• Sonuç bulunamadı

Ritmin Büyülü Gücü: Topçuur/Topşuur

2. Altay Destancılık Geleneği

2.1. Ritmin Büyülü Gücü: Topçuur/Topşuur

Altay kayçılarının destan icra ederken en önemli icra aracı iki telli bir çalgı aleti olan “topşuur”dur. Kayçılar, inanç gereği destana başlamadan önce topşuur’un iyesine/eezine/sahibine saygılarını göstermek zorundadır. Nitekim nesnel âlemin bir parçası olan topşuur ile kurulacak eyitişimsel ilişki sonucunda destanın ortaya çıkacağına inanılır. Yani destanın giriş kısmında topşuur’un iyesine gösterilen saygı, bağlam merkezli bir saygıdır. Metnin icrası esnasında kullanılan alete yapılan övgü bütün toplumlarda vardır. Söz konusu icra esnasında ritme dayalı ruhsal bir ilişki söz konusudur. Ötelerin sesini ödünçleyecek olan kayçı topşuuruyla kurmuş olduğu eyitişimsel ilişki sonucu mitik kabullerce kutsanmış değerlerle temasa geçer. Altaylarda topşuur’un menşeine dair şöyle bir efsane anlatılmaktadır: “Eski çağlarda, karşılıklı iki dağda, iki bahadır yaşıyormuş. Bu dağları birbirinden ayıran coşkun bir nehir varmış. Dağlardan biri diğerine göre daha ulu imiş. Uzun bir süre bu iki bahadır dostça yaşamışlar. Ancak aralarında daha ulu (güzel) olan dağa sahip olmak için münakaşa başlamış. İki bahadır bu anlaşmazlığı şöyle çözmeye karar vermişler. Bu karara göre nehrin üzerine birlikte köprü yapacaklar ve bu köprü inşaatı sırasında kim önce bir kadından söz ederse o, güzel dağa sahip olma hakkından mahrum olacaktır. Bir gün bu iki bahadır yakınlarındaki bir çalılıktan müzik eşliğinde bir kadın sesinin geldiğini duymuşlar. Bahadırlardan biri kadın hakkında konuşmamak şartını unutarak ‘o, üy kiji’ (o, kadın!) diye bağırmış. O anda büyük bir gürültüyle yıldırım çakmış ve yer altından uğultulu bir ses gelmiş. Bu gürültünün ardından yer yarılmış ve nehirle birlikte köprü de yerin derinliklerine geçmiş. Bahadırlardan biri dehşet içerisinde sesin geldiği tarafa doğru koşmuş. Ve kaya üzerinde oturan bir kadın görmüş. Kadın elindeki musiki aletini bahadırın gözleri önünde kayaya vurarak parçalayıp ortadan kaybolmuş. Kadının musiki

aletini vurduğu kayada onun izi kalmış. Bahadırlar kayanın üzerinde kalan izden faydalanarak topşuur’u yapmışlar.” (Bekki 2002: 570). Kayçı, topşuuru ile ritmik bir ilişki kurarsa destanın icrası da o derece ritmik ve büyülü olur. Topşuur’un iyesinin kutsanmasına dönük sözlü ifade Altay destanlarından Oçı Bala destanında şu şekilde verilir:

“Ladin ağacının kökünden

Yontulup yapılan kutsal topçuurum Rahvan atın güzel kılından

Dolanarak kıl teli yapılmış, Kayın fidanın kökünden

Kesilip yapılmış bey topçuurum, İyi koşan tayın güzel kılından Yapılan kıl teli çalınmış. Çal, çal, kutsal topçuurum, Senin telin ağlamasın. Bilge halk dinleyip,

Bana şükranlarını söylesin. Oyna, oyna bey topçuurum”

Söz konusu destanın icra aşamasında kayçı, çalgı aletiyle ritmik bir eyitişimsel ilişkiye girmiş ve destan metnini icra etmeden önce ritmin büyülü gücüne kavuşarak transa geçmiştir. Bu durumu âşıklık geleneğindeki bade içme motifiyle açıklayabiliriz.9 Nitekim âşık, âşıklığa başlamadan önce bade içmek zorundadır. Genellikle halk hikâyelerinde bir pir ya da Hızır elinden içilen bade zannımızca somut bir görüntü düzeyi olmaktan ziyade tamamen soyut ve trans halinin ürünüdür. Anlatıyı icra eden kişiler ritmin büyülü gücüne ulaşabilmek için o trans halini yaşamak zorundadır. Kayçı, icra merkezli anlatıda önce topşuurun özelliklerinden bahsetmektedir. Adeta topşuura hükmetmektedir. Topşuurun özelliklerini sayarken icra esnasında nerede durması, nerede yavaşlaması nerede hızlanması gerektiğini doğanın diğer unsurlarıyla topşuur arasındaki eyitişimsel ilişkiyi sözle ifade ederek açığa vurur. Rahvan atın kılından yapılan topşuurum derken topşuura yavaş yürüyen bir atın nal sesine benzeyen bir ses çıkarması gerektiğini öğütlemektedir. İyi koşan tayın güzel kılından yapılmış topşuurum

9 Rüya görme ve bade içme geleneğiyle ilgili bkz. Umay Günay, Türkiyede Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve

derken ritmin hızlandırıldığında dörtnala giden bir atın çıkardığı sesi çıkarmasını istemektedir. Nitekim çal, çal kutsal topşuurum derken birden transa geçen bir kayçıyla karşı karşıyayız. Kayçı, ritmin bu büyülü gücünde hükmettiği nesnel dünyanın parçasından kendisine toplum içerisinde bir saygınlık getirmesini de istemektedir. Oyna oyna bey topşuurum derken yavaş yavaş içine girdiği trans haliyle geçmiş’in şimdiki zaman boyutuna geldiğini ifade eder:

“Oyna, oyna bey topçuurum, Senin direğin yıkılmasın. Halk millet dinleyip, Bana şükranlarını söylesin. Geçmiştekini uyandırıyorum, Bilgelik destanını düzüyorum.

Eskiyi hatırlıyorum. (Dilek 2007a: 40)

Kayçı’nın topşuuruyla girmiş olduğu eyitişimsel ilişki ona geçmiş zaman boyutunun kapılarını açmıştır. Evrenin gizli bir ruhu olduğu ve bu ruhun onu kuran canlı cansız tüm varlıklara sindiği görüşü, insanları, yazgısal birliktelik içinde oldukları nesnel dünyaya karşı daha saygılı ve ölçülü olmaya yöneltmiştir. Eşyanın ruhuna gösterilen tazim, onda kendi yansımasını gören, beraber paylaştığı dünyadaki kader birliğini anlayan insanın, aslında kaygı ve endişe içinde merak ettiği kendi gelecek varlığına duyduğu saygıdan başka bir şey değildir (Korkmaz 2008: 40). Bu bakımdan trans haliyle birlikte gözünün önünden bütün perdelerin kalktığını ve geçmiş’i bütün hatlarıyla hatırladığını gören kayçı kendisini bilgeler diyarında bir yere konumlandırmıştır. Korzbski böyle kişiler için “tıme bınders (zaman kurucu)” ifadesini kullanır. Bu tür kişiler geçmişin değerlerini bilgi ve deneyimler ölçüsünde şimdi’nin konumunda barındırırlar. Kayçının, topşuuruyla kurmuş olduğu ilişki adeta yeni doğacak bir bebeğin/destan metninin annesiyle/icracısıyla kurmuş olduğu ilişki gibidir:

“Eskiyi hatırlıyorum, Güzel destanı düzüyorum. Uzun geceyi kısaltmak için Ben anlatayım, dinle yavrum, Karanlık zihnini aydınlatmak için Destan anlatayım, emi yavrum!

Ustaca yapılmış kutsal topşuurum,

Güzel, hoş sözler anlat.” (Dilek 2007a: 40)

Geçmiş, içerisinde barındırdığı anlamlar dizgesi itibariyle kişinin tarihsel varlık alanını kazandığı bir olanaklar gömüsüdür. “Uzun geceyi kısaltmak için” bu olanaklar gömüsüne temas etmek isteyen birey, bir bakıma atalar ruhuyla temasta bulunmuş sayılır. Kendisini şimdide konumlandıran destan anlatıcısı, “Eskiyi hatırlıyorum” sözleriyle bireysel bilinçdışından kolektif bilinçdışına uzandığını ifade etmektedir. Kendisini dinleyenlere “Karanlık zihnini aydınlatmak için/Destan anlatayım, emi yavrum!” diye seslenen icracı, yalnızca kendisini değil etrafındaki insanları da kolektif bilinçdışında konumlandırma çabası içerisindedir. Topşuur’la kurulacak olan eyitişimsel ilişki sonucunda doğa, toplum ve bilinç bütünlüğünün oluşması destan anlatıcısını topluma; toplumu da kozmik evrenin sınırlarına doğru açacaktır. Korkmaz’a göre; nesne

ve bilinç arasındaki bu eyitişimsel ilişkiden; kurguları insanlığın çocukluk dönemlerine uzanan hiyerarşik saygı, kutsama ve kurtarma öyküleri, kuralları ve inanç biçimleri ortaya çıkmıştır (Korkmaz 2008: 40). Söz konusu kültürel miras yoluyla geçmişi akılda

tutmak geleceğe yön vermenin en sağlıklı yoludur. Nitekim binlerce yıllık olanaklar gömüsüyle topşuur’u sayesinde temasta bulunan destan anlatıcısı atalar ruhuna dokunarak birikimini tarihsel süreçten geçirir ve kendisini dinleyen insanların zihnini de aydınlatır.