• Sonuç bulunamadı

2. KALKINMA PLANLARI ÇERÇEVESİNDE TOPLUMSAL

3.1. Toplumsal Cinsiyet ve Sosyal Politika

3.1.2. Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Eğitim

Eğitimin tanımı çok çeşitli şekillerde ve defalarca farklı kişiler tarafından yapılmıştır. Bu tanımlar; bireyin davranışlarında kendi tecrübesi yoluy- la istenilen değişmeyi meydana getirme süreci; çocuklara, ergenlere ve yetişkinlere kazandırılacak zihinsel ve bedensel yetenekleri edindirmek; önceden saptanmış amaçlara göre, insanların davranışlarında belli ge- lişmeler sağlamaya yarayan planlı etkinlikler; bireyin davranışlarında is- tenilen değişmenin sağlanması süreci gibi farklı ifadelerdir. Eğitimin ya- kın, uzak ve genel amaçları kişisel ve toplumsal anlamda çeşitli faydalar sağlar. Bu bağlamda eğitim, sosyal açıdan güçlü bir toplum yaratırken, eğitilmiş insanlardan oluşan üretim gücüyle de ekonomik açıdan güçlü bir ülke yaratır (Taş, 2007). Diğer bir deyişle eğitim ile bireyin daha ve- rimli, dolayısıyla daha üretken hale getirilmesi amaçlanır. Eğitimin ekono- mik gelişmeye katkısı gerek mikro ekonomik analizle birey, aile ve firma açısından; gerekse makro ekonomik analizle ulusal ekonomi ve istihdam açısından ele alınabilir (Karaman, 1994: 401). Kalkınmakta olan ülkeler eğitim politikalarını kalkınma stratejilerinde bir araç olarak kullanırlar. Bu- radan hareketle, kalkınma ve eğitim arasındaki etkileşimin çok yüksek ol-

duğu ifade edilebilir. Eğitimin değişmekte olan dünyaya ayak uydurmak, nitelikli işgücü yetiştirmek ve istihdamı artırmak, yoksullukla mücadele ve gelir dağılımının iyileştirilmesinin unsurlarından biri olması, teknolojik iler- lemenin sağlanması ve sonuç olarak eğitimin yaşam kalitesine etkisi göz önünde bulundurulursa eğitimin kalkınma üzerindeki rolü daha net anla- şılabilir (Taş, 2007). Eğitimin iktisadi gelişme ve refahı artırdığının genel kabul görmesiyle birlikte, kadın eğitimi ve kadın-erkek arasındaki eğitim açığı, ekonomik ve sosyal boyutları incelendiğinde üzerinde ciddiyetle du- rulması gereken bir olgu olarak belirlenmiştir (Yumuşak, bt.).

Eğitim ve öğrenim alanında tüm dünyada yaşanan hızlı ilerleme ve ge- lişmelere rağmen, dünyanın pek çok bölgesinde kadınların eğitimi ko- nusu hala bir sorun alanı teşkil etmektedir. Kadınlar ve kız çocukları eğitim fırsatlarından erkeklere oranla daha az yararlanmakta, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler devam etmektedir (KSGM, 2008 c). Toplumsal cinsiyet rol kalıplarının, kadın yeteneklerinin gelişmesini olumsuz yönde etkilediği gerçeğinden hareketle kız çocuklarının ilk ço- cukluk yıllarında ailede tanıştıkları sözü edilen rol kalıpları girişkenlik, bağımsızlık, özgüven, nesnellik gibi özellikleri köreltmektedir. Ayrıca eği- tim sistemi, öğretmen tutumları, program ve ders kitapları yaklaşımları bu rol kalıplarının yansıtılıp aktarılmasına yardım etmektedir. Toplumda kadına bağlanan değer yargıları neticesinde kız çocuğunun evde geçici bir varlık olarak görülmesinin kız çocuklarının okutulmamasında önemli bir role sahip olduğu düşünülmektedir (Tezcan, 1993). Çocukların ve gençlerin eşitlikçi ve demokratik bir toplumsallaşma sürecinden geçme- lerini teminen okul, toplumsal ve kültürel değerlerin aktarıldığı ve yeni- den üretildiği esas mekan olarak toplumsal cinsiyet kimliklerinin de oluş- turulduğu yerlerden biridir. Dolayısıyla eğitime önem vermenin yanı sıra eğitimin içeriğinin “cinsiyetçi olmayan, eşitlikçi bir eğitim” olarak uygulan- ması gerektiği ön plana çıkmaktadır (Berktay, 2004). Başka bir açıdan bakıldığında ise, eğitimin erkeğe, kadının baskı ya da denetim altında tutulacak bir nesne olarak değil, yetileri, yetenekleri ve gereksinmeleri kendisininkinden aşağıda bulunmayan bir eşit birey olarak bakmasını ve geleneksel olarak kendisine verilen yetkilerle geleneksel olarak kadına yüklenen sorumlulukları onunla paylaşmayı öğrenmesini sağlayan en önemli yol olacağı açıktır (Tezcan, 1993).

Eğitimle toplumsal ilerleme ve gelişme arasındaki giderek büyüyen ve önem kazanan ilişki, kadınların ekonomik ve toplumsal kalkınma içinde- ki yaşamsal rolleri, eğitim gereksinimlerinin tüm düzeylerde ayrım yapıl- maksızın ve pozitif ayrımcılık yöntemlerinden de yararlanılarak karşılan- ması gerektiğini göstermektedir (Arat, 1992: 13-21).

Eğitim kadınların ilgilerini ev dışına yöneltmekte, geleneksel kadın or- tamlarından farklı çevrelerle tanışma şansı vermekte, hareket ve girişim özgürlüğünü artırmaktadır. Kadının eğitim düzeyi yükseldikçe, aile başı- na daha az çocuk düşmekte, daha az çocuk ölümüyle karşılaşılmakta, evlilik yaşı ertelenmekte, daha sağlıklı, daha iyi beslenmiş ve eğitilmiş çocuklar yetişmesi olasılığı güçlenmekte ve özellikle kız çocuklarının eğitim şansı yükselmektedir (Tan, 2000).

Eğitimdeki eğilimlerin incelenmesi toplumsal eğilimlerin anlaşılmasına ışık tutar. Eğitsel eğilimler hem toplumun yeni açılımlar karşısındaki tep- kilerinin hem de değişen toplumsal düşünce ve tutumların belirtisi ni- teliğindedir. Eğitimdeki cinsiyet farklılaşması da kadınla erkeğin yaşam örüntüleri konusundaki tavır ve beklenti dönüşümlerinin çok daha derin toplumsal dönüşümleri işaretleyen belirtileri olarak değerlendirilebilir (Tan, 1994: 83-96).

Konuya başka açılardan bakıldığında, eğitimin iktisadi gelişmeye sağla- dığı katkıyı ispatlayan ampirik çalışmalar sayesinde bu konunun genel bir kabul gördüğü bilinmektedir. Eğitimin ülke ve toplum için bir yatırım aracı olarak kabul edilmesi, eğitim kararlarının alınmasında diğer yatırım türlerinde olduğu gibi maliyet ve getirilerinin belirleyici faktörler olmasını gerektirmiştir. Buna göre, eğitim kararı verecek bireyler, alacakları eği- tim sonucunda elde edecekleri kişisel getiriler ile bu eğitimin maliyetini alternatif eğitim türleri açısından değerlendirerek tercihte bulunacaklar- dır. Aynı zamanda devlet de, eğitim programları arasında tercih yapar- ken, eğitimin maliyeti ile sosyal getirilerine dikkat ederek öncelikli yatırım alanlarını belirleyecektir. Böylelikle kamu eğitim kaynakları en etkin bi- çimde kullanılacak ve sosyal çıktının maksimizasyonu sağlanacaktır. Bu durumda, eğitimin maliyetini ve kişisel-sosyal getirilerini belirlemek ve ölçmek gerekmektedir. Eğitimin gerek maliyetini ve gerekse getirilerini belirlemede ve ölçmede bazı zorluklar olmasına rağmen, hata payını

asgari düzeyde tutacak farklı yöntem ve teknikler geliştirilmiştir. Eğitimin getirilerini hesaplamaya yönelik yapılan çalışmalarda eğitimin kişisel getirisinin, hesaplanabilen sosyal getirisinden yüksek olduğu, eğitimin kadınlara sağladığı getirinin, erkeklere göre daha yüksek olduğu ve ge- lişmekte olan ülkelerde, eğitimin kişisel ve sosyal getirisinin, gelişmiş ül- kelerinkinden daha fazla olduğu ortaya konulmuştur. Bu bulgulara göre, kadınların eğitiminden elde edilecek kişisel ve sosyal getiriler, erkeklerin elde edeceği getirilirden daha yüksektir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, eğitimin sağladığı getiriler gelişmiş ülkelere göre daha fazladır. Bu ne- denle, gelişmekte olan ülkelerde kadınların eğitimi diğer ülkelere göre çok daha önemlidir. Gelişmekte olan ülkelerin kadın eğitimine daha fazla önem vererek eğitiminde cinsiyet açığını gidermesi politikalarına öncelik vermesi gerekmektedir. Eğitimin iktisadi boyutunu inceleyen çalışmalar- da, eğitimdeki cinsiyet eşitsizliğinin ekonomik gelişmeyi olumsuz etki- lediğine ilişkin bulgular oldukça fazladır. Bu etkiler, dolaylı ve dolaysız olarak ortaya çıkmakla birlikte, eşanlı ve her ülke için aynı derecede olmamaktadır. Eğitim eşitsizliğinin ekonomik etkilerini inceleyen araştır- malar, birçok faktörü tam olarak ölçememekte veya bazılarını göz ardı etmektedir. Bu eksikliklere rağmen, eğitimde cinsiyet eşitliğinin sağlan- ması, gelişmekte olan ülkeler için yavaş yavaş kalkınmalarını sağlayan bir strateji olarak değerlendirilebilir (Yumuşak, bt.).

Kadının güçlenmesi, üretim sürecindeki rolü, işgücüne katılımı, kredi, sağlık, sosyal hizmetler gibi toplumsal hizmetlerden yararlanması, kendi yaşamı üzerindeki denetim gücünü artırabilmesi, karar alma mekaniz- malarında ve siyasette daha fazla yer alması konularını kesen bir nok- tada duran kadın ve eğitim konusu, kalkınma planlarında ve bu planlara bağlı olarak geliştirilen tüm programlarda, kadınlarla erkekler arasındaki sayısal farklılıkları gidermeye yönelik politikaların yanı sıra bu farklılık- ları gidermenin ötesine geçmek gerektiği kabul edilerek, sorunun tek boyutlu olarak ele alınmaması gerektiği düşüncesi yer almalıdır.