• Sonuç bulunamadı

Toplumsal Bir Kurum Olarak Ailenin Kuşaklar Üzerindeki Etkisi

Aile, toplum içindeki bireylerin yaşam tarzlarını düzenleyen birtakım roller ve statüler üreten dinamik bir mekanizmadır. Yaşanan hızlı değişim sürecinin etkileri nedeniyle, aile yapılarının sarsıldığı durumlarda, temel işlevlerini gerektiği ölçüde yapamaz hale geldiği durumlarda çeşitli toplumsal sorunlar ortaya çıkmaktadır (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2011: 31). Aile kurumunda ortaya çıkan bu sorunlar, yalnızca aileyi ilgilendirmekle kalmayıp bütün toplumsal yapıyı etkilemektedir. Dolayısıyla toplumsal yapının, içerisinde farklı kuşaklara mensup kişilerin bir arada yaşadığı kurum olarak aile yapısı içerisinde belirtilen sorunlardan etkilendiği görülmektedir.

Toplumsal değişme olgusu, makro ve mikro düzeyde bireylerin yaşamları üzerinde önemli etkilere sahiptir. Yaşanan toplumsal değişimle birlikte toplumun genelinin tamamen değişeceği ve bu değişimin düz bir çizgide devam edeceği ve işlevini yitiren kurumların er ya da geç yok olacağı ileri sürülmüştür. Toplumsal yaşam içerisinde kendini tek başına konumlandırmış birey, toplum içinde kendine yer edinmekten çok, fert olarak tek başına kendi kimliğini yaratma peşindedir. Yalnız bu durum çoğu yönde olumlu gelişmeyerek bazen bireylerin kendisine ve topluma yabancılaşmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda toplumsal yapının değişim ve dönüşümü, yalnızca ailenin dönüşümü ile açıklanamayacak kadar karmaşık ve pek çok farklı etmeni içinde barındıran bir süreçtir. Ancak aile, sosyal yaşamdaki en önemli ve baskın faktör olarak kabul edilmektedir. Aile, bu önemli etki ve rolle sosyalleşmenin en önemli aktörlerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir (Tükel, 2018: 31).

Aile, toplumun temellerinin ve geleceğinin yapılandırıldığı bir kurum olarak, aynı zamanda çocuğun büyüdüğü ve toplumun bir üyesi olduğu yerdir (Tekin, 2013: 241). Bu nedenle özellikle geleneksel kültürde görülen aile bağları, insanları bir arada tutan en önemli faktör olarak kabul edilmektedir (Turgut, 2017: 105). Aile, toplumun normatif kuralları, değerleri ve sosyal yapısı nedeniyle toplumdaki en

küçük birim olmasına rağmen, toplumu en iyi yansıtan ana kurum olarak kabul edilmektedir (Tükel, 2018: 31). Toplumsal değişim süreciyle eş zamanlı olarak geçmişten günümüze ailenin yapısında ve işlevlerinde ciddi değişiklikler olmuştur (Bayer, 2013: 102). Ancak ailenin bireyin sosyalizasyon sürecinde temel bilgileri aldığı ilk kurum olarak işlevini devam ettirmesi değişmeyen özel bir işlev olarak değerlendirilebilir.

İletişim alanında geliştirilen her türlü teknoloji, hayatın ekonomik, sosyal, politik, kültürel ve maddi faaliyetinin tüm alanlarında farklı düzeylerdeki ilişki ve etkileşim yapılarını etkilemiş ve gün geçtikçe etkilemeye devam etmektedir. Küresel değerlerin yerelden küresele, gerçekten sanal alana kadar ön plana çıktığı günümüz toplumlarında sosyal yapılar değişmiş ve yeniden yapılandırılmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana, bilgi çağında söz konusu küresel değişimler, tüm dünyada ailenin oluşumunda, dağılmasında ve yenilenmesinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Bu hızlı değişim süreci beraberinde yeni kavramlar ve gerçekler getirmiştir. 1980'den itibaren değişimin ivme kazandığı dünya genelindeki aile kurumunda evlilik yaşının artması, evlilik oranlarının düşmesi, boşanma oranlarının artması, doğum oranının düşmesi gibi değişimler yaşanmaya başlanmıştır. Aynı zamanda kadınların ev dışında daha fazla vakit geçirmeleri ve ekonomik bağımsızlık kazanmalarının yanı sıra geleneksel aile yapısını modern aile yapısına dönüştürmüştür (Özen, 2002: 323).

Geçmişten günümüze aile, sosyoloji literatüründe en önemli kurumlardan biri olmuştur. Aile, sosyalleşme sürecinde ilk ortaya çıkan, biyolojik ilişkiler sonucunda insan türünün devamlılığını sağlayan, karşılıklı ilişkilerin kurallara tabi olduğu, biyolojik, ekonomik, psikolojik ve sosyal yönleri olan bir sosyal birimdir. Aile, tüm bu nitelikleri ile toplumun tüm maddi ve manevi zenginliğinin nesilden nesile aktarılmasında rol oynayan temel sosyal alanlardan biridir. Aile eski çağlardan beri bu işlevini sürdürmüş olsa da ailenin yapısı ve işlevi sosyal değişime paralel olarak değişmektedir. Bu nedenle evrensel ve durağan bir aile yapısından bahsetmek imkânsızdır. Belirli bir aile alınıp incelendiğinde zaman bile ailenin kompozisyonunda, yapısında ve işlevlerinde sürekli değişiklikler olacaktır (Erol ve Cansever, 2016: 1136).

Toplumsal oluşumun ana yapısı olarak aile; İnsanların ve toplumun ihtiyaç, istek ve taleplerine göre değişmektedir. Özellikle modern dönemde karı koca arasındaki ilişki, aile üyelerinin statü ve rollerindeki değişiklikler aile yapısında bazı değişikliklere neden olmuştur. Modernleşme süreci birçok kültürde aile ilişkilerinin zayıflamasını da beraberinde getirmiştir. Bu dönemde ebeveynlerin iş hayatında yer almaları ve kazanç sağlamaları bir kural haline gelmiştir. Boşanma ve tek ebeveynli çocukların sayısındaki artış da modern aile yapısında görülen değişimlerden biridir. Ailenin yapısında görülen tüm bu değişmelere rağmen aile birey ve toplum için birçok önemli işlevini günümüzde sürdürmeye devam etmektedir (Tükel, 2018: 32).

Ailenin toplumsal süreçte yaşadığı değişimi değerlendirirken, aile kavramını kendi dinamikleri içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle aile olgusunu; kadın, erkek, evlilik, evlilik dışı ilişki, aile içi ilişkiler ve çocuk olarak ayrıştırılarak ele alınması gerekmektedir. Çünkü aile kalıplarında yaşanan bu değişim süreci genç yetişkinlerin, geleceğe dair planlarını, tutumlarını ve davranışlarını etkilemektedir.

İKİNCİ BÖLÜM

SİYASAL KATILIM DAVRANIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Toplumun en küçük temel yapı birimi olarak nitelendirilen aile kavramı işlevleri itibariyle bireyi, biyolojik, psikolojik, eğitim, toplumsal, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan etkilemektedir. Toplumu bir araya getiren bireylerin yaşam tarzlarının ve düşüncelerinin etkilendiği alanlardan en önemlisi aile yapısı olarak değerlendirilmektedir. Özellikle bireylerin siyasal düşünce ve katılım düzeyleri üzerinde aile yapısının büyük etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle toplumsal yaşamı etkileyen aile yapısı ve siyasal katılım davranışları arasında ilişki bulunmaktadır. Toplumun dinamiklerinde meydana gelen değişimlerin ana unsuru olarak nitelendirilen aile yapısı bireyler üzerinde oluşturmuş olduğu etkiyle birlikte siyasal düşünceleri etkileyerek toplumsal açıdan siyasal katılım davranışı üzerinde etkisini göstermektedir.

Demokrasinin kabul görmesi ve varlığını sürdürmesi açısından önemli bir yer teşkil eden siyasal katılım konusuna ilişkin çok sayıda tanımlama yapılmıştır. Ancak siyasal katılımı toplumsal hayatı etkileyen dinamikler üzerinden tanımlamak gerekmektedir. Çünkü insanların kişilikleri veya karakterleri farklılık göstermektedir. Bu nedenle yaşanan farklılıklardan dolayı insanların merakları, ilgi alanları ve aynı nesnelere, olaylara vermiş oldukları tepkilerde çeşitli düzeylerde farklılıklar oluştuğu görülmektedir. Özellikle bireylerin iş ve hobi gibi durumların olabilen ilgi ve katılım düzeyi farklılıkları kendini siyasal katılım alanında da göstermektedir.

Toplum üyelerinin siyasal ilgi ve düzeylerinin farklılık göstermesine etki eden bazı faktörler bulunmaktadır. Bu faktörler katılım düzeyinin farklılaşmasında ayrı ayrı rol oynamaktadır. Bu kapsamda siyasal katılımı etkileyen üç farklı değişken bulunmaktadır. Bunlar, Sosyo-ekonomik değişkenler, siyasi ve hukuki değişkenler ve psikolojik değişkenler olarak tanımlanmaktadır.