• Sonuç bulunamadı

Eğitim – Öğretim Süreci

B) Öğrenciler Açısından Nasıl Bir Çevre İçin Eğitimi?

8. Teknoloji ve Mekanik Yönelim

Makinelere, bilgisayarlara, otomobillere, cep telefonlarına, elektronik aletlere yönelim.

Teknolojinin son cihazlarını kullanma ve bundan zevk alma.

Yukarıda “ekolojik bireyi” etkileyen faktörleri incelediğimizde, onların farklılığını ve çeşitliliğini kolayca görebiliriz. Böylece her birey doğaya kendi penceresinden bakar ve doğayı istediği gibi algılar ve yorumlar. Bazıları için doğa estetik ve romantizm kaynağıdır, bazıları için ev ve iş sorunlarından kaçış yeri, bazıları için ise dinlenme ve yalnızlaşma mekânıdır. Örneğin erkek çocuklarda genelde “Teknolojik ve Mekanik Yönelim” daha yaygındır. Kentlerde yaşayan çocuklarda “Teknolojik ve Mekanik Yönelim”, köylü çocuklara göre daha yaygındır, oysa kırsal kesimdeki çocuklarda “Doğaya Güven” ve “Tarihsel - Kültürel Yönelim” daha yaygındır. Tüm bireyler arasında en yaygın yönelim “Pastoralizm - Romantizm” olsa da, yaş ilerledikçe etkisi azalmaktadır. Yaş ilerledikçe, eğitim ve kültür seviyesinin yükselmesine paralel olarak “Doğaya Güven” ve “Doğaya Saygı” artmaktadır. 271

Genel olarak, insan ekolojisi biliminin gelişim ve kapsamını, insanın çevreye ve çevrenin insana etkisinde yaşanan olgu, olay ve sonuçlar şekillendirmiştir. Fakat ekolojik bilgi, çocuğun bedensel, düşünsel ve psikolojik, kısaca iç dünyasını da kapsamalıdır, ayrıca çocuğun etrafındaki insanların düşünce ve davranışları ile “ötekilerin” iç dünyasını da dikkate almalıdır.

İnsan ekolojisini kavramak, algılamak ve yorumlamak, insanın birey olarak kendi kişiliğine ve beşeri – fiziki çevresine karşı ekolojik bakış açısı ile bakmasından ve bunu yaşamsallaşmasından geçmektedir.272 Kazanciyev’e göre ”geleceğin insanı anlam ve amaç olarak düşünülmelidir. Onun kişiliği bir bütünlük içinde olmalıdır.”273 Bugünkü ekopedagojik düşünce ve bugünkü çevre eğitimcileri bu kişiliği şekillendirirken bireyin toplumsal ve doğal çevresine olan bakışında çevre bilinç, kültür ve duyarlılığı da dâhil etmeleri gerekmektedir.

Günümüzdeki klasik eğitim, ayrılığı öğretmektedir. Siyaset bilimi, ekonomi, felsefe, antropoloji, biyoloji, psikoloji, kimya, coğrafya gibi disiplinler, birbirleriyle bağlantılı olduklarında çevrenin durumunu açıklayabilmelerine karşın, birbirlerinden ayrı tutulmaktadır.

Örneğin Ohio’daki Oberlin Colege profesörlerinden David Orr’un düşüncesine göre, sınıfta ders

271 Kostova, Zdravka Blagoeva, a. g. e., s. 99

272 Yanakieva, Elka, Az Sım Potokıt a Ti – Rekata v Kayato Se Vlivam, İzdatelstvo Dinamit, Yanbol, 2000, s. 86

273 Kazanciev, S, Obşta Psikologiya, Universitetska Peçatnitsa, Sofiya, 1941, s. 39

işlemek bu ayrılığı öğretmek demektir, çünkü bu dersler çevresel açıdan büyük maliyetleri olan fosil yakıt ve su tüketiminin yapıldığı ve öğrencilerin psikolojik açıdan doğal dünyanın uzağında bırakıldığı yapay sınıf ortamlarında gerçekleştirilmektedir. Bunun sonucunda, eğitim yapısı öğrencilere, yaptıkları davranışların ekolojik sonuçlarını göz ardı etmeyi öğretmektedir.274

“Ekolojik okur-yazarlık”, her şeyden önce, büyük resmi görebilmek için, bütün derslerle, bütün disiplinlerle ilgili kavramları, konuları, bilgileri birleştirip bir senteze varma becerisi, bütünü görebilme başarısıdır. İlköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine verilen eğitim, tanımları ezberletme, kavramları ve öğeleri algılama ve not tutma çalışmalarından ziyade, çeşitli düşüncelerin üretildiği, günlük deneyimlerle karşılaştırıldığı ve yenilendiği, araştırma, tartışma ve diyalog ortamında şekillenmelidir.275 Ancak o zaman dünyanın bütünselliği anlaşılabilir.

Ancak o zaman insan-doğa ilişkileri sağlıklı algılanmış olur. Ancak o zaman farklı derslerde öğretilen konular bir araya getirilerek bütünsel tablo tamamlanmış olur. Ancak o zaman küresel ekolojik toplumun temelleri atılmış olur.

Ekolojik – okuryazarlığın tüm toplumlarda, tüm ülkelerde kademe kademe yaygınlaşarak “Küresel Ekolojik Toplum” şekillenmeye başlamalıdır. Çevre için eğitim almış bireylerden oluşacak olan ‘’Küresel Ekolojik Toplumun‘’ aşağıdaki anahtar kavramlar üzerinde gelişmesi beklenmektedir:276

• Ekolojik gelişme ve ekolojik devrim

• Ekolojik kültür ve ekolojik eğitim

• Sosyo-ekosistem ve sosyal ekoloji

• Çevre bilinci ve çevresel sorumluluk

• Biyosfer merkezli düşünce

• Eğitimin çevreselleştirilmesi

• Ekolojik insan ve çevresel sosyalleşme

• Eko-teknoloji (teknolojin çevreselleştirilmesi)

• Eko-ekonomi (ekonominin çevreselleştirilmesi)

• Ekolojik sorunlarına eleştirel bakış

274 Roodman, David Malin, “Sürdürülebilir Bir Toplum Oluşturmak”, Dünyanın Durumu 1999, Sürdürülebilir Toplum İçin Worldwatch Enstitüsü Raporu, Tema Vakfı Yayınları No:27, İstanbul, 1999, s.

239 275 Brown, Lester R. – Flavin, Christopher – French, Hilary Dünyanın Durumu 1999, Sürdürülebilir Toplum İçin Worldwatch Enstitüsü Raporu, Tema Vakfı Yayınları No:27, İstanbul, 1999, s. 239

276 Ayvaz, Zafer, “Çevre Eğitiminin Amaç ve Fonksiyonları”, Çevre Eğitimi: Metot ve Özel Konular, Uluslararası katılımlı III. Ekoloji Yaz Okulu Tebliğleri, Editör: Zafer Ayvaz, Çevre Koruma ve Araştırma Vakfı, Çevre Eğitimi Merkezi Yayınları: 2, Onur Ofset, İzmir, 1998, s. 31.

• Bireyler arası ve diğer canlılara karşı çevresel duyarlılık ve hoşgörü.

• Ülkeler ve toplumlar arası ekolojik diyalog ve hoşgörü.

Ekolojik devrimin gerçekleşmesi ve başarıya ulaşması, felsefi, eğitim ve etik değerlerdeki değişimin yanı sıra politik, sosyal, kültürel, yönetsel, hukuksal ve idari işlev, yaptırım ve faaliyetlerin ekolojik tolerans ve kabul edilebilirlik çerçevesine bağlıdır. Özellikle milli eğitim sistemi ve öğretmenlere bu konuda büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.

Ülkemiz eğitimcilerin en önemli görevlerinden biri çocukları ve yetişkinleri çevre konusunda bilgilendirmek ve çevre konusunda olumlu tutum ve davranışlar kazandırmaktır.

Eğitimin amaçlarından biri, insanlara sorumluluk sahibi vatandaşlar olabilmelerini sağlayacak araçlar sunmaktır. Öğrencileri çevre konusunda bilgilendirmek, “vatandaşlık” kavramını, dünya vatandaşı olma sorumluluğunu da kapsayacak biçimde genişletmektir. Geleceğin ekolojik toplumu şekillenirken, çocukların kalbindeki duyguları ve beynindeki bilgileri değiştirerek içsel devrimle başlayıp, küresel ekolojik devrime doğru yol almalıyız. Bu da duyarlı, bilgili, çevre bilinci ve ekolojik kültürü yüksek, eko bireylerle gerçekleşebilir. Bu eko bireylerin şekillendiği ortam ise teorik ve uygulamalı çevre için eğitim ortamıdır. Özetle genç kuşakların kalbinde ve beynindeki devrimi gerçekleştirmeden, ekolojik devrim başarıya ulaşması zor görülmektedir.

Bunun gerçekleşmenin anahtarı ise çevre için eğitim ile ekoloji ilkelerinin birleştirmesinden geçmektedir.

2. 1. 8. Çevre İçin Eğitim ile Ekoloji İlkelerinin Bütünleşmesi

Bugün ülkemizde uygulanan resmi eğitim gerekli ve önemlidir, fakat işlevsel ve yeterli olduğu söylenemez. Bugün yönetici, ebeveynler ve öğretmenlerin büyük bir bölümü çocukları doğanın bir parçası olarak değil, doğanın kullanıcısı, tüketicisi ve sömürücüsü olarak yetiştirmektedirler. Bu nedenle doğa nimetlerini sınırsızca kullanmak, doğa unsurlarına yarar ve çıkar gözüyle bakmak, çocuklarda küçük yaştan itibaren olgunlaşmaya başlamaktadır. Tüm bunlara bağlı olarak, çocukların doğa ile bütünleşememesi, istenilen çevre bilinci ve duyarlılığı kazanamamaları, yaşadıkları yöreyi tanıyıp benimsememeleri, doğaya karşı duyulması gereken sevgi ve saygının çocukların kalplerinde filizlenememesi beklenen bir sonuçtur. Bu durumda yapılması gereken nedir? Atılması gereken ilk adımlardan biri, ekolojinin ilkeleri ile çevre için eğitimin ilkelerini bütünleştiren bir eğitim-öğretim anlayışı ile yeni toplum modeli inşa etmek için gerekli düzenleme ve çalışmalara başlanmasıdır.

Doğaya saygı ve sevgi besleyen; sorumlu tüketici ve tutarlı ekolojik tutum ve davranışları ile çevreciliği benimsemiş “Dünya Vatandaşı” ekobireylerin bir araya gelmesi ile oluşan yeni toplum modelinin yaratılması ve böylece insan-doğa ilişkilerinde yeni bir dönemin başlaması aşağıdaki 13 ilkenin, çocuklar tarafından özümsenmesi, anlamlandırılması ve hayat felsefesi olarak benimsenmesi ve uygulanmasına bağlıdır:277

2. 1. 8. 1. Dünyanın ve Doğanın Bütünlüğü İlkesi

Canlı ve cansız unsurlar ile hayvanları, bitkileri, insanları, havası, suyu, taşı ve toprağı ile doğa bir bütündür. Doğa içerdiği fiziksel, kültürel ve biyolojik unsurları ile karmaşık ve çok boyutlu bir sistemdir. Bu nedenle doğadaki canlı ve cansız unsurlar arasında karmaşık ve çok boyutlu ilişkiler bulunmaktadır. Ancak bu etkileşimler ve ilişkiler, belli kurallar, belli bir bütünlük, uyum ve denge içinde gerçekleşmektedirler. Doğadaki bu ilişkilerin oluşumu, çok boyutluluğu, etkileri ve önemi çocukların kavrayabilecekleri örneklerle ve bilimsel kanıtlarla anlatılmalıdır. Doğadaki unsurlar arasındaki ilişkilerde görülebilecek bozulmalar, beşeri etkenler ile ortaya çıkacak suni değişimler, doğada var olan uyum ve dengeyi bozabilir ve ciddi ekolojik sorunlara yol açabilir görüşü, örnek ve kanıtlarla çocuklara anlatılmalı ve öğretilmelidir. Tüm bunları çocuklara öğretip kavratırken, aşağıdaki beş kuralın göz önünde bulundurulması gerekir:

• Hiçbir tür veya popülasyon gelişimini süresiz olarak devam ettiremez.

• Her bir türün doğada oynadığı özgün bir rol ve işlevi vardır.

• Her bir tür veya organizma belirli çevresel koşullarda yaşayabilir.

• Tüm türler eninde sonunda yok olacaktır.

• Dünyadaki bütün canlılar aynı rüzgâr ve akıntının içindedirler. Bu nedenle gezegenimiz, bütün canlıların küresel ortak alanıdır

Vester, okullarda ve üniversitelerde verilen eğitim ile öğrencilere dünyanın bütünlüğünü kavratılamadığını, bunun temel sebebi de eğitim ve düşünme sistemi ile yanlış öğrenme yöntemlerinden kaynaklandığını belirtmiştir.278 “Ekolojinin Anlamı” çalışmasında Vester şu görüşü belirtmiştir:279

277 Erdem, Ümit (Editör) , a. g. e., s. 30 – 32; Kışlalıoğlu, Mine – Berkes, Fikret, Çevre ve Ekoloji, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993, s. 17 – 24; Kayır, Gülser Öztunalı, a. g. e., s. 26; Ertürk, Hasan, a. g. e., s. 19 – 23; Yıldız, Kazım - Sipahioğlu, Şengün - Yılmaz, Mehmet, Çevre Bilimi, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara, 2000, s. 19 – 22; Ünder, Hasan, Çevre Felsefesi. Etik ve Metafizik Görüşler, Doruk Yayınları, Ankara, 1996, s. 196 - 205

278 Vester, Frederic, Ekolojinin Anlamı, Arıtan Yayınevi, İstanbul, 1997, s. 98

279 Vester, Frederic, a. g. e.,s. 22 - 23

“Bize öğretildiği haliyle dünya, birbirinden ayrı elemanların farklı yoğunlukta bir arada bulunmasıyla oluşan bir kütledir. Biz bu elemanların hepsini tek tek bilmekteyiz, onları en küçük ayrıntılarına kadar inceleyebiliyoruz, fakat bu elemanlar arasındaki ilişkileri ve karşılıklı etkileşimleri bir türlü kavrayamıyoruz. Yani sistemin davranış şeklini görmezlikten geliyoruz, çünkü bu konular bilim dallarını ve uzmanların yetkilerini aşıyor. Bu nedenle, konferans salonlarında ve araştırma laboratuarlarında bu türden çalışmalara rastlanmıyor. Bunun bir sonucu olarak da realiteyi (gerek dış dünyayı ve gerekse de kendimizi) asla gerçekte olduğu şekliyle anlayamıyoruz.”

Çocuklar doğanın unsurlarını, bu unsurlar arasındaki ilişkilerin sebep ve sonuçlarını, doğanın zenginliğini ve işlev mekanizmasını, dünyanın birbirleri içine girmiş yüzlerce kompleks sitemden oluştuğunu ve buna rağmen bu karmaşık sistemler arasında bir etkileşim ve bütünlük olduğunu algılayamadan, öğrenmeden, gerekli ekolojik kültürleşme temelini almadan, dünyanın ve doğanın bütünlüğünü kavrayamazlar. Bu bütünlük içinde kendilerinin yeri ve önemini tartamazlar, algılayamazlar. Ayrıca, öğrencilere biyosfer, ekosistem, besin zinciri, enerji, biyom, biyotop, ekolojik piramitler, habitat, niş, komünite ve populasyon gibi temel ekolojik konular kavratılmadan, doğadaki düzen ve uyumu, doğanın işleyişi ve bütünlüğünü anlayamazlar. Ekolojik bilinçlenme, ekolojik bilgilenme ile başlar görüşü, dünyanın bütünlüğü ilkesi için de geçerlidir.

2. 1. 8. 2. Doğanın Sınırlılığı ve Yeterliliği İlkesi

Evimizin, okulumuzun, yurdumuzun bir sınırı olduğu gibi dünyanın ve dünyadaki doğal kaynaklarının da bir sınırı olduğu gerçeği çocuklara kavratılması gerekir. Orman, balık, toprak, kömür, petrol, doğal gaz, su ve benzeri kaynakların bitmez tükenmez olmadıklarını, bu nedenle bunları tutumlu kullanılması gerektiğini çocuklara örnek ve kanıtlarla açıklanması gerekir. Her ekosistemin, her bölge ve ülkenin belirli bir taşıma gücü vardır. Örneğin bir göle bırakılan evsel ve endüstriyel atıkların yoğunluğu ve miktarı, gölün kendini temizleme kapasitesini aştığında, göldeki ekolojik denge bozulmakta ve ciddi çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.

Her ülkenin belli bir coğrafi, ekonomik ve ekolojik potansiyeli vardır ve bu potansiyel doğrultusunda, her ülkenin belli nüfus miktarını barındırma, besleyebilme ve sosyo-kültürel ihtiyaçlarını karşılayabilme kapasitesi vardır. Bu mevcut kapasitenin üzerine çıkıldığında o ülkede önemli ekonomik, sosyal ve ekolojik sorunların da çıkması kaçınılmaz olduğunu.

Sınıfımızın ve okulumuzun belli bir taşıma kapasitesi olduğu gibi ülkelerin ve dünyanın da benzer taşıma kapasitesi olduğunu çocuklara örneklerle anlatılması ve kavratılması gerekir.

Doğanın sonsuz olmadığını, odun, kömür, petrol, tatlı su, balık, maden gibi doğal kaynakların tükenebileceğini ve ekosistemlerin taşıma kapasitesinin sınırlı olduğunu; deniz, orman, bozkır, göl, nehir gibi doğal ekosistemlerin olumsuz etkenleri ve kirliliği belli bir çizgiye kadar taşıyabileceklerini ve bu çizgi aşıldığında onarılmayacak çevre sorunlarının ortaya çıkabileceğinin çocuklara anlatılması ve kavratılması gerekir.

2. 1. 8. 3. Doğada Hiçbir Şey Yok Olmaz İlkesi

Birinci termodinamik yasasına dayanan bu ilkeye göre doğada var olan madde ve enerji bir şekilden başka bir şekle dönüşebilir ama tamamen yok olamaz. Doğal ortamdaki madde veya enerji şekil değiştirebilir ve bir süre sonra farklı bir içerik ve görünümde oraya çıkabilir, ama asla tamamen yok olmaz. Konut veya fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlar, göl ve akarsulara bırakılan boya, yağ ve kimyasal zehirler, tarlalara atılan kimyasal gübreler değişmiş olsalar dahi eninde sonunda tekrar ortaya çıkmaktadırlar ve canlılara zarar vermektedirler.

Termik santrallerin bacalarını ne kadar yüksek inşa edersek edelim ve nükleer atıkları ne kadar derinlere gömersek gömelim asla onlardan tam olarak kurtulmuş değiliz. Özetle, doğaya bırakılan hiçbir maddenin tamamen yok olmadığını ve insanlar tarafından çevreye atılan zararlı gaz, sıvı ve atık maddelerin eninde sonunda tekrar insanlara geri ulaştıklarını ve onlara zarar verdiklerini çocuklara örneklerle anlatılması ve öğretilmesi gerekir.

2. 1. 8. 4. Doğanın Geri Tepmesi İlkesi

Doğal sistemler uyum ve denge içinde varlıklarını sürdürmektedirler. Bu nedenle bu sistemlere dışarıdan yapılan bir müdahale istenmeyen ekolojik sonuçları da beraberinde getirmektedir. Her etkinin bir tepkisi olduğunu ifade eden fizik kuralı doğa için de geçerlidir.

Doğaya yapılan her müdahale, doğanın ama olumlu ama olumsuz fakat mutlak bir tepkisiyle sonuçlanır. Ekosistemdeki bir hayvan veya bitki türünün yok edilmesi, kocaman ekosistemi tek başına etkileyemez gibi düşünülse de bir türün yok edilmesi ekosistemdeki diğer türleri de etkilediği için beklenmedik olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin yılanların yok edilmesi fare sayısının artmasına, ormandaki çakal ve kurtların yok edilmesi ise dağ domuzlarının sayıca artmasına neden olabilir. Çocuklar yılanları veya kurtları sevmeseler de onların ekosistem içinde üstlenmiş oldukları ekolojik görev ve önemini düşünerek, doğadaki uyum ve dengenin bozulmaması için onların avcılar ve yetişkinler tarafından yok edilmemeleri gerektiğine inandırılmalıdırlar. Özetle, doğaya karşı insanoğlunun kazandığı bir zafer, bir müddet sonra hüzün, acı ve yenilgiye dönüşebilir yargısı kanıt ve örneklerle kavratılmalıdır çocuklara. Bu nedenle insan gelişigüzel doğaya müdahale etmemeli, kendi çıkar ve istekleri doğrultusunda

doğa unsurlarını hoyratça kullanmamalı çünkü eninde sonunda doğanın acı intikamı ile yüzleşecek görüşü, çocuklara aktarılmalı ve benimsetilmelidir.

2. 1. 8. 5. Doğa En Uygun Çözümü Bulur İlkesi

Bugün gezegende var olan kuşlar, çiçekler, balıklar, böcekler, otlar, ağaçlar, memeliler vb. canlılar milyarlarca yıllık uzun bir evrim süreci geçirerek bugünkü görünümlerine ulaşmışlardır. Bu uzun evrimsel süreçte bazı canlılar yeni koşullara uyum sağlamış, bazıları ise uyum sağlayamadıkları için yok olmuşlardır. Özetle, kimin yaşayıp yaşamayacağına, kimin ne yönde değişip gelişeceğine doğa kendi denge ve yasaları ile belirlemiştir. Böylece doğa, değişebilirliğini, yenilenebilirliğini ve gelişebilirliğini kendisi tayin etmiştir. Ancak son yüzyılda artan yoğun beşeri faaliyetler ile doğanın yukarıdaki özellikleri engellenmeye ve bozulmaya başlamıştır. Doğaya yapılan her beşeri müdahale onun dengesini, uyumunu ve işlevselliğini olumsuz etkilemiştir. Böylece “Doğa en uygun çözümü bulur.” düşüncesinin yerini “İnsan en iyi çözümü bulur.” düşüncesi almış ve doğanın değil, insanın belirlediği istek, amaç ve yasalar ön plana çıkmıştır. Tüm bunlar yöresel ve bölgesel çevre sorunlarının zamanla küresel derin ekolojik sorunlara dönüştüğünü, örnekler vererek çocuklara açıklamalı ve kavratılmalıdır.

2. 1. 8. 6. Doğada Bedelsiz Yarar Olmaz İlkesi

İkinci termodinamik yasasına dayanan bu ilkeye göre her enerji dönüşümünde enerjinin bir kısmı, daha az yoğun ve dağınık şekle dönüşür. Örneğin arpa ile beslenen at, arpadaki enerjinin yalnızca % 10’unu alır. Geriye kalan % 90’lık kayıp, bitki enerjisinin hayvan enerjisine dönüşümünde ödenen bedeldir ve metabolik harcamalar sonucunda çevreye dağılır.

Bu yasaya göre 100 kalori değerindeki buğdaydan ancak 10 kalori değerinde et üretilebilir.

Dolayısıyla etle beslenme yerine buğday ile beslenme halinde bir kişi yerine on kişi aynı kaloriyi alabilecek. Böylece bu ilkenin verdiği temel mesaj, doğada hiçbir şey bedava değildir, her kazancın ve her enerji dönüşümünün bir bedeli vardır. Bitki – hayvan - insan arasındaki beslenme zincirinde doğal kaynaklarının tutumlu kullanımı açısından bu ilkenin büyük önem taşıdığı çocuklara açıklanmalı ve kavratılmalıdır.

Kesilen ve yakılan ormanların, barajlarla kaplanan nehirlerin, kurutulan göllerin, verimliliği azalan okyanusların ama az ama çok ülke ve toplumlara bir takım fayda ve kazançları olduğu gibi, bu fayda ve kazançların bir bedeli olduğunu ve bu bedeli tüm insanlık, tüm gezegen ödemek zorunda olduğunu çocuklara kanıtlarla açıklanması gerekir. Yaygınlaşan kuraklık ve çölleşme, küresel ısınmadaki artış, verimsizleşen tarlalar, yok olan bitki ve hayvan

türleri, yükselen denizler, yoksullaşan toplumlar bizim doğaya yaptığımızın bir bedeli olduğunu çocuklara kavratılması gerekir.

2. 1. 8. 7. Doğaya Sevgi ve Saygı İlkesi

Yukarıdaki altı ilke dikkatle okunup düşünüldüğünde “Doğa neden önemlidir?” ve

“Doğayı neden sevmeliyiz?” sorularının yanıtlarına kendiliğinden ulaşılmaktadır. Çocukların

“Neden insanlar doğaya muhtaçtır?” “Biz olmadan doğa yaşayabilir, ama doğa olmadan neden biz yaşayamayız?” “Neden doğaya saygı ve sevgi beslemeliyiz?” sorularına verilebilecek yanıt, doğa unsurlarını tanımaktan, doğanın işlev ve önemini açıklamaktan geçmektedir. Kısaca, doğayı tanıyamayan, algılayamayan, önemini kavrayamayan çocuk onu benimseyemez, onunla bütünleşemez, ona sahip çıkamaz, onu koruyamaz ve daha da önemlisi onun için savaşamaz.

Evrende yaşayan her canlı yaşama hakkına veya en azından yaşam için savaşma hakkına sahiptir. Ama küçük ama büyük, insanlar açısından ama faydalı ama faydasız, doğada ama sık ama nadir görülen her canlının yaşama ve var olma hakkı vardır. Çünkü her canlı kendine has bir özsel değere sahiptir ve bu nedenle her bir canlının evrende eşit ölçüde özgerçekleştirme hakları vardır. Başka canlı türlerinin insan türünü yok etmemesi gerektiği gibi, insanların da başka türleri yok etmemesi gerekmektedir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki hangi canlının gelecekte ne gibi ekonomik yararlar sağlayacağı da bugünden öngörülemez.

Bu bağlamda, evrensel eşitlik normu, diğer canlıları da özsel olarak değerli görmesiyle insan merkezci olmaktan kurtulur ve böylece türlerin ve yaban hayatının korunması için uygun bir etik zemin hazırlar. Çocuklar açısından olaya bakıldığında, çocukların doğaya saygı ve sevgi beslemeleri için, önce öğretmenlerine, aile bireylerine, yaşıtlarına ve arkadaşlarına saygı ve sevgi göstermeleri gerekmektedir, daha sonra bu sevgi ve saygı çiçeklere, kuşlara, balıklara, ormanlara kısaca tüm canlılara olan evrensel bir sevgi ve saygıya dönüşmelidir. Kendisiyle barışık olmayan, toplumsal çevresi ile uyum sağlayamayan, ailesini ve arkadaşlarını sevmeyen bir çocuktan, doğa sevgisi göstermesini beklemek ne kadar doğru olur?

Sahip olduğumuz ve olacağımız her şey güneş ve dünyadan gelmektedir; dünya bizsiz olabilir, ama biz onsuz olamayız; tükenmiş, kirlenmiş ve tahrip olmuş bir gezegen, tükenmiş ve tahrip olmuş bir ekonomi demektir, kısa vadeli açgözlülük bizi uzun vadeli ekonomik ve çevresel felaketlere götürür görüşünü geleceğin yetişkinleri olan bugünkü çocuklar benimsemeli ve kabullenmelidirler. Bu görüşü özümsemeyen ve kavrayamayan çocuklar, dünyanın neden değerli ve yaşamsal öneme sahip olduğunu, ona karşı neden büyük sevgi ve saygı hissetmemiz gerektiğini de idrak edemezler.

Öğretmenlerin, anne ve babaların birey – doğa ilişkilerini sağlıklı temeller üzerinde oturtmaları için aşağıdaki hayat felsefesini (yaşam anlayışını) çocuklara kavratmaları ve benimsetmeleri gerekir:

“Dünyayı ve kendinizi tanımak, dünyayı ve kendinizi sevmek, önemsemek ve anlamlandırmak için, dünyayı dinleyin, doğayla bütünleşin, doğadaki estetik, ritim, zenginlik ve düzeni görün, yakalayın; diğer canlıların sesini duyumsamaya çalışın, doğa ile doğrudan ilişkiye girin, onu hissedin, onu yaşayın; ancak o zaman doğa – insan - dünya bütünlüğünü algılayabilirsiniz, ancak o zaman çevre ve yaşam kavramlarına “dünya vatandaşı”

penceresinden bakmayı başarabilirsiniz.”

2. 1. 8. 8. Karşılıklı Bağımlılık ve İşbirliği İlkesi

Çocuklara, dünyanın bize ait olmadığını, bizim dünyaya ait olduğumuzu; doğanın bizim değil bizim doğanın parçası olduğumuzu; doğanın bize değil, bizim ona ihtiyacımız olduğunu;

doğayı sömürme ve dize getirmektense, onu anlamaya, onunla empati kurmaya, onunla uyum içinde yaşamanın gerekliliğini ve kaçınılmazlığını anlatmalı ve kavratmalıyız. Tüm canlılar arasında ama doğrudan ama dolaylı bir etkileşim ve karşılıklı bağımlılık olduğunu; mavi gezegendeki görevimiz doğayı fethetmek, onu dize getirmek değil, onunla dayanışma ve işbirliği içinde yaşamak, onu hissetmek, onu anlamak, onu benimsemek ve korumak olduğunu çocuklara anlatmak, örneklerle kanıtlamak ve bu görüşü benimsetmek, sahiplenmek yetişkinlerin öncelikli görevlerinden biridir.

Gezegendeki tüm çocuk ve yetişkinler “doğa ananın” çocuğu ve eşit üyesi olduğunu, doğa-insan ilişkilerinde karşılıklı bağımlılığın ve işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu, eğer aksini düşünüyorsak doğaya başlatılan savaştan galip ayrılsak dahi, sonuçta uzun vadede kaybeden tarafın yine insanlığın olacağını; dünyadaki her unsur ve olay, başka unsur ve olaylarla bağlantılı ve iç içe olduğunu; insanlar da tüm canlılar gibi bu birlikteliğin ve bütünlüğün içinde olduklarını çocuklara açıklamak ve kavratmak gerekmektedir.

2. 1. 8. 9. Hoşgörü ve Alçakgönüllülük İlkesi

XXI. yüzyılın sanayileşmiş toplumlarında yaşayan ve doğa ile etkileşimde olan çocukların büyük bir bölümü para harcayarak, tüketerek, kendini tatmin etmeye çalışmaktadır.

Onlar için mesleki prestij, kariyer, maddi zenginlik hayatın en önemli değerleridir. Bu nedenle sevgi, hoşgörü, yardımlaşma, paylaşım, alçakgönüllülük gittikçe çocukların kalbinden uzaklaşan ve yabancılaşan kavramlara dönüşmektedir. Bu saydıklarımızı değiştirebilmemiz için

toplumsal yabancılaşmayı yakınlaşma ve kaynaşmaya dönüştürmeliyiz, sınırsız istek ve hırsımızı frenlemeliyiz, üretim ve tüketim anlayışımızı sorgulamalıyız, bireyler arasında ve doğa ile olan ilişkilerimizi alçakgönüllülük ve hoşgörü çerçevesinde sürdürmeliyiz, iletişim çağında bireyler arasındaki iletişimsizliği onarmalıyız. Belki o zaman yaşamdaki zevk ve anlam, doğa ve dünyaya bakışımız olumlu temeller üzerinde oturtulur, belki o zaman doğayı bir mülk olarak görmekten vazgeçip onunla bütünleşmeyi ve ilk kez yaşama insan tarafından değil biyosfer tarafından bakmayı başarabiliriz. Yaratmış olduğumuz bu yeni ekolojik kültür, kuşaklar arası aktarılarak sürdürülür ve özellikle çocuklar tarafından benimsenip, onların çocukları da bunu benimseyip yaşamları boyunca uygularlarsa geleceğin sağlıklı doğa-birey ilişkilerinin sağlam temelleri atılmış olur ve yep yeni bir ekodünya inşası başlamış olur.

2. 1. 8. 10. Minimum Zarar ve Yetinme İlkesi

Bir ekosistemdeki besin zincirinde, bir organizmanın yaşayabilmesi için enerjisini dışarıdan alması ve genelde başka organizmaları tüketmesi gerekir. Aynı kural, daha büyük bir çeşitlilik ve gereksinimler listesi ile birlikte insan türü için de geçerlidir. İnsan, yaşamını sürdürmek için beslenmeye, maden ve enerji kullanmaya, tatil ve spor faaliyetlerine, tarımsal ve endüstriyel mallara, giyinme ve barınma gibi farklı ihtiyaçlara gereksinim duymaktadır. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için de doğadan ve doğal kaynaklarından mecburen faydalanmak zorundadır. Fakat insan temel ihtiyaçlarını karşılarken mümkün oldukça doğaya, ekosistemlere, bitki ve hayvan türlerine en az zarar ve tahribat verecek şekilde tüketim ve ekonomik faaliyetlerini sürdürmelidir. Özetle, bir türe zarar vermek tek bir organizmaya zarar vermekten kötüdür. Doğayı değiştirirken, doğanın kendi onarım hızını aşmadan ve doğal süreçlerin düzenini bozmadan yapmalıyız.

Kürkü için öldürülen beyaz ayılar, derisi için yok edilen timsahlar, tüyleri için öldürülen kuşlar, dişleri için katledilen filler veya spor ve eğlence uğruna yapılan avcılıklar bazen binerce hayvanı hatta bazı türlerin tamamını yok edecek boyutlara ulaşmaktadır. Bu tarzdaki insan davranışları insan merkezli ve doğa karşıtlı olup, minimum zarar ilkesine ters düşmektedir. Bu nedenle insanların en öncelikli görevlerinden biri istek ve arzularını frenlemek; eğlence, spor, dinlenme, üretim ve tüketim anlayışını değiştirmektir. Bunun gerçekleşmesi için:

• Gerçek ihtiyaçlar ile yapay-sözde ihtiyaçları bir birinden ayırmak,

• Moda-reklâm-marka üçlemesinin ve kitle iletişim araçlarının etkisiyle bireylerdeki sahte istek ve arzuları frenlemek ve yetinme seviyesine geçmek,

• Daha fazla üretim, daha fazla tüketim, daha hızlı kalkınma ve zenginleşmeye yol açar görüşünden vazgeçmek,

Benzer Belgeler