• Sonuç bulunamadı

Bin sekizyüz yetmiş yedi rûmi martının yirmi dördünde İstanbul’da bulunan düvel-i muazzama sefirleri bâb-ı âliye Londra protokolünü takdim ettiler.

Bundan evvelki eserimizde beyân etmiş olduğumuz bu protokolün ahkâmında: Bosna- Hersek ve Bulgaristan’da ıslâhat-ı ciddiye icrâsıyla bu ıslâhat ora konsolosları tarafından teftiş edilmesi ve Karadağ hudûdunun teslîhiyle Buyah nehrinde seyr-ü sefaine müsâade olunması gibi mevâd münderc olub nihâyetinde Rus hükümeti tarafından :<<Eğer Devlet-i –Osmânîyye Karadağ’la musalaha eder ve Avrupa’nın nasâyihini dinleyerek kuvve-i askeriyyesini sulh zamanındaki mikdara tenzîl ve sâlifüzzikr protokolün ahkâmını kabul eyler ve musalaha-i kat’îye için Petersburg’a kendi vükelâsından birini gönderirse Ruslar dâhi askerlerini derhâl geriye çekeceklerdir.>> diye bir fıkra ilave olunmuş idi

1877 senesi martının yirmisekizinci günü Bâb-ı âli bu protokolün ahkâmını red etti. Nisanın on dördünde Devlet-İ Aliyye’nin Petersburg sefâretinden hâriciye nâzırı Safvet Paşa’ya şu telgraf geldi : 17 << Korcakoff bu def’a bendenize gönderdiği notada , Rusya kabinetosunun Bâb-ı âli ile Şarkta bir sulh-u daimiyi istihsâl maksadıyla icrâ etmiş olduğu mubahesat-ı mühimmenin ârzû olunan ittîfâkı intâc etmediğinden İmparator kuvve-i cebriyeye mürâcaata kendisini mecbûr gördüğünü Beyân ve Rusya hemen bugünden itibâren kendisini Devlet-i Aliyye ile muhârebe hâlinde ad etmiş ve binâenaleyh münasebât-ı diplomasiye munakataa olmuş olmakla keyfiyet-i Bâb-ı âli’ye arz etmekliğimi tavsiye eyledikten sonra Rusya memâlikinde kalmak isteyen Tebaa-i Osmâniyenin himâye-i kânûniyeye tamamiyle nâil olacaklarından emin olduklarını ilave-i mekal eylemiştir. >>

İşte bu sûretle muhârebe açıldı.

Rus İmparatoru II.Aleksandr18 muhârebe olunmazdan bir iki gün evvel ordusunun karargâh-ı umûmîyyesi olan Romanya hudûduna pek yakın bulunan Kişinof şehrine gelmişti. İmparatorun yanında iki büyük oğlu ve hânedânından diğer Prensler dâhi var idi. îlân-ı harb edildiği gün İmparator büyük kiliselerde duâlar ettikten sonra orduya ileri hareket emrini verdi.

Yine o gün Rus ordusunun külliyyetli bir kısmı Prut nehrini geçerek ikinci günü bu nehre yakın ve Romanya toprağında bulunan baş şehrine girdi. evvelce Ruslarla Romanya’lılar Beyninde akd edilen bir muâhede mûcebince bu şehir etraf köylerde bulunan Romanya mêmûrları vazifelerini Ruslar’a terk edip çekilmişlerdir.

Şehri mezkûrdan itibâren Rus ordusu mümkün olduğu kadar süratle Tuna’nın sahilini tutmak için evvelce tanzîm olunan plan mûcebince üç kol üzerine hareket ediyordu.

Sağ kol-General Brison kumandasında Öngeni nâm-ı mahâle ve oradan Tuna’ya Orta kol-General Vannovski kumandasında Biştemaka doğru ve oradan Tuna’ya Sol kol -General Radetski kumandasında yine Tuna’ya ilerliyordu

Bu kollardan maâdâ Ruslar’ın dördüncü bir kolu Tuna’nın Boğazını zabt etmek için General Prens Şahodeski kumandasında Boğazlara doğru ilerliyordu. Ruslar’ın Romanya toprağındaki hareketlerine mümânaât edecek düşman bulunmadığından aksâm-ı askeriyyesi serbest hareket ve celb-ı levâzım ve def’i ihtiyaç husûsunda zâten zîrâatçe zengin bulunan bu kıt’anın mahsûlâtından bol bol istifâde ederler idi.

18 II.Aleksandr :Osmanlı imparatorluğu ile Rusya arasında yaşanan 93 harbi sırasında Rusya’nın başında

bulunan imparatordu.II.aleksandr zamanında Rusya’da demiryolu ağlarının uzunluğunu 960 km den yaklaşık 23.000 km’ye kadar çıkarmıştır. Bu durum Rusya için ileride yaşayacağı olumlu ekonomik siyasi ve sosyal gelişmeler için ciddi bir hamle olmuştur.kendisi 63 yaşında iken bombalı bir saldırıda yaralanarak ölmüştür.Bulgaristan’ın Osmanlıdan ayrılıp özerklik kazanmasında önemli payı olan II.Aleksandr hâlâ bulgaristanda heykelleri dikilen ve Bulgaristan’ın kurucusu olarak kabul edilen bir imparatordur.

Me’a hâzâ Ruslar’ın hareketleri pek ağır idi. Çünkü ordularının Tuna’nın öteki sahilinde tamamıyla yerleşmesi altmış beş gün sürdü sonraları Ruslar bu ağırlığa münhasİran o mevsimde Romanya’da vukûa gelen yağmurlara ve bundan dolayı yolların âdem-i intizâmına atfetmek istemişlerse de bu ağırlığın birinci sebebi hareketlerindeki âdem-i intizâm olduğu ordularında bulunan ecnebî muhâberlerinin verdiği malûmattan anlaşılıyor.

Muhârebenin bu devrinde kat’î bir muhârebenin vukûu ihtimâli yok idi. Çünkü muhârib olan ordular temasta değildi. Me’ahâzâ muhârebenin şu devrinde vukûa gelen vak’ayı dâhi ehemmiyetten âri değildir. Şu kadar ki bu cihetin tafsilâtına girişmezden evvel îlân-ı harbi müteâkib İstanbul’da vukûa gelen ahvâle ve Ruslar’ın karşısında bulunan Osmanlı ordusunun tertîbât ve tanzîmatına dâir lâzım gelen malûmatı vermek lâzımdır.

Muhârebenin îlânı İstanbul ahâlisi tarafından çoktan beri zarûrî ve def’i gayri mümkün bir kaza gibi kabul olundu.

Memâlîk-i mahrûsa ,yirmiiki seneden beri eski düşmanımız bulunan Ruslarla muhârebe etmediğinden Bosna-Hersek ve Bulgaristan isyanları Ruslar’ın işi olduğunu bildiklerinden bu def’a Ruslarla bir harb etmek ârzûsu ahâlide yok değildi.Pek çokları Sırbiye’de olan muvaffakiyetin ehemmiyetini Kale alarak bi inâyetullah Ruslar’a dâhi galebe çalmak ümîdinde ve bu husûs için samimi duâlar etmekteydiler.Muhârebe îlân olunur olunmaz camiilerde vaazlar edilerek ahâlimiz ezhâr-ı hamiyete sevk olunmaktan dâhi geri durulmuyordu.

Bu hâlin neticesi olarak İstanbul ve ve Taşra ahâlimizde zâten hiçbir zaman eksik olmayan hamiyet-i islamiyye uyandı.Pek çokları bizzat muhârebeye iştirâk etmek istiyorlardı ; diğerleri buna muvaffak olamayacaklarını bildiklerinden asker ve muhârebe için iâneler toplamaya başladılar. Muhârebeyi müteâkib İstanbul’un fakir ve zengin evlerinde asker için melbûsât dikiliyor ve bâb-ı seraskerîye takdim olunuyordu.

Bir hissi hamiyetperverane yalnız Müslümanlarda değil, Ermeni ,Rum ailelerinde dâhi uyanmış idi o günlerde Ermeni millet patriği Narses Efendi19 bir beyânnâme neşr ederek kendi milletini ezhâr-ı hamiyete sevk ve teşvîk etti. Ahâlimiz nesi varsa cümlesini fedâ etmeye razı idi. Me’a hâzâ Sultan Abdulazizin devr-i âhirinde çıkan Şark meselesi neticesinin en sonra muhârebeyi mûcib olacağı fikri bizde pek kuvve idiyse de nisanın onikisinde îlân olunan muhârebe İstanbul’da epey telaşa mûcib oldu.

Vükelâ sık sık ictimâ ile müzâkerede bulunuyor, her tarafta tedârikât-ı harbiyyenin ikmâliyle uğraşılıyordu.

Efkâr-ı umûmîyyemizin en ziyâde güvendiği donanma-ı hümâyûn idi. Zîrâ oldukça kuvvetli bulunan Osmanlı donanmasına mukavemet edebilecek Ruslar’ın Karadenizde kuvvetleri olmadığı mâlûmdu.Muhârebe îlân olunur olunmaz İstanbul gazetelerinde ahâliyi teşvîk ve teşbii sadedinde pek müesser makaleler yazıldı.

Hükümet gerek düvel-ü ecnebîyeye ve gerekse vilayetlere batelgraf muhârebeyi işar etti. Muhârebe îlân olunduğunun ikinci günü zât-ı şâhâne Serdar Abdulkerim,Tuna ordu kumandanı Ahmed Eyüb, Anadolu dâr’ûl harbte kumandanı Ahmed Muhtar Paşalarla Batum ordusu kumandanı Hasan Tahsin Paşa’ya telgraf-ı hümâyûnlar çekerek muhârebenin îlânını bildirip teşvîkamiz ve müesser bir hayli sözlerle, açîlân bu harbte umûm-u asâkir-i Osmâniyeden fedâkârane hizmetler beklediğini beyân etti.20

19 Narses Efendi: Varjabedyan Patrik Mıgırdiç Hrimyan'ın istifası üzerine 18 Şubat 1874'te patrik

kaymakamı görevine getirildi. Genel Meclis'in 14 Nisan 1874'teki oturumu sırasında oy çoğunluğuyla II. Nerses adıyla Ermeni patriği seçildi. 12 Kasım 1881'de patriklik görevinden istifasını sadarete sundu. İstifası reddedilince, ertesi gün Adliye ve Mezahip Nezareti'ne de bir istifa mektubu sundu. Fakat II. Abdülhamid'in ısrarı üzerine ikinci istifası da reddedildi.

Varjabedyan 9 Mayıs 1884'te Ermenistan'daki Eçmiadzin Başpatriklik Katedrali'nde yapılan seçimle gıyabında tüm dünya Ermenileri başpatrikliği görevine getirildi. Rus çarı tarafından da onaylanan seçim sonrasında sağlığı nedeniyle bu görevden de 15 Ekim 1884'te istifa etti. Kısa bir süre sonra da vefat etti. Naaşı Kumkapı'daki Surp Asdvadzadzin Patriklik Kilisesi narteksinde toprağa verildi. Vağarşag Seropyan, Nerses Varjabedyan, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Komisyon, Nerses Badriark Varjabedyan (Patrik Nerses Varjabedyan)

Bahriyye umerâsına dâhi o meâlde ayruca çektiği telgrafta Donanma-yı Humâyûndan büyük büyük hizmetler beklediğini bildirdi.

Meclis-i mebûsânda dâhi o günlerde söylenen nutuklar hep hamiyet-i Osmâniyeyi muharrik sözlerden ibâret idi.

Muhârebenin ikinci günü meclis-i mezkûrede mebûsândan Halepli Manuk Karaca Efendi uzun bir nutuk söyleyerek burada Rusya devleti her vakît hristiyanları himâye bahanesiyle ıcray-ı zama’ire çalışmakta olduğunu ve hâlbuki memâlîk-i mahrûsa hristiyanlarının böyle bir himâyeye katîyyen ihtiyaçları olmayıp fikren ve hamiyeten hâlis Osmanlı bulunduklarını ve binâenaleyh serhatte bulunan asker kardeşlerinin yiyip içecek ve giyeceklerini tedârik için elden geleni fedâ edeceklerini beyân etti 21 Bu nutuku diğer hristiyan mebusları dâhi pek büyük alkışlarla kabul ettiler.Muhârebe îlânından iki gün sonra serhatten haberler dâhi gelmeye başladı.

14 Nisan tarihli Batum kumandanı Hasan Tahsin Paşa’dan gelen bir telgraf Ruslar’ın , Çoruksu taraflarında Ali Paşa Kumandasında bulunan asâkir-i Osmâniye üzerine hücum ederek şiddetli bir muhârebe neticesi epey telgraf verip ricât ettikleri haberini vermekte idi.

Yine ordudan gelen bir telgraftan Osmanlı zırhlıları Ruslar’ın Poti şehrini dökmekte oldukları anlaşıldı.Bu esnâda bahriyye ve harbiyye nezâretleri fevkalâde bir sûrette çalışıyorlar idi.Bahriyye karadenize kuvvetli bir donanma çıkarmakla meşgûl idi.

Bu donanma, Rus Karadeniz sevâhilini duyacak ,ilerde göreceğimiz vechle Sohum taraflarına Osmanlı askerinin çıkmasına yardım edecekti hükümetin şu hareketi yani Sohum taraflarına dessanet bir ordu çıkartması ise ileride anlaşılacağı cihetle büyük bir hata idi.Bu teşebbüs ol vakît iş başında bulunan ümerâmızın cehâletinden daha doğrusu o tarafların ahvâl-i coğrafyasını bilemediklerinden ileri geliyordur. Çünkü bu hengâmede Kafkasya sahili Kırım muhârebesindeki gibi Çerkes Müslümanları ile

meskûn değildi. Ruslar’ın bu son muhârebeden on beş sene evvel deniz sahilinden içerilere doğru iki yüz kilometrelik bir arazide kâmilen Rus ve Kazak ahâlisi iskân etmişleridi Müslüman ahâlisi orada pek az kalmış ve bunları bulmak için de uzun bir mesafeyi kat’ etmek lâzım idi. Bu ise oraya sevk olunacak olan yirmi binlik bir kuvvetin göreceği iş değildi.

O günlerde harbiyye nezâretinin en ziyâde uğraştığı bir madde varsa o da Kafkasya muhacirlerinden süvârî alayları teşkîl edip bunlardan şu muhârebede lâyık-ı vechle istifâde etmekti. Fi-l-hakîka bu zamanda gerek Rumeli ve gerek Anadolu dâr’ûl harblerinin her ikisinde en zayıf cihet Ruslar’a nisbet süvârî sınıfının az bir mikdarda bulunmasıydı.

Bu noksânı ikmâl etmek için fıtren süvârî bulunan Kafkasya muhacirlerini istihdâm etmek fenâ bir fikir değildi. Fakat maa’t-teessüf bu tedâbirden istifâde maksadının derdesti sonraları tecrübe edildiği üzere pek büyük mânâya tesâdüf etti.Bunlardan lâyık- ı vechle istifâde edilmedi.Çünkü başıbozuk ve intizâmsızlığa alışmış olan bu sınıf muhâriblerin az bir zamanda taht-ı itâate alınması mümkün değildi.Bunlar kendi başlarına hareket etmeye alışmış olub muhârebeden ziyâde yağmaya meyyâl idiler. Muhârebe îlân olunduğu günler İstanbul işte bu sûretle meşgûl idi.

Bu zamanda memâlîk-i mahrûsanın kısm-ı a’zamını teşkîl eden akvâm-ı mütenevvîde (bittabi Slav unsurundan maâdâ) hamiyet hissi uyanmış bulunduğu cihetle bu hissiyâtı,hükümet-i matlûba muvâfık idâre etmiş olsa idi şu muhârebede görülen işlerden ziyâdesinin görüleceği muhakkak idi.

Fakat ne fâidesi var ki böyle olmadı muhârebe uzadıkça İstanbul’daki ahvâlde dâhi fenâlaşırdı. Fakat biz bu fenâlığın esbâbından evvel Rumeli ordusunun ahvâline bir göz atalım.

Serdar Abdulkerim Paşa muhârebe îlânından birkaç zaman evvel dâr’ûl harbe doğru hareket etmiş idi. Serdar’ın pek galebeliği mâiyyeti var idiyse de vukûat takîb olundukça anlaşılacağı gibi bunların kısm-ı a’zamı işe yarayacak takımından değildi. Paşa Tuna vilayetine gelir gelmez hudûdun muayyene ve nevâkısının ikmâline himmet etti. Varna ve Şumnu târîkiyle Rusçuğa ve Navarin’e kadar nukât-ı mühimmeyi bir kere gözden geçirdi. Bu esnâda Vidin, Rusçuk, Silistre mevâkî-i matlûba muvâfık bir müdâfaa hâline getirilmiş idiyse de hudûdun sâir mahâllerinde o kadar istihkâmlar yok idi. Serdar burada birkaç mevâkînin daha tahkîmine emir verdi. Diğer taraftan orduya karargâh-ı umûmî olmak üzere Şumnu’yu intihâb etti. Kendisi de burada bulunuyordu.

Serdar ordusunun tanzîmi ve dâr’ül harbin tahkîmiyle uğraşırken Ruslar îlân-ı harb ediyordular. Bunu müteâkib Ruslar’ın sürat-i fevkalâde ile Tuna’ya doğru ilerlemesi, karargâhı epey telaşa düşürdü. Çünkü Tuna’nın öte tarafında bulunan Rus aksâm-ı askeriyyesinin istikâmet hareketleri Dolce,İskeçe,Maçin kasabalarına doğru olub bunlar ise beri tarafta bulunan ordumuzun tamamen karşısında idi. Ruslar peyderpey bu Kaleleri işgâl ettiler. Bunu gören Serdar kendi ordusunu zayıf gördüğünden mi her nedense dâr’ûl harbte yeni taksîmat-ı askeriyye icrâ etmeye lüzûm gördü. Bu zamanda Osmanlı dâr’ül harbinde bulunan kuvvet 170 taburdan ibâret olub muhârebe îlân olduğu günler bu kuvvetten tahminen altmış, altmış beş Vidin’de Osman Paşa’nın kumandasında bulunuyordu.

Serdar bu kuvvetten 30 taburu kendi tarafına aldı ve bu sûretle garb ordusunun kuvvetini nisfe yani yirmi bine indirdi. Ordu Erkân-ı harb’inin şu harekâtı hata idi. Çünkü düşmanın ne taraftan geleceği mechûl ve bu esnâda kesb edeceği ahvâl mâlûm olmadığından şimdilik her tarafta kuvvetli ordular bulundurmak behmehâl elzem idi. Eğer Ruslar Rusçuk, Silistre cihetlerine doğru hücum edecek olsalar idi oradaki kuvvet Ruslar’ın terdine mâziyâde kâfî idi. Çünkü burada gâyet metin Kaleler ve seksen taburdan ibâret bir kuvvet vardı. Muhârebenin bu devrinde ordu erkân-ı harbimizin takîb edeceği harekât-ı askerin taksîmi değil, düşmanın maksadını keşif ve şimdilik Tuna nehrini güzelce müdâfaa etmek için lâzım gelen tedâbirin icrâsıyla iktifâdan ibâret olacak idi.

Şu husûsta pek büyük kusur vak’a oldu. Bu istikşâf cihetine zerre kadar ehemmiyet verilmedi bu bâbdaki nevâkıs o vakît ordunun başında bulunan umerânın cehâletine atfedilemez. Çünkü meselâ umûm-u erkân-ı harb Reisi bulnan Necib Paşa’nın malûmat- ı askeriyyesi mükemmel olub bi’n nefs zamanımızdaki muhârebelerde keşf hizmetinin ehemmiyetini takdir edemeyecek zevâttan değildi. Mesele öteden beri bizim ordularımızda icrâ-ı hizmet ve vazifedeki tekâsül ve başkumandanın teseyyüb ve gamsızlığından ileri geldiğini söylersek hakîkatı Beyân etmiş oluruz. Düşmanın her hareketini keşfetmek için o vakît Tuna ordusu gibi müsâid bir ahvâlde bulunan orduya nâdiren tesâdüf olunur.Çünkü Tuna’nın öte tarafında deniz ve Tuna Boğazları civârında Tatar Müslüman köyleri pek çok olub bunlar vâsıtasıyla düşmandan muntazam malûmat almak mümkün olacağı gibi bu husûsta bizzat ulaklardan o tarafta pek ziyâde bulunan Osmanlı Yâhudilerinden dâhi lüzûmu kadar istifâde etmek mümkün idi. Bu akvâmın cümlesi Ruslar’a düşman Osmanlı tarafına meyyâl idiler bu sebebten Ruslar muhârebenin ibtidâsında bunların casusluklarından ziyâdesiyle korkmaktaydılar.

O vakît düşmanın ahvâl ve harekâtını teressud için Osmanlıların ellerinde mezkûr Ulahlarla Yâhudilerden başka daha müesser bir vâsıta var idi ki bu da Tuna’da bulunan donanmadan lâyıkıyla istifâde etmek yani merkezden monitorlarla karşı yakaya birkaç zâbıt geçirip oranın ahvâline dâir lâzım gelen fikir ve malûmatı edinmekti. Hâlbuki donanmadan bu kadarca bir istifâde şöyle dursun bilâkis daha sonraları zararlar tevellüd etmiş Serdar’a iyi baş ağrısı olmuştur. Çünkü o vakît küçük büyük yirmi iki kıt’adan ibâret bulunan bu donanma muhârebe îlân olunur olunmaz sözde Serdar’ın taht-ı kumanda ve idâresinde bulunacak idi. Hakîkat-i hâl bunun aksi oldu.

Muhârebe îlân olunmazdan evvel bu donanmanın kumandanı Hüseyin Paşa nâmında birisi idi ki bu zât umerây-ı bahriyyenin muktedirlerinden ve husûsen Tuna’da tol müddet gezdiğinden ora sahilini pek iyi biliyordu. Bahriyye nezâreti muhârebe îlân olunduktan biraz sonra bu zâtı diğer mahâlde istihdâm etmek üzere İstanbul’a aldı yerine Arif Paşa nâmında birisini gönderdi ki bu zât buralarının acemisi ve zâten cesûr ve sâhib-i iktidâr bir zât değildi.Arif Paşa bahriyye nezâretinden aldığı emir üzerine

Serdar’ın emrine o kadar kulak vermez kendi başına hareket eder idi. Bu fenâlığın netice-i muzîrâsı biraz sonra olanca dehşetle meydana çıktı. 22

Muhtasıran getirdiğimiz şu iki fıkradan dâhi anlaşılacağı vechle muhârebenin birinci devrinde bile Tuna ordu kumandanlığı icrâ-ı vazifede matlûba muvâfık ve ahvâlin îcâbatına göre hareket etmiyordu.Me’a hâzâ Serdar,kendi fikrince memâlîk-i mahrûsa hudûdunun muhâfazası için elzem gördüğü tedâbirin îfâsından geri durmuyordu fakat bu tedâbir sâlifüzzikrmaksadı îfâ edecek derecede müesser değildi. Çünkü Ruslar uyumuyor, Osmanlı ordusuna yaklaşmak üzere günden güne ilerliyordu.

Ruslar’ın îlân-ı harb eder etmez hattâ bir gün evvel ,ileriye doğru yürüdüklerini ve Yaş’tan itibâren üç kol üzerine hareket ettiklerini söylemiştik. Fakat Rus erkân-ı harbi kim bilir nereden aldığı malûmata göre, Osmanlılar Tuna’yı geçerek Rusları Romanya’da karşılamak ihtimâlini düşündüğünden ne sûretle olursa olsun sürat-ı mümküne ile Tuna’nın en mühim nukâtını elde etmeyi her şeyden elzem görüyordu.

Bu nukâtın en mühimi ise Maçinin karşısında ve Ulahiyenin Tekuş şehrine yakın ve Kalesinin karbinde bulunan (Sert) Barboş Köprüsü idi.ki bu köprü 246 metre uzunluğunda ve demirden yapılmış idi.

Bu köprünün bizim için dâhi sevk ‘ül ceyş nokta-i nazarından ehemmiyet fevkalâdesi var idi. Çünkü köprü tahrib edildiği hâlde Ruslar’ın o taraflarda kolaylıkla birleşmesi mümkün değildi. Etraf bataklıkla dolu olduğundan geçmek için yeni köprü yapmak lâzım idi.Şu muhârebeyeaidecnebî eserlerinde mezkûrdur ki muhârebe îlân olunur olunmaz Barboşi köprüsünün tahribi , SerdarPaşa’ya pek çok evvel birkaç taraftan tavsiye edilmiş ve hattâ Paşa İstanbul’dan dâr’ûl harbe hareket ettiği gün teşyî’ için gelen Nemse ateşemiliteri Paşa’ya hitâben <<Paşa hazretleri bilhassa size barboşi

22 (1)Tarih-i Zemre nâmındaki eseri. Bu eser eski zemre rüşdiye muallimi Hüseyin Raci Efendi

köprüsünün mümkün olduğu kadar süratle tahribini tavsiye ederim. Zirâ pek mühim noktadır. >> diye söylemiştir. 23

Grandük böyle bir mühim noktayı zabt etmek için vakti ve zamanıyla davrandı. Muhârebe îlânından bir gün evvel kuvvetli süvârî aksâmından müteşekkil bir fırkayı General Skobelev24 kumandasında serîan oraya sevk etti. Bu fırka mola etmeksizin; yüz kilometrelik mesafeyi bir gün bir gecede kat ederek ikinci günü yani îlân-ı harb günü köprüyü zabt etti.

Üçüncü günü bizim donanmamızdan bir monitor köprüyü tahrib etmek için geldi. Fakat Ruslar tarafından işgâl edildiğini gördüğü gibi geriye ricât ve Maçin’de bulunan istihkâmların siperinde sığındı…

Ruslar bu mühim noktayı tuttuktan sonra Tuna’nın sahilinde bulunan şehir ve kasabaları zabt ve işgâl ettiler.

Muhârebe nisan-ı Rûmînin onikisinde îlân olunmuş idi. Temmuzun dördüne kadar tahminen üçyüz bin kadar kuvette bulunarak Tuna sahilinde bulunan , Kalas,İbrail,Odenise,Corcova,Zemnise,Magoriti mevkîlerini işgâl ettiler. Şu esnâda Ruslar’ın Tuna Boğazlarından bu nehrin uzunluğuna kadar kadar işgâl ettiği hattın uzunluğu altıyüz kilometre idi. Fakat muhtelif tarafta askerle işgâl ettiği mevâkîi bir değildi.Tuna’nın öte taraflarında kırk bin asker bulunuyordu 150000 Rus Bükreş ve corcova arasında elli bin diğer mevâkîde yirmi otuz bin askerde bunların gerisinde turuk ve şimendiferleri muhâfaza ediyorlardı. Ruslar’ın Tuna sahilindeki tanzîmat ve tertîbâtı

23 La Guerre D’orıent en 1877 nâmındaki esere mürâcaat

24General skobelev 28 eylül 1843’de Rusyanın St.Petersburg şehrinde doğmuş Rusya imparatorluğu

ordularında önemli görevlere gelmiş bir komutandır.38 yaşında Moskovada ölmüştür 26 Haziran 1877 tarihindeki Ziştovi Muharebesi, 1 - 3 Eylül 1877 tarihlerindeki Lofça Muharebesi ve Şıpka Geçidi Muharebeleri de dahil olmak üzere skobelevin başında bulunduğu Rus ordusu Osmanlılara karşı birçk savaşı kazanmıştır.. Rusya, Edirne'yi ve Ayastefanos'u (Yeşilköy) ele geçirerek, 31 Ocak 1878'de Osmanlıları ateşkese zorladı.ayrıca, Edirne'nin Rusların eline geçmesinden sonra Selimiye Camii içindeki İznik çinilerinin bir kısmı Skobelev'in emriyle sökülerek Moskova'ya götürülmüştür

gâyet mâhİrane ve fenn-i harbe tamamıyla muvâfık idi.Sahilde az piyâde ve çok süvârî bulunuyordu.Ordunun kısmı külliyyesi geride ve Bükreş civârında idi,ki buradan lüzûmuna mebnî istediği tarafa sevk olunabilir idi.