• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: ALTAY DESTANLARINDA GELENEKSEL KAHRAMAN

5. Tinsel Doğuş: Ad Alma

Fiziki doğum ile birlikte anne karnından ayrılarak topluma geçiş süreci başlayan kahramanın, uzaklaştırma ritüelini tamamladıktan sonra artık ruhsal doğumu gelmiştir. Nitekim Altay Türklerinin inancına göre çocuğa doğar doğmaz isim verilmez. Dede Korkut hikâyelerinde de görüldüğü gibi çocuk, belirli olağanüstü özelliklere sahip olduktan sonra ismi verilir. Bunun için çocuğun bir dönüşüm geçirmesi gerekir. Söz konusu dönüşüm Tanrı’dan ayrıldıktan sonra çevre’ye bırakılan kahramanın dönüşümüdür. Kahraman, bu dönüşümü tamamlayıp ruhsal anlamda doğuş’unu sağladıktan sonra ad alır. İsim taşıyıcısı olmak, ayrı birim olma hak ve gücüne sahip

olmaktır. (Saydam 2011: 189) Doğanın unsurları ile girmiş olduğu mücadeleyi başarı ile

tamamlayan kahraman ad alarak bireysel ufkunu toplumsal ufka açar ve bundan sonraki mücadeleleri için kozmik evrenin sınırlarını zorlama aşamasına geçer. Ad alma bir bakıma kahramanı toplumsal dünya ile birleştirerek onu farklı bir gelişim safhasına sürükler.

Altay destanları göz önünde bulundurulduğunda destan kahramanlarının ad alma sürecinde yüce bireylerin rolü büyüktür. “Alp yaratılışlı yiğitmişsin.”, “Er yaratılışlı bahadırmışsın.” sözleriyle kahramanı içinde doğup büyüdüğü toplumun kurucusu olarak yetiştiren yüce birey, bir bakıma onu yokluk aşamasından varlık aşamasına geçirir. Mitolojik düşüncede “gerçekliğin” sözle, adla ve adlandırılmayla yaratıldığına inanılır. Çünkü bu düşünce adla eşya veya kişiler arasında özdeşlik kurulur. Adın doğru düzgün seçilememesi, düzensizliğin kaynağı olup kaosa ve karmaşaya yol açabilir. Ad ile varlık iç içe sayılır. Mitolojik görüşlerin temelinde, bir kimsenin veya nesnenin adının olması, onun var olduğunun başlıca göstergesidir. Adın, şahıs veya eşyayla birlikte ifade edilen mitolojik düşüncede, bir şeyin veya insanın adının yok olması, o adı taşıyanın da yok olmasını beraberinde getirir (Beydili 2005: 21). Nitekim “adı olmayan hiçbir şey var olamaz; ad, varoluş demektir… Ad, onu taşıyanın özünü yansıtır…” (Berktay 1996 aktaran Saydam 2011: 190). İçinde doğup büyüdüğü toplumun değerleriyle bütünleşen ve kültürel dinamiklerini ayakta tutan kahramanın adı onun asaletinin sembolüdür. Bu bakımdan ad aynı zamanda soy, mensubiyet ve aidiyet de ifade eder. Destan kahramanlarına verilen; Maaday Kara, Kögüdey Mergen, Er Samır, Ak Tayçı, Kökin Erkey, Altay Buuçay, Malçı Mergen, Kozın Erkeş, Közüyke, Oçı Bala, Ay Sologoy lo

Kün Sologoy, Ösküs-Uul, Kan-Kapçıkay- Kan-Ceeren Attu Kan-Altın, Temene Koo, Kara-Taacı Kögüdey-Kökşin le Boodoy-Koo, Altın Ergek, Erkin Koo örneklerinde de görüldüğü gibi kahraman doğanın unsurlarıyla birlikte adlandırılabileceği gibi göstermiş olduğu başarılardan dolayı da ad alabilir. Söz konusu adlandırmalar dikey boyutta derin anlam katmanlarına sahiptir. Örneğin; Erkin-Koo ismi gücü, kudreti ve yüceliği temsil eder. Yine Malçı Mergen ve Ak Tayçı örneklerinde görüldüğü gibi kahramanın doğanın unsurlarıyla (hayvanlar) ile kurmuş olduğu eyitişimsel ilişkiden dolayı bu adlar verilmiştir. Kahraman Kan-Ceeren Attu Kan-Altın örneğinde olduğu gibi kendisiyle birlikte var olan atıyla da adlandırılabilir.

Altay Türklerinin varoluş dinamikleri olarak değerlendirebileceğimiz El Oyın bayramında bir yaşına basan çocuk için “koy göçö” bayramı kutlanmaktadır. İnanç gereği bir yaşına basan çocuğun ayakları bir iple bağlanır ve çocuğun ileriki hayatında kendi ayaklarının üzerinde durması yönünde iyi dileklerde bulunularak ip kesilir. Çocuğun dayısı gelerek çocuğun saçından keser ve kestiği saçları çocuk 14 yaşına geldiği zaman ailesine göstererek ailesinden hediye alır. Koy göçö bayramı içerisinde barındırdığı derin anlam katmanları bakımından çok önemlidir. Bayram bir nevi çocuğun ad almasıyla kutsal bir ritüele bürünür. Çocuk, 1 yaşına geldiği zaman deneyimler ölçüsünde yaşlılar sırasıyla çağrılır ve çocuğa ad vermeleri istenir.

Gelişen olaylar dizgesiyle birlikte Ak Tayçı’nın maceraya başlama zamanının geldiğini gören Ak Börü ona şu şekilde seslenir:

“Nazla büyüttüğüm oğlumdun, Er çağına yetmişsin.

Istırapla büyüttüğüm çocuğumdun, Gerçek bahadır olmuşsun. …..

Ölsek canımız bir, Yaşasak kanımız bir, Senin bindiğin atınsa, Kıymetli at Ak Boro’dur. Senin kendi adın ise

Ak Börü tarafından bir dizi sınavdan geçirilen kahraman, doğa ve doğanın unsurlarıyla girmiş olduğu mücadeleyi kazandıktan sonra ad kazanmaya hazır hale gelmiştir. Nitekim Ak Börü tarafından önce marallara emzirtilen ve güçlü olması sağlanan Ak Tayçı, zorluk derecesine göre her birinden birer çift olan üç farklı hayvanla sınanmıştır. Kahraman doğanın unsurlarıyla girmiş olduğu mücadeleyi kazanmış ve ad almıştır.

Maaday Kara, Er Samır, Ak Tayçı vd. destan metinlerine göre daha sonraki süreçte yazıya geçirildiğini düşündüğümüz Közüyke destanında bir maral tarafından çocukları olacağı öngörülen iki kağanın çocuklarına ad bulması Dede Korkut hikâyelerinde olduğu gibi kutlu kişilerin gelip ad vermesiyle sonuçlanır. İki çocuğu genç çağlarında evlendirmek üzere sözleşen iki kağan hükmettiği halkı yedirip içirdikten sonra halklarından aksak topal demeden herkesin çocuklarına ad vermesini isterler fakat hiç kimse çıkmaz. En sonunda yaşı yüze ulaşmış, yanağına kırışıklıklar düşmüş bir ulu bilge olan Aksagal çıkıp gelir ve erkek çocuğa ad verir:

“Bağışlanmış erkek çocuk Ak Kağan’ın oğludur, Erke Tana annesidir. Güçlüye yenilmez, Yanaklıya söyletmez, Güçlü bahadır olsun, Hoş sohbet tatlı dilli olsun. Onun halk içindeki adı

Közüyke diye anılsın. (Dilek 2002: 313)”

Dikkat edilirse Aksagal yalnızca erkek çocuğa ad vermiştir. Nitekim Dede Korkut hikâyelerinden daha önceki süreçte halk arasında yaşatılan bu hikâyede Karatı Kağan’ın kızına ad verme işlevini Aksagal erkek değil de çok zaman geçmeden halk içerisinden yanağı büzülmüş, eti, kanı katılaşmış, iki saçının örgüsü incelmiş yaşlı bir kadın çıkıp gelir ve kıza ad koyar:

“İki kağanın sorusuna

Cevap vermeye niçin korkuyorsunuz? Güzel, yakışan ad vermek için

Bağışlanmış kız çocuğu Karatı Kağan’ın kızı Annesi Altın Sırga. Halk içinde söylenen adı

Bayan olsun.” (Dilek 2002: 314)

Söz konusu destanda çocuklar üzerinde yapılan ayrım aslında kadın-erkek zıtlığının en belirgin göstergesidir. Erkek çocuğun adını yaşlı bir erkeğin vermesi; kız çocuğun adını ise yaşlı bir kadının vermesi destanın Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki dönemde halkın kolektif ruhunda yaşatıldığını göstermektedir. Nitekim yaşlı kadının “İki kağanın sorusuna/Cevap vermeye niçin korkuyorsunuz.” cümlesi kadının toplum içerisindeki konumunu sergilemektedir. İslamiyetten sonraki süreçte -toplumsal şartlar göz önünde bulundurularak- kadın eve kapatılmış ve Türk kültür sistematiğinde kadının erken dönem toplum içerisindeki yeri kısıtlanmıştır. Bu bağlamda erkeklerin olduğu bir ortama bile girmekten çekinen kadının ruhuna genetik olarak korku kültürü işlenmiştir.23

Kozın Erkeş destanında ise ihtiyar bir ana babanın oğlu olarak dünyaya gelen Kozın Erkeş’in ruhsal doğumu soyunun devamını sağladığı babası Ak Bökö’nün ölümüyle gerçekleşmiştir:

“Benim yaşlılığımda bulduğum oğlum Kızıl Konır ata binen

Kozın Erkeş bahadır olsun!” Artık yaşı sonuna ulaşmış Ak Bökö ihtiyar

Son sözünü de söyleyerek, Bir daha kalkmamak üzere

Aniden ölüverdi.” (Dilek 2002: 255)

Maaday Kara destanında Altay’ın sahibesi yaşlı kadın tarafından yetiştirilerek doğa ile bütünleşme ritüelini gerçekleştiren Maaday Kara’nın oğluna yaşlı kadın artık bahadır olduğunu ve babasının intikamını alacak çağa geldiğini söyler ve adını verir.

“Sen Maaday Kara’nın oğlusun Öc almak senin borcun.

23 Korku ve dönüşüm konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Frank Furedi, Korku Kültürü, (Çev. Barış Yıldırım), İstanbul: Ayrıntı Yayınları 2001.

Bineceğin değerli at Pamuk yeleli gök boz,

Erkek takımından bir yiğitsin sen,

Adın Kögüdey Mergen. Bineceğin gök boz at

Suyun ruhundan yaratılmış, dedi, Kendin Kögüdey-Mergen

Dağın ruhundan yaratılmışsın” (Naskali 1999: 96)

Bu sözler üzerine ileri geri yürümeye başlayan Kögüdey Mergen avuçlarını ovuşturarak bir an önce mücadeleye çıkma isteğini belirtir. Fiziki doğum ile birlikte anne karnından ayrılarak topluma geçiş sürecini başarı ile tamamlayan kahraman, uzaklaştırma ritüelini tamamladıktan sonra artık ruhsal doğumunun geldiğine inanmaktadır. Fakat henüz olgunluk çağına erişmediğini söyleyen Altay’ın sahibesi yaşlı kadın Kögüdey-Mergen’e bu işin önünü sonunu iyi düşünmesi gerektiğini söyler.

Malçı Mergen destanında destan kahramanı Malçı Mergen’e adını yakalamış olduğu atı verir. Kara ormanlık dağın başında bulunan altı kulaklı aygır şimdiye kadar kendisini hiç kimsenin yakalayamadığını söyleyen at; bir bakıma doğanın unsurlarıyla girmiş olduğu mücadeleyi kazanan kahramana yeni bir kimlik verir.

“Sen bahadır yaratılışlı imişsin. Senin adın bundan sonra, Malçı Mergen bahadır olsun, Benim adım ise,

Kanatlı kara at olsun!” (Dilek 2002: 237).

Doğa ve doğanın unsurları ile girmiş olduğu mücadeleyi başarı ile tamamlayan kahraman kabile inisisyasyonlarını yerine getirmiş ve artık ruhsal doğuma hazır bulunmuştur. Bu aşamada kahraman, varlığını da taşıyacak bir şekilde ad alacak ve bireysel ufkunu toplumsal ufka açacaktır. Bireysel ufkunu toplumsal ufka açacak olan kahraman aynı zamanda kozmik evrenin de sınırlarını zorlama aşamasına geçecektir. Ad alma bir bakıma kahramanı toplumsal dünya ile birleştirerek onu farklı bir gelişim safhasına sürükler. Kendisini kanıtlayacak bir başarı gösterdikten sonra ad alan kahraman, her ne kadar ayrı birim olma hak ve gücüne sahip olsa da aynı zamanda

yapmış olduğu kahramanlığı topluma da kabul ettirmiş sayılır. Bu bakımdan ad alma; kahramanı içinde bulunduğu toplumsal statüden başka bir toplumsal statüye geçirir ve ona farklı bir kimlik kazandırır. Hayatın geçiş aşamalarından birisi olarak yorumlayabileceğimiz bu kimlik olgusu aynı zamanda onun varlığı/özü sayılır.