastanesi’nde de hizmet etmiştir

(Akgün ve Uluğtekin, 2000, 124). Hatta Osmanlı Devletinde sık olarak rastladığımız madalya ve nişan verilmesi örneklerinden biri de Balkan Savaşları sırasında orduda görev yapmış olan Hindistan Behobal hakimesi doktorlarından Mehmet Nazarül-Hak Lağan’a mecidi nişanı verilmesidir (B.OA. MV., nr. 234–170, 1332.C.01).

4.2.3. Birinci Dünya Savaşı Sırasındaki Faaliyetler: Osmanlı Devleti

Benzer Belgeler