• Sonuç bulunamadı

Demokrasi teriminin kökeni eski Yunan’ a kadar geriye götürülebilir.

Örneğin otokrasi, aristokrasi ve bürokrasi gibi “krasi” ile biten diğer kelimeler gibi demokrasi de iktidar veya yönetim anlamına gelen Yunanca “kratos” kelimesinden

53 gelmektedir. Bu bağlamda demokrasi “demos” tarafından yönetim anlamına gelir (buradaki demos Grekçe “halk” anlamına gelmektedir; ancak Yunanlılar aslında bu kelimeyi “fakirler” veya “çoğunluklar anlamında kullanmışlardır). Etimolojik olarak “halk yönetimi” anlamına gelen demokrasi kavramına atfedilen değer tam olarak belli değildir. Abraham Lincoln tarafından tanımlanan şekliyle “halkın halk tarafından halk için yönetimi” anlayışında vücut bulan husus, demokrasinin yönetimi

“halka bağlamış” olmasıdır (Heywood, 2006: 96-97). Demokrasi, antik Yunan’ dan beri var olmasına rağmen, etimolojik olarak açıklansa da evrensel ölçekte kabul edilebilir bir tanımlaması yoktur. Zaman içinde toplumların uğradığı değişim ve dönüşümlerle birlikte bireylerin zamana bağlı olarak değişen ihtiyaç ve beklentileri, kavramın anlam çeşitliliğinin oluşmasını sağlamıştır.

Demokrasi ile ilgili anlam karmaşasının oluşmasının sebeplerinin başında

“halkın iktidarı” şeklinde benimsenen tanımda geçen “halk” gibi muğlâk bir kavramın üzerine oturtulmuş olmasıdır. Sartori’ ye göre; “Demos” Latinceye populus olarak çevrilince, bu belirsizlik azalmamış hatta çoğalmıştır. Latince’ den Batı dillerine geçtiğinde ise, halk kavramı, “bölünmez bir genel irade” ye dayanan

“organik bir bütün” ile her bir birimden oluşan “ayrılabilir çokluk” gibi ikili anlama gelmeye başlamıştır. Çağdaş demokrasilerde daha çok “ayrılabilir çokluk” şeklinde anlaşılmıştır (Sartori, 2014: 23-24).

Zaman içinde sorulan halk kimlerden oluşur? veya yönetimi belirleyen etkenler nelerdir? Sorularının içeriği demokrasinin zaman içinde geçirdiği aşamalarla doldurulmuştur. Demokrasinin klasik anlamda halk egemenliği ilkesine ve meşruiyetin kaynağının halk olduğu düşüncesine kurulu olduğunu savunanlar (Dağı, 2002: 149), her türlü kültürel mirasın dışında, siyasal bir düzenin özgür bir şekilde yaratılmasına ve halk egemenliğine, dolayısıyla da temel bir seçme özgürlüğüne dayandığını belirten yazarlar olduğu gibi (Touraıne, 2011:102), çoğunluğun iradesini yalnız “çoğunluğun iradesi” sayan ve halkın “gerçek iradesini” yansıtmayan bir mozaiğe benzetenler olmuştur (Schumpeter, 2012: 354). 20. yy.’ da yaşayan modern elitistler, en azından halk iktidarı anlamında, sözü edilen geleneksel düşünceleri biçimlendirmenin daha ustalıklı ve inceden inceye düşünülmüş yollarını belirtmişlerdir. Modern elitistler “Ayak takımı” veya “halk sürüsü”(J.S. Mill), ya da

“kaba çoğunluk” (Burke) ifadelerini açıkça kullanmak yerine, “halk yığınları” ve

54

“halk kitlesi” ifadelerini kulanmış ve halk demokrasisi ile liberal demokrasi arasında bir ayrım yapmışlardır (Arblaster, 1994: 79).

Bireylerin özel yaşamlarının korunmasını, bireysel hakların güvence altına alınmasını sağlayan demokrasi, fikirlerin ve çıkarların çeşitliliğini de varsayar.

Farklılıklara saygı; demokrasinin çoğunluğun azınlıklar üzerindeki tahakkümüyle bir tutulmayacağını, azınlıkların ve muhaliflerin var olma ve kendilerini anlatma hakkını kapsayarak aykırı fikirlerin de ifade edilmesine izin verilmesini içermektedir (Morin, 2000: 198). Bir sosyal mekanizma olarak tanımlanan demokrasi, yönetenleri değiştirmek için anayasada düzenli ve uygun olanaklar yaratan bir sistemdir (Lipset, 1986: 25). Demokrasinin zaman içinde değişimi aynı zamanda eşitlikçi ve özgürlükçü düşüncenin evrimini de yansıtmaktadır. Demokratik düşüncenin evrimi, insana “akıllı” bir varlık olduğunun insanın iyi ve kötüyü ayırt edebileceği inancından hareketle iyimser olan bir dünya görüşünün de evrimidir (Kışlalı, 1991:

169). Demokrasinin gelişmesi için, insan hakları, azınlıkların korunması, devletin ve ekonominin iktidar merkezlerinin sınırlandırılması gerekir. Touraıne’ nin belirttiğine göre; Siyasal kurumlar temelinde demokraside üç temel ilke önem arz eder: birincisi, iktidarın saygı duyması gereken temel hakların kabulü, ikincisi yöneticilerin ve siyasetlerinin toplumsal temsiliyeti, son olarak da hukuk üzerine kurulu olan bir topluluğa aidiyet bilincinin olmasıdır (Touraıne, 1994: 258).

Demokrasi genel itibariyle, bir ülkede yaşayan yurttaşların uyanık kalmalarını, gözlerini açmalarını, sürü toplumlarının genellikle kurtları iktidara taşıdığını kafalarına sokmalarını ister ve iktidarı eleştirme olanağı tanır. Demokrasi aynı zamanda bireylerin kamuya karşı sorumlu olan hükümet kurumlarından bağımsız olmalarını etkin bir sivil toplum vasıtasıyla iktidar merkezinin dışında hareket etmelerini sağlamaktadır Keane, 2010: 10). Sivil toplum aracılığıyla yapılan sosyal hareketler esas itibariyle toplumun sorunlu bir öğesine ( bir değere, bir norma, bir otorite ilişkisine veya toplumun bizatihi kendisine) yönelik kültürel bir sorgulamayı ve bu sorgulama sonucu sosyal ilişkileri yeniden tesis etmeyi içerir (Sarıbay, 1998: 81).

Bir demokrasideki sivil toplum algısı, devletle toplumu kaynaştıran ve benzeştiren ve bu şekilde otoritenin meşruiyet zeminine” devlet-toplum elele”

sloganının simgelendiği tüm çağrışımları oturtan eğilimlerden farklı olarak, toplumdaki demokrat unsurların mücadelesi sonucu gelişen bir anlayıştır.

55 Demokratik toplumlarda sivil toplumun açık işlevi, hükümetleri denetlemeyi, muhalefet etmeyi, eğitimli, sorumluluk ve bilgi sahibi ergin yurttaşların rasyonel ve siyasi katılımlarını kapsamaktadır. Yine sivil toplumun örtük bir işlevi daha vardır ki bu da; toplumsal denetim, yani bireylerin farkın varmadan toplumu bir arada tutmak için bireylere ve hükümete uyguladıkları “uzlaşma baskısıdır” (Caniklioğlu, 2007:

70-71).

Sivil toplum bugün de otoriter ve totaliter rejimlere karşı bir duvar veya mani yahut bu tür rejimlerden demokrasiye geçişi kolaylaştıran bir unsur olarak düşünülmektedir. Erdoğan’ ın aktarımıyla, Bratton’ in işaret ettiği gibi, sivil toplum her tür siyasi rejimde “yer altı faaliyeti” biçiminde de olsa var olabilir. Öte yandan sivil toplumun varlığı otoriter yönetimden demokrasiye geçişler sırasında da işlevsel hale gelir (Erdoğan, 1998:227). Çağdaş çoğulcu demokrasilerde seçimler, daha önce de belirtildiği gibi, siyasal katılmanın tek yolu değildir. Bunun yanı sıra vatandaşlar, belirli bir parti örgütü veya başka sosyal kuruluşlar ve grupları içinde farklı siyasal faaliyetlerde bulunurlar. Parlamento üyeleri ve liderlerle görüşmekten, mitinglere ve protesto gösterilerine katılmaya kadar değişik kademelerde ve yoğunlukta kendini gösteren bu faaliyetler genellikle belirli konularda iktidarın tutumunu ve kararlarını etkileme amacı güder. Halkın bu yollardan siyasal kararları ne derecede etkilediklerini kesinlikle ölçmek mümkün değildir; ancak toplum üyelerinin ısrarlı çabaları yöneticilerin politikaları üzerinde çoğu zaman olumlu etki yaratabilmektedir (Kapani, 2014: 154).