• Sonuç bulunamadı

Topkapı Sarayı Hazine Bölümü’nde Gözlemsel Analizler ve Sonuçları

5. GERÇEK MEKANDA HAREKET MODELLERİNİN İNCELEMEK AMACIYLA YAPILAN ANALİZLER

5.3. Gözleme ve Analize Dayalı Yöntemlerle Gerçek Mekandaki Algı Düzeylerinin ve Hareket Modellerinin Belirlenmesi

5.3.1. Topkapı Sarayı Hazine Bölümü’nde Gözlemsel Analizler ve Sonuçları

Hazine Bölümü’nü gezen 10 kişiye uygulanan anketler ışığında varılan bulgular aşağıda belirtilmiştir:

• Hazine bölümü, sergilenen objelerin estetik ve değer yönünden cazibesi nedeniyle, Topkapı içersinde en önemli bölümlerden biridir.

• Yoğunluk hafta sonları maksimum, hafta içi, havanın elverişsiz olduğu günler ve yemek saatleri boyunca az. Günlük ziyaretçi sayısı minimum 1000, maksimum 5000, ortalama 2000-3000 civarındadır.

• Ziyaretçiler dolaşımları hakkında izleyecekleri rotayı kapı önlerine yerleştirilmiş tabelalardan ya da rehberlerinden öğreniyorlar. Herhangi bir şekilde uyarı levhalarının görülemediği sağ yan revak girişinden Hazine’ye yaklaşan ziyaretçiler ise, genelde 4 nolu odaya yönleniyorlar. Burada yazılı olan 4 tabelasını görünce geri dönüp, oda 1’den ziyaretlerine başlıyorlar.

• 4 odanın her birinde sağdan sola işleyen bir genel dolaşım prosedürü mevcut. Bunu takip edenler çoğunlukta olmakla beraber, rotalarını kişisel ilgi alanları ya da kalabalıktan duydukları rahatsızlık nedeniyle farklı bir biçimde şekillendiren insanlar gözlemlenebilir.

• Gelen ziyaretçilerin büyük çoğunluğu grup halinde geliyor. Turlar ile ziyarete gelen ve çoğunluğu yabancılardan oluşan turistlerin yanı sıra, eğitim amacıyla mekana gelen öğrenciler bulunuyor. Henüz müze tipi mekanlardaki

dolaşım kuralları konusunda yeterince gelişmemiş öğrenciler, yarattıkları kalabalık ve gürültü ile çevredekilere rahatsızlık veriyor.

• Grup halinde gelen denekler bir süre sonra ayrılıp, bireysel olarak gezinmeyi tercih ediyorlar. Ancak zaman zaman bazı noktalarda fikir alışverişinde bulunmak amacıyla tekrar birleşiyorlar. Ziyaretleri arasındaki süre farkını, beklemek yoluyla gideriyorlar. Mekan değiştirirken birbirlerinden ayrılmaktan genelde kaçınıyorlar.

• Fiziksel engelli denekler, mekanın şartları dolaşımları için müsait olduğundan, bireysel hareket edebiliyorlar. Gerek ziyaretin biçimleri gerekse süreleri açısından fiziksel engelli deneklerin hareket eğilimleri diğerlerininkinden belirgin bir biçimde farklılaşmıyor.

• Objelerin duvara monte edilmiş sergi elemanlarında derinlik boyutunu göz ardı eden bir yaklaşımla birer tablo gibi sergilenmeleri, objelerin çevresindeki gezinti alanının dolayısıyla da kişisel alanın sınırlarını daraltıyor.

• Büyük objeler(tahtlar) ve diğerlerine nazaran daha ‘değerli’(yüzlerce inci, yakut yada elmas içeren) oldukları düşünülen objeler daha fazla ilgi topluyor.

• Sesli kılavuzlar, ziyaretçinin ilgi odağını tanıttığı objelerle sınırlandırıyor. Birey tanıtılan objelerin en önemli parçalar olduğuna şartlandırılıyor. Değerlendirme kriterlerini, sesli kılavuzun tanıttığı objeler içersinden yapıyor.

• Sesli kılavuza sahip ziyaretçi, herhangi bir kılavuz kullanmayan ziyaretçilere oranla gerek objeler gerekse mimari hakkında çok daha fazla bilgi sahibi oluyor. Sesli kılavuzun mekanın mimarisi hakkında verdiği bilgiler, kapı önüne asılan bilgilendirici yazı tabelalarından çok daha etkin bir bilgilendirme sağlıyor.

• Objeler hakkındaki bilgileri içeren tabelalar, ne kadar dikkatli okunursa okunsun çoğunlukla hafızada objenin özelliği, içeriği ve dönemi hakkında herhangi bir bilgi bırakmıyor.Genelde akılda kalan kavramlar kolay olması şartıyla objelerin adları, ve özetle spesifik hikayeleri.

• Objelerin adları eski Türkçe olduğunda hatırlanmıyor örneğin rölik. Bu obje kendisini tanımlayan spesifik özellikleriyle hatırlanabiliyor:içinde kemik olan bileklik vs.

• Anketlerin uygulanması esnasında yabancı bir dil kullanıyor olmanın getirdiği dezavantajlardan biri de turistlerin gördükleri objeleri sadece jewellery adıyla tanımlayabilmesi. Sadece bir kişi ‘cradle’(beşik) olarak spesifik bir isim verebildi.

• Bir sergi alanı olarak kullanılması nedeniyle mekanın mimarisi ikinci planda kalıyor. Bunun bir nedeni de varolan dokunun tarih içersinde korunamamış olması ve sonradan yapılan restorasyon çalışmalarında olabildiğince sade bir mimari dilin tercih edilmesi.

• Ziyaretçiler aydınlatmanın yetersiz olduğunu düşünüyor. Fakat bunun nedeni sergi alanının mimari tasarımında hedeflenen objeleri birinci plana almak düşüncesinden kaynaklanması muhtemel.

• İnsanlar müzeler hakkında bilgi edinmek için sanal ortamı(internet) kullanmıyor. Sadece yazılı kitapçık şeklindeki kılavuzlar, broşürler ve kitaplardan faydalanıyor. İnsanlar sadece herhangi bir tarihte gittikleri müzelerin son durumları hakkında bilgi edinebilmek amacıyla bu müzelerin kişisel sitelerine giriyor.

• Sergilenen objeler statik olduğundan, ziyaretçiler bir daha gelmeyi planlamıyorlar.

• Turistler içerde gördükleri objelerin tümünün resimlerini içeren bir kaynak istiyorlar. Sadece birkaç örnek içeren kaynaklardan tatminkar değiller. Arzu ettikleri kaynağı bir sanal doku yöresi değil, yazılı kitapçık yada broşür olarak tanımlıyorlar.

Gerçek ve sanal mekanda toplanan gözlem verileri karşılaştırıldığında ‘treasury’nin sergileme işlevi bakımından gerçeğine oranla başarısız olduğu çıkarımlanabilir. Denekler geleneksel 2 boyutlu müze mekanlarının objeleri tanıtmada gösterdikleri performansın daha başarılı olduğunu belirtmiş ve 3 boyutlu ortamların kendilerini

bilgilendirme konusunda daha efektif olabileceklerine inanmadıklarını belirmişlerdir.. Bu bulgular şimdiye kadar geliştirilen modellerin tümünün çeşitli nedenlerle ‘gerçek’ etkisini yaratmada yeterince etkin olamadığını göstermektedir. Bunun nedenleri:

• Yazılım ya da donanımın yetersizliği veya efektif kullanılamamaları olabilir. Örneğin masaüstü bilgisayarda deneyimlenen 3. boyut etkisi başa takılan görüntüleyici yada veri eldivenleri ile algılanandan çok farklıdır. Bu nedenle bireyi sanal gerçekliğe taşıyan araçların niteliklerinin deneyimi etkileyeceği unutulmamalıdır.

• İnsanların henüz sanal gerçeklik kavramı ile yeterince yakın olmamaları ve bu ortamdan ne tür deneyimler bekleyebileceklerinin farkına varamamaları olabilir. 3 boyutlu sanal ortamı deneyimlemiş kişi sayısının azlığı düşünülecek olursa, deneklerin neden sanal müzenin 2 boyut yerine 3 boyutlu olarak tasarlanması fikrine önyargılı yaklaştıkları anlaşılabilir. Sanal gerçeklik deneyimini henüz yaşamamış bireylerden bu konu hakkında öngörülerde bulunmalarını beklemek hatadır.