• Sonuç bulunamadı

2. ORTAK MÜLKİYETTEKİ ‘YARI ÖZEL’ ALANLAR

2.3. KENT MORFOLOJİSİNE TİPOLOJİK BAKIŞ

2.3.1. Tipomorfoloji Çalışmalarında Farklı Ekoller

Alman coğrafya okulunun çalışmaları öncüsü olan Michael Robert Günter Conzen’in adıyla

anılarak Conzen Metodu olarak da adlandırılır. Conzen Almanya’da Kültürel Coğrafya üzerine eğitim alır; daha sonra İngiltere’de kent planlaması üzerine yüksek öğrenim görür (Gürer, 2016:15). Bu eğitim altyapısı sayesinde iki disiplinin bilgisini harmanlar. İngiltere’de Alnwick kenti üzerine yaptığı çalışma pek çok kaynak tarafından çalışmalarının temel metodolojisini yansıtan iyi bir örnek olarak veriliyor. Gürer’in (Gürer, 2016:15)

kentsel morfoloji üzerine çalışmaları olan tarihsel coğrafyacı Jeremy Whitehand’den (2001) aktardığı üzere Conzen’in ampirik analiz çalışmaları üç başlıkta toplanabilir:

1. Kent planı – zemin planı (kentin fiziksel yapısını gösteren iki boyutlu kartografik temsili – sokaklar, parseller ve binalara dair blok planlar),

2. Bina dokusu (binalardan ve açık alanlarından oluşur), 3. Arazi örüntüsü ve bina kullanımı (detaylı arazi kullanımı).

Conzen kent planının zaman içinde evrimleştiğini söyler. Conzen’in kenti analizinde temeli parsel ve parselin sokakla ve binayla ilişkisi oluşturur. Kent planının temel birimi olan parsel ve onun farklı konfigürasyonları kent dokusunu oluşturur. Bölgesel olarak kentte cadde, parsel, bina boyutları değişir ve bunlar o bölgenin morfolojisinin belirleyici unsurlarıdır. Birim plan adını verdiği ve kentin farklı bölgelerinde değişiklik gösteren bu kombinasyonların yarattığı, doku farklılıklar kenti kompozitleştirir. Conzen kentin farklı dokulardan oluşmasını sağlayan bu tipolojik farklılıklardan dolayı kompozit kent planı kavramını ortaya atmıştır. Dokusal değişimin nedenleri sosyoekonomik ya da farklı dönemdeki yapılardan kaynaklanır (Moudon, 1994) Conzen’in literatüre kattığı diğer iki önemli kavram ise parsel döngüsü (burgage cycle) (Şekil 2.1.) ve kent çeperidir (fringe belt). Parsel döngüsü zaman içinde kentte evrimleştiğini düşündüğü birim plandaki değişikliklerin lineer bir tarih okumasıyla ortaya konduğu bir yöntemdir (Şendur, 2010, s. 12-14). Bir kent dokusunda zaman içinde parsel sayısı ya da bina sayısı artabilir ya da azalabilir. Parsel sayısının artmanın sebepleri büyük parsellerin bölünerek mülk sahiplerinin çoğaltılması ya da inşa edilen bina sayısında imar kuralları, inşaat faaliyetlerinde artış gibi çeşitli sebeplerdir. Aynı şekilde doğal afet, savaş, köhneme gibi sebeplerle de bina ve parsel sayıları azalabilir (Şendur, 2010, s. 12-14). Araştırmanın yapıldığı bölge olan Yeldeğirmeni’nin kentleşme sürecinde, parsel sayısı 19. yüzyıl sonundan itibaren büyük parsellerin imara açılması yoluyla arttırılmıştır. Daha sonra tipolojik değişimle yapı kütleleri büyümüş ve daha büyük parsellere ihtiyaç duyulmasıyla dar parseller birleştirilmiştir. Bu değişim 3.2. Yeldeğirmeni’nin Tipomorfolojik Yapısı bölümünde farklı dönem haritaları karşılaştırılarak

incelenmiştir. Bölgenin tipomorfolojik değişimini inceleyen Seda Şendur’a (2010) ait bir teze başvurularak detaylı olarak incelenecektir. Bu tezde Moudon’un ekolünden gelen T. R. Slater’ın geometrik ve metrolojik analiz yöntemlerine başvurularak ölçümler yapılmış ve sayısal veriler karşılaştırılmıştır. Veriler tablolar halinde sunulmuştur.

Şekil 2.1 :Conzen’ın ‘Burgage Cycle’ kavramı, Alnwick Kenti çalışması (Moudon, 1994)1

T.R.Slater, Conzen çalışmalarına benzer olarak ortaçağ kentlerinin plan analizleri üzerine çalışmaya devam ederken, arsa ölçüm analizleriyle, tarihten bugüne kentin biçimlenmesi ve büyümesi mantığını ortaya koymak ve bu değişimleri belli süreçlere ayırarak irdelemeyi amaçlayan uygulamalar gerçekleştirmiştir (Şekil 2.2, Şekil 2.3). Ele aldığı çalışma alanlarını meydana getiren parseller üzerinde yapmış olduğu metrolojik ve geometrik analiz çalışmalarıyla, yerleşimlerin genel olarak sahip oldukları parsel genişliklerini ve yapı işlevlerine göre şekillenen parsellerin oranlarını ortaya koymayı amaçlamıştır (Şendur, 2010, s. 13).

Şekil 2.2: Metrolojik analiz çalışması (Slater, 1990)2

1 Şendur’un (2010) tezinden alınmıştır. 2 Şendur’un (2010) tezinden alınmıştır.

Şekil 2. 3: Geometrik analiz çalışması (Slater, 1990)

Parsel döngüsü ve yapı boyutlarının yanı sıra araştırmanın bölgenin kentsel gelişiminin ve tipomorfolojik dönüşümünün incelendiği 3.1. Yeldeğirmeni’nin Kentleşme Sürecini İstanbul

Üzerinden Okumak bölümünün kurgulanma biçimi diğer iki okul olan İtalyan ve Fransız

ekolleriyle ilişkilidir. Bu ilişkilenmenin İtalyan okuluyla bağlantısı mimari yapının tarihsel süreklilik içinde ve kentin açık alanlarıyla olan ilişkisiyle beraber değerlendirilmesidir.

Bu

alanda çalışmaları olan ikinci okul olan İtalyan okulu, Alman okuluyla benzer analizler de yapmıştır. Fakat en önemli özellikleri kenti hem biçimsel hem tarihsel süreklilik içinde değerlendirmeleridir. Bu ekol başka disiplinlerden araştırmacıları barındırmayan, sadece mimarların oluşturduğu bir ekoldür ve mimarlığın kendi disiplini içinde çözüm arayışına girer. Rasyonalist olarak adlandırılan erken kuşak İtalyan mimarların izinden giden neo- rasyonalist uluslararası akım içerisindeki genç kuşak İtalyan mimarların oluşturduğu Tendenza hareketi bu ekolün temelini oluşturmuştur. Özgür Bingöl’e göre Aldo Rossi, Carlo Aymonino, Massimo Scolari, Vittorio Gregotti, Giorgio Grassi gibi genç kuşak mimarlar, 1930’larda rasyonalistler olarak anılan Ernesto Rogers, Saverio Muratori, Ludovico Quaroni, Giuseppe Samona gibi yaşlı kuşak mimarlarla sıkı mesleki birliktelikler kurmuşlar ve onların bilgi birikiminin üzerine tipoloji konusundaki çalışmalarını inşa etmişlerdir (Bingöl, 2007, s. 78). Bingöl’e göre;

Kuramlarında ön planda olan kollektif tavır, gelenek, süreklilik, kent mimarlığı, tipoloji, morfoloji gibi temalar bir önceki kuşağın çalışmalarının ve düşüncelerinin ürünüdür. Mimarlıkta öznel tavrın reddi ve geleneğin önemsenmesinde Rogers’ın, mimarlığı, kent ile ilişkilendirme çabasında Samona’nın ve kısmen Quaroni’nin,

tipoloji düşüncesinin gelişiminde ise Muratori’nin öğretileri yol gösterici olur (Bingöl, 2007, s. 78).

Tendenza hareketinin temelini oluşturan fikirler bütünü modernizm eleştirisinden gelir. Modern mimarinin biçimle işlev arasında kurduğu katı belirlenimci ilişkiyi ve bu biçimsel kararlarında mimarın kendi öznel tutumunu her şeyin önüne koymasını eleştirirler. Bunu yaparken mimar binayı objeleştirir ve kentin zamansal ve mekansal sürekliliğinde kopukluklar yaratır; bu nedenle süreklilik (continuità) Tendenza hareketi için önemli bir kavramdır (Bingöl, 2007, s. 77). Yeni üretilecek tasarım kuramı ilhamını var olan ve işleyen yapılı çevreden almalıdır ve bu yapılı çevrenin sadece mevcut durumu değil zaman içindeki biçimsel, işlevsel ve anlamsal değişimi de önemlidir. Fransız ekolünün içinde kabul edilen ve çalışmalarında Muratori’den etkilenen Philip R. Panerai, Tendenza hareketinde tipin zamansal süreklilik içinde okunmasının gerekliliğini şu şekilde anlatır:

İnceleme kendi başına bir amaç teşkil etmez, bir kentsel yapı öğelerin çözümlemesiyle büyüme süreçleri analizini içerir. Çünkü amaç yalnızca belirli bir an ve bir yer için sabit bir görünümün belirlenmesi değil, aksine kenti zaman ve mekân içinde etkileyen değişimlere özel bir dikkat göstererek çağdaş kentin biçim kazanma olgusunun kökenindeki kopuklukları kavramaktır (Panerai, 1979, s. 78).

Bu kopukluklar tip ve kent biçimi ilişkisini dönüştürür ya da tümden koparır. Özgür Bingöl’e göre bu ilişki altüst olmuştur. İlişki niteliksel olmaktan çıkıp nicelik üzerine kurulmaya başlar. Kentsel biçimi ortadan kalkar, sadece kentsel olgular var olur (Bingöl, 2007, s. 79).

Tendenza hareketinin tipoloji düşüncesinin temelini oluşturan akademisyen ve mimar Saverio Muratori geleneksel İtalyan kentlerinin inşa süreçlerini inceleyerek morfoloji çalışmalarına başlamıştır ve bu çalışmalarda tipolojik analizler yapar, bu analizler ile bir tasarım kuramının temelini oluşturmaya çalışır (Gürer, 2016, s. 13). Panerai’ye göre Muratori analizlerinde süreklilik esaslı üç temel ders çıkarır:

Bir tip, somut uygulanışı dışında, yani inşa edilmiş bir kentsel doku dışında belirlenemez, bu kentsel doku da çerçevesi dışında, yani tüm kentsel yapının incelenmesi dışında anlaşılamaz, bir kentsel yapının incelenmesi ancak tarihsel boyutlar içinde kavranabilir; çünkü bu yapının içerdiği gerçek, var olan bir durumdan bir başkasına

geçişteki büyüme ve tepki olgularının birbirini zaman içinde izlemesi sürecine dayalıdır (Panerai, 1979, s. 77).

Muratori’nin analizleri, binaları kentsel dokunun içinde ele alır, sadece özerk yapılar olarak sınıflandırmaz, binaların çevresindeki açık alanlar ve kentin karakteristik biçimsel özellikleri de sınıflandırılarak kentin formunu oluşturan önemli veriler olarak belirlenir. Muratori’nin en önemli çalışmalarında Venedik kentini 1950’den itibaren analiz ettiği ‘Studi per una Operante Storia Urbana di Venezia’ (1960) adlı kitabı kentte belirlediği tekil parçaları bütünün anlaşılmasında yapı taşları olarak görür. Örneğin tespit ettiği tipler olan calli (dar geçitler), campi (küçük meydanlar) ve corti (avlular) birbiriyle ilişkilidir ve bunların farklı birleşme şekilleri kentin açık alanlarının morfolojik karakterini belirler (Bingöl, 2007, s. 82).

Alman coğrafya okulu coğrafyacılardan, İtalyan okulu mimarlardan oluşmuştur; Fransız okulu ise farklı disiplinlerden beslenir. Fransa’da oluşan Versailles Mimarlık Okulu ise sosyolog, tarihçi, felsefeci ve plancılarla birlikte çalışan mimarlardan oluşur. Okulu oluşturanlar 1960’ların sonuna doğru güzel sanatlar ekolünden ayrılarak kurarlar. Fransa’da o dönemde savaş sonrası kentsel mekanın yeniden üretimi üzerinde ciddi eleştiriler yapılan canlı bir akademik ortam vardır. Jean Castex (mimar), P. Panerai (mimar-şehir plancı) ve J.C. Depaule (sosyolog) Fransız okulunun kurucuları, olup sosyolog-felsefeci Henri Lefebvre, tarihçi Fraçoise Boudon ve Andre Chastel’in kent eleştirilerinden ciddi şekilde etkilenirler. Muratori’nin morfoloji çalışmaları o dönemde Fransa’da pek bilinmemektedir. Castex ve Panerai’nin Paris mahallelerinin tarihsel oluşumunu inceledikleri bu dönemde Muratori’nin İtalya kentleri için yaptığı analiz çalışmaları onların çalışmalarını teorik ve metodolojik olarak etkiler (Moudon, 1994, s. 5). Morfoloji üzerine çalışmalar yapan şehir plancısı Anna Vernez Moudon (Moudon, 1994, s. 5) Fransız ekolünün, İtalyan ve Alman okullarının arasında bir yerde konumlandığını söyler hem coğrafyacıların hem de mimarların öncül çalışmalarından etkilenmişlerdir. Fakat diğer disiplinlerden beslenerek, modernizm eleştirisini sadece mimarlığın alanından ve aktörlerinden ötesine götürmüşlerdir; o dönemde Avrupa’yı da etkileyen dünya genelindeki ekonomik ve politik atmosfere dair eleştirileri kent araştırmaları alanına dahil etmişlerdir.

Gürer’e (2016, s. 18) göre Panerai ve Castex’in temel aldığı dört önemli olgu vardır: ‘Öğelerin tipolojisi, kentsel büyüme, kentsel mekânın eklemlenmesi ile nirengi oluşturma ve okunaklılık’ tır.

Fransız okulunun fikirlerinden etkilendiği marksist sosyolog-felsefeci Henri Lefebvre’nin etkin olduğu ve Versailles Mimarlık Okulu’nun kurulduğu 1960’ların Parisi’nde kapsamlı bir kentsel dönüşüm yaşanmaktadır. Eski yapılar köhnemekte, yeni üretilen modern yüksek bloklar Paris’in kent dokusuyla uyum sağlayamamakta, büyük otoyollar açılmaktadır. Kendisi de bir Parisli olan Lefebvre (2017) ‘Şehir Hakkı’ adlı denemesini 1967’de yazmıştı. Marksist sosyolog David Harvey’e göre:

Lefebvre bu hakkın hem bir haykırış hem de bir talep olduğunu ileri sürüyordu. Haykırış şehirde gündelik hayatın girdiği derin krizin yarattığı acıya verilen bir tepkiydi. Talep ise, bu krizle korkusuzca yüzleşip bu derece yabancılaşmış olmayan, daha anlamlı ve keyifli bir şehir yaşamı seçeneği yaratma yetkisiydi aslında (Hervey, 2013).

Lefebvre kenti ele geçiren ekonomik güçlerin kentsel mekanı herhangi bir katılımcılık ve yaratıcılık aramadan üreterek kent yaşamını ve pratiklerini tahrip etmesini eleştiriyordu. Kentin kapitalist üretim ve tüketim biçiminin hedefleri doğrultusunda, mekanı da tüketilebilir hale getiren mübadele değeri odaklı üretimi mekandaki yaşamı, kullanıcıyı önemsemiyordu. Bu şekilde üretilen mekan, kamusal ya da özel ayırt etmeden kentliyi yabancılaştıran ve mekanı sahiplenmesini engelleyen faktörler haline geliyordu. Eskinin tahrip olduğu, yeninin kent yaşamına uyum sağlayamayarak yabancılaşmaya yol açtığı bu dönemde Fransız morfoloji okulu eski kente dair bilgiyi ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Hem mimaride hem de sosyal bilimlerde bu dönemde bu tipte çalışmalar yapılması, içinde bulunulan durumdan ötürüdür ve şaşırtıcı değildir. Lefebvre mekanın üretiminin ekonomi- politik yanı, kent formu, zaman-mekansal pratikler, gündelik hayat, mekan algısı gibi pek çok konu hakkında arkasında çok zengin bir bilgi birikimi bırakır. Panerai vd (2004) 1994 yılında yayınlağı ‘Kent Formu, Kentsel Bloğun Doğumu ve Ölümü’ (Urban Forms, Death and Life of Urban Block) adlı kitabının önsözünde 1975’te kent formu üzerine çalışmalara başladıklarında bu anlamda çalışmaların Fransa’da daha yapılmadığını söyler. Modern planlama ilkelerinin daha yeni yeni eleştirildiğini eleştirildiğindeyse politik bir bakış açısıyla yapıldığını ve yapılı çevreyi analiz eden, eleştirisini bunun üzerinden kurgulanan çalışmalar yapılmamaktadır. Panerai’ye göre o dönemde Lefebvre kentin biçimsel nitelikleriyle

ilgilenmektedir ve bu tam da anlaşılabilmiş değildir. Panerai kendi çalışmalarını, Lefebvre’nin, mekanı ve niteliklerini biçimsel özelliklerini somut olarak ele alan, çalışmalarının üzerinden meşrulaştırdıklarını söyler ve İtalyanların yöntemlerinden faydalandıklarını ekler (Panerai vd, 2004, s. ix).

Üç okul da modernizm eleştirisinde bulunur fakat İtalyanlar ve Fransızlar modern yapılaşmanın geleneksel kent yaşamı üzerindeki etkisinden etkilenirler ve bunu biri mimarinin özerkliği içinde, diğeri diğer disiplinlerden beslenerek ele alır. Kent yaşamındaki değişim ve kent formundaki tipomorfolojik değişimin yarattığı kopuklukların birbirini etkileyen diyalektik yapısı mekana yabancılaşmak, mekanı sahiplenememek gibi duygular doğurur ve bu da mekansal pratikleri eksilterek mekanın atıllaşmasına sebep olur. 1950’lerden sonra kentin yeni üretilen ve yeniden üretilen dokusu, daha çok yeni konut tiplerinden oluşuyordu ve bu tipolojiler mevcut kentsel yaşama uymayan mekanlar doğurdu bu da mekanda yaşamın filizlenmesini engelledi. Bu tip atıl alanın doğmasının ikinci nedenine modern kentte büyük çaplı değişimler ve altyapı dönüşümleri sayesinde kentin parçalanmasına ve bu parçaların birbirine uymaması sebep olur ve bu uyumsuzluktan kimseye ait olmayan işlevsiz alanlar doğar. Üçüncü tip atıl alanlar kent merkezlerinden endüstri tesislerinin çekilmesiyle yaşanır. Bu alanlar kimi zaman mülkiyet karakteri belirsizliğinden ya da büyük yatırımlar gerektirdiklerinden atıl kalırlar. Tam da bu nedenle, mekanın yeniden üretildiği bu dönemde, atıl alanlar üzerine çeşitli düşünceler ortaya atılmış ve kavramsallaştırmalar yapılmıştır. 2.3.2. Atıl Alan bölümünde günümüze kadar üretilen atıl alana dair kavramları ele alınarak, araştırma konusuna yakın bakış açısı sergileyenler incelenecektir.

Benzer Belgeler