• Sonuç bulunamadı

III- TEMSĐL ETTĐKLERĐ DEĞERLERE GÖRE KĐŞĐLER A-Tipler

1.4.2. TEKNĐK ÖGELER

Romanda temel anlatım yöntemleri sahneleme, özetleme, anlatma ve göstermedir308

1.4.2.1. Sahneleme

Ülfet ilk olarak sahneleme yöntemi açısından ele alınırsa bu yöntemin içinde bulunan teknikleri de saymak gerekir. Sahneleme yöntemi sadece görülebileni aktarır ve içinde üç tane teknik barındırır: Diyalog, tasvir, ayrıntılı eylem.309

I-DĐYALOG

Diyalog tekniği Ülfet romanında çok sık kullanılan bir teknik değildir; ama kullanıldığında da uzun bir şekilde kullanılır. Ahmet Đhsan bu tekniği romanında gerektiği yerlerde kullanır. Bu bakımdan bir aşırılık görülmez. Romanı genelde yazar-anlatıcı anlattığı için diyalog önemli olay anlarında ortaya çıkar. Romanın başlarındaki en önemli ve uzun diyaloglardan biri Emine Hanım ile kâhya kadın arasında geçen diyalogtur:

“- Anlat bakalım. Akşam nasıl ettin.

-Nasıl edeceğim. Umduğum gibi oldu. Kaç günlerdir verdiğim ümîdler kızı doldurmuş, babasının yokluğundan istifâde ederek götürdüğüm bahçeyi görünce dayanamadı. Tam zamanında geldi arabaya girdi.”310 Bu diyalog uzun bir şekilde devam eder.

Romandaki önemli diyaloglardan bir tanesi de Habîbe hanım ile Râmiz Efendi’nin arasında geçen diyalogtur ki bu diyalog esnasında geleceğe dair kararlar alırlar:

“-Hu! Kardeşim! Ben bir niyet ettim! -Hayrola!

-Seni evlendireceğim!

308 Hakan Sazyek, Romanda Temel Anlatım Yöntemleri Üzerine Bir Sınıflandırma Çalışması, Adam

Sanat, S. 213. ,Ekim, 2003, s. 84.

309 a.g.m. , s. 85.

-Bundan sonra mı?” 311 diye devam eden diyalog olayların akışını değiştiren önemli bir diyalogtur.

Romanın can alıcı diyaloglarından bir tanesi de yalının bahçesinde Ülfet ile Nâil arasında geçen diyalogtur. Bu diyalogta Ülfet tarafından sarf edilen “memnûn oldum” sözü romanın gidişâtını, en azından Nâil’in duygularını değiştirecek mahiyettedir:

“-Nasıl Nâil Bey? Validenizin sözünü dinleyecek misiniz? -Nasıl söz?

-Ay, anlamamazlığa vurmak mı? -Estağfirullah fakat hâtırımda yok. -Canım fikr-i teehhül!

-Adam siz de .Öyle âmiri kalb olacak hissiyât-ı hakîkiyede vâlide sözü ile iş görülür mü?

-Demek siz kendi sözünüzle görmek istiyorsunuz. -Zamanı gelince, evet.

-Memnûn oldum!”312

Ülfet ile Nâil arasında geçen diyaloglarda genelde Ülfet’te lâkaydâne bir tavır görülürken, Nâil’de her şey saygı çerçevesindedir:

“-Ne istersiniz? -Seni!”313

Bir de Ülfet ile Kâhya Kadın arasında geçen bir diyalog vardır. Bu diyalog Ülfet’in planlanan oyuna nasıl dahil edildiğinin göstergesidir:

“-Siz bana evvel böyle dememiştiniz. sözünü ağzından döktü.

-Dememiştim kızım ama, senin saâdetin şimdi böyle îcâb eyliyor. Bak! Ev bark sâhibi olacaksın! Muhterem bir kocan bulunacak! Paran bol olacak! Herkes seni sevecek! Böyle saâdet meydânda iken ehemmiyetsiz yalandan sanki ne olur?”314

311 a.g.e. , s.31. 312 a.g.e. , s.77. 313 a.g.e. s.134. 314 a.g.e. , s.23

Görüldüğü gibi romanda diyalog önemli bir yere sahiptir. II-TASVĐR

Sahneleme yönteminin içinde bulunan tasvir tekniği romanın içeriğinin dekorunu oluşturur.315 Tasvir tekniği roman türü için çok önemli bir tekniktir Öyle ki tasviri romanda azaltmak mümkündür; ama ortadan kaldırmak mümkün değildir.316

Tasvir ele alınan ve anlatılan şeyin cinsine göre üçe ayrılır: Kişi tasviri, mekân tasviri, tabiat tasviri.317 Kişi tasviri; yani portre, fizikî tasvir ve ruhî tasvir olarak da ikiye ayrılır. Ülfet romanında fizikî tasvire yer verilir. Bu fizikî tasvirlerden bir tanesi de romanın başlarındaki Ülfet’in fizikî tasviridir: “Duvara kağıtla raptedilmiş âyine kırığının karşısında gelişigüzel omuzu üzerine döktüğü gîsû-yu zerrînini, parlak, yuvarlak omuzlarını, nefes aldıkça muntazaman hareket eden mücellâ sadrını, beyaz boynunu, şiddet-i zekâ ile etrafa şu’le saçan münevver gözleriyle temâşâ eyliyordu.”318

Romanın ilerleyen bölümlerinde yine Ülfet’in bir fizikî tasviri yapılır: “Nâil bir kere irkildi zîrâ Ülfet hakîkaten fevkalâde latîf bir dağınıklık hâlinde idi, kadın arkasına , omuzlarını ve göğsünü meydanda bırakır uzun bir gölek giymiş, üzerine seyrek bir boyun atkısı almış, gîsû-yı latîfini gelişigüzel omzuna bırakmış, nazarını şedît-i sevda ile parlatmış, dudaklarını kolay iğfâle yardım etsin diye mütebessim bulundurmuş, kar gibi beyaz kollarını meydanda bırakmış, mini mini ayaklarını ipek çorap ve ufak terlik içine almış olarak en metîn firârîleri bile bî-hûş edecek kıyafette idi.”319

Kişi tasvirlerinin bir diğeri olan rûhî tasvir de romanda bol miktarda kullanılır. Bunlardan bir tanesi Ülfet’in , Nâil’in tiyatroya bir kadın oyuncuyu görmeye gittiğini öğrendikten sonra yaşadığı ruhî halin tasviridir: “Ülfet’in benzi soldu. Şimdiye kadar kendine mechûl olan bir hiss daha kalbini tazyîka başladı. Nâil bir başka kadını

315 Hakan Sazyek, a.g.m. , s. 85. 316 Mehmet Tekin, ag.e. , s. 222.

317Cahit Kavcar, Romanda Tasvirin Psikolojik Rolü, Türkoloji Dergisi, V. Cilt, 1. Sayı, Ankara

Üniversitesi Basımevi, 1973, s.137.

318 Ahmet Đhsan, a.g.e. , s.6. 319 a.g.e. , s.132-133.

görmeye gitmiş ha? Şu fikir Ülfet’i fenâ halde muztarib etti. Kıskançlık kalbini yaktı. Odada durursa hissiyâtını meydana vereceğinden ürkerek kendi odasına çekildi. Bu geceyi dün gecekinden bes beter hâlde geçirdi.”320

Romandaki önemli ruh tasvirlerinden biri de Nâil’in yalının bahçesinde Ülfet’i şuh bir şekilde gördüğü zaman hissettikleridir: “Nâil’in kalbinden kopan hissiyât-ı müştehiyâne fikrini sardı, gözleri karardı, olduğu yerde sendeledi, arzû-yu temellük enzârını bürüdü.”321

Romanda mekân tasviri yok denecek kadar azdır. O kadar ki mekânlar bilinir; ama buraların nasıl olduğu, içinde ne gibi eşyalar bulunduğu, düzeninin nasıl olduğu bilinmez . Yazar-anlatıcı bunları anlatmaz. Yalnız romanın başında Ülfet’in bulunduğu odanın kısa bir tasviri yapılır. Bu odadaki minderlerin eskiliği ve aynanın kırık olduğu belirtilerek ne kadar fakir bir ailenin evi olduğu belirtilmek istenir: “Henüz on altı yaşına gelmiş, dest-i kudret tarafından özenilerek yaratılmış bir genç kız odanın köşesinde otları dökülmüş, yüzü parçalanmış pamukları fırlamış bir minderin kenarına oturmuş. Duvara kağıtla raptedilmiş âyine kırığının karşısında…”322 Romandaki bu mekân tasvirlerinin azlığı romanda bir eksikliğin oluşmasına sebep olur.

Romanda mekân tasviri gibi tabiat tasviri de yok denecek kadar azdır. Ahmet Đhsan, tabiat tasviri yapma gereği duymaz. Zaten roman genelde iç mekânlarda geçtiği için tabiat tasviri de yoktur; ama bahçe gibi mekânlarda geçen sahnelerde bile yazar tabiat tasviri yapmaz. Romandaki sayılı tabiat tasvirlerinden biri de onuncu bölümün başındaki cümlelerdir; ama bu cümleler bile tam anlamıyla bir tabiat tasviri değildir: “Güneş o kadar kızgın, hava o kadar gayr-ı müteharrik idi ki, vapur, limanın medhaline doğru kat’-ı mesâfe ederken iri bacasının dumanı kendiyle berâber yürüyor, deniz sathı meclâ bir âyine gibi parlıyor, mevceden ârî bulunuyordu.”323 Romanda mekân tasviri gibi tabiat tasvirinin de çok az olması, romanın önemli eksikliklerindendir.

320 a.g.e. , s. 93-94. 321 a.g.e. , s.80. 322 a.g.e. , s. 5-6. 323 a.g.e. , s.170.

Romanda Ahmet Đhsan, özellikle kişi tasvirleri yapar. Bu kişi tasvirlerinden de en önem verdiği tasvir türü ise rûhî tasvirdir. Ahmet Đhsan , bu rûhî tasvirlerde çok başarılıdır. Figürlerin ruhsal durumları bu tasvirler sayesinde anlaşılır. Üstelik bu tasvirler eserde bir yama gibi durmaz, eserle bütünlük içindedir. Figürlerin rûhî tasvirleri şahsîdir; yani bir olay karşısında herkesin hissedebileceği şeyleri hissetmezler. Dolayısıyla romandaki rûhî tasvirler esere bir zenginlik katar.