• Sonuç bulunamadı

Dilde sadeleĢme çalıĢmalarıyla paralel olarak değerlendirebileceğimiz terimlerle ilgili yapılan çalıĢmaları Ģu alt baĢlıklar altında inceleyebiliriz:

3.2.1. Türkiye Türkçesi Üzerindeki Ġlk Gramer ÇalıĢmaları

Dünya genelinde ilk gramerler Hintliler, Yunanlılar, Romalılar ve Araplar tarafından çeĢitli ihtiyaçlar doğrultusunda hazırlanmıĢtır (Erenoğlu, 2002: 141). Batı genelindeki gramer çalıĢmaları özellikle Rönesansta aldığı hızla, XVII. ile XVIII. yy.larda kendini göstermiĢtir. Dil sorunlarına önem vermenin yaygın bir tutum haline geldiği bu dönemde Arnaud ile Lancelot‘un birlikte hazırlamıĢ olduğu Port- Royal diye anılan yapıtın klasik dönemde gramer açısından önemli bir yeri vardır. Öğrencilerin ana dillerini öğrendikleri gibi alıĢtırma ve tekrarlarla yabancı dil öğrenmelerine karĢı çıkan Port-Royal‘cılar, dersin öğrencilerin kendi ana dillerinde, öğrenilen dilin kurallarını ve nedenlerini açıklayarak, öğrencilerin dilin yapısı üzerinde düĢünmelerini sağlayarak öğrenmelerini yararlı bulmuĢlardır. Önceleri öğrencilere yabancı dil öğretilirken baĢvurulan ve adını gramma’dan (harf) alan gramer, dili, yani Latinceyi doğru okuyup yazmayı ve konuĢmayı öğrettiği gibi ünlü eserlerin açıklamasını da yapardı (Bayrav,1998: 32).

Türkiye Türkçesinin kuruluĢ dönemi Osmanlı Devletinin kurulup geliĢtiği dönem olan XΙΙΙ-XΙV. yüzyıllar arasıdır ve XV. yüzyılın ortalarından baĢlayarak, Türkiye Türkçesi; Arapça, Farsça ve Türkçenin karıĢımından oluĢmuĢ Osmanlıca diye adlandırılan karma bir dil yapısına dönüĢmüĢtür. Bu değiĢimin bir sonucu olarak da gramer yazarlığı Arapça ve Farsça temelinde yol almıĢtır (Korkmaz, 2002: 42).

Bu dönemde batılı tüccarlar ve uzun süre Osmanlı topraklarında kalmıĢ esirler tarafından yazılmıĢ, grameri konu alan ve gramer- sözlük arası bazı eserler mevcuttur. Ancak bunlar genellikle kılavuz özelliği taĢıyan küçük yayınlardır. ―Yeryüzünde ilk Türkçe gramer, yani Türkiye Türkçesi grameri, Türkler tarafından yazılmıĢtır: Bergamalı Kadri Efendi‘nin Müyessiretü’l- Ulûm’u Miladi 1530 yılında Ġstanbul‘da tamamlanarak Kanuni Sultan Süleyman‘ın sadrazamı Ġbrahim PaĢa‘ya sunulmuĢtur.‖ (Dilaçar, 1971: 199).

Tanzimat döneminde hız kazanan gramer çalıĢmaları, 1851 yılında Osmanlı Türkçesi gramerlerinin yazılması karar altına alınınca ürünlerini vermiĢ ve bu yılda Ahmet Cevdet ve Fuat PaĢa‘ların birlikte yazdığı Kavâid-i Osmaniyye adlı eser ortaya konmuĢtur. Bu eserden itibaren Cumhuriyet‘e kadar yazılmıĢ Osmanlıca gramerlerin sayısı ise otuzun üzerindedir (Bilgili, 1996: 651).

Türkiye Türkçesi ile ilgili gramerlerin baĢlangıcı ise 1908‘e kadar uzanır. Doğrudan doğruya Türkçeyi temel alan yeni bir anlayıĢın ürünü olan bu eserlerin ilki Hüseyin Cahit Yalçın‘ın 1910 yılında dört ayrı eğitim basamağını temel alarak hazırladığı Türkçe Sarf ve Nahiv adlı eseridir (Korkmaz, 2002: 43).

3.2.2. Tanzimat Dönemi

Bilindiği gibi, her alanda olduğu gibi dil ve düĢünce sahasında da Tanzimat dönemi bir dönüm noktası olmuĢtur. Ġlk defa bu dönemde, dilin sadeleĢmesi meselesine toplumsal bir mesele olarak bakılmıĢ, buna bağlı olarak da terimler konusu baĢlı baĢına bir sorun olarak ele alınmıĢtır. Bu dönemde Batı‘ya yönelme ve yenileĢme hareketi baĢlayınca, dilde sadeleĢme ihtiyacının doğal bir neticesi ve gereği olarak terimler konusu da gündeme gelmiĢtir. Batı‘dan gelen gramer terimlerini karĢılamak amacıyla yapılan çalıĢmaları Özkul: ―Tanzimat döneminde batıya yönelmeyle birlikte dilimize batı dillerinden kelimeler de girmeye baĢlamıĢtır. Bu devirde batı dillerinden giren gramer terimlerine karĢı, Osmanlı Türkçesiyle terim yapma düĢüncesi görülmektedir. Ahmet Cevdet PaĢa‘nın 1851‘de yazmıĢ olduğu Medhal-i Kavaid ve 1865‘te Keçecizade Mehmet Fuat PaĢa ile birlikte yazdığı Kavaid-i Osmaniyye isimli eserlerde Osmanlı Türkçesiyle yapılan terimler görülmektedir. Ayrıca Ahmet Cevdet PaĢa‘nın Kavaid-i Türkiye (1875), Tertib-i Cedid Kavaid-i Osmaniyye (1875) isimli eserleri de

gramer terimleri açısından aynı görüĢü devam ettiren eserlerdir‖ biçiminde izah etmiĢtir (Özkul, 2003: 238).

Tanzimat döneminde birçok alanda örnek alınan ülke olan Fransa‘da öğrenim gören Türk aydınları, dilimizin karĢılaĢtığı problemleri ve bilim dili olma yolundaki eksikliklerini görmüĢler ve yeni kavramları Türkçe kelimelerle karĢılayabilmek için yeni kelimeler yapma ihtiyacı duymuĢlardır. ġinâsi, Ziyâ PaĢa ve Nâmık Kemâl gibi Osmanlı fikir adamlarıyla baĢlayan bu düĢünce, daha sonra sürekli ve çok yönlü tartıĢmalara yol açmıĢ, hatta günümüze kadar uzanmıĢtır.

Askerî Tıp Okulları, Galatasaray Lisesi, Ġstanbul Üniversitesi gibi bir kısmı baĢlangıçta Fransızca eğitim yapan okullardaki ders kitapları ve Batı dillerinden yapılan çeviriler, terimler konusunun baĢlı baĢına esaslı bir problem olarak ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur.

3.2.3. Millî Edebiyat Dönemi

Ġkinci MeĢrutiyet‘ten sonra baĢlayan ve 1911–1923 yılları arasını kapsayan Millî Edebiyat Akımı döneminde, dilde millîleĢme ve sadeleĢme hareketine paralel olarak terimler konusu üzerinde de hassasiyetle durulmuĢtur. Bu dönemin karakteristik Ģahsiyetlerinden biri, hiç Ģüphesiz hikâye türünde tanınan Ömer Seyfettin‘dir. Ömer Seyfettin, Türkçenin sadeleĢmesi yolunda büyük bir gayret göstermesine rağmen terimleri dilin genel kelimelerinden ayırmıĢ ve TürkçeleĢtirme çalıĢmalarının dıĢında tutmuĢtur. Bu dönemde, ortaya koyduğu esaslarla Cumhuriyet dönemindeki dil ve terim çalıĢmalarına ıĢık tutan, bilim ve düĢünce hayatımızda önemli bir yere sahip bir baĢka isim de Ziya Gökâlp‘tir. ―Türkçülüğün Esasları‖ adlı eserinin ―Lisânî Türkçülüğün Umdeleri‖ baĢlıklı bölümünde bu konuyla ilgili görüĢleri Ģöyledir: ―Yeni terimler aranacağı zaman önce halk lisanına bakılacak, bulunmadığı takdirde Türkçe kurallara bağlı olarak Türkçe eklerle yeni kelimeler yapılacak. Bunlar yetmezse Arapça ve Farsçaya baĢvurulacak, ancak Arapça ve Farsça tamlamalardan kaçınılacaktır. Bununla birlikte bazı dönemlerin ve meslek kollarının özel durumlarını gösteren kelimelerle çeĢitli teknik terimlerin yabancı dildeki karĢılıkları aynen alınacaktır‖ (Gökalp, 1976: 130).

Millî Edebiyat döneminin terimlerle ilgili temel özelliği, Arapça, Farsça köklerden Türkçe kurallar ile yapılmıĢ ya da Batı dillerinden bire bir aktarılmıĢ bir terim

sistemi anlayıĢının ağırlıkta olduğu Ģeklindedir. Terimlerin dilimizin kurallarına göre oluĢturulması hususundaki ciddi giriĢimler, ürünlerini Cumhuriyet döneminde verecektir.

3.2.4. Cumhuriyet Dönemi

Bu dönem, terim çalıĢmalarının bilinçli bir Ģekilde ele alındığı bir dönemdir. 1932 yılında Türk Dil Kurumu‘nun kurulmasıyla baĢlayan süreçte Türkçe köklerden Türkçe eklerle çok sayıda terim türetilmiĢtir. 1932 yılından 1980 yılına kadar uzanan zaman diliminde TürkçeleĢtirme programına alınan kelimelerin büyük bir bölümü terimlerden oluĢmuĢtur. Cumhuriyet döneminde terimlerin TürkçeleĢtirilmesi konusu dilin diğer kelimelerinin TürkçeleĢtirilmesiyle paralel yürütülmüĢtür. Türk Dil Kurumunun kurulmasıyla birlikte ikiĢer yıl arayla bizzat Atatürk‘ün emriyle üç kez dil kurultayı toplanmıĢtır. (1932-1934-1936) Birinci Türk Dil Kurultayı‘ndan hemen sonra Lügat Istılah kolu kurulmuĢ, ikinci kurultaydan sonra ise terimlerin çokluğu ve yaygınlığı düĢünülerek terim (ıstılah) kolu, sözlük (lügat) kolundan ayrılmıĢtır. Derlenen yabancı terimler, Türkçe karĢılıklarının bulunması için uzmanlara, öğretmenlere ve ilim adamalarına gönderilmiĢtir. 1936‘da toplanan üçüncü Türk Dil Kurultayı‘ndan sonra terim devrimin sağlam bir temele oturtulabilmesi için Hatipoğlu tarafından aktarılan baĢlıca Ģu iki ilke ortaya atılmıĢtır:― Ġlk ve ortaokulların ders programlarındaki terimleri TürkçeleĢtirmedeki amaç, Türk çocuklarının dersleri kolaylıkla anlayıp öğrenmesidir. Bunun için;

a) Köklü kültür dünyasında ortak olan ―elektrik, dinamo, metre, gram‖ gibi terimleri olduğu gibi almak,

b) Bunların dıĢındaki terimlerin elden geldiğince, Türk çocuğunun kolayca anlaması için, Türkçenin köklerinden yine Türkçe eklerle türetilmesini sağlamak‖ (Hatiboğlu, 1988: 196).

Bu temeller çerçevesinde çeĢitli bilim dallarıyla ilgili olarak hazırlanan terimler, Türk Dili (Belleten) dergisinin 1937 tarihli sayısında yayımlanmıĢtır. 1941‘de Türkçe Terimler Cep Kılavuzu, 1963‘te de Ortaöğretim Terimler Kılavuzu çıkarılmıĢtır.

Türk Dil Kurumu tarafından yürütülen Teklif ve deneme niteliğinde olan gramer terimleri çalıĢmaların ilki, 1934 yılında Türk Dil Dergisi‘de ―Gramer Istılahları‖ baĢlıklı

yazıda yayımlanan çoğu Fransızca, bazıları da Osmanlıca olan 162 terime Türkçe karĢılıklar verilmesidir.

Bu çalıĢmanın ardından Türk Dil Kurumu 1940 yılında Türk Dili Belleten‘in 1- 2. sayısında yayımladığı ―Gramer (Kuralbilim) terimleri‖ baĢlıklı yazıda Türkçe, Osmanlıca ve Fransızca terimler ayrı sütunlar halinde olmak üzere 205 terim verilmiĢtir. 1941 yılında ise Türk Dili Belleten‘in 11-12. sayısında ―Gramer ve Coğrafya Terimleri‖ baĢlığıyla verilen çalıĢmada 230 civarında terim; Türkçe, Osmanlıca ve Fransızca olarak yazılmıĢ ve üç ayrı dilde dizin tertip edilmiĢtir.

1942 yılında Türk Dil Kurumu Felsefe ve Gramer Terimleri isimli bir kitap çıkarmıĢtır. Bu eser, 200 kadar dil bilgisi terimini felsefe terimleriyle birlikte ele alan bir deneme niteliğindedir (Özkul, 2003: 239).

1949 yılında J. Marouzeau‘nun Lexique de la Terminologie Linguistigue adlı eseri temel alınarak gramer ve dilbilim terimleri birleĢtirilmiĢ ve Türk Dil Kurumu tarafından Dilbilim Terimleri Sözlüğü çıkarılmıĢtır.

Daha sonra bu çalıĢmaları Prof. Dr. Vecihe Hatipoğlu‘nun hazırladığı Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü izlemiĢtir (1969). Sonrasında Berke Vardar ve arkadaĢları, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü‘nü yayımlamıĢlardır (1980). Prof. Dr. Ahmet Topaloğlu, Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü isimli eserini 1989‘da yayımlamıĢtır.

Türk Dil Kurumu‘nun bütün bu çalıĢmalarına rağmen gramer terimleri bir türlü rayına oturtulamamıĢ terimlerin tamamında birlik sağlanamamıĢtır. Bu bakımdan Türk Dil Kurumu, terimlerde birleĢmeyi sağlamak amacıyla yeni bir sözlüğün hazırlanmasını uygun görmüĢtür. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, baĢka dilcilerin de görüĢünü alarak Gramer Terimleri Sözlüğü‘nü yazmıĢtır (1992). Daha sonra 2007 yılına kadar bu sözlük bazı eklemeler ve çıkarımlarla günümüzdeki hâlini almıĢtır.

Benzer Belgeler