• Sonuç bulunamadı

AİLE KURUMUNUN ELEŞTİRİSİ

3. BÖLÜM: GÜRAY SÜNGÜ’NÜN ESERLERİNDE TOPLUMSAL İRONİ

3.5. AİLE KURUMUNUN ELEŞTİRİSİ

Toplumların farklı niteliklerle donatılmış olsalar da birbirine benzer şekilde kurumsallaşmış davranış biçimleri vardır. Bunlar; sağlık, eğitim, ekonomi, din, siyaset ve aile gibi toplumun işleyişine yardımcı belli başlı kurumlardır. Toplumsal kurumlar içerisinde en üst sırada yer alan aile; bireysel ve toplumsal yaşamın en işlevsel dinamiklerinden birisidir. Bütün sosyal hayatın minyatürize edilmiş bir hali olan aile kurumu, toplumsal hayatı belirleyen diğer kurumların küçük çerçevede bir temsiliyetini oluşturmaktadır.333 Bu bağlamda baktığımızda aile kurumu; içinde bulunduğu toplumun sosyal, kültürel ve dini değerlerine bağlı olarak değişim gösterir. Geçmişte dini ve ahlaki normlar ölçüsünde kurulan aile; geleneksel kodların bir toplamını oluşturmaktaydı. Ancak bugün yirmi birinci yüzyılda aile kurumu çözülerek geleneksel değerlerinden sıyrılmakta ve içi boşaltılarak maddi bir boyuta taşınmaktadır.

331 Süngü, D.T.Ş., s. 238. 332 Şimşek, a.g.e., s. 142.

333 İslam Can, “Moderniteden Postmoderniteye Ailenin Ontolojisi Ya Da Modern Çekirdek Aile

Çerezleşiyor Mu?”, Aile Sosyolojisi Yazıları, (ed. Mustafa Aydın), Açılım Kitabevi, İstanbul, 2014, s. 51.

135 Çağımız yazarlarından Güray Süngü’nün eserlerine baktığımızda da günümüzde giderek yozlaşan aile kurumuna karşı eleştirel bir tutum söz konusudur. Modern çağın hırs, hız ve tüketim algısı içerisinde kaybolan bireyler iş hayatlarına harcadıkları zamanı ailelerine harcama noktasında yetersiz kalmaktadır. Bu durum Pencere’DEN romanında başkarakter Ayhan ile alt komşusu Teslime Hanım’ın diyaloğunda şu şekilde aktarılır:

“Ama işleri güçleri var çocukların. Uğrayamıyorlar sık sık. Çocuklar okuyor. Eskiden daha kolaydı her şey. (…) Şimdi zorlaştı iyice hayat. Bizimkiler durmadan çalışıyor. Akşamları evlerine gidiyorlar, anca dinleniyorlar. Ayda yılda bir yerlere giderlerse işte. Telefon açarlar sağ olsunlar, ne yapacaklar. Sorarlar bir ihtiyacın var mı anacığım, sağlığın nasıl, keyfin yerinde mi? Hiç boş bırakmazlar.”334

Hız ve hırsın etkin bir rol oynadığı bu dönemde modern hayatın akışına kendisini kaptıran birey; işini veya okulunu hayatının merkezine koyarak her şeyden uzaklaşır. Aile büyüklerine vakit ayıramayan bireyler mesaj ve telefon yoluyla görüşme sağlamakla yetinir. Teslime Hanım’ın sürekli iş peşinde koşan çocukları ve okula giden torunlarının bunca yoğunlukları arasında ziyarete gelmeyip onu sadece telefonla araması çağımızın aile ilişkilerinin bir temsili olarak görülebilir. Teslime Hanım, çocuklarının ziyarete gelemeyişini değişen ve zorlaşan hayat şartlarına bağlayarak kendisini avutmaktadır. Ayhan ile ilerleyen diyaloglarında da bu avutma durumu devam eder:

“…bundan sonra bekle ki bayram gelsin, ev şöyle bir şenlensin. Beyefendi kızardı bizim oğlanlara, ne o lan hergeleler adam mı oldunuz gelip gitmiyorsunuz derdi. Aman bey derdim, bilmiyor musun, çalışıyor çocuklar, iş güç, başlarını kaldırabiliyorlar mı? Biz çalışmadık mı hanım derdi. (…)

Hayırlısı olsun, aman iyi olsunlar da. Ne yapalım. İş güç. Hayat zor.”335

334 Süngü, Pencere’DEN, s. 19-20. 335 a.e., s. 21.

136 Günümüzde çalışma ve kazanma arzusu içerisinde olan bireyler; aileleriyle görüşmek, vakit geçirmek, hasbihal etmekten uzaklaşmaktadır. Modern çağın dışında kalan ve onun dayattığı normlardan uzak olan aile büyükleri de bu durumu hayatın zorluğuna bağlayarak açıklar. Modern kapitalist toplumda çalışma hayatı, insanların yaşamlarını yeniden çizen bir alandır. İnsan, zamanını işe gidiş ve işten geliş şeklinde planlamalı; yemek yeme, uyuma ve aileyle vakit geçirme çalışma hayatının belirlediği zaman akışına göre gerçekleşmektedir.336 Bu sebeple insan, iş güç peşinde koşturmayı aile ilişkilerinden daha önemli bir yere koyarak aile kurumunu zamanla tahrip etmektedir. Bu durum, yukarıda verilen örneklerde de görüldüğü gibi, Teslime Hanım üzerinden ironik bir şekilde eleştirilir. Yine aynı romanda, intihar eden kişilere ulaşmaya çalışan Ayhan, gazete haberinde karşısına çıkan intihar etmiş ancak başarılı olamamış Hüseyin Bey’in yanına, hastaneye gider. Ayhan’ın Hüseyin Bey’in karısına bir ihtiyacı olup olmadığını sorması üzerine gerçekleşen konuşmada aile kurumuna karşı ironik bir eleştiri karşımıza çıkar:

“‘Birazdan çocuklar gelir zaten, sağ olun.’

(…) Birazdan çocuklar neden geliyorlar? Şimdiye kadar neredeydiler? İşlerindelerdir, çalışıyorlardır. Çok önemlidir işleri. Kendileri de çok önemlidirler.”337

Ayhan burada iç monologlarda çocukların bu kadar geç gelmesini “Çok önemlidir işleri” şeklinde bir bahaneye sığdırarak ironikleştirir. Yukarıda da verilen örneklerden anlaşılacağı üzere Güray Süngü Pencere’DEN romanında çok çalışarak veya çok çalıştıklarını bahane ederek aile bireyleriyle vakit geçirmeyi ihmal edenleri eleştirmektedir. Modern çağın ortaya çıkardığı çok çalışan ve hiçbir şeye kolay kolay vakit bulamayan birey, anne-babasına karşı olan tutumunu kendi çocuklarına da sergilemektedir. Modern çağın çalışma ve tüketim algısıyla kuşatılmış olan aile bireyleri çocuklarına karşı oldukça ilgisizdir. Güray Süngü bu durumu Köşe Başında

336 Zygmunt Bauman, Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, (Çev.: Ümit Öktem), Sarmal Yayınevi,

İstanbul, 1999, s.29. (Aktaran: Şimşek, a.g.m., s. 173.)

137 Suret Bulan Tek Kişilik Aşk öykü kitabında yer alan “Kusursuz Dünya” adlı öyküsünde küçükken ailesi tarafından maddi olarak desteklenen ancak ilgi ve alaka olarak eksik bırakılmış bir karakter üzerinden şu şekilde ele alır:

“Ailem benimle madden çok ilgilendikleri, bana ne zaman istersem para gönderdikleri, beni hiçbir şeyden beri bırakmadıkları için ayrıca ilgilenmeye gerek duymadılar.”338

Öyküde ironi nesnesi olarak maddi değerleri önceleyen modern çağın meydana getirdiği anne-baba modelinin çocuklarına karşı tutumları karşımıza çıkmaktadır. İçinde yaşadığımız toplumda ruhsal ve fiziksel olarak tüm ilgi ve alakalarını iş hayatına veren anne-babalar, maddi açıdan her türlü desteği çocuklarından esirgemeyerek örnek bir ebeveyn olduklarına inanırlar. Madden doyurulan çocuk, ebeveynleri tarafından “iyi ve kaliteli imkanlarla büyütülmüş” olarak görülür. Aynı şekilde maddeciliğin bu kadar ön plana çıktığı ve her şeyin tüketildiği çağda çocuk da tüketim malzemesi olarak yerini almıştır bile.

Güray Süngü’nün aile kurumuna karşı bir başka eleştirisi de Vicdan Sızlar öykü kitabında yer alan “Kibir” adlı öyküde çocukların aile bireyleri tarafından övülerek sevilmesi ve tabiri caizse putlaştırılması üzerinedir:

“Annem başımı okşadı, babam uzaktan baktı, akıllı oğlum benim, tatlı oğlum benim, çalışkan oğlum benim, yakışıklı oğlum benim. (Ne kadar çok ben vardı.) Ben de karar verdim madem bu kadar çokum, niye kendimi az hissedeyim. Aldım akıllı beni, tatlı beni, çalışkan beni, yakışıklı beni, kendime kattım. Aynanın karşısına geçip baktım ki aynaya sığmadım. Azıcık eğildim, kambur baktım.

…Aman tatlı oğlum benim dedi annem bana. O dedi, o deyince benim boyum bir santim daha arttı, enim iki santim daha genişledi. Babam gazetesinin arkasına

138 saklanmış ağzından yuvarladı; akıllı oğlum benim, o deyince benim boyum iki santim daha uzadı, enim dört santim daha genişledi.”339

Çağın anne-babaları çocuklarını sevmeyi abartarak onlara kendilerini dev aynalarında göstermektedir. Bu durum daha sonra modern aile kurumu içinde kibirli ve isyankâr evlat tanımını ortaya çıkarır. Öyküde de anne-babanın pohpohlayarak sevmesi üzerine kendisini oldukça büyük ve önemli gören başkarakter Sadenur üzerinden ironik bir anlatım gerçekleştirilir. Anne-babasının kullandığı sıfatlarla kendisini özdeşleştiren Sadenur, büyüdükçe büyüklenmekte ve koca bir kibir topuna dönüşmektedir. Öyküye verilen “Kibir” ismi de bu manada ironik bir tutumu karşımıza çıkarır.