• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KUTSAL KĐTAPLARDA IŞIK KÜLTÜ

2.3.1. Tevrat

Tevrat adı, Đbranice Torah sözcüğünün Arapça biçiminin Türkçeye uyarlanışıdır. Torah, Đbranice “öğretme, gösterme, yönlendirme, öğreti, yasa” anlamlarına gelmektedir. “Musa’nın Beş Kitabı” olarak da bilinen Tevrat, Eski Ahit’in beş bölümüne verilen addır. Tevrat günümüzde ilahi kitap olarak bilinen üç kitaptan bir ve en eskisidir. Tevrat, Đsrailoğulları ile ilgili, onların inanış dünyaları ile ilgili bilgileri bulabildiğimiz en derli toplu kaynaktır.

2.3.2. Tevrat’ta Gök ve Gök Cisimleriyle Işık Đlişkisi

Tevrat’ta ışık kültü, Kur’an-ı Kerim ve Đncil’de olduğu kadar sık yer verilen bir kült olmasa da kullanım alanları bakımından önemli bir yere sahiptir. Tevrat’ın Tekvin bölümü Allah’ın yaratma eylemiyle başlamaktadır. Tevrat’a göre Allah yeri ve göğü yarattıktan sonra ışığı ve karanlığı yaratmıştır. Zaten Allah’ın kendi de nurdur. “Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; enginin yüzü üzerinde karanlık vardı ve Allah’ın nuru suların yüzü üzerinde hareket ediyordu. Ve Allah dedi: Işık olsun ve ışık oldu. Ve Allah ışığın iyi olduğunu gördü; Allah ışığı karanlıktan ayırdı. Allah ışığa gündüz, karanlığa gece dedi. Ve akşam oldu ve sabah oldu, bir gün. Ve Allah dedi: Gündüzü geceden ayırmak için gök kubbesinde ışıklar olsun; alametler için, vakitler için, günler ve seneler için olsunlar; yer üzerine ışık vermek için gök kubbesinde ışıklar olarak bulunsunlar ve böyle oldu. Ve Allah daha büyük olan ışık gündüze hükmetmek için, iki büyük ışık yaptı; yıldızları da yaptı. Ve yer üzerine ışık vermek, gündüze ve geceye hükmetmek, ışığı karanlıktan ayırmak için, Allah onları

göklerin kubbesine koydu; Allah iyi olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, dördüncü gün” (Tevrat, 1). Burada yerin ve göğün yaratılmasının hemen ardından önce karanlığın ve ışığın, sonra da buna bağlı olarak gecenin ve gündüzün yaratılması ve Allah’ın geceyi gündüzden ayırmak için gökyüzünde ayı, güneşi ve yıldızları yaratması dikkate değerdir. Ve bu bölümdeki “Ve Allah dedi: Işık olsun ve ışık oldu. Ve Allah ışığın iyi olduğunu gördü” ifadesi ışığın pek çok kültürde neden iyi anlamında yorumlandığını açıklamaktadır. Çünkü Allah “ışığı iyi olsun” diye yaratmış ve “iyi olduğunu” görmüştür.

Işık, Tevrat’ta peygamber kıssalarında da yer verilen bir külttür. Bilindiği gibi Hz. Yusuf gördüğü sahih rüyalar ve sahih rüya yorumlarıyla mucizeler gösteren bir peygamberdir. Tevrat’ta Hz. Yusuf’un bir rüyasından söz edilir. Hz. Yusuf babasına, “Đşte bir rüya daha gördüm; güneş, ay ve on bir yıldız bana eğildiler” (Tevrat, 37). Bu rüyayı Yusuf’un babası Hz. Yakup, Hz. Yusuf’un baba bir, anne ayrı diğer kardeşlerine anlatmamasını ister. Çünkü rüyanın yorumuna göre güneş ve ay Hz Yusuf’un anne-babası, on bir yıldız ise Hz. Yusuf’un baba bir anne ayrı olan on bir kardeşidir ve Hz. Yusuf peygamber olunca anne-babası ve on bir kardeşi ona iman edecektir. Burada Hz. Yusuf’un peygamber olacağının işareti olarak rüyasında ay, güneş ve yıldızların kendisine iman ettiğini görmesi göğün ve gökteki ışıklı cisimlerin dinlerde ne kadar değerli olduğunu göstermektedir. Burada peygamberliğe işaret neden ağaç, su, toprak değil de ay, güneş ve yıldızlardır? Çünkü gök her dinde olduğu gibi Yahudilikte de kutsal mekândır; çünkü aydınlıktır.

Zaten Allah, Đsrailoğulları’na yol göstermek için de göksel cisimleri kullanıyordu: “gündüzün ve geceleyin yürüsünler diye, Rab onlara yol göstermek için, gündüzün bulut direğinde, geceleyin onlara ışık vermek için, ateş direğinde, önlerinde gidiyordu; gündüzün bulut direği ve geceleyin ateş direği kavmin önünden ayrılmadı” (Tevrat, 67). Yine Allah, Đsrailoğulları’nı yıldızlara benzetmiştir: “Ve Allah’ınız Rab sizi çoğalttı ve işte bugün siz çoklukça göklerin yıldızları gibisiniz” (Tevrat, 176).

Dinden dönenlerin de Allah güneşe karşı cezalandırılmasını istemiştir. Bunun sebebi güneş vakti gündüz cezalandırma işinin yapılması, insanların bunu görerek ibret almasıdır. “Ve Rab Musa’ya dedi: Kavmin bütün reislerini al ve Rabbin kızgın öfkesi Đsrail’den dönsün diye, onları güneşe karşı Rabbin önünde as. Ve Musa Đsrail’in

hâkimlerine dedi: Her biriniz kendi adamlarınızı, Baal-peroa bağlanmış olarak öldürün” (Tevrat, 162).

Güneşe, aya ve yıldızlara bu denli değer veren Allah onlara ibâdet etmeyi yasaklamıştır. Çünkü Tevrat’ta da ibâdet yalnızca Allah’a edilmektedir ve onun dışında bir varlığa ibâdet etmek yasaktır, cezası taşlanarak ölümdür: “Eğer aranızda, Allah’ın Rabbin sana vermekte olduğu şehirlerin birinde, Allah’ın Rabbin adını tecavüz etmek üzere, onun gözünde kötü olanı yapan bir erkek yahut bir kadın bulunursa ve gidip başka ilahlara, yahut güneşe, yahut aya, yahut bütün gökler ordusuna kulluk etmişse ve onlara secde kılmışsa (ki onu ben emretmedim), sana bildirilirse ve onu işitirsen, o zaman iyice araştıracaksın; işte gerçekse ve bu mekruh şeyin Đsrail’de yapıldığı sabitse, o zaman o erkeği yahut kadını kapılarına çıkaracaksın ve onları taşla taşlayacaksın, ölecekler” (Tevrat, 194).

2.3.3. Işık ve Ateş

Tevrat’a göre de Allah nurdur, ışıktır; ama sıradan bir ışık değil ateşli bir ışıktır. Nitekim tanrıların her dinde hem sevilme hem de korkulma özelliği vardır. Bu kutsal kitaba göre de Allah’ın ateşli bir ışık olarak kabul edilmesi, hem onun sevilmesinden hem de ondan korkulmasındandır. Çünkü ışık sevilir, ateşten korkulur. Allah kullarına ateş içinde görünmektedir; ama bu görünme gerçek bir göze görünme değil, Allah’ın ateşe tezahür etmesi şeklindedir. “Ve Musa, kaynatası Midyan kâhini Yetro’nun sürüsünü güdüyordu; sürüyü çölün arkasına götürdü. Ve Allah’ın dağına, Horebe geldi. Ve Rabbin meleği bir çalı ortasında ateş alevinde ona göründü; ve gördü; ve işte çalı ateşte yanıyor; ama tükenmiyordu. Ve Musa dedi: Şimdi döneyim ve bu büyük manzarayı göreyim, çalı niçin yanıp tükenmiyor. Ve görmek için döndüğünü Rab görünce, Allah ona çalının ortasından çağırıp dedi: Musa, Musa! O, işte ben” (Tevrat, 55). “Musa kavmi ordugâhtan çıkardı, dağın eteğinde durdular. Ve Sina dağı, hep tütüyordu, çünkü Rab onun üzerine ateş içinde inmişti; onun dumanı ocak dumanı gibi çıkıyordu ve bütün dağ çok titredi” (Tevrat, 73).

“Dağın eteğinde durdunuz; dağ göklerin yüreğine kadar karanlık, bulut ve koyu karanlık içinde ateşle yanıyordu. Ve Rab size ateşin içinden söyledi; siz sözlerin sesini işittiniz; fakat bir suret görmediniz; yalnız bir ses işittiniz. Ve yapasınız diye size emrettiği ahdini, on emirleri size bildirdi ve onları iki taş levha üzerine yazdı” (Tevrat, 180).

Nihayetinde Allah kullarına onları terbiye etmek için göründüğünü kitabında bildirmiştir: Allah “Seni terbiye için göklerden sana sesini işittirdi ve yer üzerinde sana büyük ateşini gösterdi; ateşin içinden sözlerini işittin” (Tevrat, 181).

Allah, ateş içinde kullarına görünür hala gelince, ateşe kutsiyet verilmesi de kaçınılmazdır. Zaten Tevrat’a göre de ateşe takdime yapılmalıdır: “Ve ellerinden onları alacaksın, mezbah üzerinde yakılan takdime üzerinde, Rabbe hoş koku olarak yakacaksın. Rabbe ateşle yapılan takdimedir” (Tevrat, 84). “ Ve Rab Musa’ya söyleyip dedi: Đsrail oğullarına emret ki, daima kandil yaktırmak üzere ışık için sana ezilmiş zeytinin halis yağını getirsinler. Daima Rabbin önünde, toplanma çadırında, şehâdet perdesinin dışında akşamdan sabaha kadar yanmak üzere Harun onu hazırlayacak; nesillerinizce ebedi kanun olacaktır. Daima Rabbin önünde halis altın şamdan üzerine kandilleri hazırlayacaktır” (Tevrat, 124).

BÖLÜM 3: DÜNYA KÜLTÜRLERĐNDEN ÖRNEKLERDE IŞIK

Benzer Belgeler