2. ORTAK MÜLKİYETTEKİ ‘YARI ÖZEL’ ALANLAR
2.3. KENT MORFOLOJİSİNE TİPOLOJİK BAKIŞ
2.3.2. Atıl Alan
Atıl alanlara dair kavramlar 1950’lerden beri kentsel çalışmalarla ilgilenen farklı disiplinlerden araştırmacılar tarafından farklı kelimelerle ifade edilerek üretilmiştir. Fakat benzer anlamlar taşımaktadırlar. Bu kavramlardan bazıları no man’s land (hiç kimsenin toprağı), vacant (varissiz, terk edilmiş), derelict (terk edilmiş mal) gibi bir terkedilmeyi ve sahipsizliği ifade ederken; bir kısmı ise lost space (kayıp mekan), empty space (boş mekan), modern wastelands (modern atık alanlar), waste space (atık mekan), dead zones (ölü bölgeler) gibi kelimeler ile mekanın kendisine yönelik tanımlamalar yaparak boşluğuna, israfına ve kaybına yönelirler. Bir diğer tanımlama şekli border vacuums (çeper boşluklar),
urban interstices (kentsel aralıklar) gibi kelimelerle yapılandır ve mekanı çevresi bağlamında tanımlayarak kentteki konumuna dair ipucu verirler. SLOAP: space left over after planning (planlamadan sonra artakalan mekanlar) gibi kavramlar mekanın üretimine sürecine vurgu yaparlar. Loose space, space of uncertainty, indeterminate space ya da terrain vague gibi kavramlar ise mekanın muğlaklığına vurgu yaparlar. Temelde, modern kent planlaması sonucu kentteki parçalanmayla arada kalan sahipsiz, atıl, tanımsız mekanları ve endüstri tesislerinin kent merkezlerinden çekilmesiyle mülkiyet durumu, yatırım eksikliği gibi nedenlerle atıl durumda kalan alanları tanımlarlar.
Tablo 2.1: Atıl Alana Paralel Kavramlar 3
Yılı Araştırmacı Kavram
1946 UK NLUD Derelict Land
1961 Jane Jacobs Border Vacuums
1969 Barr Derelict Land
1974 Sommer Tight Space, Hard Space
1977 Gemmell Wasteland
1978 Guttenberg Urban Desert
1982 Marshal Berman Modern Wastelands
1984 Bernardo Secchi Il vuoto - the void
1986 Roger Trancik Lost Space
1988 William Whyte Empty Space
1989 Dane Lanken Dead Zone
1990 Kevin Lynch Waste Space, Urban Wild, Urban Sinks
1992 Jakle ve Wilson Derelict Landscapes
1993 Boeri, Lanzani ve Marini New, nameless places
1994 Lerup Dross
1995 David Sucher Awkard Space
1996 Bill Hillier Disurbanism
1996 Loukaitou-Sideris Cracks in the city
1996 Sola Morales Terrain Vague
1996 Papastergiadis ve Rogers Parafunctional Space
3 Boz, G. E. (2016). Atıl Kent Mekanının Geçici Kullanım Yaklaşımı ile Değerlendirilmesi: Kadıköy, Yeldeğirmeni Örneği, Yüksek Lisans Tezi.
1996 Greenberg and Schneider Blight
1997 Jackson Blank Space
1998 Ajay Garde Marginal Space
2000 Annick Germain ve Damaris Rose Dead Space
2000 Cheung Urban void
2000 Larry Ford Anonymous Space
2000 Lebbeus Woods No man’s land
2000 Gill Doron Dead Zones, Transgressive Zones
2000 Øistein Endsjø Liminal space
2000 Bowman and Pagano Brown Fields
2001 Hajer ve Reijndorp In Between Space
2001 Rachel Kallus Negative Urban Space
2001 Mike Davis Urban Deserts
2001 Boffet ve Rocca Serra Free Space
2002 Nielsen Superflous Landscape
2002 Cupers ve Miessen Spaces of Uncertainty
2003 La Varra Post-it City
2003 Clement Les délaissés- The Third Landscape
2004 Hormigo and Morita Gapscape
2004 Pagano ve Bowman Vacant Land
2005 Tim Edensor Industrial ruins
2005 Groth, Corjin Indeterminate Space
2005 Girot Landscapes of contempt
2006 Berger Drosscape
2007 Worpole ve Knox Slack Space
2007 Franck ve Stevens Loose Space
2007 Jorgensen ve Tylecote Ambivalent Landscapes
2007 Doron SLOAP (space left over after planning)
2008 Tonnelat Urban Interstices
2007 Lang Actual territories
2011 Farley and Roberts Edgeland
Araştırmanın temelinde konut ve onun açık alanlarıyla ilişkisinin kent morfolojisi ile uyumsuzluğu tartışılmaktadır. En başından beri atıl kelimesinin kullanılmasının nedeni hem türkçe literatürde bu tipte araştırmaların daha çok bu kelimeyi kullanıyor oluşu (Kılınçaslan, 1996; Bakan ve Konuk, 1987; Boz, 2016) hem de atıl mekan kavramının sahipsizliğe değil de mekanın içinde bulunduğu duruma yaptığı vurgudur. Çünkü özel mülkiyetteki bahçeler sahipleri olmasına rağmen kullanılmamakta ve atıl bırakılmaktadırlar. Araştırmanın konusu olan alanın bu nitelikleri doğrultusunda bu kavramlar arasında yapılan taramada Roger Trancik’in ‘lost space’ kavramının kaynak olabilecek zenginlikte olduğu görülmüştür. Bunun ilk nedeni Trancik’in morfoloji çalışmalarıyla benzer bir araştırma yöntemi ortaya koyarak kapsamlı kent planlaması ve mimarlık eleştirisinde bulunarak kayıp mekan kavramını şekillendirmesidir. İkinci nedeni ise sadece özel alanın dışında kalan atıl mekanlardan bahsetmemesidir. Amerikan kentlerinin banliyölerle büyümesi ve yayılması nedeniyle konutların açık alanlarındaki atıl mekanlar ve büyük çaplı kentsel konut projelerinin kentsel dokuyla uyum sağlayamaması sonucu oluşan atıl peyzaj alanları da Trancik’in eleştirisine dahildir. Kentsel tasarımcı ve peyzaj mimari Trancik ‘Finding Lost Space’ (Kayıp Mekanı Bulmak) (1986) isimli kitabını 1986 yılında yayınlamıştır. Trancik’in kayıp mekan tanımı şu şekildedir:
Genel olarak, kayıp mekanlar kullanılması arzu edilmeyen tekrar tasarlanmaya ihtiyaç duyulan, çevresine hiçbir katkısı olmayan anti mekanlardır. Ölçülebilir sınırları olmaksızın, tanımlanmamış ve çevresindeki elemanları uyumlu bir şekilde bağlanmakta başarılı değillerdir (Trancik, 1986, s. 3).
Kayıp mekana örnek olarak, yüksek kulelerin zemin katında yaya akışından uzak alanları; hemen hemen her Amerikan kentinde görülen ticari merkez ve konut alanlarını; merkezi çevreleyerek birbirinden koparan otopark bölgelerini; otoban çevrelerindeki kimsenin ilgilenmediği insansız mekanları; terk edilmiş su kenarlarını, tren raylarını, terkedilmiş askeri alanları ve kent merkezlerinden çekilen endüstri tesislerini; köhnemiş kullanılmayan parkları; terk edilmiş tesisleri verir. Bu bahsettikleri daha çok kamusal alana hizmet eden ve kamu mülkiyetindeki mekanlardır. Kentsel dönüşüm sırasında çeşitli nedenler yüzünden dönüşümü yarım bırakılmış mekanlar; planlanmadan ortaya çıkan ticari bölgelerin arasında kalan konut mekanları; kötü tasarlanmamış marjinal konut projeleri ve yarattıkları açık alanlar ise özel alanı ve onun çevresindeki açık mekanları ifade ederler. Öte yandan bu
mekanların kentin yeniden gelişimi için kafa yoran, kente eklemlenerek mekansal kurguyu dönüştürmek isteyen tasarımcılar için önemli şanslar doğurabilecek potansiyelleri olduğunu söyler (Trancik, 1986, s. 3). Trancik açık ve net bir şekilde kentte kayıp mekanlar oluşmasına neden olan beş faktörü şu şekilde sıralar:
Otomobile olan bağımlılığın yüksek oranda artması; modern hareketin mimarlarının açık alana yaklaşımı; kentlerin endüstri sonrası yenilenmesinde arazi kullanımı ve fonksiyonel zonlama kararlarının neden olduğu kent mekanının parçalanması; çağdaş sivil ya da kamu kuruluşlarının kamusal mekanlar üzerine sorumluluk almak istememesi ve kentin merkezlerinde askeriyeye ait alanların endüstri tesislerinin ve ulaşım altyapılarının terk edilmesi sonucu oluşan metruklaşma kayıp alanı doğurur (Trancik, 1986, s. 4).
Bu maddelerden modern mimarların açık alana bakış açısındaki sıkıntıyı Trancik 1930’lu ve 1960’lı yıllar arasında yükselen; binaları bağımsız, soyut idealler olarak tasarlayan modern hareketin kentte sokak hayatı, kent meydanı, bahçe veya diğer önemli açık alanları görmezden geldiğini ya da reddettiğini düşünür. Tasarımcıların, geleneksel kentin tasarımında kamusal açık alanın öncelikli tasarım öğesi olduğu ve binaların ona göre şekillendiği yapıyı unuttuğunu ve dış mekandansa binanın iç organizasyonun önem kazandığını söyler. Trancik Orta Çağ ve Rönesans dönemi kentlerini günümüz kentleriyle karşılaştırarak günümüz kentlerinde açık alanların negatif mekanlar doğurduğunu ifade eder. Trancik’e (1986) göre kentteki bu alanlar mekansal sürekliliğe zarar vermekte bunun sosyal ve ekonomik sonuçları olmaktadır.
Kayıp mekânların kentlerdeki sosyal etkisi; geliştirilen kentsel stratejilerin oluşturduğu mekânsal düzenin sosyal anlamda işlevini yerine getirememesinden ötürü yaşayan bir sosyal çevrenin oluşturulamaması olarak tanımlanabilir. Bu nedenle içine kapalı, parçalı gelişen kentsel alanlar ya da etkin biçimde kullanılmayan, işlevsiz mekânlar sosyal anlamlarını yitirmekte ve kullanım yoğunluğu sağlanamamaktadır. Bunun sonucunda alan kayıp mekân kentsel bütündeki kullanım/işlev sürekliliğini kesintiye uğratmaktadır (Özbek, 2012, s. 22).
Atıl alanlar değerlendirildiği takdirde bu kopukluklar giderilebilir ve bu alanlar kentsel problemlerin çözümüne çeşitli imkanlar doğurabilirler. Pek çok araştırmacı bu alanların potansiyelleri üzerine yoğunlaşmıştır.