• Sonuç bulunamadı

Tanzimat' tan Cumhuriyet' e (1923) Aydın ilinde iktisadi değişim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tanzimat' tan Cumhuriyet' e (1923) Aydın ilinde iktisadi değişim"

Copied!
229
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ ENSTİTÜSÜ

TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E (1923)

AYDIN İLİNDE İKTİSADİ DEĞİŞİM

YÜKSEK LİSANS

TEZİ

HAZIRLAYAN

CİHAN ÖZGÜN

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. KENAN KIRKPINAR

(2)
(3)

T U T A N A K

Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünün …../…../ 2006 tarih ve ………sayılı toplantısında oluşturulan jüri, Lisansüstü Eğitim Yönetmeliğinin …….maddesine göre Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans öğrencisi CİHAN ÖZGÜN’ÜN, “TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E (1923) AYDIN İLİNDE İKTİSADİ DEĞİŞİM” konulu tezini incelemiş ve adayın ……./…../2006 tarihinde, saat …….’da jüri önünde tez savunması alınmıştır.

Adayın kişisel çalışmaya dayanan tezini savunmasından sonra ………dakikalık süre içersinde gerek tez konusu, gerekse tezin dayanağı olan anabilim dallarından jüri üyelerince sorulara verdiği cevaplar değerlendirilerek tezin ……… olduğuna oy ………. ile karar verildi.

BAŞKAN

ÜYE ÜYE

(4)

TABLO 1- Türkiye’den İngiltere’ye İhraç Edilen Temizlenmiş Pamuk Miktarı:

Yıllar Miktar (Libre)

1725 667.279 1755 738.412 1775 2.175.132 1785 2.190.027 1787 3.227.964 1789 4.406.892

KAYNAK: Cihan DURU- Kemal TURAN- Abdurrahman ÖNGEOĞLU, Atatürk

Dönemi Maliye Politikası, 1.Kitap, Tisa yay., Ankara 1982, s. 122.

TABLO 2- 19. Yüzyılın Sonlarında İzmir’den İhraç Edilen Afyonun Payı:

Yıl Afyon (Sandık) (*)

1888 7.500 1892 5.500 1897 6.500 1900 8.500 1908 10.500 1912 6.500 (*) sandık=60 okka

KAYNAK: Abdullah MARTAL, Değişim Sürecinde İzmir’de Sanayileşme, D.E.Ü yay., İzmir, 1999, s. 106.

(5)

TABLO 3-19. Yüzyılda İzmir’in Pamuk İhracatı:

Yıl Pamuk İhracatı

(Sterlin)

İzmir’in Toplam İhracatı

(Sterlin) 1863 1.674.536 4.832.979 1864 2.076.086 4.046.338 1866 521.600 3.606.240 1867 1.187.358 4.455.170 1869 461.320 4.540.350 1870 431.750 3.620.450 1871 216.800 4.043.280 1872 770.000 4.866.800 1873 81.000 4.499.000 1874 631.730 3.940.000 1875 521.000 3.896.000 1876 655.751 4.630.000 1877 423.754 4.687.491

KAYNAK: Orhan KURMUŞ, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş yay., Ankara,1982, s. 68.

TABLO 4-Osmanlı Devleti’nde 1870-1911 Yılları Arasında Verilen Maden İmtiyazları:

Yıllar Türk Azınlık Yabancı Toplam

1870-1879 8 16 24 48

1880-1889 4 9 25 37

1890-1899 18 13 28 59

1900-1911 77 29 32 138

KAYNAK:, Gülçin UZUNTEPE, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Demiryolu:

İzmir-Aydın-Kasaba (Turgutlu) 1856-1897, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),

(6)

TABLO 5- İzmir’den İhraç Edilen Kökboyanın Yıllara Göre Dağılımı:

KAYNAK: KARL VON SCHERZER, İzmir-1873, (çev. İlhan Pınar), İ.B.B. Kent Kitaplığı yay., İzmir, 2001, s. 134.

Yıllar Kökboya Kuruş Koşnil Kuruş Kadife Kuruş Para birimi 1846 18-20 - - Beşlik 1849 24-26 - - Beşlik 1853 29-30 - - Beşlik 1856 35-40 - - Osmanlı Lirası =108 krş 1857 38-40 45-50 - Osmanlı Lirası =108 krş 1859 35-36 45-46 - Osmanlı Lirası =109 krş 1860 39-40 49-50 60-62 Osmanlı Lirası =110,5 krş 1861 39-40 49-50 60-62 Osmanlı Lirası =110,5 krş 1862 44-48 54-58 60-68 Osmanlı Lirası =115,5 krş 1863 48-52 70-72 76-78 Osmanlı Lirası =116,5 krş 1864 48-52 70-72 76-78 Osmanlı Lirası =116,5 krş 1865 44-46 65-69 73-75 Osmanlı Lirası =116,5 krş 1866 38-45 58-60 68-70 100 Mecidiye =20 krş 1867 38-42 58-60 68-70 100 Mecidiye =20 krş 1868 38-40 58-60 68-70 100 Mecidiye =20 krş 1869 36-40 58-60 68-70 100 Mecidiye =20 krş 1870 36-40 58-60 68-70 100 Mecidiye =20 krş 1871 36-40 58-60 68-70 100 Mecidiye =20 krş 1872 36-40 58-60 68-70 100 Mecidiye =20 krş 1873 40-50 60-65 68-70 100 Mecidiye =20 krş

(7)

TABLO 6- Hicri 1307 Yılı İnşa Olunan Yollar:

Köprü ve Menfez ve Kasis ve divar ve İnşaat Saire Tesviye-yi terabiye ve şose Divar Köprü ve menfezleri miktarı Yolların tâli

Tâli İkmal olunmuş Tesviye-yi terâbiye

İkmâl olunmuş Kasisin miktarı Taş ve ağaç ile Ağaç ile

Taş ile Mübâşerat

olunmuş İkmâl olunmuş İkmâl olunmuş şose Metro Kireç ile Harçlı Metro Metro

Adet Adet Adet Adet Metro Metro Metro

Esâmi-yi Turûk 1.800 950 720 1.870 80 188 3 9 6 2 7 67 27 13 1 3 6 62 43 21 2.800 5.000 16.290 1.000 11.710 36.898 21.560 18.800 Kuyucak’tan Karacasuya kadar.

Nazilli’den Bozdoğan’a kadar. Aydın’dan Çine’ye kadar Balatçık’dan Söke’ye kadar Ayasuluğ’dan Kuşadası ve Söke’ye

KAYNAK : Hicri 1307 Aydın Vilayeti Salnamesi, s. 526-529.

TABLO 7- Hicri 1313 Yılı İnşa Olunan Yollar:

Tesviye-i Turabiyye ve Şose Yolların Tûlî

Tesviye-i Turâbiyye İkmal Olunmuş

Şose İkmal Olunmuş Mübaşeret Olunmuş Esamî-i Tarik

Metro Metro Metro

9800 39100 21560 5000 5000 200 Kuyucak’tan Karacasu Nazilli’den Bozdoğan Aydın’dan Çine Balatçık’dan Söke

Ayasuluğ’dan Kuşadası ve Söke

2180 2500 4000

(8)

TABLO 8- 19. Yüzyılda Aydın İlinde İktisadi Mekanlar:

AYDIN SANCAĞI Oda Han Kahvehane Mağza Dükkan Çeşme

ve Sebil

Aydın Kasabası 21 38 87 132 1.450 80

Kurâ ve Nevâhi-yi Mülhakası 121 24 120 131 302 123

Yekün 142 62 207 263 1.752 203

Nazilli Kasabası 1 12 68 625 26

Kurâ ve Nevâhi-yi Mülhakası 56 8 98 582 121

Yekün 57 20 184 1.207 147

Bozdoğan Kasabası 50 3 14 7 172 3

Kurâ ve Nevâhi-yi Mülhakası 151 5 61 11 163

Yekün 201 8 75 18 335 3

Söke Kasabası 3 10 60 492

Kurâ ve Nevâhi-yi Mülhakası 10 3 50 333

Yekün 13 13 110 825

Çine Kasabası 2 4 3 103 1

Kurâ ve Nevâhi-yi Mülhakası 63 2 7 1 123 13

Yekün 63 4 11 4 226 14

(9)

TABLO 9- İzmir-Aydın Demiryolu’nun 1876 Ve 1881 Yıllarında Yapılan

Hatların İsimleri Ve Uzunlukları:

Mesafesi

Yapılış Tarihi Mevkilerin

İsimleri Metre Kilometre

Temmuz l876 Kemer 11,25 2 Temmuz l876 Paradiso 424,75 4 Temmuz l876 Gaziemir 642,75 7 Temmuz l876 Cumaabad 240,50 7 Temmuz l876 Develiköy 838,25 6 Temmuz l876 Kıyas 45 8 Temmuz l876 Triyanda 838,25 6 Temmuz l876 Torbalı 229,25 5 Temmuz l876 Celladt 860,75 10 Temmuz l876 Kozpınar 838,25 6 Temmuz l876 Ayasuluğ 263 11 Temmuz l876 Aziziye 849,500 8 Temmuz l876 Balatçık 274,25 13 Temmuz l876 Değirmencik 447,25 8 Temmuz l876 Anbarl.ı 33,75 6 Temmuz 1876 Karapınar 33,75 6 Temmuz 1876 Aydın 6,25 10 Temmuz l88l Umurlu 458,50 10 Temmuz l88l Güşan 447,25 5 Temmuz l88l Çiftekahve 631,500 5 Temmuz l88l Sultanhisarı 827,25 4 Temmuz l88l Atça 229,25 5 Temmuz l88l Nazilli 458,50 10 Ağustos l881 Kuyucak 27,50 12 Temmuz l882 Ortakçı 78,75 14

KAYNAK: Gülçin UZUNTEPE, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Demiryolu:

İzmir-Aydın-Kasaba (Turgutlu) 1856-1897, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),

(10)
(11)

I

ÖNSÖZ

Tarih boyunca Aydın ve çevresi, İzmir’in hinterlandındaki konumunun büyük etkisiyle tarihi olguların ve coğrafi şartların birbiriyle bütünleştiği, doğal zenginlikleri ile hareketlilik gösteren bir iktisadi yaşam ve ortamına sahip olmuştur. Bununla birlikte 19. yüzyılda, İngiltere’de gerçekleşen sanayi devriminin sonuçlarının Osmanlı İmparatorluğuna yansıdığı süreçte, kapitalizm kimlik değiştirerek emperyalizme dönüştüğü dönemde, Aydın ve çevresi, Avrupalıların ısrarlı çabalarıyla planlı bir şekilde kolonileştirilmiş, emperyalizmin yayılma alanına dahil edilmiş, daha da açıkçası; dünya ekonomisine eklenmiş, böylelikle 19. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Avrupalıların adeta yarı koloni şeklinde hammadde gereksinimlerini karşıladığı, mamul maddelerini pazarladığı bir konuma getirilmiştir. Bölge üzerinde yaptığım bu çalışmada, olay ve olgulardan iktisadi ilişkiler üzerine bir takım bulgulara erişirken derlediğim bilgilerin mutlak doğruyu sunduğu peşin hükmüne kapılmadan onları şüphe süzgecimden geçirerek, gerek inceleme yapıtları ve makaleler, gerekse arşiv belgelerinden ve gerekse sözlü Tarih çalışmamdan elde ettiğim verileri kullanarak, kanıta dayanan –veya en azından gerçeklik payı yüksek olan- sonuçlar ortaya koymaya çalıştım. 2004 yılında Lisans Tezi olarak hazırlamış olduğum “İzmir’in Hinterlandı Olarak Büyük Menderes Havzasında Ticaret Ve Ticaret Yolları” başlıklı tezimin temelleri üzerine inşa ettiğim, bu Yüksek Lisans Tezimde, Aydın’ın Ticari ortam ve düzeninin yanı sıra; Lisans Tezimde incelemediğim Tarımı, Sanayisi ve Hayvancılığını da çok yönlü iktisadi yapısı içinde değerlendirip, Aydın İli’nin Tanzimat’tan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar geçirdiği iktisadi değişimi çeşitli yönleriyle ve ayrıntılı bir şekilde ele almayı amaç edindim.

Ayrıca Yüksek Lisans Tezimi hazırlarken pek çok eser, makale, kaynak, süreli ve Resmi Yayınlardan yararlanmakla birlikte, İstanbul’dan temin ettiğim Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgelerinden, Değerli Hocam Yrd. Doç. Dr Ahmet Mehmetefendioğlu hocama ait kıymetli arşiv belge ve kaynak eserlerinden, Değerli Hocam Yrd. Doç. Dr. Günver Güneş Hocamın temin ettiği önemli arşiv

(12)

II

dökümanlarından, Değerli Hocam Araş. Gör. Olcay Pullukçuoğlu Yapucu’nun kütüphanesi ve arşiv belgelerinden, İzmir Kent Arşivi ve İzmir Milli Kütüphanesi’nde yaptığım araştırmalardan elde ettiğim gazete arşivlerinden, yerli- yabancı kaynak ve eserlerden yararlanma imkanı buldum. Bununla birlikte yapmış olduğum sözlü tarih çalışmalarımdan edindiğim bilgilere de tezimde yer verdim.

Tezimin Giriş bölümünde Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar genel olarak yaşadığı iktisadi değişimleri ele aldım. Ardından ilk bölümden itibaren Osmanlıların Dünya Ekonomisine eklenme süreci içinde geçirdiği değişimleri Aydın İli’ndeki Tarım, Ticaret, Sanayi, ve Hayvancılık sektöründeki iktisadi yapısı üzerinden incelemeye çalıştım. İlerleyen bölümlerde iktisadi düzeni yaratan unsurların birbirine bağlı işlemesinden dolayı iktisadi yapı içinde bu sektörlere bağlı veya uzantısı konumunda bulunan diğer ilişki ve hizmetlerdeki değişimleri de inceledim. Kullandığım bazı tablo ve arşiv belgelerimin bir kısmını, tez içinde konu bütünlüğünü bozmaması için ekler kısmında yer verdim.

Tezimin hazırlanması esnasında, danışmanlığı boyunca bana gösterdiği ilgi, alaka, iyi niyet ve sabrından ötürü Değerli Hocam Sn. Yrd. Doç. Dr. Kenan Kırkpınar’a teşekkürü bir borç biliyorum. Aynı zamanda bu tezimin ilk nüvesini lisans yıllarımda kendisine hazırladığım ve sonsuz yardımlarını gördüğüm Değerli Hocam Prof. Dr. Sabri Sürgevil’e bana bilimsel yöntem ve çalışmayı öğrettikleri için minnettar olduğumu belirtmek isterim. Tezimin hazırlanmasında sonsuz sabırları, değerli bilgileri, ve bana karşı hiçbir zaman eksik olmayan ilgi ve yardımlarından ötürü başta Değerli Hocam Prof. Dr. Zeki Arıkan olmak üzere , Sn. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Mehmetefendioğlu, Sn. Yrd. Doç. Dr. Kemal Arı, Sn. Araş. Gör. Olcay Pullukçuoğlu Yapucu, Sn. Yrd. Doç. Dr. Günver Güneş hocalarıma da sonsuz teşekkürler ediyorum. İyi niyet ve dileklerini hiçbir zaman üzerimden esirgemeyen aileme bana verdikleri destek ve cesaretten ötürü sonsuz teşekkür ediyor, izninizle bu çalışmamı kıymetli aileme ithaf ediyorum!..

(13)

III

İÇİNDEKİLER

Sayfa No ÖNSÖZ...I İÇİNDEKİLER ...III KISALTMALAR ...V GİRİŞ ...1

I- İKTİSADİ ORTAMDA DEĞİŞİM A- TARIM SEKTÖRÜNDE DEĞİŞİMLER...10

1- TARIM POLİTİKALARI...10

2- TARIMSAL ÜRETİM...20

B- TİCARET SEKTÖRÜNDE DEĞİŞİMLER...46

1- TİCARİ ÜRÜNLER...46

2- TİCARİ DÜZEN...71

C- SANAYİ SEKTÖRÜNDE DEĞİŞİMLER...79

1- İMALAT SANAYİ...79

2- MADEN SANAYİ...99

D- HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE DEĞİŞİMLER...106

II- İKTİSADİ İLİŞKİLERDE DEĞİŞİM A- ÜRETİM VE TÜKETİM DÜZENİ...112

(14)

IV

III- İKTİSADİ DÜZENİN DEĞİŞİMİ

A- GÜVENLİK...132

B- ULAŞIM ...147

1- KERVAN YOLLARI...147

2- DEMİRYOLU...177

C- PARA VE BANKACILIK ...191

1- PARA VE VERGİ SİSTEMİ...191

2- BANKACILIK HİZMETLERİ...196 a- ZİRAAT BANKASI...199 b- MİLLİ AYDIN BANKASI...200 SONUÇ...203 KAYNAKÇA...208 EKLER...222

(15)

V

KISALTMALAR

a.g.e Adı geçen eser

a.g.m Adı geçen makale

a.g.t Adı geçen tez

ASK. Müşterek Harekat Haritası,- Askeri Harita (Aydın- Türkiye), Harita Genel Komutanlığı,Ankara, 1984

B.O.A Başbakanlık Osmanlı Arşivi A.İ.İ.T Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi A.V.S Aydın Vilayeti Salnamesi

Bkz. Bakınız

c. Cilt

C Cemaziyelahir Ca Cemaziyelevvel çev. Çeviren

D.E.Ü Dokuz Eylül Üniversitesi

D.T.C.F.D. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi Ed. Editör

Enst. Enstitü

Fak. Fakülte

H. Hicri

Haz. Hazırlayan

İ.B.B. İzmir Büyükşehir Belediyesi

İ.Ü İstanbul Üniversitesi

K.P H. Kiepert, Specialkarte Von Westlichen Kleinasien, Berlin, Verlag Dietrich Reimer, P.X, 1892

M. Miladi

M Muharrem N Ramazan

PH. A. Philippson, Reisen Und Fogchungenim Westlichen Kleinasien, C.4, 1911

(16)

VI R Rebiulahir

Ra Rebiulevvel S Safer

SB. Söke Belediyesi Ayrıntılı İl Planı Üniv. Üniversite

s. Sayfa

Sos. Sosyal ş.y Şehir yok.

T.V.Y Tarih Vakfı Yurt Yayınları

TED İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi

TTK Türk Tarih Kurumu yay. Yayın

Z Zilhicce Za Zilka’de

(17)

1

GİRİŞ

Osmanlı Devleti’nde toplum iki ana gruba ayrılıyordu: Birinci grupta

hükümdarın otoritesini temsil edenler (yöneticiler, askerler, din adamları) yer alırken,

ikincisinde sıradan halk yani reaya bulunuyordu. İlk gruba mensup olanlar üretimle

ilgilenmiyor ve vergi vermiyorlardı. İkinci grupta yer alanlar ise üretici olanlar ve vergi verenlerdi. Bu grup içerisinde toprağı işleyenler, zanaat erbabı ve tüccarlar bulunmaktaydı. Toprağı işleyenlerin ve zanaat erbabının üretim metotları ve kar marjları devlet tarafından sıkı şekilde kontrol ediliyor, sadece devletin koyduğu kurallar çerçevesinde faaliyette bulunmalarına müsaade ediliyordu. Bunun dışında tüccarlar devlet içerisinde daima kollanan ve iyi davranılan, düzenlerinin bozulmamasına azami dikkat gösterilen kesimdi. Çünkü devletin, onların ticareti sayesinde zenginleşeceğine inanılırdı. Bu yüzden kendinden önceki bütün Ortadoğu devletleri gibi Osmanlı Devleti de ticareti geliştirmeye ve tüccar sınıfının çıkarlarına özen göstermişti1. Özellikle, 15. ve 16. yüzyıllarda en parlak çağını yaşayan Osmanlı Devleti’nin bu yüzyıldaki pek çok savaşları ticaret yolları üzerinde denetim kurma çabasının cüretkâr birer sonucuydu. Osmanlı Devleti’nin bu ihtişamlı çağında Osmanlılar lehinde ekonomik döngüler, siyasi karar ve dengeleri çok rahatlıkla belirleyebilmişti2. Bu ihtişamlı çağları takip eden yüzyıllarda; Osmanlılar aleyhine siyasi döngüler, ekonomik dengelerini yavaş yavaş belirlemeye başladı. Nitekim, Osmanlı İmparatorluğunun genişlemekte olan kapitalist dünya ekonomisi içindeki iş bölümüne, gelişme merkezlerinden sanayi ürünleri satın alan ve onlara hammaddeler satan bir çevre alanı olarak katılması 17.ve 18.yüzyıllarda

1 Halil İnalcık, “Modern Avrupa’nın Gelişmesinde Türk Etkisi”, Osmanlı ve Dünya: Osmanlı Devleti ve Dünya Tarihi’ndeki Yeri, (Haz. Kemal H. Karpat), İstanbul, 2001, s. 83-84. Ancak Niyazi Berkes, Osmanlı Devleti’nin Batı’nın merkantalist ticaret politikalarına karşı ilgisiz kalmasını söz konusu politikaları “kafir” kafası ürünü saymalarından kaynaklandığını söylemektedir. Yazarın bu konuyla ilgili görüşü için bkz. Niyazi Berkes, Türk Düşününde Batı Sorunu, Ankara, 1970, s. 20.

2 Osmanlı Devleti’nin ticaret ve ekonominin canlandırılması için uyguladığı politikalardan en önemlisi

büyük şehirler etrafında bir yol sistemi meydana getirmek ve fetihlerle belirli ticaret yollarının denetimini ele geçirmekti. Zira onlar, ticaret yollarının kendi memleketlerinden geçmesinin getireceği maddi faydaları tamamıyla kavramışlardı. W. Barthold, İslam Medeniyeti Tarihi, (Haz. Fuat Köprülü), TTK yay., Ankara, 1984, s. 226-227.

(18)

2

iyice belirginleşmişti3. Osmanlı-Avrupa ticaretinde 17.yüzyıl boyunca İngilizler hakim oldu. Osmanlı ülkelerinde genellikle ham ipek, tiftik, pamuk ve meyan kökü gibi ham maddeler alıp, yünlü kumaşlar ve madeni eşyalar gibi mamul maddeler satan Levant Company tüccarlarının büyük karları İngiltere’deki sermaye birikimine ve İngiliz merkantilizminin gelişmesine önemli katkılarda bulundu. Osmanlı ekonomisi için “arzı kıt talebi bol bir ekonomidir; bu nedenle elde tutmalıyız” diyen Colbert’in iktisat

politikasıyla önemli atılımlar yapan Fransızlar ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’yla olan ticaretinde 18.yüzyılda önem kazandı. Fransızlar da Osmanlılara daha çok sanayi malları satıyordu. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’ndan yaptıkları ithalat arasında, 18.yüzyılın sonlarında bile bazı düşük kaliteli pamuklu dokumalar, pamuk ve tiftik ipliği bulunması, Osmanlı ekonomisinin mutlak bir ham madde ihracatçısı haline gelecek kadar kendi artizan sanayilerini henüz yitirmediğini göstermesi bakımından ilginçtir4. Avrupa Devletleri’ne tanınan ticaret kolaylıklarındaki denge 18.yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı aleyhine bozulmuştu. Söz konusu dönemde Avrupa’da kol gücü yerine buhar gücünün geçmeye başlamasıyla üretimde büyük artış sağlanmıştı. Bunun doğal sonucu olarak Osmanlı pazarını elde etmek için Fransa, İngiltere ve Rusya gibi devletler kıyasıya bir yarışın içine girmişlerdi5. Bunun ardından manifakturel başarı

ve uygulanan merkantalist politikalar Osmanlı ekonomik düzenini alt üst etmişti6. 1774’den sonra kapitülasyonları delme arzusu içinde bulunan Osmanlı Rumları için

konsolos olmak veya konsolusluklara hizmetli olarak girerek yabancı tüccarlar gibi davranmak yolu açılmıştı. Ayrıca, Ticaret, Tarım, Faizcilikle para kazanan ve çoğu yerli olan konsolosların resmi sıfatları hükümetle ilişkilerinde onlara avantajlı bir durum

3 Osmanlıların bu tip bir çevre alanı haline getirilmesi için hazırlıklar 16.yüzyılın ikinci yarısından

itibaren Osmanlı ülkesi ticaret bileşimi ve rejiminde değişiklikler yapılarak başlandı. Daha önceleri Venedik bandırası altında ticaret yapan Fransızlar 1569’da Osmanlılardan kapitüler ayrıcalıklar aldı. 1581 yılında İngiltere’de Osmanlı İmparatorluğuyla yapılacak ticareti konu alan Turkey Company kuruldu. Daha sonraları Levant Company adını alan bu tekelci şirket aracılığıyla İngilizler de 1583 yılında Fransızlarınkine benzer ayrıcalıklar elde etti. Hollandalılar 1612’de, Avusturyalılar 1615’de, İsveçliler 1737’de, iki Sicilya Krallığı 1740’da, Danimarkalılar 1746’da, Prusyalılar 1761’de, İspanyollar 1782’de ve Ruslar da 1783’de Osmanlı Hükümetinden kapitülasyon diye bilinen ticaret ve yargı ayrıcalıklarını aldılar. Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Yurt yay., Ankara, 1982, s. 60-61

4 A.g.e, s. 60-61

5 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapıları, TTK yay.,

Ankara, 1991, s. 6.

6 Necdet Ekinci, Sanayi ve Uluslaşma Sürecinde Toprak Reformundan Köy Enstitülerine, Kültür

(19)

3

sağlamakta idi7. Bu değişimleri de göz önünde tutarak şunu söyleyebiliriz ki; Osmanlıların 18. Yüzyıldaki ülke ekonomisi üzerindeki kontrolü 16. Yüzyıldakine nazaran epeyce zayıflamıştı. Bunun en önemli nedeni Avrupa devletlerinin Osmanlı topraklarında konsolos, kaptan ve tüccarlarıyla, ayrıca para ve istihdam olanaklarıyla varolmalarıydı. Ayrıca, Hıristiyan tüccarlar yabancı tüccar ve konsoloslara yanaşmaya ağırlık vererek, vergi yüklerini hafifletmek için sık sık bir tercüman olarak –kağıt üzerinde- bir konsolosluğun hizmetine girmişlerdi. Osmanlı padişahları elçiler nezdinde bu durumu protesto ettikleri halde kalıcı bir başarı sağlayamamışlardı8. 19.yüzyıl sanayi devriminin yol açtığı üretim patlaması, teknolojik gelişmeler, hızlı ulaşım araçları gibi faktörler nedeniyle, dünya uluslarının birbirleriyle ekonomik ilişkilerini üst düzeylere tırmandırdıkları bir süreç oldu9. Sermaye birikimi her şeyden önce Batı’nın gerçekleştirdiği tarihi bir olguydu. Yani Batı’da iç ve dış sömürü olmasaydı belki sermaye birikimi ve bunun sonucu olarak sanayi devrimi görülmeyecekti. Oysa Osmanlılar geleneksel olarak sermayenin belli ellerde toplanmasını engelleyerek ve gereğinde müsadere silahını kullanarak böyle bir iç oluşuma imkan tanımak istememişti10. Öyle ki 19.yüzyılın ilk yarısından itibaren buharlı gemilerin yapılmasıyla ticaret yollarının kısalması, Asya-Avrupa ticaretinde Osmanlıların topraklarından geçen kervan yollarına büyük darbe indirmiş, Osmanlılar ticari açıdan sadece atıl bir duruma düşmekle kalmamışlar, ayrıca giderek sanayi devrimini tamamlamış büyük devletlerin iyi bir müşterisi olma yoluna da girmişlerdi. Önemle belirtmeliyiz ki, 1750-1815 arasında hiçbir mal Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeteri kadar uzun bir süre içinde ve belirli bir miktarın üstünde düzenli olarak ihraç edilmemişti. Ayrıca 1838’e gelinceye kadar Osmanlı Devleti ekonomik politikasını tek başına belirleyebiliyordu. Uygulanan politikanın temeli ithalata kolaylık sağlamak, ihracata sınırlamalar koymaktı. Böylece, dışa kapalı olmamakla birlikte kendi kendine yeten, ürettiğini tüketen bir toplum düzeni yerleşmişti11. Dolayısıyla şehirlerde ve kırsal bölgelerdeki üretim faaliyetleri dünya ekonomisindeki değişikliklerden pek etkilenmiyordu. Bu durumda da yerel halkın dış pazarlara veya merkez bölge ekonomilerine bağımlı olduğunu söylememiz oldukça

7 A..g.t, s. 5-6.

8 Bu konu hakkında ayrıntılı bir çalışma için bkz. Suraiya Faroqhi, “İktisat Tarihi -17 ve 18. Yüzyıllar”,

(Haz. Sina Akşin), Türkiye Tarihi, III, Cem yay., İstanbul, 1997, s. 203-204.

9 Abdullah Martal, Değişim Sürecinde İzmir’de Sanayileşme, Dokuz Eylül yay., İzmir, 1999, s. 73. 10 Ahmet Tabakoğlu, Türkiye İktisat Tarihi, İstanbul, 1986, s. 445.

(20)

4

zordur12. Geleneksel Osmanlı ihraç politikası provizyonist bir yapıdaydı. İçerde halkın

ihtiyacı karşılandıktan sonra ancak artan kısım ihraç edilebilirdi. Ayrıca devlet yed-i vahit (tekel) usulü ile ürünün alım ve satımı üzerine tekelini koyabiliyordu. Tanzimat’a

kadar dış ticaret devletin provizyonist ve fiskalist kaygılarıyla ve kapitülasyonların

belirlediği ilkeler ışığında yürütülüyordu. Bu genel konjonktür içinde, Osmanlılar aleyhine siyasi döngülerin, ekonomik dengelerini yavaş yavaş belirlemeye başladığına dair yaptığımız tespitin en canlı ve temel örneğini 1838 Ticaret Anlaşması

oluşturmaktadır.13 Kapitülasyonların önemli bir aşaması olan 1838 Türk-İngiliz Ticaret Sözleşmesi, Osmanlı Devleti’nin maliyesinin çıkmaza girmesinin ve Osmanlılarda varolan ticaret ortamının radikal bir şekilde değişmesinin en temel etmenidir. 1838-1846 arasında ticaret muahedesi yapılan diğer Avrupa devletleri de İngilizlerinkiyle aynı imtiyazlara sahip oluyorlardı. Bununla birlikte 1846 Rus ticaret muahedesinde Osmanlı Devleti lehine olmak üzere bazı değişiklikler yer aldı. Rus tüccarı, harp alet ve malzemesi, müskirat, enfiye gibi maddeler de dahil olmak üzere perakende ticaret yapamayacak; şap, sülük, tuz ve tütün alım ve satımları bazı şartlara tabi olacaktı14. İlki Fransızlarla 29 Nisan 1861’de yapılan, onu diğer devletlerle yapılanların takip ettiği Kanlıca Ticaret muahedelerinde Balta Limanı muahedeleriyle yabancılara tanınan imtiyazlar aynen muhafaza edilmekle beraber bazı maddelerin ticaretine 1846 Rus muahedesindeki gibi sınırlamalar getiriliyordu. Fransa ile yapılan 1861 antlaşmasından sonra aynı yıl İtalya, İngiltere ve Belçika, 1862 yılında Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, İsveç, İspanya, Danimarka, Prusya, Hollanda ve Avusturya; 1866 yılında Meksika, 1868 yılında Portekiz devletleri de yapılan anlaşmalarla belirtilen bu ayrıcalıklara kavuşmuşlardı15. Avrupa’nın Osmanlı hammaddelerine öteden beri rağbeti

11 Abdullah Martal, a.g.e, s. 73. 12 Reşat Kasaba, a.g.e, s. 37.

13 Anlaşmanın getirdiği en önemli değişiklik, ihraç yasağı, yed-i vahit ve satın alınan malların nakli için

gerekli tezkere yönteminin kaldırılmasıydı. Ayrıca 1826’dan beri çeşitli adlarla alınmakta olan bütün dahili resimler kaldırılmakta ve yerine dahili gümrük resmi olarak %9 oranında bir resim konulmaktaydı. İthal mallarında ise yabancı tüccarın getirdiği malı memleket içine götürmesi halinde ödeyeceği resim sadece %2 idi. Harici gümrük resmi aynen %3 olarak muhafaza edilmekteydi. Bu resimleri ödeyen tüccar, başka herhangi bir engelle karşılaşmaksızın Osmanlı topraklarında perakende ticaret de dahil olmak üzere her türlü ticareti serbestçe yapabilecek duruma gelmiş bulunuyordu. Mübahat Kütükoğlu, “Tanzimat Devrinde Yabancıların İktisadi Faaliyetleri”, 150. Yılında Tanzimat, (Haz. Hakkı Dursun Yıldız), TTK yay., Ankara, 1992, s. 94.

14 A.g.m, s. 94-95.

15 Tuz ve tütünün Osmanlı ülkelerine ithali yasaklanıyor, ancak isteyen yabancı tüccar yerli tüccar

(21)

5

fazla idi. Bir kısmının Avrupa’da yetişmemesi, bir kısmının kalite üstünlüğü ve hemen hepsinin ucuz oluşu rağbeti artıran sebeplerdendi. Ticaret konusu olan bu malların çoğu önce miri ihtiyaçlar için satın alındığından devletin ödediği fiyat rayicinde altında kalıyor ve üretici imkan bulduğu takdirde malını, daha yüksek fiyat ödeyen yabancı tüccara satmayı tercih ediyordu. Bunun içindir ki yasaklara rağmen kaçak olarak hammaddenin dışarı kaçışı tam manasıyla önlenemiyordu. 1838’den sonra söz konusu durum değişmeye başladı. Yabancı tüccar her türlü malın alım ve satımında yerli tüccarla aynı haklara sahip olmuştu. Fiyatları kolaylıkla yükseltebildiklerinden Osmanlı tebası olan tüccar ve esnafı devreden çıkarmayı başarmışlardı16. Önceki dönemde liman kentlerinde toplanan yabancı koloni tüccarları, sadece Osmanlı tüccarlarından hammadde alıp mamullerini satmakla uğraşır, ülke içindeki üretim tüketim ve ticaretle doğrudan ilgilenmezken, yeni dönemde ilgi alanları artmaya iç üretim, ulaştırma ve haberleşme işleriyle doğrudan ilgilenmeye başladılar. Bu ilgide, Avrupa’da ortaya çıkan sermaye birikiminin yanında, Osmanlı pazarının da karlı görünmesinin de payı vardı. Yerli sermayesinin teknik bilgi ve becerinin, girişimcilerin olmayışı bunların işlerini kolaylaştırıyordu17. Öncelikle, 19.yüzyıl ticaret sözleşmeleri Osmanlı tarımının geçimlik yapısını çözmüştü. Provizyonist klasik Osmanlı ekonomik düzeni parasallaşmış, Pazar göstergeleri ve piyasa güdüleri toplumda iktisadî rasyonaliteyi

egemen kılmıştı. Kendi yağıyla kavrulan kapalı Osmanlı “ekonomileri”ni dış pazara açmış, üreticiye tevekkül yerine kazanç özlemini aşılamıştı. Öte yandan ekonomik

bütünlüğe doğru, türdeşliğe doğru önemli bir açılım sağlamıştı18. Osmanlı Devleti bu süreçte, bir yandan geleneksel yapısındaki çözülmelere karşı yeni değerler ortaya koymak, öte yandan değişime ayak uydurmak çabaları içindeydi. Ancak ticaret sözleşmeleri, gümrük sisteminde yapılan düzenlemeler, ulaşım ve haberleşme alanındaki gelişmeler, yabancı sermaye yatırımları, verilen imtiyazlar vb. olaylar devletin, dünya kapitalist düzeniyle hızla bütünleştiğini gösteriyordu19. Ancak bununla

kılınıyordu15. Dış satım resmi %12’den %8’e indiriliyordu. Her yıl yapılacak %1 indirimlerle resim

oranının 7 yıl sonra %1’de sabit kalması hükme bağlanıyordu. Silah, top, tüfek ve her türlü savaş araç ve gereçlerinin Osmanlı topraklarına sokulması yasaklanıyordu. Cihan Duru- Kemal Turan- Abdurrahman Öngeoğlu, Atatürk Dönemi Maliye Politikası, 1. Kitap, TİSA yay., Ankara, 1982, s. 100.

16 Mübahat Kütükoğlu, “Tanzimat Devrinde Yabancıların İktisadi Faaliyetleri”, s. 95. 17 Musa Çadırcı, a.g.e, s. 335.

18 Zafer Toprak, a.g.m, s. 234. 19 Abdullah Martal, a.g.e, s. 73.

(22)

6

birlikte, 19.yüzyılın sonlarında, Osmanlı aydınları arasında artık serbest mübadele kapısını kapatmak gerekliliğini, yoksa sanayi ve iç ticareti canlandırmanın katiyen mümkün olamayacağını belirten fikirler yoğunluk kazanmıştı20. Osmanlı Devleti’nde bu tür tartışmalar süredursun, merkantalist engellerin kaldırılması, yeni altın kaynaklarının keşfi, iletişim ve ulaşım ağının genişlemesi, yaygın bir savaş çıkmaması, 19.yüzyılın ikinci yarısında mal, insan ve sermaye akımının genişlemesi ve dünya ekonomisinin derinleşip büyümesi için elverişli bir ortamın ortaya çıkmasında etkili oldu21.

Bu tip ekonomik dönüşümlerin etkisinin en dramatik şekilde yaşandığı yıllarda, 1908 hareketi sonucu İttihat ve Terakki Partisi iktidara gelmişti. 2.Meşrutiyet yıllarında giderek güçlenen milliyetçilik, Osmanlı aydınının iktisadî düşünüşünü de etkilemekte gecikmemişti. Alman romantizminden kaynaklanan millî iktisat politikası benimsenmiş,

serbest dış ticaret politikasından biran önce vazgeçilerek koruyucu bir dış ticaret politikasının uygulamaya sokulması özlenmişti22. 1908’den sonra sayıları önemli ölçüde artan gazete ve dergilerde ticaretin önemini vurgulayan yazılar yoğunluk kazanmıştı. İkinci Meşrutiyetle birlikte Müslüman- Türk unsur ticarete atılmaya başlamıştı23. İttihatçılar milli iktisat politikasıyla hem dünya kapitalizminin Osmanlı Ekonomisi üzerindeki etkilerini giderebileceklerini hem de ülke içinde giderek palazlanan azınlık

20 Örneğin Ahmet Mithat Efendi, bir iktisatçı olmamasına rağmen ülkenin gelişmişlik düzeyini gerçekçi

biçimde tespit ederek yapılması gerekeni görmesi sonucu “kapitalistleşme için himaye” politikasının temellerini atmıştır. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Tevfik Çavdar, Türkiye’de Liberalizmin Doğuşu, Ankara, Uygarlık yay., 1981, s.173. Kirkor Zohrap Efendi de, Osmanlı üreticisinin yabancı rekabetine karşı pek güçsüz olduğunu belirtiyor, ilkel düzeyde olan Osmanlı sanayini ve ülkenin tek zenginlik kaynağı olan toprak ürünlerini korumak için ılımlı himayeciliği kabul etmenin zorunluluğuna değiniyordu. Bu tür bir dış ticaret politikası benimsenmezse, ülkenin sınırlı servetinin yok olacağına, “ecnebi kapitalistlerin; yabancı sermayecilerin tahakkümünün doğacağına” dikkat çekiyordu. Bkz. Zafer Toprak, Türkiye’de Milli İktisat (1908-1918), Ankara, 1982, s. 112. Mizancı Murat, “Usul-ü Himaye ve Serbest-i Mübadelat” başlıklı yazısında, serbest dış ticaret politikasının sanayi’i ve ticareti gelişmiş yabancı ülke sanayi’i ve ticaretiyle rekabet edebilecek güçte ülkeler için uygun düşeceğini Osmanlı Devleti gibi geri kalmış bir ülkede “ancak usul-ü himayenin” diğer bir deyişle koruyucu bir dış ticaret politikasının ulusal çıkarlarla bağdaşacağını belirtiyordu. Bu konu hakkında bkz. a.g.e, s. 106; ve ayrıca bkz. Aynı Yazar, a.g.m, s. 243. Hiç kuşkusuz bu usul-ü himaye fikri, başta dönemin devlet adamları olmak üzere bir kısım kitle tarafından karşı çıkılıyordu. Serbest ticaret politikasından yana olanların, himayeci politikalara karşı itirazları; himaye politikasının uluslar arası iş bölümünün gelişmesini engelleyeceğine, malların daha da pahalılaşmasına neden olup ürün kalitesinin düşeceğine, biriken sermayenin himaye edilen dallarda kullanılmasına ve belki de en önemlisi, usulü himayenin merkantilizm gibi çağ dışı olarak nitelendirilmesine dayanılarak eleştiriliyordu. Geniş bilgi için bkz.. Tevfik Çavdar, Türkiye’de Liberalizmin Doğuşu, Uygarlık yay., İstanbul, 1982, s. 176.

21 Resşad Kasaba, a.g.e, s. 42. 22 Zafer Toprak, a.g.m, s. 225. 23 Zafer Toprak ,a.g.e , s. 50- 52.

(23)

7

tüccarlarına karşı bir milli burjuvazi yaratabileceklerini düşünüyorlardı24. Ancak Türk Müslüman tüccar yaratma çabalarının sonucu milli mücadeleden önce alınamamıştı25. 2. Meşrutiyet döneminde ülke ekonomisine egemen olan azınlık burjuvazisine karşı Türk unsurlardan Milli burjuva yaratma politikası izleyen İttihat ve terakkinin çabaları yoğunlaşmış; azınlık burjuvazisine karşı yaratılmak istenen Türk burjuvazisi 1.Dünya savaşının yarattığı ekonomik sıkıntılardan da yaralanarak ve hükümetten de destek görerek gittikçe güçlenmişti26. Bir yandan Müslümanlara ait birikimlerle bankalar kurulurken diğer yandan Rum ve Ermeni azınlıkların ekonomik yaşamdan dışlanmasına çalışılmış yabancı unsurlara karşı boykot hareketlerine girişilmişti27. Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti kapitalist dünya ekonomisiyle tamamen bütünleşmiş uydu ülke konumunda idi28. Osmanlı devletinde iktisadi dengelerin devamlı Avrupalıların aleyhinde gelişmesine neden olan kapitülasyonlar, savaş sırasında bir oldu bitti ile kaldırılmıştı. Avrupalılar savaş ortamında kendileri için bir sömürü aracı olan kapitülasyonların 1914 de kaldırılmasını nasıl olsa bu hastanın mirasını savaş sonrası parçalayıp sömüreceklerini düşünerek -ama Anadolu’yu sömürge durumuna getirilmesi yolundaki çabalarına karşı olası bir mücadelenin çıkmasını akıllarına getirmeden- karşı çıkma girişimlerinde ısrarcı davranmadılar. İttihat ve terakki bu ortamı değerlendirerek, yabancı işletmelere Türk personel kullanma ve bunları iş yaşamına hazırlama yükümlülüğü getirilmiş, iç pazarı Türklere açmak ve ticari yaşamda etkinliklerini sağlamak amacı güdülmüştü. Nitekim 1.Dünya savaşı öncesi iç sermaye hareketini savaş oldukça hızlandırmıştı29. Savaş başlar başlamaz deniz ticaret yolları kapandığı için ithalat aksamış, büyük şehirlerin yiyecek gereksinimlerinin karşılanması için, Anadolu’nun üretim kaynaklarından yararlanmak

24 Abdullah Martal, “Osmanlı Ekonomisi Ve Batı Anadolu’da Kooperatifçiliğe Yol Açan Ekonomik

Gelişmeler”,Tariş Tarihi, İzmir, 1993, s. 18.

25 Mübeccel B. Kıray , Örgütleşemeyen Kent: İzmir, 2. baskı, İstanbul, 1998 , s. 87- 88. 26 Türkan Çetin- Hakkı Uyar, “Tariş Ve Siyasal İktidarlar, Tariş Tarihi, İzmir, 1993, s. 395. 27 Ahmet Emin Yaman, Kurtuluş Savaşında Anadolu Ekonomisi, Betik yay., Ankara, 1998, s. 47. 28 Kuramsal olarak tekelci kapitalizmin (=emperyalizm) en belirgin ekonomik özelliği belli bir düzeye

erişmiş kâr oranını korumak veya daha yükseltmek için fazla sermayesini sermayenin kıt, kâr oranının yüksek olduğu alanlara yöneltmektir.Sermaye ihracı önce devlet borçları şeklinde olup daha sonra hammadde kaynakları üzerinde yoğunlaşır. Bkz. Berber, a.g.t, s. 11.

29 Ahmet Emin Yaman, a.g.e, s. 47. Babıâli ad velorem (değere göre) tarifeden spesifik (miktara göre)

tarifeye geçmiş; böylelikle seçici bir gümrük politikası izleyerek, gümrüklerini yabancı devletlerin onayını almaksızın dilediğince yükseltebilme imkanı kazanmıştı. Kapitülasyonların kaldırılışı ve yeni gümrük tarifesi “ekonomik bağımsızlık” doğrultusunda atılmış önemli adımlardı. Geniş bilgi için bkz. Zafer Toprak, a.g.m, s. 225.

(24)

8

düşünülmüştü30. İttihat ve Terakkinin taşra örgütleri, kredi ve satış kooperatifleri kurarak üretici ve Müslüman tüccarı örgütlemiş; böylece piyasayı denetimleri altında bulunduran alıcı sendikaların karşısına tek satıcı olarak çıkmışlardı. İttihat ve Terakki ulusal bankacılığa yönelmiş , Osmanlı Bankasının yerini alacak bir devlet bankasının temellerini atmış, taşrada Müslüman- Türk eşrafını “Milli Bankalar” kurmaya özendirmişti. Nitekim savaş koşulları bu şekilde otarşik bir çözümü zorunlu kılmış ise de sonuçta “milli iktisat”a ortam hazırlamıştı. Ancak ülke ekonomisi savaş sırasında büyük darbe yemiş, savaş öncesi ortalama 15 milyonu besin maddesi, 30 milyonu sınai mal olmak üzere yılda toplam 45 milyon Osmanlı liralık ithalatı olan Osmanlı devleti, 1915 yılında bu miktarın %3’ünü bile yakalayamamıştı. Bu nedenle ülke olanaklarıyla yetinmek zorunda kalınmış, kendi yağıyla kavrulan bir Osmanlı ekonomisi oluşturulmak istenmişti31. Ülke ekonomisinde düzenleyici bir rol oynamayı deneyen ittihat ve terakki kendi iktidarına bağlı çevrelere zorunlu gereksinim maddelerinin imalat ve satış tekelini verdi. Gerekçe “…Her savaşta Türk olmayan unsurlar servet sahibi oluyor, vatandaşlar insanca kayıp verdikten başka, geçim sıkıntısına düşüyorlardı. Bu itibarla vatandaşları ticarete teşvik etmek ve kendilerine kolaylık göstermek…”, “… bu sefer Türkler zenginleşsin…”di32. Bu yıllarda serbest piyasa mekanizması savaş nedeniyle alt üst olmuş, devlet doğrudan iktisadi yaşama müdahale etmek gereği duymuştu. Öte yandan “milli iktisat” ve “iktisadi uyanış” adı altında Müslüman Türk unsur girişimciliğe özendirilmiş sermaye birikimini hızlandıran spekülatif kazançlara göz yumulmuştu. Osmanlı toplumunda güçlü bir ahlak anlayışının olmayışı, tüccarın aşırı fiyatlarla mal satışının, memurun yasa dışı yollarla ticarete atılışının, ticarette spekülatif girişimler ve istifçiliğin rağbet görmesinin en temel nedenleri olarak gösterilebilir33.

30 Ahmet Emin Yaman, a.g.e, s. 47. 31 Zafer Toprak, a.g.e, s. 21, 25-26. 32 Ahmet Emin Yaman, a.g.e, s. 48.

33 Zafer Toprak, a.g.e, s. 34 ve 57. Nitekim, tüccar savaş durumundan yararlanıp, karaborsayla özellikle

şehir halkının sırtından kolay kazanç sağlama yollarını bulmuştu. Örneğin 1914 temmuz ile 1918 eylül arasında, şeker 3 kuruştan 250’ye, zeytinyağı 12 kuruştan 280’e, pirinç 3 kuruştan 90’a fırlamıştı. Buğdayın çuval fiyatı 0.99 lira iken 51 liraya erişmişti. Ordu orta kalite buğdayı 28 ile 32 liraya almıştı. Bu fiyatlar arasındaki oransal farklılıklara dayanarak spekülatif kazançların ne dereceye vardığını görebildiğimiz gibi, savaş sonrası ülkede niçin “Harp zenginlerinin” türediğini de hiç tartışmasız anlayabiliyoruz. Dolayısıyla, yönetimin oynadığı rolü göz önünde tutacak olursak ulusal bir ekonomi kurma yolundaki çabalar, yarı sömürge koşullarının ortadan kaldırılmaması ve girişimcilerin kolay kazanç sağlama yollarını seçmeleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Kabul etmek gerekir ki yarı

(25)

9

Savaş yıllarında toplam ithalatın %90’nını Almanya ve Avusturya- Macaristan’dan gerçekleştiren Osmanlı Devletinin bu ticareti kesintiye uğramış34 savaşa girmeden önce elinde bulunan 110.000 tonluk küçük ticaret filosunun üçte ikisini kaybetmişti35. Ancak Kurtuluş savaşı sırasında, (Müslüman- Türk) tüccarın dış ticarette aracı rolü oynaması ihracat ve ithalat güçlüğü doğurmuş, sermayeli az sayıdaki (Müslüman- Türk) tüccarlar dış ticareti bilmediklerinden sık sık yanılgıya düşmüşler, dış ticaret boşlukları doğmuş, dış bağlantıların kapanmasına neden olmuştu. Ulusal savaş boyunca dış ticaret açık vermişti36. Savaşta, Anadolu’nun ekonomik yaşamı büyük ölçüde TBMM Hükümetinin denetimindeydi ve ordunun gereksinimlerinin karşılanması en büyük iktisadi girişim olarak görünmekteydi37. Nitekim, Tekalif-i Milliye emirleri ulusal yükümlülük çerçevesinde, halk ve tüccarın bazı ham madde, yarı mamul ve mamul malların %40’ını devlete verecek ve bunun bedelini ilerde tahsil edecekti38. Görülüyor ki, alıcı ulusal devletti ve siyasi ortamın belirsizliği tüccarın parasını alıp alamayacağına da kesin bir teminat vermemekteydi. Bununla birlikte Anadolu hareketi her türlü üretim kaynaklarına el atarak siyasal olduğu kadar bu ekonomik savaşımından da galip çıkmıştır. 2. Meşrutiyet döneminde izlenen milli iktisat politikaları sonrasında yaratılmak istenen Türk Burjuvazisi, Kurtuluş Savaşından sonra azınlıkların göç etmesiyle rakipsiz bir konuma gelmişti.

Sonuç olarak; Kurtuluş savaşı öncesinde Osmanlı Devleti siyasal, ekonomik ve mali bakımdan tam bir çöküntü içinde, kapitülasyonlar zinciriyle dışa bağımlı durumdaydı. Dış borçlar giderek artmaktayken, yabancı sermaye ülkenin önemli bütün ekonomik girişim alanlarını ele geçirmiş durumdaydı; daha açık bir deyişle Osmanlı Ülkesi kapitalist ülkelerin hammadde ambarı, mamul madde pazarıydı. Dolayısıyla Kurtuluş Savaşı mali kaynak bulma –veya yaratma- çabalarıyla geçmiş, Osmanlı devleti yıkıntılarından farklı bir iktisadi anlayışa sahip yeni bir Türk Devleti ortaya çıkmıştır. sömürge koşullarının yarattığı toplumsal yapı içindeki ticari geleneğin değişmeden kalışı ulusal ekonomiyi kurma girişimlerine ket vurmuştu. Lütfen bkz. Ahmet Emin Yaman, a.g.e, s. 48

34 Zafer Toprak, a.g.e, s. 120; ve ayrıca bkz. Ahmet Emin Yaman, a.g.e, s. 49. 35 Besim Darkot, Türkiye İktisadi Coğrafyası, İstanbul, 1963 , s. 218.

36 1921 yılında ihracat Antalya, Trabzon, Samsun ve Erzurum’dan gerçekleştirilmiş on aylık süre içinde

9.317.822 liralık ihracat yapılmış, 2 milyon lira açık verilmişti. Lütfen bkz. Ahmet Emin Yaman, a.g.e, s. 50-51.

37 Ahmet Emin Yaman, a.g.e, s. 52.

(26)

10

I- İKTİSADİ ORTAMDA DEĞİŞİM

A- TARIM SEKTÖRÜNDE DEĞİŞİMLER

1- TARIM POLİTİKALARI

Tarımda ticarileşmenin öncüsü kabul edilen Batı Anadolu39, hammadde alıcısı Avrupa ile bol ve ucuz mal satarak ekonomisini darboğazdan kurtarmaya çalışan Osmanlı devleti, arasında iktisadi yapıda organik bir değişime uğramış, bu yüzden sadece tarımsal üretimin artırılmasına yönelik değil aynı zamanda tarımsal üretimin çeşitlendirilmesine yönelik çabaların sergilendiği bir bölge olmuştu. Batı Anadolu’da kırsal kesime yayılmış bulunan yüzlerce üretim birimi bu şekilde bir ekonomik ağla birleştirilmiş ve iç ve dış pazarlardaki dürtülere toplu halde karşılık verecek duruma gelmişlerdi40. 1850 yılına gelinceye dek tüccarlar tarıma karşı belirgin bir ilgi göstermemişlerdi. Türklerin hemen hemen tümü tarımda uzmanlaşırken yabancılar ve azınlıklar ticareti tekellerine almışlardı41. Bununla birlikte ellerindeki nakit serveti, Devletin o andaki tek büyük üretim aracı olan toprağa yöneltmek için fırsat kollayan bu gurup için 1858 tarihli Arazi yasası bulunmaz bir fırsat olmuştu. Bu yasa toprakta küçük köylü mülkiyetini, bu tür mal varlığının büyümemesi için açık sınırlamalar getirerek fiilen tanıyordu. 1867’de büyük bir ödün vererek Bab-ı Ali yabancılara Osmanlı İmparatorluğu’nda taşınmaz mal edinme hakkı tanıdı42. İzmir-Aydın demiryolunun

39 19. Yüzyılda Pazar için üretim Anadolu’da giderek daha fazla hakim olmaya başlamasıyla birlikte,

Anadolu tarımı 19. Yüzyılda hızla ticarileşmeye başlamıştı. Yalnızca tarımsal üretimde genel bir artış değil, Pazar için üretilen ticari ürünlerde de önemli bir artış yaşanmaktaydı. Geniş bilgi için bkz. Tosun Arıcanlı, “19.Yüzyılda Anadolu’da Mülkiyet, Toprak Ve Emek”, Osmanlı’da Toprak Mülkiyeti Ve Ticari Tarım, (Haz: Çağlar Keyder- Faruk Tabak), İstanbul, Tarih Vakfı Yurt yay., 1998, s. 132-136., ve ayrıca bkz. Faruk Tabak, “Bereketli Hilal’in Batısında Tarımsal Dalgalanmalar ve Emeğin Kontrolü”, Osmanlı’da Toprak Mülkiyeti Ve Ticari Tarım, a.g.e, s. 158.

40Reşat Kasaba, Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Ekonomisi, Belge yay., İstanbul, 1993, s. 59. 41Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Savaş yay., Ankara, 1982, s. 78.

42Reşat Kasaba, a.g.e, s. 48. Tımar sisteminin kaldırılması sonrası özel mülkiyette yasal düzenlemelere

gidilmiş, 1847 düzenlemeleriyle mülk sahiplerine tapuları verilmiş, 1858 yılında ise kapsamlı bir arazi kanunnamesi hazırlanmıştı. Saadet Tekin, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Nazilli, D.E.Ü. A.İ.İ.T. Enst., (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir, 1997, s. 102. Bu yasanın çıkmasından çok önce İngilizlerin Aydın’da tek tük de olsa toprak satın almışlardı. Yabancıların içerilerde satın aldıkları topraklar hızla genişledi ve 1860 yılında -yasanın çıkmasından yedi yıl önce- İngiliz konsolosu, büyük elçi Sir Henry Bulwer’e, Bölgenin genel durumunun gün geçtikçe iyileşmekte olduğunu ama bu iyileşmeden yararlananların aslında Türkleri soyup soğana çeviren Hıristiyanların olup, Gülhane Hattı şerifinin öngördüğü reformlarla beraber Hıristiyanların tarımla ilgilenmeye başladıklarını, askerden dönen

(27)

11

yapımı bölgede İngiliz sermayesini güçlendirmiş, İngiliz girişimciler demiryolunun yapımından sonra, bölge de büyük miktarda toprak satın almaya başlamışlardı43. İngilizler demiryolunun tarım ve ticareti geliştireceği ve kâr oranını yükselteceği dürtüsüyle toprak satın alıyorlardı44. Zaten İzmir kenti Osmanlı İmparatorluğunda hemen hemen her dönemde hammadde ihraç eden bir kentti. İzmir ve çevresindeki toprakların ham madde kaynakları açısından verimli olması bu bölgede demiryolunun yapılmasında önemli bir etkendi45. İngilizlerin toprak alma kararlarını etkileyen öğeler arasında toprak fiyatlarının dönüm başına bir veya bir buçuk sterlin gibi çok düşük olmasının yanı sıra, tarlaları demir yoluna yakın yerlerde bulunan bazı köylülerin bu yeni icat karşısında çok büyük bir önyargı ve düşmanlık ile topraklarını bedava denecek kadar ucuz fiyata satmak istediklerinin de rol oynağı görülmekteydi46. Besim Darkot’un haklı tespitinde ortaya koyduğu şekilde, İzmir en çok çeşit olarak tarımsal ürünler yetiştiren bir bölgenin iskelesiydi. İzmir’in ekonomik hinterlandı ise Ege bölgesini içerisine almıştı47. Yetiştirilen mahsullerde ki çeşitlilik Aydın bölgesi ziraatının başlıca coğrafi karakterlerinden biriydi. Sıcak, mutedil, soğuk iklim kuşaklarında ziraatı yapılan mahsullerden pek çoğu Aydın İlinde yetişmekteydi. Bunlar bölgenin bir çok kesimlerinde yan yana yetiştirilebildiği gibi, bir birinin arasında yahut bir sene birbirinin, öteki sene ise diğerinin ziraatı yapılmakta ve mahsul alınmaktaydı ki; ayrıca bölge de çok çeşitli ve iyi kalitede verimi yüksek mahsul yetiştirilmesinde sulamanın hissesi büyüktü. Tarihin en eski zamanlarından beri bölgeye hükümran olan ve büyük medeniyetler kuran insan toplulukları bu bölgenin su kaynaklarından faydalanmak suretiyle içtimai ve iktisadi seviyelerini yükseltmişlerdi48. Tüm bu faktörler, öncelikle Türklerin köy ve kentlerini tanınmayacak kadar değişmiş bulmaya başladıklarını; tarlalarını işlemek isteyen Türklerin hemen Hıristiyan bir tefecinin pençesine düşerek eninde sonunda toprağını satmak zorunda bırakıldığını içeren ilginç raporu yollamak zorunluluğunu duyuyordu. Lütfen bkz. Orhan Kurmuş, a.g.e, s. 78.

43Gülçin Uzuntepe, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Demiryolu: İzmir-Aydın, Kasaba (Turgutlu) 1856-1897, Anadolu Üniv. Sos. Bil. Enst., (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir, 2000, s. 97. 44Orhan Kurmuş, a.g.e, s. 79.

45Bülent Varlık, 19. Yüzyılda Emperyalizmin Batı Anadolu’da Yayılması, Ankara, 1976, s. 45. 46 Orhan Kurmuş, a.g.e, s. 79.

47 Besim Darkot, “Aydın”, İslam Ansiklopedisi, II, İstanbul, 1961, s. 61.

48 Süha Göney, Büyük Menderes Bölgesi, İstanbul Üniv. Yay., İstanbul, 1982, s. 246 ve 394. “Esas

para getiren ürünlerin hasadı temmuz ve aralık ayları arasında birbirini kesintisiz izliyordu. Bu takvim, bir köylünün yada bir hanenin bir tarlaya veya bir ürünle işlerini bitirip hemen ötekine geçmelerine izin veriyordu. Şubat- mart ayı arası yoz otlar ayıklanır, nisan- temmuz ayları arası Tütün yetiştiriciliğine ardından kuru üzüm ve incire büyük emek verilirdi.” Aydın İli’nde ard arda tarımsal üretim ve hasatıyla ilgili geniş bilgi için bkz. Dido Situriyu, Sotiriyu, Benden Selam Söyleyin Anadolu’ya, çev. Atilla

(28)

12

İngilizler olmak üzere emperyalist devletlerin ellerinde biriken tüccar sermayesi yardımıyla bölgenin pazar için üretim yapan bir nitelik kazandırılmasında ve ayrıca, bölge tarımının kapitalistleştirilmesinde önemli bir rol oynadı. Dolayısıyla, İngilizlerin toprak satın almaları 1866 yasasından sonra iyice hız kazandı. Diğer ülkelerin tüccarları da toprak satın almaya başlamıştı. Örneğin, İsveç onursal konsolosu ve bir Hollanda şirketinin sahibi olan Charles Van Lennep, Aydın yakınlarında büyükçe bir çiftlik satın almıştı49. Açıkça görülmektedir ki, Aydın İli alt yapısı planlı bir şekilde hazırlanan, bir iktisadi değişim sürecine dahil edilmişti. Osmanlı Devleti, iktisadi düzeni yaratan unsurların birbirlerine bağlı bir işleyişi olduğu gerçeğini göz önünden kaçırmıştı. Öyleki; iktisadi yapının temeli sayılan toprak üzerindeki bu tür hukuki değişikliklere gidilmesiyle, iktisadi yapı içinde toprağa bağlı olan diğer kurumlarda hızla değişim sürecine girmişti. Bu bağlamda Aydın ili, devletin “devletçi” tutumundan ödün vererek, Tanzimatla ticaret serbestliğini sağlayıp, toprakta özel mülkiyete öncelik tanımasından sonra özel teşebbüsün hareket ve yatırım alanlarını genişletmesinin sonuçlarının yakından izlendiği bir şehir olmuştu. Yabancı sermayesi Aydın İlinde genişledikçe, Devlet’in iktisadi görev ve sorumlulukları bir o kadar daralıyor, Pazar üzerindeki siyasi kontrolünü de gün geçtikçe kaybediyordu.

İngiliz işadamları 1850 yılından sonra sadece ithalat ve ihracat işleriyle yetinmeyip toprak satın alarak İzmir ve çevresinde çiftçiliğe başladılar. Bu şekilde üretime iştirak ederek üretimi teşvik etmek yoluna girmişlerdi. 19. yüzyılın ortalarına gelinceye kadar İngiliz iş adamları tarıma karşı belirli bir ilgi göstermemişlerdi. Bazı Museviler veya Rumların bağ bahçe aldıkları olmuşsa da ilkel teknolojinin yarattığı düşük üretim miktarları ve ulaşım güçlükleri bu alımları oldukça az miktarda tutmuştu. Yabancı uyrukluların Türkiye’de taşınmaz mal alma imkanları olmayışı, bunun yasak oluşu, yabancı tüccarları bu gibi alımlardan alıkoyuyordu. Ancak sözünü ettiğimiz 1868 Arazi Kanunnamesinden sonra İzmir Aydın ili arasındaki ekilebilir arazinin pek çoğu 41 İngiliz tüccarının malı olmuştu50. 1857 ve 1892 yılları arası İngilizlerin Aydın ve çevresinde satın aldıkları toprakların bir dökümünü yapacak olursak; A.O Clarke Tokatlı, 10. Baskı, Alan yay., İstanbul, 1994, s.15., ve ayrıca bkz. Reşat Kasaba, “Batı Anadolu’da Göçer İşçiler 1750-1850”, Dünya, İmparatorluk ve Toplum, -Osmanlı yazıları-, İstanbul, 2005, s.30.

(29)

13

Kuşadası’ndan 72.000 dönüm, G. Meredith Aydın’dan 12.000 dönüm, Asia Minor Cotton Company Nazilli’den 36.800 dönüm, J. Aldrich Aydın’dan 6.000 dönüm, C. Gregoriades Ayasuluğ’dan 5.160 dönüm toprak satın almıştı. Ayrıca o zamanlar bazı bireyleri Fransız, bazı bireyleri de İngiliz uyruğunda olan Giraud ailesinin 1860’lar da Karaosmanoğulları’ndan aldıkları geniş toprakların alanı veya değeri hiçbir resmi kayıtta görülmemekteydi51. Satın aldıkları topraklarla birlikte ilkel tarım teknolojisini de devralan İngilizlerden bazıları tarım yapılamayacağını ileri sürerek çiftlikten vazgeçtiklerini açıkladılar. Bir bölümü de kırsal kesimde hayatı felce uğratan eşkıyalık hareketlerinden son derece rahatsız olarak tarlalarını kısa zamanda satmak yoluna gittiler. Bütün zorluklara karşı direnen çoğunluk (İngiliz toprak) sahipleri, başlangıçta köylülerle ortakçılık veya yarıcılık anlaşmaları yapanlar olduğu gibi, daha da ileriye giderek köylüleri angaryaya koşmaya çalışanlar oldu. Ortakçılık ve yarıcılık gibi geçiş döneminin belirtileri uzun süre devam etti. İngiliz tüccarların toprak satın aldıktan sonra İzmir’deki işlerinin çokluğu yüzünden tarımla gerektiği gibi ilgilenememeleriydi. İşte başlıca bu nedenlerden dolayı ortakçılık ve yarıcılığın çok büyük çiftlikler ve İzmir’de büyük ticaret evleri olan İngilizlere ait çiftliklerde devam ettiğini görüyoruz. Örneğin, Maltass, Abbott ve Whittall gibi büyük tüccarların toprak satın aldıktan sonra İzmir’de ki işlerinin çokluğunu bahane ederek eski toprak sahiplerinin köylülerle olan ortakçılık ve yarıcılık anlaşmalarını sürdürdükleri hakkında bilgiler var52. İngilizler ile köylüler arasında yapılan ortakçılık anlaşmalarının zaman içinde çeşitli değişiklikler geçirdiğini de gözlemek mümkün. 1860’ların sonuna doğru İngilizler köylülerden genel olarak ürünün yarısını talep ediyorlar ve köylüler hangi ürünü yetiştireceklerine kendileri karar veriyorlardı. İzmir’in tarımsal ürünler ihraç eden bir liman olarak öneminin gitgide artması sonucu ortaklık anlaşmaları İngilizlerin dileklerine uygun biçimde

50 Melih Gürsoy, Tarihi, Ekonomisi Ve İnsanları ile Bizim İzmirimiz, Metis yay., İzmir, 1993, s.94. 51 Cihan Duru- Kemal Turan- Abdurrahman Öngeoğlu, Atatürk Dönemi Maliye Politikası, 1.Kitap,

Ankara, 1982, s. 124 ve ayrıca bkz. Orhan Kurmuş, a.g.e, s. 80. Batı Anadolu tarımını harekete geçiren etkileşim belirli bir toprak mülkiyeti hiyerarşisine dayanıyordu. Toprak genişliğindeki farklılık, esas olarak çok büyük malikaneler ile geçimlik tarlalar arasında değil, orta büyüklükteki tarlalar ile küçük tarlalar arsındaydı. 19. yüzyılın ortalarına doğru bu fark giderek belirginleşmişti. 1850’lerde büyük şehirleri çevreleyen bahçeler ve çiftlikler ile kırsal kesime dağılmış olanlar arasındaki fark iyice açıldı. Bu topraklar pahalıydı ve entansif tarım yapılıyordu .İş gücü akışı büyük oranda bu bölgeye yönlenmiş ve bu bölge içinde yoğunlaşmıştı. Sonuçta, ticari tarımdan elde edilen karın çoğu bu iyi konumlanmış çiftçilerin elinde birikti. Geniş bilgi için lütfen bkz. Reşat Kasaba, a.g.m., s.31.

(30)

14

yapılmaya başlandı53. Aslında bu 19. yüzyılda Aydın ilinde dış pazar için “Cashcrop”ların üretilmeye başlaması, bir yandan büyük çiftliklerin ücretli emek kullanarak doğrudan üretime geçmesi öte yandan İzmir’de ki ticaret sermayesinin büyük miktarda toprak alarak kapitalist işletmeler kurması eğilimini yansıtıyordu54. Bu nedenle, köylüler yetiştirecekleri ürünü kendileri saptayamıyorlar, aksine, toprak sahibi İngiliz’in dilediği ve genellikle Avrupa’ya ihraç edilmesi mümkün olan ürünleri yetiştirmeye zorlanıyorlardı55. İktisadi büyümeyi sağlayan sektör geleneksel ekonomide olduğu gibi hala tarımdı ancak tarım sektöründe itici güç dünya pazarlarına yönelik üretim yapılmasıydı56. Bölgenin kapitalist dünya pazarıyla bütünleşmesi sürecinde tarımda ihracata yönelik önemli ürün değişiklikleri ortaya çıktı. Avrupa’da kentsel nüfusun artan satın alma gücü ve temel gıda maddelerinin şimdi buharlı gemilerle güvenlikle daha uzaklardan getirebilmesi İzmir’den talebi daha çok lüks gıda maddelerine doğru kaydırmış, bunu da daha sonra sınai tarım bitkileri izlemişti. İzmir limanının 1800’lerin başında ve ortasında ihracat listelerinin en önemli maddesi buğday ve bakliyat olmasına rağmen, 1860-1870’lerde artık bu ürünler Kuzey ve Güney Amerika’dan getirildiği için lüks yiyecek maddeleri olan incir ve üzüm İzmir’in ihracatı içinde hakim hale gelmiş, ikinci sırada da kendi kendine yetişen kök ve nebatlar toplanmıştı57. Aslında yetiştirilecek ürünlerin İngiliz toprak sahiplerinle belirlenmesi, Osmanlı Devleti’nin işine gelmekteydi. Örneğin, Osmanlı Devleti’nin mahsullerden aldığı onda bir vergi çeşidi olan aşar; 1884’de, tımar usulünün kaldırılmasından sonra mültezimlere ihale edilmeye başlanmıştı. Aydın vilayetinde 19. yüzyılın sonlarına

52 Whittall’lerin İzmir’e gelişleri, ailesinin İzmir ve çevresindeki iktisadi faaliyetleri hakkında lütfen bkz.

Edmund H. Gıraud, Family Records- A Record Of The Origin And History Of The Giraund And Whittall Families Of Turkey, London, 1934, s. 63-78.

53 Orhan kurmuş A.g.e, s. 81-82.

54 İlhan Tekeli, “Ege Bölgesinde Yerleşme Sisteminin 19.Yüzyıldaki Dönüşümü”, III/IV, Ege Mimarlık Dergisi, İzmir, 1992, s. 81. Ülkeye giren yabancı sermaye, devlet borçları ve dış ticareti geliştirmeye yönelik alt yapı yatırımlarında yoğunlaşınca tarım ve sanayi gibi doğrudan üretim alanlarına yatırılan miktarlar sınırlı kaldı. Bu nedenle yabancı sermayenin Osmanlı toplumunda mevcut olan üretim tarzları üzerindeki etkisi doğrudan değil, özellikle dünya pazarlarına yönelik üretimin yaygınlaşmasını sağlamak yoluyla oldu. Bu süreçte kentsel dış ticaret kesimi ile kırsal tarım kesimi kapitalist dünya ekonomisi merkezleri ile ayrı ayrı bütünleşti ve ekonominin kendi içindeki bağlantıları yüzyıl boyunca zayıfladı. Geniş bilgi için bkz. Murat Baskıcı, 1800- 1914 Yıllarında Anadolu’da İktisadi Değişim, Turhan yay., İstanbul, 2005, s. 220.

55 Orhan Kurmuş, a.g.e, s. 82. 56 Murat Baskıcı, a.g.e., s. 223.

57 Mübeccel B. Kıray, Örgütleşemeyen Kent: İzmir, İstanbul, 1998 s. 28; ve ayrıca bkz. Mümtaz Peker,

“İzmir’e Göçler Ve Mekan Olgusu”, II. Uluslararası İzmir Sempozyumu-Tebliğler, (Haz: Prof. Dr. Nemci Ülker),İzmir, 1998, s. 94.

(31)

15

doğru, palamut aşarı için 33.000 liraya talip çıktığı halde, bu ürünün öşrünün geçen seneye nispetle fazla olarak 100 bin kantara ulaşacağı ve Avrupalılarca isteğin fazla bulunduğu bilinmesinden dolayı hazinenin hukukunun korunması düşüncesine dayanılarak Söke ve Nazilli kazalarının geçici olarak aşar ihalesi durdurulmuş, bu gelir doğrudan ve eksiksiz hazineye çekilmişti58. Avrupalıların ürün taleplerine karşılık Osmanlı Devleti son derece hassastı. Öyleki Aydın Vilayeti’nde yetişen incir ve üzüm mahsülünün iharacatında bir mahzur bulunmadığı Avrupalı devletlere resmi bir yazıyla bildiriliyordu. Aynı zamanda “Gerek incirin gerek üzümün serbestçe imrarına (serbestçe geçişine) müsaade olunması ve cihet-i askeriyece ihtiyaç görüldükçe piyasa fiyatıyla mübayaa (satışı) edilmesi tensib (uygun) olunduğundan keyfiyet-i Harbiye ve Ticaret ve Ziraat nezaretlerine tebliği ve mahsulatın nakl ve imrarı hususunda Amerika sefareti nezdinde teşebbüsatta bulunulmuş olduğunun ticaret ve ziraat nezaretine ilaveten izbarı (yazı) ve suret-i muamele ve muharebeden Hariciye Nezaretine malumat-ı izasına (aydınlatılmasına) tezker kılındı” ifadesinden de anlaşılacağı üzere, Devlet’in gelire veya ürüne el koyucu bir konumda da olmadığı, merkez odaklı bir denetleyici rolünü hızla kaybetse de alıcı rolünü muhafaza ettiğini ortaya koymaktaydı59. İngiliz toprak sahiplerinin aynı zamanda İzmir’de tarımsal ürün ihracatı ile uğraşmaları, ayni kiraların parasal kiraya dönüşmesi sürecini daha da hızlandırdı60. Tarımda kapitalist üretimin yerleşmesinin ön koşullarından birisi tarımı tıpkı kapitalist bir fabrika gibi örgütleyecek bir sınıfın varlığıdır. İzmir’deki İngiliz tüccarlarının bu niteliğe sahip olduğu tartışma götürmez haldeydi61. Özellikle 1800 Osmanlı-Rus savaşlarından sonra İngiliz sermayesi Ege’de çok büyük ölçüde toprak alımına girişti. Ama tarımsal üretimin esas kit faktörü emekti. İngilizlerin emeği sağlayacak kolonizasyon projesini Osmanlılar kabul etmiyordu. Daha etkin tarımsal teknoloji kullanmak için köylüleri topraklarından çıkarmak isteyen İngilizlere karşı köylülerin tepkisi çok sert oldu62. Örneğin, kuşaklar

58 Mehmet Akpınar, Ahenk Gazetesine Göre İzmir 1895-1896, Ege Üniv. Edeb. Fak., (Basılmamış

Lisans Tezi), İzmir, 1986, s. 44. İltizam karlılık açısından en önde gelen faaliyetti. Burada asıl önemli olan iltizamın kendisinden çok spekülatif sonuçlarıydı. Ayrıntılı bilgi için bkz. Reşat Kasaba, “19. Yüzyıl Ortalarında Batı Anadolu’da Komprador Burjuvazi Var mıydı?”, Dünya, İmparatorluk ve Toplum, -Osmanlı yazıları-, İstanbul, 2005, s. 14.

59 B.O.A., MV., 11/ Z/ 1333.

60 Orhan Kurmuş, a.g.e, s. 83. ve 124n. 61 A.g.e, s. 84.

62 İlhan Tekeli, a.g.m, s. 81. Toprak alımlarıyla Aydın ilinin iktisadi yapısında büyük değişiklikleri

(32)

16

boyu işledikleri topraklarından zorla veya aldatmacayla atılan köylüler 1883 yılında Söke ve Nazilli yakınlarında bazı İngiliz çiftliklerini işgal ederek direnmeye başladılar. Ancak kısa sürede yenilgiye uğrayarak toprak sahiplerinin dileklerini kabul etmeye zorlandılar. İngiliz çiftliklerinin bazı kesimlerinde eski yöntemlere göre düzenlenen ortakçılık ve parasal kira uygulamaları sürerken diğer kesimlerde ücretli işçiler çalıştırılmaya başlandı. 1868 yılında mevsimlik işçi kıtlığının en yüksek düzeye çıkması sonucu bir çok ürün gibi incirlerin bile ağaç üzerinde çürümeye bırakıldığı bir zamanda İngilizler işçi sıkıntısı çekmediler. Yirminci yüzyılın ilk yıllarında İngilizlerin ödediği ücretlerin günde ortalama 3 şilin gibi yüksek bir düzeyde olduğu görülüyordu. 1911 yılında tütün toplama ve ipe dizme işinde çalışacak işçilere ödedikleri ücret ise 6 şilindi ve o zamana kadar bölge’de hiçbir gündelikçi işçi bu kadar yüksek ücret almamıştı63. Henüz I. Cihan Harbi çıkmazdan bir yıl kadar önce Aydın’da tarım işçisi gündelikleri yüksek düzeydeki seyrini devam ettirmiş, erkek tarım işçilerinin gündelikleri, kadınlarınkinden fazla olduğu gibi, yılın belli aylarına göre gündeliklerde artış gözlenmekteydi64. Burada, tarım işçisi gündeliklerinin yüksek olması, üretimi doğrudan denetimine alamayan kapitalist girişimcilerin emek sorununu bu şekilde çözme yoluna gittiklerini söyleyebiliriz. Ormanlar ortak kullanıma ayrılan arazilerden sayıldığı için Batı Anadolu bölgesinde ormanlar 19. yüzyılda tamamen yakılmış ve tarıma elverişli yerler durumuna getirilmişti. Bu dönemde köylülerin mülkü olan yada ortakçılık ve kiracılık yoluyla işledikleri toprakların ortalama büyüklüğü 12 ile 48 dönüm arasında değişiyordu. Bununla birlikte, ileri teknoloji kullanmak isteyenlere karşı köylüler toprakları küçük olduğu için direniyorlardı65. 19. yüzyılda Aydın ve çevresinde ki küçük toraklarda son derece ilkel tarım araçları kullanılıyordu. 1830’larda Aydın ve çevresindeki seyahat notlarında Arundell bu ilkel tarım araçlarını hayatında hiç görmediğini, iki veya üç tahta kalastan yapılmış sağlam tekerlekleri olan bir çift öküzün çektiği çift sürme aletini şaşkınlıkla anlatmaktaydı.66 Nitekim bu küçük topraklarda

Yüzyılın sonlarına doğru özellikle 1880’lerden sonra dolaysız sermaye yatırımlarına önem vererek bölgeninm adeta sömürülmesinin altyapısını da hazırlama gayretini göstereceklerdi. Geniş bilgi için bkz. Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye 1923- 1929, Ankara, 1982, s.20.

63 Orhan Kurmuş, a.g.e, s. 86. 64 Zafer Toprak, a.g.e, s. 336. 65 Cihan Duru, a.g.e, s. 125.

66 F.V. J. Arundell, Discoveries İn Asia Minor İnculuding A Description Of The Ruins Of Several Ancient Cities And Especially Antioch Of Pısıdıa, London, 1834, s. 190-191

Referanslar

Benzer Belgeler

Son sütunun başlığı Eyyâm-ı Mahsûsa olup bunun altında R (Rum), Elif (Ermeni), Lam (Latin), Ye (Yahudi), Kaf (Katolik) rumuzları ile bu günlerin hangi

Proje kapsam nda yap lan ilçe ziyaretlerinde özellikle Çine, Koçarl ve Karpuzlu ilçelerinde yayg n olarak karaba (geleneksel ad yla kargan) ve hay t bitkisinden bal üretiminin yap

Konuya İstanbul’daki esnaf özelinde baktığımızda; esnafın hareketliliğini kontrol altında tutmak hem devlet hem de İstanbul ve daha sonra taşraya doğru

Tanzimat döneminde, öğretim yöntemindeki gelişme ve değişmeler için usul- ı cedide (yeni usul) kavramı kullanılmış, uygulanacak yeni usul ile eğitimde niteliğin

Araştırma bulguları, herhangi bir işlemini e-devlet üzerinden yapanların yapmayanlara göre kendilerini devlet karşısında daha güçlü hissetme oranında belli

ÖZET: Bu çalışmada, Aydın ilinde 2001-2003 yılları arasına saptanan sıtma olgularının yıllara göre dağılımı, yaşı, cinsiyeti, yaş grupları, en sık görüldüğü

Bu konu, Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi genel kurulunda da dile getirilmiştir 120.. maddesine göre Maarif Emini,

Çiğ süt her ilçede yapılacak olan daha küçük tesislerde işlense idi, bu gereksiz taşımalara gerek kalmayacaktı.. Bu, yollardaki gereksiz trafiği ortadan kaldırdığı