• Sonuç bulunamadı

12. Üretim, sanayi ve tarım faaliyetlerinin doğal ekosistemlerin kendini yenileyebilme yeteneğini aşması.

13. Doğal kaynakların sınırsız ve bedelsiz olduğu varsayımı.

14. Çevreye zarar veren sanayileşme ve ekonomik büyüme modelleri.

15. Çevreye zarar veren batılılaşma ve modernleşme modelleri.

16. Çevreye zarar veren sürekli büyüme ve hızlı kalkınma politikaları.

17. Bilim, teknoloji, enerji ve endüstride gerçekleşen hızlı nitel ve nicel sıçrama.

18. Üretim ve tüketimden gelen kirlenmenin “dışsallık” boyutuna indirgenmesi.

19. Bazı ülkelerde nüfus artış hızının doğal taşıma kapasitesini aşması.

20. Ekolojik iktisat veya eko-ekonomiye geçilememesi.

21. Ülkeler arasında çevresel işbirliğinin gerçekleşememesi.

22. Uluslararası ortak küresel çevre politikaların oluşturulamaması.

23. Uluslararası çevre hukukunun gelişmemiş olması.

Farklı düşünür ve bilim adamları çevre sorunlarının sebep ve kaynakları konusunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Schumaher’e göre özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra sanayi üretimindeki nitel ve nicel sıçramalar bugünkü çevre sorunlarını doğurmuştur. Brown’a göre ise, ekolojik problemlerin kökeninde yatan şey, insanın, biyolojik taşıma kapasitesinin sınırlarını oldukça fazla aşacak şekilde doğadan yararlanmasıdır71. Marksistlere göre çevre sorunlarının baş sorumlusu kapitalizmdir. Theodore Roszak’a göre sorumlu modern doğa bilimidir.

Skolimovski için temel neden, bilimsel dünya görüşümüzün temelleri ve bu dünya görüşünün doğurduğu algılardır. Daha net olarak modern bilime dayalı empirist-pozitivist dünya görüşüdür.

Porritt’e göre, felaketin nedeni endüstriyel ilerleme fikridir.72

Lynn White 1968 yılında yayınladığı “Çevre Krizinin Kökenleri” adlı makalesinde çevre sorunlarının dinsel, kültürel, teknolojik, bilimsel ve metafizik köklerine işaret eder ve

71 Uslu, İbrahim, Çevre Sorunları, Kainat Tasarımındaki Değişimden Ekolojik Felaketlere, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995, s. 46

72 Ünder, Hasan, “Çevre Felsefesi. Etik ve Metafizik Görüşler”, Doruk Yayınları, Ankara, 1996, s. 19

sorunun temelinde dinsel-metafizik kaynaklı etkenler olduğu görüşünü savunur. White’nin büyük tartışma yaratan görüşlerini şöyle özetleyebiliriz: 73

• White’a göre Genesis adlı İncil’in ilk kitabında insana doğayı dize getirmek ve onu egemenliği altına almak için buyruklar ve emirler vardır. Kısaca İncil, insanları ve toplumları

“Yeryüzünü yeniden doldurmaya; onu zaptu rapt altına almaya, denizin balığı, havanın kuşu ve yeryüzüne doğru hareket eden her canlı şey üzerinde egemenliğe sahip olmaya” davet etmektedir. Böylece Hristiyanlık doğa sömürüsünü kutsallaştırmakta ve teşvik etmekte, doğaya egemen olabilmek için verilen mücadeleyi onurlu ve gerekli kılmakta, böylece doğayı insan hizmetinde olan bir araç olarak görmekte ve onu metalaştırmaktadır. Sonuç olarak, insan-doğa ilişkilerinde sömürücü, bencil ve çıkarcı ahlâkı savunmaktadır.

• White’a göre küresel çevre sorunlarının temelinde insan-merkezli (antropocentric) Yahudi-Hristiyan dini geleneği yatmaktadır. Ona göre sorunun bilimsel ve teknolojik temelleri olmakla beraber, geniş bir perspektiften bakıldığında “doğaya hükmetme” isteğinin kaynağı toplumsal inançlardır, yani Yahudi-Hristiyan dini geleneğidir. Ona göre yeni bir din buluncaya kadar, daha çok bilim ve daha çok teknoloji ekolojik sorunları çözemeyecektir.

• White’a göre çevre sorunlarının kültürel, felsefi ve dinsel boyutu detaylı bir şekilde irdelenmeden, tartışılmadan, yeni kültürel ve dinsel düşünceler geliştirilmeden bu sorunların çözümü imkânsızlaşmaktadır. Ona göre mademki güçlüklerimizin kökleri çok büyük ölçüde dinseldir, çözüm ve çarenin de dinsel olması gerekir.

Schumacher, bozulan insan-doğa ilişkileri ve ekolojik sorunların kaynağını metafizik inançlarda olduğunu işaret ederek, White’ye benzer bir görüş ortaya koymaktadır.

Schumacher’e göre ekolojik sorunlara yol açan metafizik inançlar altı maddede toplanabilir:74 1. Evrim fikri.

2. Rekabet ve doğal seçim fikri.

3. İnsan yaşamının din, felsefe ve sanat gibi tüm yüksek düzeydeki görüntülerini sınıf çıkarlarına indirgeyen tarihsel materyalizm.

4. Cinselliğe indirgenen Freudculuk.

73 White, Lynn, “The Historical Roots of Our Ecological Crisis”, in Man and The Environment, (eds.), Wes Jackson and Kansas Wesleyan, (Dubugue, Iowa: WM. C. Brown Company Publishers, 1971), p. 27;

Ünder, Hasan, a. g. e., s. 18; Özdemir, İbrahim, Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001, s. 61;

Uslu, İbrahim, a. g. e., s. 48 - 49

74 Schumacher, E. F., Küçük Güzeldir, Cep Kitapları No: 61, İstanbul, 1995, s. 64 - 65

5. Tüm mutlakları yadsıyan, tüm kıstasları ve standartları eriten görecelik fikri.

6. Bilim dışındaki bilgileri red eden pozitivizm.

Schumacher’e göre insanlık metafizik bir hastalığa yakalanmış ve tedavisi de ancak metafizik yöntemler ile çözülebilir.75 Bir başka düşünür, Capra’ya göre ise ekolojik problemler, tıpkı işsizlik, enflasyon, enerji bunalımı, sağlık korumasındaki bunalım, yükselen bir şiddet ve suç dalgası vs. gibi Batı’nın hakim paradigmasının yaşadığı krizin neticesinde ortaya çıkmıştır.76 Mesaroviç ve Pestel’e göre dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarının

“farklılaştırılmamış” ve “dengesiz” büyümeden kaynaklandığını belirtmektedirler.77 Bahro’ya göre ise sanayi uygarlığının temel niteliği olan “imhacılık”, çevre sorunlarını doğuran esas sebeptir. Bahro’ya göre “Doğa ile ilişkiye geçtiği günden bu yana, insanın yapmış olduğu faaliyetlerde imhacılık hep var olmuştur. Günümüzde ise, imhacılık, insan faaliyetlerinin baskın yönü haline gelmiştir. Bunu sağlayan şey de sanayi uygarlığının gösterdiği nicel başarıdır.”78

Erer’e göre ekolojik dengenin bozulması ve bunun yarattığı sorunların gerçek nedeni nüfus artışıdır: “Ekolojik dengenin bozulması ve bunun yarattığı sorunların gerçek nedeninin nüfus yoğunluğu olduğu anlaşılmaktadır. Kalabalıklaşan ve kalabalıklaştıkça problemleri artan insan toplulukları bilim ve teknolojinin gelişmesinde önemli bir etken olmuş, bilim ve teknolojinin gelişmesi de endüstrinin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Endüstrinin gelişimi ise, hem insan topluluklarının belli noktalarda odaklaşmasını sağlamış, hem de nüfus artışını körüklemiştir. O halde endüstrileşme olgusu da gerçekte, nüfus artışının hem nedeni hem de sonucudur.”79

Hardin’e göre de kirlenme, nüfusun bir sonucudur. Nüfus yoğunluğu arttıkça, doğal kimyasal ve biyolojik döngü süreçleri aşırı yüklenmektedir. Üreme özgürlüğü herkese yıkım getirecektir.80 Ehrlich’e göre, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, açlık, salgın hastalıkların yayılması, tarımsal topraklar ile yeraltı suların azalması gibi sorunların temel nedeni, yeryüzündeki insan nüfusunun aşırı derecede artmış olmasıdır.81 Özetle, Hardin ve Ehrlich gibi Yeni-Malthusçu yazarlara göre çevre sorunlarının temel nedeni, nüfus artışının

75 Ünder, Hasan, a.g.e., s. 19

76Uslu, İbrahim, a. g. e., s. 49

77 Mesaroviç, Mihajlo/ Pestel, Edward, Dönüm Noktasındaki İnsanlık, İstanbul Üniversitesi, İşletme İktisadı Yayınları, İstanbul, 1978, s. 11-16

78 Bahro, Rudolf, Nasıl Sosyalizm? Hangi Yeşil? Ne İçin Sanayi?, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1989, s.

138-139

79 Erer, Sermet, Coğrafi Ekolojide Çevre Sorunları Bozulma (Degradasyon) Aşamaları ve Önlemler, İstanbul Üniversitesi Yayınları: No: 3709, Edebiyat Fakültesi Yayın No: 3242, İstanbul, 1992, s. 25-26

80 Hardin, Garrett, “The Tragedy of the Commons”, Science, 162 (1968), s. 1248

81 Ünder, Hasan, a. g. e., s. 16

dünyanın taşıma kapasitesini aşmış olmasıdır. Bu nüfus tezlerini eleştiren Commoner’e göre, çevre sorunlarının kökeninde ne nüfus artışı ne de insanın “kirli bir hayvan” oluşu vardır.

Comonner’e göre asıl neden, “endüstriyel ve tarımsal üretim sisteminin, taşıma ve enerji sistemlerinin kirlilik üretme eğilimidir”.82 Ona göre çevre sorunları, toplumların serveti elde etme, paylaşma ve kullanma tarzının yanlış olmasından kaynaklanmaktadır.83

İnam’a göre bugün çözmemiz gereken en önemli sorunlarından biri “iç çevremizdeki”

(düşüncelerimizde, duygularımızda, davranışlarımızda vs.) kirliliktir:

“Vicdan körlüğü ve duyarsızlık çağımızın en büyük ve en tehlikeli duyarsızlığıdır. İnsanın kirlendiğini hissetmesi bence çok olumlu bir şeydir.

Çünkü dünyadaki haksızlığın ve zulmün, çarpık gidişin farkına varmak demektir. Eğer bunu çok trajik hale götürmüyorsa, çarpıtmıyorsa ve bu kirliliği sömürmüyorsa, sağlıklı bir kirlilik duyarlılığının dünyayı değiştirmekte çok gerekli olduğunu düşünmekteyim. Dünya kirlenirken, toplumumuz kirlenirken birey olarak bizlerin tek tek ne kadar elimizi, yüzümüzü ve içimizi yıkarsak yıkayalım temiz kalma imkânımız yoktur. Kapı komşum kirli ise o kirlilik bana geçer. Başbakanım kirli ise o kirlilik bana geçiyor, ben ona oy vereyim vermeyeyim. Dolayısıyla kirlilik büyük ölçüde bulaşıcıdır ve hiç kimse kafasını kuma gömerek, sterilize edilmiş odaya girerek dünyadaki kirlilikten kurtulamaz. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz. Tek başımıza bir günah işlemesek bile, başkalarının işlediği günahı ve yanlışı, ayıbı kaçınılmaz olarak paylaşmak zorundayız”84

İnam, çoğu bilim adamının görmezden geldiği “iç çevreye” ve “toplumsal ortak kirliliğe” dikkat çekmektedir. Ruhsal yapımız, duygu ve düşüncelerimiz, ahlak anlayışımız, bilgi ve kültür düzeyimiz, sanat ve tarih anlayışımız, manevi ve toplumsal düşüncelerimizin tümünü,

“iç çevre” olarak adlandırmakta ve iç çevremizle barışık olmadığımız müddetçe “dış çevremiz”

ile de dostluğu sağlayamayacağımızı vurgulamaktadır. İnam’a göre çevre sorunu bir yaşama sorunu ve her şeyden önce bir kültür sorunudur.85

Uslu’ya göre küresel çevre sorunlarının çözüm bekleyen yedi problematik noktası vardır:86

1. Kaynakları kıt olan bir dünyada yaşayan insanların sonsuz bir tüketim arzusu duymaları ve egemen ekonomik sistemin de bunu teşvik etmesi.

82 Commoner, R. G. Making Pease with the Planet, Pantheon Boks, New York, 1990, s. 152

83 Commoner, R. G. a.g.e., s. 152

84 İnam, Ahmet, a. g. e., s. 144 - 145

85 İnam, Ahmet, a.g.e., s. 120 - 121

86 Uslu, İbrahim, a. g. e., s. 30 - 45

2. Sınırları olan bir dünyada, insanların, sınırsız ilerlemeye ve büyümeye inanmaları ve bunu gerçekleştirmek için büyük bir çaba göstermeleri.

3. Gelir düşüklüğü ve yoksulluk ile mücadele eden üçüncü dünya ülkelerinin, çevre sorunları karşısındaki aciz durumu ve sanayileşmiş ülkelerin bu geri kalmış ülkeler üzerinde uyguladıkları çevre sömürüsü.

4. Çevre korumacılık faaliyetleri ile büyük endüstri kuruluşları arasındaki ilişki ve çevre konusunun farklı amaçlarla sömürülmesi.

5. Çevreyi kimin ne ölçüde kirlettiği ve çevre korunmasında (temizlenmesinde, onarılmasında, iyileştirilmesinde vb.) kimin ne ölçüde katkıda bulunacağı konusundaki belirsizlikler.

6. İnsan faaliyetlerinin doğa üzerindeki etkisi ve doğanın göstereceği tepki önceden tam olarak bilinemez, öngörülemez oluşu.

7. Çevre sorunlarının kökeni, ortaya çıkış nedenleri, gelişimi, etki ve sonuçları hakkında bilim adamları arasında bir ortak görüş birliğinin olmayışı.

Zaman, toplum ve mekân kavramlarındaki farklılaşmalara; ayrıca bilim, teknoloji, ekonomi, eğitim ve etik alanındaki değişimlere bağlı olarak, çevre sorunlarının problematik noktaları, bireylerin bu sorunlara bakış açıları ve çözüm önerileri de büyük ölçüde değişmektedir. Bu nedenle yukarıdaki yedi sorunun ortadan kalkması ile küresel ölçekli tüm çevre sorunlarının çözüme kavuşacağını beklemek, hayalcilikten öteye geçememek anlamını taşımalıdır.

Sonuç olarak yukarda da belirttiğimiz gibi bir çok düşünür, çevre sorunlarının baş sorumlusunu ve ekolojik krizin başlıca nedeni olarak farklı ve çok çeşitli görüşler öne sürmüşler ve sürmeye devam etmektedirler. Fakat tüm bu görüşleri dikkatle irdelediğimizde çevre sorunsalının çok boyutluluğu ile bu sorunların karmaşık ve çok sayıdaki etkenin sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. Bu sorunların birikerek bugünkü ekolojik çıkmazla karşı karşıya kalmamızda sosyal, politik, ekonomik, idari-yönetsel, eğitim, felsefi, ahlâksal, kültürel ve davranışsal bozuklukların ve yanlışlıkların ortak etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Yanlış üretim ve tüketim kalıpları, doğaya karşı duyarsız birey bilinci, sınırsız istek ve doyumsuz arzular, daha çok üretimle daha çok kazanç, sınırlı dünyada sınırsız büyüme istekleri, kısa yoldan zenginleşme ve kalkınma fikirleri bu davranış bozukluklarından ve toplumsal yanlışlıklardan sadece birkaçına örnek gösterilebilir.

Şekil 1. 3. Çevre Sorunlarını Etkileyen Başlıca Faktörler

Hindistan’ın eski liderlerinden Mahatma Gandhi; “Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil” demişti. Bilim adamı John Bennett; “Doğaya hoyratça davranan toplumlarda insanlar arasındaki ilişkiler de hoyratça oluyor” demişti. Yine diğer bir bilim adamı Peter F. Drucker; “ On dokuzuncu yüzyıla kadar, hiç

Sürekli Büyüme ve Hızlı Kalkınma Sanayileşme,

Teknoloji ve Kentleşme

Nüfus Artışı ve Yoksulluk

Ülkelerin Farklı Gelişmişlik Seviyeleri

Batı Paradigm asının Yaşadığı

ÇEVRE

Benzer Belgeler