• Sonuç bulunamadı

Temmuz ibtidâlarında Rumeli dâr’ûl harbindeki ahvâl-i umûmîyye.

Ruslar’ın bir gece içinde evvelce zann olunduğundan pek az zâyiât ile Tuna’yı geçip Rumeli dâr’ûl harbine ayak bastıklarını yukarıda söylemiştik. Bu hâlden serîan istifâde etmek üzere birkaç gün zarfında ordularını tanzîm ettiler. Ruslar’ın sühûletle Tuna’yı geçmeye muvâfık oldukları havâdisi derhâl dünyanın her tarafına telgraflarla haber verildi.

Daha sonraları vak’anın tafsilâtı matbûât-ı ecnebîde de uzun uzadıya yazıldı. Şu vak’a her tarafta ve bilhassa muhtelif milletlerin askeri âlemlerinde kemâl-i ciddiyetle tedkîk olundu.

En sonra Ruslar’ın şu muvaffakiyetine Osmanlı ordusunun kumandanı bulunan Serdar Abdülkerim Paşa’nın cehâlet ve âdem-i iktidârının sebep olduğuna karar verildi. Şu muhârebeyeaidzamanımızda çıkan eserler dâhi şu hatây-ı mücerred Abdülkerim Paşa’nın liyâkatsizliğine hâmil etmekte müttefiktirler.

Muhârebenin bu devrinde Serdar müşârunileyhin taht-ı kumandasındaki kuvvet takrîben yüzyirmi binden ibâret idi. Bu kuvvet şu sûretle birleştirildi. : Elli tabur Osman Paşa kumandasında Vidin Kalesi civârında otuz tabur Eşref Paşa kumandasında Rusçukta yirmi tabur Selanci Paşa kumandasında Silistre’de dört tabur Tırnovo’da elli Ahmed Eyüb Paşa kumandasında Şumnu’da oniki tabur Varna’da on taburda Balkan ve Kazanlık’da altı tabur Ziştovi’de yedi sekiz taburda şurada burada bulunuyordu.

Şimdi Osmanlı ordusunun şu tertibâtını sathî bir nazarla gözden geçirirsek pek kolay anlarız ki şu tertîbât yanlış hesâb üzerine yapılmıştır. Ordunun en külliyyetli kısmı zâten mükemmel istihkâmlara mâlîk olan Kalelerde ve bunların meyyânındaki kıt’ada bulunmuş lâkin hiçbir istihkâma mâlîk olmayan fakat Tuna’dan Balkan ve Edirne’ye en kısa târîk bulunan Tuna vilayetinin bir kısmı boş bırâkılmıştı. Ve burada pek az kuvve-i Osmâniye bulundurulmuş idiler.

Ziştovi’yi bir kere zabt etmekle Balkan’a giden târîkin raseni elde etmiş bulundu. Fikrimce bu husûs, sevkülceyş fenninde büyük mahârete mâlîk olan zevât tarafından dâhi tasdîk olunmaktadır ki o zaman Tuna ordusu tıpkı, Ruslar’ın nehrin öteki karşısında aldığı tertîbât üzerine tanzîm olunmalı olunmalıydı. Yani nehr sahilinde az kuvvet bulundurmak asıl kuvveti nehrin gerisinde ve sevk’ül ceyş nokta-i nazarından ehemmiyetli görünen noktada yerleştirmek lâzımdı.

Burada Serdar Ruslar’ın Tuna’yı geçtiğini hesâb ederek muhtelif noktalardaki geçitlere karşı öyle bir tertîb almak îcâb eder diye Ruslar nereden geçerse geçsin yirmi dört saat zarfında o noktaya alınmış _ yetmiş taburdan ibâret bir kuvveti sühûletle toplamak mümkün olabilsin. Asker böyle bir tertîbe konduğu hâlde hiçbir taraftan korkmazdı. Hâlbuki öyle olmadı. Umûm kuvvet Kaleye toplandı. Rusçuk ile Niğbolu arası ve buradan Balkanlara giden târîk ehemmiyetsiz kuvvetle işgâl olundu. Bunlar da Ruslar’ın külliyyetli mikdardaki kuvvetlerine dayanamayarak birkaç gün zarfında mahv oldu gitti.

Abdülkerim Paşa’nın birinci hatası buradaydı. İkinci hatası ise gerek kendisinin ve gerekse mâiyyetinde bulunan ümerâ ve erkân-ı harb hey’etinin böyle büyük ve ehemmiyetli muhârebede ağır ve kayıtsız davranmalarıydı.

Bu madde vak’ay-ı âtîyyede Osmanlı tarafında görülen perîşanlık esbâbının nerede olduğunu zahîren göstermektedir. :

Serdar ihtiyârdı vaktiyle Viyana’da bulunub gerek Alman lisânına ve gerekse orada tahsil olunan fenn-i harbe dâhi bir dereceye kadar vâkıf idiyse de hiçbir zaman gayret-i şahsiyyesiyle şöhret bulmamış idi.

Tuna kumandanlığında bulunduğu müddetçe ordugâhı bulunan Şumnu'da oturur, kendi çadırından çıkmaz kimseyle konuşmaz eski Osmanlı Paşaları gibi çubuğunu içer dururdu. Müşarünileyh hiçbir şeyden mütehassıs olmaz en fenâ havâdisi hissiyâtını bildirmeksizin dinlerdi. Me’a hâzâ bu zât emrinde müstakîl değildi.

Mâiyyetinde bulunan ümerâdan birkaçı ve bilhassa Ahmed Eyüb ve erkân-ı harbiyye Reisi NecibPaşa'ların ordunun harekâtında ziyâdesiyle tesîr nüfûzları vardı. Serdar’ın

âkıl kâhyası merhûm Ahmed Eyüb Paşa’ydı. Birçok zaman ve müteaddid muhârebelerde bu iki zât beraber bulunduklarından aralarında muhabbet dâhi vardı.

Ahmed Eyüb Paşa bu zamanda tahminen elli yaşındaydı. Müşarünileyhe mekteb-i fünnun-u harbiyyeden erkân-ı harb olarak çıkmış idiyse de ecnebî lisânlarından hiçbirine vâkıf olmadığı gibi o zaman fenn-i harbe aid eserlerde bizde pek az bulunduğundan malûmat-ı askeriyyesi mükemmel değildi.

Bu zât fennden ziyâde harbin ve bilhassa memâlîk-i mahrûsa vilayetlerinde vukûa gelen usat muhârebelerinin hareket-i ameliyyesine vâkıf idi. Başta hırsça galip olub kendi vakarını muhâfaza eder. Biraz da mağrurdu müşarünileyh sürat-ı iktidâra mâlîk olmayıp beti olduğu cihetle Serdar Paşa’ya pek ziyâde müşâbeheti vardı. Bu sayede halka çok bilir ve anlayışlıdır zann ve fikrini ilgâ eylemiş ve bu sûretle hayli şöhret kazanmıştı.

Ordunun erkân-ı harbiyye Reisi olan Necib Paşa’nın da şüphesiz müşarünileyhten ziyâde malûmat-ı askeriyyesi vardı. Fakat bu zât Avrupa’da çok müddet bulunduğundan mıdır nedir; halkta terbiyeten âdeta Frenk etvârındaydı. O zamanlarda umerây-ı askeriyyemizden matlûb olan evsâfa yani vakar-ı şahsiyyesinin muhâfazasına iktidârı olmadığıdan kendisine hafif meşrepli nazarıyla bâkılıyordu. Me’a hâzâ Serdar Abdulkerim Paşa kendisine pek çok husûsta danışır ve reyini istihsâl eylerdi. İşte o vakît ordumuzun ruhunu teşkîl eden ümerâmız bu zevât-ı muhteremden ibâret idi. Şu evsâf ve meziyete mâlîk olan ümerâmız muhârebenin ta ibtidâsından beri pek büyük liyâkatsizlik ve harbin kâ’ide-i umûmîyesine muhâlif pek azîm hatalar yaptılar. Vak’a-i hâli bu merkezde olan ordunun Serdar ve erkânını biraz mağdûr gösterecek cihette vardır ki îlân-ı harbten bir ay sonra İstanbul’da teşekkül eden meclis-i askeriyyenin o günlerde Serdar’ın hareketine müdahaleye başlamasıydı.

Bu meclisin esbâb-ı teşekkülünü anlamak için mayıs on dörtte umûm İstanbul gazetelerinde buna aid îlân-ı resmîyi okumak kâfidir