• Sonuç bulunamadı

1. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.3. Temel Bölgesel Kalkınma Kuramları

19. yüzyılın sonlarından itibaren kalkınma kavramının önemi artmaya başlamıştır. Kalkınmanın gerçekleşmesi için çeşitli kuramlar ortaya çıkmıştır. Bu kuramlar içinde yer alan geleneksel kalkınma kuramı, kalkınmayı içsel nedenlerin sonucuna bağladığından kalkınmanın gerçekleşmesi için gelişmiş olan ülkelerden sağlanacak sermaye destekleri ile kalkınmanın gerçekleşeceğini ileri sürmektedir (Övgün, 2011: 263-281). Bu görüşü benimseyen ekonomistler gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkelerin farklı bir ekonomik işleyiş içinde olması gerektiğini savunmaktadırlar. Diğer bir kuram olan yapısalcı kalkınma kuramı, kalkınmanın geçekleşmesi için sermayenin artırılması ve iç pazarın potansiyelini yükseltmesi gerektiğini ileri sürüp kalkınmanın bu şekilde gerçekleşeceğini savunmaktadır. Fakat bu yaklaşımın, tam anlamıyla kalkınmanın gerçekleşmemesi ile çok da gerçekçi bir yaklaşım olmadığı zamanla idrak edilmiştir. Bu durumdan kurtulmak için tekrardan düzenleme yoluna gidilmiştir. Neo-yapısalcı kuram olarak düzenlemelerle destekledikleri ithal ikamecilikten tam anlamıyla vazgeçmeseler de devletin müdahalesi ile biraz daha esnekleşmişlerdir (Kaynak, 2011: 150-163).

Bağımlılık teorisi ise geleneksel Marksist ve yapısalcı fikirlerin etkisi ile Latin Amerika’da ortaya çıkmıştır. Bu düşünceyi savunan Marx ise kapitalizmin karakteristik özellikleri olan yayılmacılık ve sömürgecilik yönünden bağımlılık teorisini ele almıştır. Bu teoride kapitalist devletler Marksist bir yaklaşımla ekonomik anlamda kendisinden geri kalmış ülkeleri kendilerine bağımlı kılacak birtakım politikaları yerine getirmekten kaçınmamaktadır. Bu durumun neticesi olarak gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerin kalkınmasına engel olduğu anlayışı vardır (Karaş, 2017: 248-249).

1.3.1. Dengeli Kalkınma Kuramları

Dengeli kalkınma modeli, az gelişmiş ülkelerde görülen altyapının yetersiz oluşu, çalışanların maaşlarının yetersizliği, milli gelirin düşük olması ve geniş bir pazar ağının olmaması görüşüne dayanmaktadır. Burada temel olan düşünce müteşebbisi harekete geçirmek için sosyoekonomik bir ortam oluşturmaktır. Ayrıca ekonomideki bütün kesimlerin hep birlikte aynı anda geliştirilmesi anlamına da gelir. Bunun için birtakım kuramlar ortaya atılmıştır (İsmailov, 2007: 67-68).

Dengeli kalkınma, kalkınma sürecinde arz ve talep taraflarının bölünmezliklerini ortadan kaldıracağı yatırım ölçeğini tanımlamaktır (Kaynak, 2011: 374).

Dengeli kalkınma kuramı iktisatçısı Rosenstein-Rodan’ın “Big Push” teorisine göre dengeli kalkınma uyum içindeki yatırımlarla gerçekleşebilir. Bu durumun gelir artırıcı bir etkiye neden olacağını savunmaktadır. Dolayısıyla yeterli gelir oluşturmaya gerek kalmayacaktır. Rosenstein-Rodan’a göre ayrıca kalkınma aşamasında olan ülkelerde dışsal ekonomilerin var olması sebebiyle “Büyük İtiş Teorisi” kullanılmaktadır. Bu teoriye göre bir yatırım tek başına yarar sağlayamayacak, bunun yerine birbirine bağlı olarak farklı faydalara imkan sağlayacaktır. Bu faydalar, diğer sanayi kollarında sağlanacak arz ve talep olanaklarının çoğalmasındandır. Böylece yatırımların bütün alanlarda birbirine uyumlu şekilde başlatılmasının “Büyük İtiş’’ e sebep olacağını ileri sürmüştür (Dülgeroğlu, 1991: 41-42).

Nurkse’nin ihracata karşı endüstrileşmeden yana kuramı, az gelişmiş ülkelerin tropik ürün ve hammadde ihraç etmelerini belli bir süreden sonra tropik ürün ve hammaddenin azalması ile ithal edecekleri makine teçhizat ile eşdeğere sahip olacağını böylece kalkınmada denge sağlayacağını savunmuştur (Parasız, 2005: 19).

Chenery’nin dengeli kalkınma kuramı, dengeli kalkınmanın en uygun kaynak dağılımı ile piyasa mekanizması arasındaki bağlantının sağlanmasıyla oluşacağını savunmuştur. Chenery’e göre yatırımların planlanması ile en uygun kaynak dağılımının sağlanmasını gerçekleştirerek dengeli kalkınmanın sağlanacağını ileri sürmüştür (Taban ve Kar, 2016: 69).

1.3.2. Dengesiz Kalkınma Kuramları

Dengesiz kalkınma kuramları, dengeli kalkınma kuramlarına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Dengesiz kalkınma kuramını destekleyenler dengesizliğin kalkınmayı dengeli kalkınma kuramcıların aksine hızlı bir boyuta taşıyacağını öne sürmüşlerdir. Kalkınmanın yavaş ve hafif olarak gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, hatta müdahaleler ile oluşturulacak dengesizliklerin yükselme ve dalgalanmasıyla ekonomiyi kalkınmaya dahil edeceğini belirtmişlerdir. Dengeli kalkınma kuramında ısrarcı olmanın, kısa bir süre sonra durgunluğa neden olabileceğine ihtimal verilmiştir (Taban ve Kar, 2016: 69-70).

Dengesiz kalkınma yaklaşımının en önemli savunucusu Albert Otto Hirschman’dır. Hirschman yapılacak yatırımların iktisadi sektörler arasında denge gözetilmeksizin gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmakta olup bunun temel sebebini de kamunun elindeki imkanların sınırlılığına bağlamaktadır. İç piyasadaki sınırlı kaynakların denge gözetilerek dağıtılması durumunda hedeflere ulaşmanın mümkün olamayacağına dikkat çekmektedir. Bu sebeple tek bir sektör üzerinden gerçekleştirilecek yatırımların tek bir sektör üzerinden gerçekleştirilmesi gerektiğini, bunun sonucunda da zaten diğer sektörlere ihtiyacın artacağını savunmaktadır (Özbey ve Köse, 2017: 23).

1.3.3. İçsel Büyümeye Dayalı Kalkınma Kuramları

İkinci Dünya Savaşı ile Petrol Krizi arasında geçen dönem ekonomik stratejiler ve bölge planlamalarının popülaritesinin arttığı bir dönemdir. Düzenlenecek stratejilerle bölgedeki kaynakların kullanıma geçirilmesi ve dışarıdan gelen yatırımlar ile desteklenmesi sonucu bölgesel dengesizliklerin içsel olarak ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Fakat 1970 sonrası yaşanılan ekonomik sıkıntılar, ölçeği yüksek ve seri üretime endeksli kapitalizmin kesin kuralları doğrultusunda bölgesel stratejiler etkilenmiştir. Bununla birlikte bölgelerin bazılarında yaşanılan ekonomik sarsıntıların çoğunlukla sanayinin yoğunlaştığı yerlerde gerçekleşmesi ölçeğe göre getiri söylemlerini boşa çıkarmıştır. Bölgedeki yerel kaynakların dış yatırımlarla desteklenmesiyle kalkınma stratejisi yaşanılan durumlar karşısında yetersiz kalmış, yeni planlamaların yapılmasına neden olmuştur (Eraydın, 2004: 126-146).