• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: GÜRAY SÜNGÜ’NÜN ESERLERİNDE TOPLUMSAL İRONİ

3.6. TOPLUMUN KADINA BAKIŞI

Geçmişten bugüne kadar toplumda kadına biçilen rol, onun zihinsel gücüne göre değil, biyolojik özelliğine bağlı olarak belirlenmektedir. Bu bağlamda toplum algısı tarafından kadınların biyolojik yapıları, beceri ve yeteneklerini gölgelemektedir.340

Güzelliğin ön plana çıktığı ve her şeyin tüketilerek metalaştırıldığı bu çağda kadına bakış açısı da geleneksel kodların yanlış empoze edilmesi sonucunda toplumsal açıdan bazı açmazları doğurmaktadır. Kadın artık fiziğiyle, görünüşüyle öne çıkan dikkat çekici bir nesne olarak görülmektedir. Görünme ve gösterme üzerine kurulan yirmi birinci yüzyıl algısı, kadını da dikkatleri yoğunlaştırmak için bir araç olarak kullanmaktadır. Bu da Güray Süngü’nün eserlerinde ironisini yaptığı bir mesele olarak karşımıza çıkar. Deli Gömleği adlı öykü kitabında yer alan “Bir Zamanlar Samatya’da…” öyküsünde zenginliğinden vazgeçip küçük bir evde tek başına yaşayan

339 Süngü, V.S., s. 105-106.

340 Bekir Geçit, “John Stuart Mill’de Kadının Toplumsal Konumu”, Beytulhikme An International

139 karakterin gazete için hazırladığı yazıyı almak üzere gelen Deniz’e söylenenler üzerinden ironik bir söylem gerçekleştirilir:

“Gerçi muhtemelen çok yeteneklisindir ama onlar seni çok güzel olduğun için işe almışlardır.”341

Günümüzde kadınlar yetenekleri ve kabiliyetleri doğrultusunda değil, görüntüleri ve çekiciliklerinin el verdiği ölçüde herhangi bir alanda görünür kılınmaktadır. Görünmenin etkili olduğu iş hayatında da yeterliliği ve niteliğinden ziyade kadının güzelliği onun tercih edilme sebebi olarak karşımıza çıkar. Güray Süngü bu durumu Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi eserinde yer alan “Kılık” adlı öyküde Kezban karakterinin sabıkalı olmasına rağmen kendisini sırf güzelliği için işe alan patronuna söyledikleri üzerinden eleştirmeye devam eder:

“Sonra bir iş bulup çalışmaya başladığını anlattı. Sonra iş yerinde patronun kendisine tacizde bulunduğu için onu bıçaklamak zorunda kaldığını. Güzelliğin bazen çekilmez bir çile, bir bela gibi karşısına çıkıverdiğini. Benim de onu sabıkasına, okuldan atılmış olmasına rağmen sırf güzelliğinden ötürü işe aldığımı bildiğini ama buna rağmen temsil ettikleri nedeniyle ona bir böcekmişim gibi baktığımı bildiğini, çünkü tavrının ve duruşunun dişiliğinden hep önde olduğunu, tabi işe alırken benim bunu bilmeyeceğimi, bunları da söyledi.”342

Öyküde güzelliğinin farkında olan Kezban, patronunun onu cv’sine rağmen neden işe aldığının da bilincindedir. Bu sebeple patronunun karşısında işe alınmasının gerçek nedenini açık açık konuşmaktan da çekinmez. Kezban burada eski patronunun tacizine karşılık onu bıçaklaması ve yeni patronuna karşı keskin duruşuyla toplumun kabul görmüş kadın algısının dışında bir özellik sergilemektedir. Bu bağlamda baktığımızda yazarımız da sadece güzelliğiyle toplumda değerlendirilen kadın bakışını

341 Süngü, D.G., s. 121. 342 Süngü, H.Ş.A.H.İ., s. 65.

140 Kezban karakteri üzerinden ironik bir şekilde eleştirir. Onun toplumun kadına bakışına yönelik gerçekleştirdiği bir başka ironi örneği de İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır romanında karşımıza çıkmaktadır:

“Buse patronun asistanıydı, aslında her şeyi duyardı ama uzun bacaklı olduğu için her şeyi duymasına rağmen İbrahim ve mesai arkadaşları öğlen yemeklerine Buse’yi de aralarında görmek istiyor ve yemeğe giderken onu da davet ediyorlardı. Uzun bacak önemli bir şeydi. Zira patron bir âdet sekreteri olduğu hâlde Buse’yi ve aslında Buse’nin uzun bacaklarını işe almıştı. Bir sekreter patronun işini gayet yeterli derecede görebildiği için Buse şirkette neredeyse hiç iş yapmıyordu ama bacakları durmaksızın çalışıyordu. Kötü bir şey değil, sadece arada koridorda salına salına adım atıyordu bacaklar ve bu da herkese yetiyordu.”343

Hiçbir yeteneği olmamasına rağmen çalışma hayatında uzun bacakları sayesinde bir yer edinebilmiş olan Buse, İbrahim’in ve iş arkadaşlarının nazarında dişilik özellikleriyle ön planda olan görsel bir malzemeden ibarettir. Patronun sekreteri olduğu halde Buse’yi ve Buse’nin bacaklarını işe almış olmasından bahseden İbrahim, toplumsal alanlarda kadının çekiciliğine karşı bakışın ironisini yapmaktadır. Aynı ironi, Deli Gömleği’nde yer alan “Rüyalarımın Gül Kokusu” adlı öyküde de başkarakterin rüyalarını sattığı adamın sekreteri üzerinden vurgulanır:

“…mini etekli ve gördüğüm en uzun bacaklara sahip genç bir kız pırıl pırıl fincanlarda kahve ikram etti.”344

İçinde yaşadığımız toplumda kadınlar artık fiziksel özellikleriyle ve kılık kıyafetleriyle ön plandadır. Bu manada Dördüncü Tekil Şahıs romanında başkarakter olan Mustafa Nihat, bindiği asansörde kendisinden başka bulunan üç kişinin özelliklerini aktarırken kadını “mini etekli” olarak tanımlamasının ardından bunun ne

343 Süngü, İ.K.B., s. 9. 344 Süngü, D.G., s. 31.

141 kadar küçültücü bir ifade olduğunu dile getirmektedir. Yaptığı tanımlamadan hoşlanmayan Mustafa Nihat, kadını başka bir şekilde de tanımlayabileceğini düşünürken ironik bir söylem gerçekleştirir:

“…mini etekli bir bayan. Bir kadın için ne kadar küçültücü bir tanımlama. Yanağında gamzesi olan bir bayan da denebilirdi.”345

Toplumsal hayat, kendi içerisinde farklı cinsiyet ve kimlikleri oluşturmaktadır. Bu manada kadın ve erkeğe toplum tarafından biçilmiş rolleri oluşturan belli kalıplar bulunur. Kadının anneliği birçok toplumda onu eve bağlarken erkek ise kamusal alanda faaliyet göstermektedir. Bu iş bölümü, kadın ve erkek olarak iki cinsin de toplumsal alandaki temsiliyetlerini farklılaştırmıştır. Geçmişten bugüne gelen kodlarla beraber baktığımızda kadın, toplum tarafından kendisine yüklenen en önemli toplumsal rol olan annelikle beraber daha çok ev gibi özel alana sıkıştırılan bir cinsiyet temsilcisi olarak görülmektedir.346 Bu sebeple kadın evde oturup ev işleri yapmak, kocasına hizmet etmek ve annelik görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu bağlamda Güray Süngü’nün eserlerine baktığımızda toplumun kadına bakışını toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ironik göndermelerde bulunarak eleştirdiğini de söylemek mümkündür:

“…kadın dediğin evinde oturur, dip bucak ovalar, evleri havalandırır, tencerede iki kap yemek takırdatır, üstünü örter de soğumaya bırakır sonra da oturur kukumav kuşu gibi evin erini bekler. Arada bıdılanan oğlana iki lakırdı mızmızlanan kızına terliğin altı filan. Hayat dediğin böyle geçer de gider. Daha ne olsun.”347

Vicdan Sızlar adlı öykü kitabında yer alan “Mahalleden Sesler” öyküsünde geçen bu cümleler, toplum tarafından kadına dayatılan rollerin eleştirisini

345 Süngü, D.T.Ş., s. 91.

346 Şafak Kaypak, “Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısından Kente Bakmak”, Niğde Üniversitesi İİBF

Dergisi, C. 7, S. 1, 2014, s. 345-346.

142 oluşturmaktadır. Yazarımız, öykü karakterinin ağzından kadının evinde oturması, ev işlerini yerine getirmesi, “kukumav kuşu gibi” kocasını beklemesi örnekleriyle toplumun belirlediği kimlik ve rolleri ironik bir dille eleştirmektedir. Güray Süngü’nün eserlerine genel olarak baktığımızda az ama dikkat çekici bir unsur olarak toplumun kadına bakışına yönelik bir eleştiri görülmektedir. Bu bağlamda Güray Süngü; çağın bir getirisi olarak kadının metalaşmasını, toplumsal alanlarda sadece güzelliği ve fiziğiyle kabul görmesini ve toplumsal cinsiyet bağlamında toplumun kadına dayattığı kimliği ironi nesnesi haline getirerek eleştirir.