• Sonuç bulunamadı

1. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1.2. Bölgeyle İlişkili Kavramlar ve Ayrımlar

1.2.3. Bölgesel Dengesizlikler

Bir ülkedeki bölgelerin kendi aralarında var olan sosyo-ekonomik farklılıklarının sonucu olarak oluşan dengesizliklerdir. Basit bir ifade ile bölgeler arasındaki her çeşit eşitsizlikten kaynaklanan dengesizliklerdir. Bu tanıma göre her ülkede az ya da çok söz konusu problemle karşılaşılması kaçınılmazdır. Dengesizlik kavramı, 1929’da ortaya çıkan Büyük Buhran ile önem kazanmış olup İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise engelleyici politikaların oluşumuyla karşılaşılmıştır. Esasen bölgesel dengesizlikleri Sanayi İnkılabıyla başlatmak da mümkündür. Çünkü Sanayi İnkılabının yaşandığı ülkelerde bu sorun oldukça yaygın hale gelmiştir. Bu dönemde ülkeler arasında ekonomik farklılıklar artarken ülke içindeki dengesizlikler de su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Gelişmiş yerlerin etrafında ekonomik ve sosyal hareketliliğin hızlı bir şekilde artması ve bu artış sonucunda bölgeler arasındaki dengesizliğin artması, gelişme göstergesinin koşulu haline gelmiş olduğunun da göstergesidir (Dinler, 2012: 96-98).

Türkiye nezdinde bölgesel dengesizlikler sanayileşme, illerin sosyo- ekonomik gelişme durumları, tarımsal alandaki gelişmeler, kentleşme oranları, nüfusun ekonomik faaliyet kolları bakımından ortaya çıkmıştır (Mutluer, 1999: 174- 177).

Türkiye’de Sanayileşme Bakımından Ortaya Çıkan Bölgesel Dengesizlikler: 19. yüzyılda ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile birlikte ivme kazanan

sanayileşme beraberinde getirmiş olduğu yeniliklerle birlikte ülkelerin sosyo- ekonomik çehresini değiştirmiş, siyasal ve benzeri alanlarda ülkeleri etkilemiştir. Günümüzde ulusal gelir içerisinde sanayi sektörünün payı ülkeler açısından sanayileşmede gelinen seviyeyi göstermektedir (Koç vd., 2018: 3).

Türkiye’de bölgesel dengesizlikleri ortaya çıkaran sebeplerin en başında gelen sanayileşme unsuruna bölgeler nezdinde baktığımızda ise Cumhuriyet’in ilk zamanlarından günümüzde kadar mevcut pozisyonunu koruduğu görülmektedir. 1927’deki verilere göre sanayileşme oranlarına bakıldığında Marmara Bölgesinin %29,7, Karadeniz Bölgesinin %17,2, Ege Bölgesinin %19, İç Anadolu Bölgesinin %13,2, Doğu Anadolu Bölgesinin %5,2 ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin %7,6 oranında bir sanayileşme oranına sahip olduğu görülmektedir. Verilerin de ortaya koyduğu gibi Marmara Bölgesi sanayileşme oranında en önde yer almıştır.

1973 yılını verilerine göre ise 1927’den 1973’e kadar olan dönemde bu oranlarda değişim yaşanmış olmakla birlikte batı bölgeleri sanayileşmede en önde gelmeye devam etmiştir. Bu dönemde Marmara Bölgesi sanayileşmede %54,7 gibi yüksek bir orana ulaşırken Doğu Anadolu, Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde az da olsa düşüşler yaşanarak sanayileşme oranları Ege Bölgesi için %15, Güneydoğu Anadolu Bölgesi için %2,1 ve Doğu Anadolu Bölgesi için bu oran %1,2 olmuştur (Mutluer, 1999: 174-175). 2000 yılında Marmara bölgesinde sanayileşme %50,4’e, 2001 yılında ise %52,4’e yükselmiştir. 2000’li yıllarda sanayileşme açısından en geri konumda bulunan Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin tesis payı 1927 yılına göre sırasıyla 3,9 ve 4,6 puan gerilemiştir. Diğer bölgelerden İç Anadolu bölgesinde 2001 yılında %14,1, Karadeniz bölgesinde %6,3, Ege bölgesinde %17,4, Akdeniz bölgesinde ise % 5,8 sanayileşme oranı bulunmaktadır (Eşiyok ve Sekmen, 2012: 17).

İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişme Durumlarına Göre Ortaya Çıkan Bölgesel Dengesizlikler: Ekonomik alanda görülen gelişmelerin eş zamanlı olarak

her yerde başlaması beklenemez. Bir bölgedeki beklenmedik bir buluş, yeraltı kaynaklarının zenginliği, coğrafi konum gibi unsurlardan kaynaklanan gelişmeler ekonomik bir sıçramayı başlatarak o bölgeyi diğer bölgelere göre daha cazibe merkezi haline getirmektedir.

Dolayısıyla ülke içerisinde bazı bölgelerde oluşacak olan cazibe merkezleri kendi ekonomisini ortaya çıkaracak ve sonrasında sağlanacak istihdam sayesinde bölge halkının ekonomisine katkıda bulunacaktır (Dinler, 2012: 107). Türkiye’de bu

bağlamda bazı iller tarımda, bazı iller turizmde, bazı iller sanayide kendi cazibe merkezlerini oluşturmuşlardır. Örnek vermek gerekirse İstanbul sanayide lokomotif görevi görerek Marmara Bölgesi’nde pek çok şehri etkisi altına alarak çevre illerin ekonomilerini olumlu yönde etkilemiştir. Aynı şekilde Ankara sanayi yönünden İç Anadolu’nun çekim merkezi olurken İzmir ticarette Ege Bölgesinin en önde gelen ili olmuştur. Turizm ve tarım açısından gelişmişlik düzeylerine bakıldığında ise Antalya, Muğla, Aydın ve Balıkesir illeri ön plana çıkmaktadır. Söz konusu sektörlerin ekonomik getirilerinin farklı olması ve yaratmış olduğu istihdam olanakları farklı olduğundan gayri safi yurt içi hâsıladan kişi başına düşen gelir de farklılaşarak sosyo-ekonomik farklılıklar meydana gelmiştir. Ülkemizde oluşan bu bölgeler arası sosyo-ekonomik farklılıkların azaltılmasına yönelik günümüzde GAP, DOKAP, ZBK gibi bazı projeler yürütülmektedir (Arslan, Demirel, 2010: 51-59; Kulaksız, 2008: 28-31).

Tarımsal Alanda Ortaya Çıkan Bölgesel Dengesizlikler: İnsanların temel

gereksinimlerinin tamamına yakını tarımsal faaliyetlere dayanmaktadır. Tarımsal faaliyetlerin verimliliği ise iklimsel faktörlerin etkisi altındadır. Bu faktörler dikkate alındığında tarımsal ekonomi doğal çevre koşullarına bağlı olarak yapılmak durumundadır. Her ülkenin kendisine özgü coğrafi koşulları olduğundan her ülke coğrafik koşullarına uygun tarım politikaları belirlemektedir. Tarımsal üretim ülkelerin kalkınmasında etkili olduğu gibi bölgesel kalkınma faaliyetlerinde ekonomik anlamda oldukça önemli bir paya sahiptir. Türkiye’de bölgeler arasında iklim, yer şekilleri, yükseklik gibi bazı coğrafik ve jeolojik farklılıklar söz konusudur. Türkiye’de özellikle coğrafi etkenlerden dolayı batıdan doğuya gidildikçe, yer şekilleri ve iklimin dezavantajı belirginleşmektedir. Bu belirginleşen farklılıklar içerisinde en dezavantajlı durumda olan ise Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Bölge toprakları oldukça uzun bir süre kar altında kalmakta, bu süre Sarıkamış’ta 153 güne çıkmaktadır. Uzun süren kış mevsiminin neticesi olarak soğuk iklime uyum sağlamış; ancak seyrek ve orman alt bitkileri açısından oldukça fakir ormanlar ortaya çıkmıştır. Bölge orman varlığı açısından fakir kalmakla birlikte toprakların büyük bir kısmı kış mevsiminin de etkisi ile tarım için pek elverişli değildir. İklimsel açıdan daha avantajlı olan ılıman bölgelerimizde ise tarımsal çeşitlilik ve üretim daha

fazladır. Bu tarz ılıman iklim ürünlerinin ise soğuk iklim koşullarında yetişebilme imkanı imkansıza yakındır. Fakat Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde son zamanlarda faaliyete geçirilen baraj yapımları, bölgenin iklimi üzerinde olumlu yönde etki yapmıştır. Bu olumlu etki özellikle Malatya ve Elazığ’da kendisini göstermiş ve bölge eskisinden daha fazla yağmur alırken karla örtülü gün sayısında ise azalma olmuştur. Bu sebeple bu iller kalkınmışlık noktasında bölgenin diğer illerine göre daha ileri bir seviyeye ulaşmıştır ve ileriki yıllarda bu değişimlerin etkilerini daha da göstermesi beklenmektedir (Gündüz, 2006: 100-101; Bilen, 2006: 263).

Nüfusun Ekonomik Faaliyet Kolları Açısından Bölgesel Dengesizlikler:

Bir ülkede aktif iş gücünün sektörel dağılımları o bölgenin gelişmişlik düzeyini ortaya koymaktadır. Bu noktadan hareketle Türkiye’nin istihdam yapısına kısaca göz attığımızda 1985 yılı için tarımda çalışanlar açısından en önde gelen bölgelerimiz %75,7 ile Doğu Anadolu, %74,4 ile Karadeniz ve %70,8’lik bir oranla Güneydoğu Anadolu bölgemiz olmuştur. Bu oranlar Marmara Bölgesi’nde %33,7’ye kadar düşerken Ege Bölgesi’nde yaklaşık %59 olmuştur. Sanayi sektöründe çalışanlar incelendiğinde ise durum tarım sektöründe çalışanlara göre tam tersi bir durum vardır. Tarım sektöründe Türkiye ortalamasının altında kalan Marmara Bölgesi söz konusu sanayi sektörü olunca %27,2 ile Türkiye’nin en önde gelen bölgesi olmuştur. Ege Bölgesi %15,5 ile istatistiklerde yer alırken tarımda önde gelen bölgelerimizden Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu oran %8,2 olurken Doğu Anadolu’da bu oran %5,1 olmuştur. Hizmetler sektöründe ise Marmara ve Ege bölgelerimiz belirli bir oranda istihdam imkanları sağlarken diğer bölgelerimizde bu oran oldukça sınırlı kalmıştır. Günümüze ilişkin son sektörel istihdam oranları incelendiğinde hizmetler sektörünün ağırlığı %55,4; sanayi sektörünün ağırlığı %19,9; inşaat sektörünün payı %7 ve tarım sektörünün payıysa %17,7 olarak gerçekleşmiştir (Mutluer, 1999: 177; Alkan, 2018: 2)