• Sonuç bulunamadı

Tevhid ve İman Üzerine Verilmiş Sözler

Belgede KALP KATILIĞININ ZARARLARI (sayfa 80-84)

"(Hatırla!) Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zür-riyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demişti. Demişlerdi ki: 'Evet! (Sen bizim Rabbimizsin!) Şahit olduk.' (Bu,) kıyamet günü: 'Biz bundan habersizdik.' dememeniz içindir. Ya da: 'Babalarımız daha önce şirk koşmuştu. Biz ise onlardan sonra gelen (ve onları taklit eden) bir nesiliz. Batıl ehlinin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin?' dememeniz içindir." 3

Bu misak, yani kuvvetlendirilmiş olan söz, kulun,

3. 7/A'râf, 172-173

lah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, ibadetin de ancak bir ve tek olan Allah'a yapılabileceğine dair ikrarı ile ger-çekleşir. Bu noktada akide de aynı manadadır. Akide; bir şeye sözleşme ile sımsıkı bağlanmak anlamına gelir. Ve bir Müslim, "Allah'ım! Seni birlenmesi gereken her hâlde ve her yerde birleyeceğim. Seni, tanıttığın şekilde tanıyacak ve sana, emrettiğin şekilde kullukta bulunacağım." diye Allah'a söz vermiş, bu sözünü akdetmiştir. Bir Müslim eğer -Al-lah muhafaza- iman akdini bozarsa tevhid dairesinden çıkmış olur. İman akdini bozmak aynı zamanda fıtratın da bozulmasına sebebiyet verir. Öyle ki bu ifsattan ilk olarak ve en çok zarar gören kalp, bu akdin -akidenin- bozulmasıyla gevşemeye ve kararmaya başlar. Bu olumsuz etkilenme kalbin katılaşıp ölmesine kadar devam eder.

İsrailoğulları; ihanetlerle, ikiyüzlülüklerle, kötülüklerle ve isyanlarla Allah'a verdikleri ahdi bozdukları için akidleri de çözülmüştür. Bu hâlleriyle kalpleri katılaşmış ve tevhid dairesinden de çıkmışlardır. Kalpleri sadece katılaşmakla kalmamış, daha kötüsü bu hâl üzere mühürlenmiştir. On-lardan Allah'ın (cc) merhamet edip hidayete ulaştıracakları müstesna bu mühür cehennem ateşiyle açılacaktır:

"(Hatırlayın!) Hani bir zamanlar sizden söz almış ve Tur Da-ğı'nı tepenizde yükseltmiştik. (Ve demiştik ki:) 'Size verdiğimiz (Kitab'a) kuvvetle yapışın ve içindeki (öğütleri) hatırlayın ki sakınıp korunabilesiniz.' Bu (sözünüzden) sonra (yine) yüz çevirdiniz…" 4

"Her söz verdiklerinde onlardan bir grup sözünü bozmadı mı?.." 5

4. 2/Bakara, 63-64 5. 2/Bakara, 100

Yahudiler kendilerine gönderilen peygamberleri ya-lanlıyor ve bazılarını öldürüyorlardı. Bir müddet sonra yeniden söz veriyor ve kendilerine peygamber gönde-rilmesini istiyorlardı. Ayetlerde de bildirildiği üzere her defasında verdikleri bu sözleri bozuyor ve gönderilmiş peygamberlere karşı hiçbir hukuk gözetmiyorlardı.

Akidelerini bozdukları için, yani tevhidlerine şirk, iman-larına küfür karıştırdıkları için kalpleri de her türlü fısk ve fücurun kaynağı ve konağı hâline geliyordu. Oysa iman ehlinin vazifesi Allah'a (cc) verdikleri sözü korumak ve onu bozmamaktı.

Bu nedenle Allah Resûlü (sav), sahabesinin tevhide dair verdiği sözü korumalarını onlara hatırlatır, sözlerine mu-halefet olarak addettiği lafzi hatalarda dahi onları uyarırdı.

Zeyd bin Halid (ra) rivayet etmiştir:

"Resûlullah bize Hudeybiye dönüşünde gece yağan yağ-murun ardından sabah namazı kıldırdı. Namazı bitirip bize dönerek şöyle buyurdu:

— Ey cemaat! Rabbiniz ne dedi, biliyor musunuz?

— Allah ve Resûl'ü daha iyi bilir, dediler.

— Kullarımdan bir kısmı mümin, bir kısmı ise kâfir olarak sabahladı. 'Allah'ın lütfu ve rahmetiyle bize yağmur yağdı' diyenler, bana iman etmiş ve yıldızları inkâr etmiş oldu. 'Falan falan yıldız sayesinde bize yağmur yağdı' diyenler ise beni inkâr etmiş ve yıldızlara inanmış oldular." 6

Bir anlık gafletle ve eski cahiliye alışkanlığıyla söylenmiş bir söz… Hem de önderi Allah Resûlü, ordusu sahabe ve

6. Buhari, 846, 1038, 4147; Müslim, 71; Ebu Davud, 3906; Nesai, 1525

ortamı İslam'ın zirvesi olan bir amel -cihad- sırasında…

Hemen uyarı geliyor ve sahabe uyarılıyor. Bu demek oluyor ki şeytan, hiç boş durmuyor. Her an, İslam akide-sine uymayan sözleri kulağımıza fısıldıyor. Demek ki kul, hassasiyet -takva- içinde yaşamazsa en hayırlı ortamda ve en hayırlı amelde dahi Allah'a verdiği söze muhalefet edebiliyor.

Bu, gerçekten önemli bir meseledir. Buyrun, tevhid imamı ve enbiya atası İbrahim'in (as) duası:

"(Hatırlayın!) Hani İbrahim şöyle demişti: 'Rabbim! Bu beldeyi güvenli kıl. Beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut.' " 7

Mümin, bir İslam toplumu içerisinde de olsa kalp, ismiyle müsemma olduğu gibi evrilip çevrilir. Bu durum imanın canlılığını ve parlaklığını koruyabilme hususunda da yaşanabilir ve bu sebeple imanın korunması konusunda Allah (cc) müminleri uyarır:

"Ey iman edenler!.. iman edin…" 8

Abdullah bin Amr'ın (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah

(sav) şöyle buyurmuştur:

"Sizden birinde iman, elbisenin eskimesi gibi eskir. Allah'tan kalplerinizdeki imanı yenilemesini dileyin!" 9

Sözün özü: Allah'a (cc) verilen tevhid sözü bozulunca, kalpler katılaşır. Katılaşan kalpler, daha fazla söz bozma-ya sebep olur. Şerli bir kısır döngü içinde insanı fitneler arasında savurup durur. Buna mukabil sözünde duran

7. 14/İbrahîm, 35 8. 4/Nîsa, 136

9. Taberani, Mucemu'l Kebir, 14668; Hakim, 5

istikamet ehli, yiğit muvahhidler vardır ki; dünyada da ahirette de bahtiyar olanlar onlardır:

"Şüphesiz ki: 'Rabbimiz Allah'tır.' deyip sonra da istikamet üzere olanların üzerine melekler iner (ve der ki): 'Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin. Bizler, dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Orada canınızın istediği her şey sizindir ve orada olmasını arzuladığınız her şey de sizindir. Bağışlayan ve merhametli (olan Allah'tan) bir ağırlanma olarak (oraya girin).' " 10

"Müminlerden öyle yiğitler vardır ki; Allah'la yaptıkları söz-leşmeye sadık kaldılar. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi (şehit oldu), kimisi beklemektedir. Kesinlikle (sözlerini) de-ğiştirmemişlerdir. Allah, sadık olanları, doğrulukları nedeniyle mükâfatlandıracak; münafıklara da dilerse azap edip dilerse tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz ki Allah, (günahları ba-ğışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm'dir." 11

B. İbadet ve Taat Üzerine Verilmiş Sözler

Belgede KALP KATILIĞININ ZARARLARI (sayfa 80-84)