• Sonuç bulunamadı

B- TİCARET SEKTÖRÜNDE DEĞİŞİMLER

2- TİCARİ DÜZEN

19. yüzyılda Müslüman Türk tüccarların Türkiye’nin ticaretinde etkin olabilmesi için Osmanlı hükümetlerinin hiç gayret sarf etmediklerini söylememiz yanlış olur. 1850 yılından itibaren Osmanlı Hükümeti, ticareti kontrol altına almak ve Müslüman Türk tüccarların etkinliklerini artırmak için bazı kararlar aldı. Bu yönde çıkarılan Kanunname-i Ticaret, 1850 yılında yürürlüğe girdi. Kanun yürürlüğe girdikten sonra üç önemli sorunla karşılaşıldı. Birinci sorun İslam Şeriat Hukukuydu. Şeriat Hukuku, adi ortaklıklar dışındaki bütün şirket şekillerini geçersiz sayıyordu. Tüzel kişilik kurulamıyordu. İkinci sorun faiz sorunuydu. Kanunname-i Ticaret faizi normal karşılıyorsa da İslam hukuku faizi yasaklıyordu. Üçüncü sorun şer’i mahkemeler sorunuydu. Ticari ihtilaflar mecburen Şer’i mahkemelerde görülüyordu. Gayri Müslimler bu mahkemelere taraf olmak istemiyorlar ve bu nedenle Müslümanlarla ticari ortaklıklara girmiyorlardı. Bu durumda asıl sermaye sahibi gayri Müslimler yine kendi aralarında ortaklık kurmayı tercih ediyorlardı. Bu nedenle Tanzimat’ın getirdiği ticaret serbestliğinden daha ziyade azınlıklar yararlandı334. Bu bağlamda ,Aydın’ın iktisadi

330 Reşat Kasaba, a.g.e, s. 77. 331 Karl Von Scherzer, a.g.e, s. 134. 332 Ag.e, s. 99.

333 Cevat Sami- Hüseyin Hüsnü , a.g.e ,s. 25 ve 214, 215.

334 Melih Gürsoy, a.g.e., s. 117-118. Yabancı bir dil bilen Müslüman sayısının azlığı da hem devlet

politikalarını “emanet edecek” kişilerin bulunmasını hem de Müslüman Türklerin iktisadi hayata katılmalarını önemli derecede engelliyordu. Böylece beşeri sermayede giderilemeyen bu eksiklik iktisadi

69

düzeni, köylünün topraktan veya hayvandan elde ettiği mahsulleri veya tabiatın sunduğu imkanları kullanarak ürettiği ürünleri satmak temeline ve ayrıca bunun İzmir’e intikalinde var olan tüm aşama ve süreçlere dayanmaktaydı. İzmir ile Aydın arasında cereyan eden ilk aşamadaki en geniş üretim ve tüketim ilişkisinde toptan ticaret ön plandaydı. İzmir’de üretilerek veya yurtdışından İzmir’e gelerek ardından Aydın ilinin önemli ticaret merkezlerine mahsul veya mamullerin ulaştırılmasında toptancı tüccarlar rol oynamaktaydı. İzmir aracılığıyla Avrupa’dan ithal edilen mallar Büyük Menderes vadisi boyunca uzanan ana kervan yolu üzerinde çok elverişli konuma sahip olan Aydın-Nazilli ve Denizli’ye gönderilir ve oradan da civar köylere dağıtılırdı335. İzmir’den getirilen mal havzanın ticari merkezlerine önce hana getirilirdi. Buraya getirilen mal o merkezin perakendeci tüccarına satılırdı. Nitekim Arundell’in “Halk Kervansarayı” olarak nitelendirdiği; mobilyasız, aynı odanın içinde, pek çok yolcunun misafir edildiği tek gözlü barınaklar olan hanlar336 bölgede sadece kervan ulaşımının duraklama veya bağlantı kurma yerleri değil bu haliyle de bir mübadele yeriydi. Mesela köylü önceden kendisinden sipariş edilen incirini, palamudunu eşeğiyle, katırıyla hana götürür ve bu işin ticaretiyle uğraşanlar han’dan bu ürünleri beğenirse alır götürürdü337. Bu malları alanlar (perakendeci tüccarlar) aslında bulundukları merkez veya yerleşim yerinin belli çarşılarında toplanmış esnaflardı. Her ne kadar İzmir’den bölgeye gelen malların istatistiki bir dökümünü bilemesekte H. 1313 yılı Aydın vilayeti salnamesinden, bölgeye ithal edilen ürünler hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Mesela hayatta kendini sürekli hissettirdi ve devlet politikalarının etkilerini de kısıtladı. Etnik ve dini olarak heterojen bir nüfus ve bunun sosyal farklılaşmışlığı değişikliğe olan direnci artırıyordu. Yerli gayri Müslim unsur serbest ticaret ortamı ile, Batı tarzı hukuk düzenlemeleri ve eğitim sisteminden daha fazla yararlanırken yani “birey” olma yolunda ilerlerken, Müslüman unsur için İslam hukuku özellikle toplum ve aile konularında hakim olmaya devam etti. Bu hukuka göre şekillenmiş katı bir sosyal yapıyı kurmak çok zordu. Müslümanlara göre daha esnek dünya görüşleri sayesinde yerli gayri Müslimler daha kolay bir sosyo-kültürel değişiklik geçirebildi. İşte bu yüzden, 19. Yüzyıl içinde aracılık, komisyonculuk faaliyetleri ile yükselmeye başlayan yerli gayri Müslimlerle Müslüman teba arasındaki iktisadi güç farkı yüzyıl içinde gayri Müslimler lehine açılmaya başladı. Yeni “zenginler” batı tipi tüketim kalıplarını daha kolay benimsiyor ve toplumda hakim olan geleneksel normlardan ayrılıyordu . Şehirli hayat tarzı ve tüketim paternleri özelikle bu gurup arsında yayıldıkça bazı tüketim mallarında ithal ikamesi üretimi ortaya çıktı. Murat Baskıcı, a.g.e., s. 191 ve 226. Ege bölgesi Tanzimat’tan beri özellikle İngiliz ve Fransızların iktisadi çıkarlarının çatıştığı bir alan olmuştu. Sonrada buna İtalyanlar katıldı. Rumlar ve Levantenlerle bişrlikte, en büyük sınai kuruluşlar ve demiryolları İngilizlerle Fransızların elindeydi. Birinci Dünya Savaşına Girmemizle birlikte iktisadi hayattaki bozuklukları düzeltme ve bir milli iktisat politikası uygulama çabalarına girişildi. Geniş bilgi için bkz. Sıtkı Aydınel, Güneybatı Anadolu’da Kuva-yı Milliye Harekatı, Kültür Bak. Yay., Ankara, 1993, s. 57-58.

335 Orhan Kurmuş, a.g.e., s. 53. 336 F. V. J. Arundell, a.g.e., s. 194-195.

70

Nazilli ve Karacasu’nun basma ve amerikan bezi ile akmeşe ve şeker ve de kahve ithalatı başta geliyordu338. Aynı şekilde Çine’de de kahve ve pirinç önemli ithal ürünleriydi339. Aydın’da ziraatın yapımından kullanılmak üzere Avrupa ve Amerika’dan yeni icat edilmiş ziraat aletleri ithali de önemle belirtilmelidir340. Nazilli’de ayrıca çay, mensucat, demir, hırdavat, cam, kırtasiye, kösele, tıbbi malzeme, ilaç ve ziraat aletleri ithal ediyordu341.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Aydın’a ithal olarak gelen ürün ve mallar; cam eşya, tuhafiye, manifatura, zirai aletler, inşaat malzemesi, şeker, kahve ve gaz, benzin ve pirinçten ibaretti342. Toptancı veya perakende ticaretle uğraşanların (esnafların) toplandığı ticari merkezler olan çarşılar bölge içinde ticari düzenin en önemli parçasıydı. Nazilli’de, Söke gibi ekonomi merkezlerinde bu çarşılara “Uzun Çarşı” denmekteyken, bölgenin diğer bazı çarşıları da o yerleşim yerinin ismiyle (Bozdoğan Çarşısı, Çine Çarşısı vb.) anılırdı. Bölge’de görülen çarşıların çevre köy veya kazalardan gelen yolların rahatlıkla ulaşabileceği yerlerde yapılaştığı görülmekte, çarşı içinde bir cami ve çarşı içinde veya etrafında köylülerin mallarını yığdığı han veya mağazalarla birlikte tam bir uyum içinde geliştiği görülmekteydi. Bölgenin bazı kesimlerinin çok kültürlü kozmopolit yapısı çarşı düzenine ilginç bir şekilde yansımıştı. Örneğin Bağarası’nda Eskiden adı Mahmut Paşa caddesi olan; bugünkü adıyla Atatürk caddesinden, bugünkü Belediyenin olduğu yere kadar çarşının var olup (ve sözü geçen yerde Pazar da kuruluyordu) çarşının kurulduğu bu caddenin bir tarafında Rumların bir tarafında da Türklerin karşı karşıya sıralanmış dükkanlarında esnaflık yaptıkları aktarılmaktadır343. Bölge çarşılarına baktığımızda, Nazilli çarşısında İzmir’den gelen kına, tuhafiye eşyaları üzerineydi ve çarşıda bakkaliye, semerciler, nalbantlar iş yapıyordu344. Kuyucak’taki çarşıya Nazilli’den ayakkabı, manifatura eşyaları çok

337 Kaynak Kişi: Hüseyin Özyeşil ile yapılan söyleşi. 338 Aydın Vilayeti Salnamesi, H. 1313, s. 311 ve 317. 339 Aydın Vilayeti Salnamesi, H. 1313, s. 302. 340 Aydın Vilayeti Salnamesi, H. 1313, s. 286.

341 Saadet Tekin, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Nazilli, D.E.Ü. A.İ.İ.T. Enst., (Yayınlanmamış Doktora

Tezi), İzmir, 1997, s. 145.

342 Yrd. Doç. Dr. Günver Güneş, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydın”, Tarih Ve Toplum, sayı: 239,

Kasım- 2003, s. 57.

343 Kaynak Kişi: Nihat Avcı ile yapılan söyleşi. 344 Kaynak Kişi: Hüseyin Özyeşil ile yapılan söyleşi.

71

gelmekte, semerciler ve nalbantlar fazlaca bulunmaktaydı345. Bozdoğan’ın çarşısında ise iğneden ipliğe her şey bulunuyordu. Bakkal eşyaları, un, pirinç, makarna Nazilli’den Bozdoğan’a geliyordu. Nazilli deki büyük toptancı tüccarlar Bozdoğan çarşısına mal satarlardı346. Atça’da ise Cumhuriyet dönemi öncesi, çarşının bulunduğu yerde – Çelebioğlu Mahallesinde- Rumlar yaşıyordu. Bu Rumlar çarşı içinde dükkan sahibiydiler ve fırıncılık, bakkalcılık, meyhanecilik yapıyorlardı. Türkler hep rençperdi347. Bağarası’nda da nalbantlık, semercilik, esnaflıkta hemen hemen tamamen Rumlar söz sahibiydiler. Rumlar ayrıca Türkler gibi çiftçilikte yapmaktan geri durmamışlardı. Kaldı ki Aydın’da Rumlar, ailelerinin diğer üyeleriyle incir, üzüm, tütün gibi mahsulleri yetiştirir, arazi üstüne arazi almak için büyük çaba harcarlardı. Rum köylülerinin Türk köylülerinden farklı olarak topraklarının ipotek altına alınmamasına yani topraklarını kaybetmemeye önem gösterirlerdi. Rum köylüsünün tek kaygısı, arazisini durmadan genişletmek, daha çok zeytin ağacı, meyve ağacı, incir ağacının elinin altında bulunmasını sağlamak ve bunların ticaretiyle zenginleşmekti. Bir Rum, eğer oğlu varsa onun okumasını istemiyor, geniş arazilerinin yönetimini sağlayabilecek, ticaret muamelelerini bilen, şehir piyasasını tanıyan biri olması için elinden geleni yapıyordu. Çünkü, bütün kazancının tüccar denilen beleşçi takımının cebine gitmesini istemiyordu. Türkler de Rumlar gibi bu aracı zümresinden muzdarib ise de Türkler Rumların düşündüğü bu ince hesapları yapmaktan geri duruyorlardı. Bunun sonucunda Rumlar, yarıcılık usulüyle Türk’ün elinden iki yıl gibi kısa sürede toprağını alıp kendi üzerine tapulatmasına aslında şaşmamak gerekir348. Kaldı ki bu olay azınlıkların birikim ve yatırım hırslarının, azla yetinmeyi yeterli bulan yerli nüfusu iktisadi açıdan ne şekilde sömürdüğüne ilginç bir örnek oluşturmaktaydı. Aynı şekilde fırıncılık, kasaplık Rumlardaydı. Bağarası çarşısına mallar genellikle önce çevre köylerden sonra da Söke’den gelmekteydi. Ayakkabı, elbise, kuru erzak Söke’den getirilirdi349. Aydın Ekonomisinin kalbinin attığı çarşısında da üç beş nane, kekikyağı, fincan satan Türk dükkanlarının var olduğu ve ticaret, mağazaların ve çarşıda ki tüm dükkanların Rumlara ait olduğu görülmekteydi. Gazi bulvarında ki bu çarşıda sırayla üç dükkan helvacı

345 Kaynak Kişi: Kemal Doğrulu ile yapılan söyleşi. 346 Kaynak Kişi: Saadettin Aksoy ile yapılan söyleşi. 347 Kaynak Kişi: Ali Kılıçer ile yapılan söyleşi. 348 Dido Sotiriyu, a.g.e., s. 11-20.

72

dükkanıydı. Çarşı da en çok Hıristiyanların mağazası vardı. Çarşıda çivit çok bulunurdu ve bu İzmir’den gelirdi350. Söke’de de Kemalpaşa caddesinden istasyon caddesine kadar –yani Söke’nin bugün kurulan pazarından istasyon caddesine kadar –uzanan sokakta ki Uzunçarşı’da en az otuz bakkal vardı. Söke’de ki Aristi’de bu bakkallardan birine sahipti. O Rum bir esnaftı. Aristi bu bakkal dükkanını 1895 yılında yaptırmıştı351. Aslında bölgede bu tür bakkallar çok yoğun olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Şirince’de Ortaklarda Rumlara ait pek çok bakkal bulunuyordu352.

Ayrıca 20. yüzyılın başlarında bu Rum bakkallarının köylüleri adeta soyduğu gerçeğinin farkına varılmış; nitekim, köylüleri soyguncu tüccar ve gezici esnaf elinden kurtarıp kendi kuvvetleri ile kendi ekonomi durumlarını koruyacak bir çare olarak en hafif bir iştirak pay ile birer kooperatif bakkal teşkil etmek fikri ele alınmaya başlamıştı. İstanbul’dan Esat imzasıyle gelen ve köylülere hitap eden bir yazıda şunlar yazıyordu: “Köylerimizde bir takım insafsız bakkallar vardır. Bir çok gezdirici çerçiler de köylere daima uğrarlar. Bunlar kırk paralık şeyi beş kuruşa dağıtırlar ve yedi sekiz kuruşluk zahire alırlar. Bunun çaresi, köyüler kendi aralarında, yâni köy ahalisinden birçokları, meselâ yirmi kişi, ikişer mecidiye sermaye koyup ta şehirlere yakın kasabalardan köydeki dükkânlarına kırk mecidiyelik mal getirseler, ondan her şeyi ucuz ucuz alsalar, dükkânda mal eksildikçe kasabaya gidip alsalar (…) hem çerçilerden kurtulurlar, hem de kârları kendilerinde kalır, zengin olurlar…”353. Bölge ekonomi hayatının adeta lokomotifi işlevini gören bu çarşılara köylüler de topraktan veya hayvandan çıkardıkları mahsülleri satmak için eşeklerle veya diğer hayvanlarla gelirlerdi. Köylüler ambara benzeyen büyük mağazaların önünde dururlar yüklerini bu dükkana boşaltırlardı. Dükkan sahibi ya Yahudi idi veya Rum’du354. Köylüler mallarını çarşı esnafına değil bu mağaza sahiplerine satıyorlardı. Bu komisyoncu mağaza sahipleri çarşıda ki esnafa bu gelen ürünleri satardı. Hem aynı mağaza sahipleri Aydın’ın bütün ürünlerini İzmir’e gönderiyorlardı355. Bölge’de –incelediğimiz dönemde (1839-1923) arasında bu tür

350 Kaynak Kişi: Hüseyin Özyeşil ile yapılan söyleşi.

351 Bölgede yapmış olduğum incelemede dükkanın kapısının üzerinde A. A. İşreti olması kaynak kişilerin

aktardıkları bilgilerin doğruluğunu kanıtlar niteliktedir.

352 Kaynak Kişi: Durmuş Yalçın ile yapılan söyleşi. 353 A.g.e, s.119-128.

354 Zeki Mesud Alsan, Memleket Çocuğu Mustafa’nın Romanı, Vadi yay., Ankara, 2002, s. 34. 355 Kaynak Kişi: Hüseyin Özyeşil ile yapılan söyleşi.

73

dükkan sahiplerinden biri Aydın’da, Yahudi Sabuncu Levi idi356. Bir başka dükkan sahibi Nazilli’de, bugün Nazilli Belediye binasının karşısında, Ali Molla İşhanı arkasındaki mağazanın sahibi Abbas’dı. Sinekçiler köyünde görüştüğümüz Mustafa Kundakçı’nın babası –Cumhuriyet öncesi dönemde de – toprağından aldığı mahsulü, Abbas’ın mağazasına yığardı. Burası ne aranılırsa bulunan bir bakkal dükkanı gibiydi. Açıkça görülmekteydi ki; Aydın ili yerli nüfusu yavaş yavaş ve istemeden giydirilen “sömürü elbisesinin” içinde adeta cendereye sıkıştırılmıştı. Ancak yerli nüfusun bu derece iktisadi hayatta geri kalmasının nedeni sadece bu değil aynı zamanda, dinsel nedenler, tarihi miras ve temelinde ümmetçi anlayışın yattığı iktisadi alışkanlıklarıydı. Kısacası Aydın İli, kazanma ve birikimini artırma hırsıyla yanıp tutuşan ferdiyetçi batı komprador burjuvazisi ile eline geçenle yetinen, değişen dünya ekonomisinin mantığını henüz içselleştirememiş yerli nüfus arasındaki ilişkilere sahne oluyordu. Bu yüzden olacak ki aynı iktisadi avantajları devam ettireceğini uman yerli bir Rum olan Abbas, Kurtuluş savaşı sonrası Aydın’ı terk etmemiş, Nazilli’de isim değiştirerek kalmıştı357. Aydın’da mağaza sahibi meşhur Sabuncu Levi’nin dükkanının içi buğday, arpa, pamuk, ceviz, yağ, yoğurt doluydu. Bu mağaza sahibi tüccar malları değil, köylüleri satın almıştı. Köylü bu tüccarla senet imzalamıştı. Tüm ürünlerini buna verecekti. Köylülerin okuma ve yazmaları olmadığı için mühür ve parmak basarlardı. Bunun mağazası yol başında bir örümcek ağı gibiydi358.

Bölge’de görülen mağazalar –veya eskiden mağazanın bulunduğu ama şimdi farklı dükkan ve işletmelerin yerini aldığı bu yerlerin – ya çarşı içinde veya o yerleşim yerinin ticari ulaşım noktaları üzerinde bulunuşu köylülerin mallarını buraya mıknatıs gibi çekiminde seçilmiş iyi birer yer oldukları izlenimini verir. Bölge’de var olan –en azından inceleme imkanı bulabildiğimiz- mağazaların bulundukları bu yerlerin özellikle güneş görmeyen kuzeye bakan yönlerde kurulmaları da, mağazaya –gerek İzmir veya diğer bölge ticari merkezlerince gelenlerin dükkan içinde bozulmasının önüne geçmek fikrinin bir uygulaması olabilir. Sabuncu Levi köylüye yüksek faizli borç verir, borcunu ödemeyen köylünün malına el koyardı. Köylü bir bakıma önceden malını satmış gibiydi. Aydın çevresinde köyleri şehre bağlayan ne kadar yol varsa hepsinin çarşı

356 A.g.e, s. 34.

74

başına rastlayan noktalarında böyle ambar-mağaza-dükkanlar vardı359. Aslında bu zümre “tüccar- bankacı” faaliyetindeydi. Kredi verirken aldıkları yüksek faiz, ürünü düşük fiyatla önceden kapatmaları, köylülere uzun süreli borç yüklemeleri genellikle bu yeni güç ilişkilerinin yerel nüfus üzerindeki olumsuz etkilerinin birer örneğiydi. Bununla birlikte, bu ilişkinin bir diğer yanı vardı. Tüccarlarla köylüler arsında doğrudan ilişki kurulması, doğru koşullarda köylülerin talebin yüksek olduğu ürünleri ekerek kar sağlayabilecekleri anlamına geliyordu. Üretimi doğrudan örgütleme yolu olmayan tüccarlar belirli ürünlerin düzenli temini güvenceye almak için yüksek fiyatları kırsal kesime de yansıtmak zorundaydılar. Dönemin kayıtlarında yerel pazarlardaki ürünlerin gitgide artan çeşitliliği ayrıntılarıyla görülebilir360. Aydın’da Andonaki ve Hristonun da büyük mağazalarına köylüler mallarını yığardı361. Köylünün mahsulü şehre naklolup, burada komisyoncu tüccarların mağazalarına istiflendikten sonra İzmir’e –veya yabancı memleketlere –kendi hesaplarına satarlardı ki, bu mahsulden aslan payını alanlar bu – Aydın ve çevresinde ki mağaza sahibi – komisyoncu tüccarlardı; zahire tüccarı Miltiyadiler, Bohor’lardı362. İhracatçı bir tüccar, komisyoncudan mal almak istediği taktirde mağazadaki malların kalitesi işine gelsin gelmesin mağazadaki tüm malı almak zorundaydı; komisyoncunun mağazasındaki bütün mevcudu almaya mecburdu363. Tarım ürünlerinin İzmir’e sevkinden sonra da bir başka ticari hareket tarzı vardı. Tarım ürünlerinin satışı, genellikle bir numuneye göre yapılırdı. Bu her yerde ve her ürün için geçerli bir yöntemdi. Bu yönteme göre bir ihracatçı olan alıcı, numuneyi iyice görüp, inceledikten sonra, satmak istediği tipe uygun olan ürünü almak ihtiyacındaydı. Mağazalara gelen Türk köylülerinin mallarını mağaza sahibi önce muayene eder, hemen oyuna başlar “satışların kötülüğünden şikayet edip tüccarın omuzlarına çöken masrafın ağırlığından bahsederlerdi. Zavallı Türk köylüleri buna kanar pazarlık başlardı. Değerin iyice altında fiyat veren mağaza sahibi aldığı tepkiye göre fiyatı azar azar yükseltirdi. Üstelik köylülerin mallarını tartarken de eksik söylerdi364. Ancak incir satışlarında bu

358 A.g.e, s. 34. 359 A.g.e, s. 34.

360 Reşat Kasaba, “Batı Anadolu’ da Göçer İşçiler”, a.g.e., s. 29. 361 Kaynak Kişi: Hüseyin Özyeşil ile yapılan söyleşi.

362 A.g.e., s. 133.

363Sabri Yetkin, “Kooperatif Aydın İncir Müstahsilleri Anonim Ortaklığının Doğuşu Ve Kooperatifçiliğe

Geçiş”, Tariş Tarihi, İzmir, 1993, s. 32.

75

yöntem hiç işlemez; İhracatçı alıcı önce çuvalın ağzından on, on beş santim aşağısındaki incirleri görerek –vizita suretiyle- alımda bulunurdu. İncirlerin tümünü görmek şansına ve hakkına sahip değildi. Vizita usulüne göre İzmir yemiş çarşısında incirler numune üzerine değil, çuvalda muayene edilerek satılırdı. Bir komisyoncu mağazasından mal satın alacak ise alıcı ve simsar ile beraber mağazaya gider, çuvalları muayene ederdi. Buna malı “vizita” etmek denirdi. Vizita’da simsar veya yardımcısı muayene edeceği çuvalın ağzını açtıktan sonra ellerini 15-20 cm. derinliğe sokar ve kucağına çekmek suretiyle çuvalı “keser”. Alıcı ve satıcı pazarlığını bu kesim üzerine yapardı365. İktisadi düzen hızla değişmiş, üretim üzerindeki kontrol ve egemenlik Devlet elinden yabancı ve azınlık sermayedarlarına ve onların aracıları tefecilere geçmişti. Kaldı ki üretim ve tüketim düzeni içinde bu konunun ayrıntılarına yer vereceğimiz için Aydın İli’nin yaşadığı iktisadi değişimin en çok hissedildiği Sanayi Sektöründen bahsetmeliyiz.

Benzer Belgeler