• Sonuç bulunamadı

I- ZAMAN ATLAMAS

2.4.2.5. Mektup Tekniğ

Mektup tekniği romanlarda iki şekilde kullanılır: Biri, romanın peşpeşe gelen mektuplardan oluşturulması ki buna mektup-roman denir; diğeri de tekniğin romanda lâzım olduğu zaman kullanılmasıdır.583 Birinci şekil kullanıldığında birbiri ardına gelen mektuplar bir halin tüm ayrıntılarıyla verilmesini sağlar.584 Mektuplar konularına göre üçe ayrılır: 1-Gerçeği değiştiren mektuplar 2- Gerçeğin değişimini anlatan mektuplar 3- Gerçeği herhangi bir müdahalede bulunmadan ifade eden mektuplar585

579 a.g.t. , s. 320.

580 Hakan Sazyek, a.g.m. , s. 94. 581 a.g.m. , s. 95.

582a.g.d. , nr. 72, 16 Temmuz 1308 ( 28 Temmuz 1892), s.320. 583 Mehmet Tekin, a.g.e. , s. 227.

584 Emel Kefeli, Anlatım Tekniği Olarak Mektup, Kitabevi, Đstanbul, 2002, s. 33. 585 a.g.e. , s.40.

Türk edebiyatında teknik olarak mektubu geniş olarak ilk defa Ahmet Midhat Efendi Felsefe-i Zenan’da (1870) kullanır.586 Hâver romanında diyalog tekniği, bütüncül geriye dönüş tekniğinin dışında, roman için çok önemli olan tekniklerden biri de mektup tekniğidir. Romanda beş mektup, üç telgraf vardır. Bu mektup ve telgraflar romanda verilir; ama bunların dışında verilmeyen; fakat sadece adı geçen mektuplar da vardır.

Romanda mektuba dair ilk cümle yazar-anlatıcı tarafından kurulur: “Sol elinde bir mektup var idi, arkadaşlarına takarrüb edince paltosunun cebine koydu.”587 Burada bahsedilen kişi Râci’dir. Râci romanın başında, arkadaşlarına doğru yaklaşırken paltosunun cebine bir mektup koyar; ama romanın ilerleyen kısımlarında bu mektuba dair hiçbir şey söylenmez; yani yazar-anlatıcı bu paltodaki mektuptan bir daha söz etmez. Romandaki diğer mektuplar ya kütüphane rafında bulunur ya da Râci’nin yazıhanesinde bulunur. Bazı mektupları Râci’nin nereden alıp okuduğu bilgisini yazar-anlatıcı vermez; fakat romanın başında özellikle palto cebine koyulduğu belirtilen mektubun romanın ilerleyen sayfalarında bahsedilmemesi bir eksikliğin oluşmasına sebep olur.

Romanın bütünüyle verilen ilk mektubunun Râci tarafından nasıl keşfedildiği ise figür anlatıcı tarafından şöyle anlatılır: “Doğrulduğu zaman fistanının düğmeleri aralandı; orada bir mektup zarfı gördüm. Zarf kirli idi.”588 Figür anlatıcı bu mektubun zarfına dair şunları söyler: “Mektubu açmadan bir kere zarfa baktım; zarf ‘hâlâ bu mektup’ ta’biriyle başlayıp Đstanbul’da Kerkükizâde Râci Efendi’nin konağında hizmetçi Habîbe kıza vusûl bula diye yazılı idi. Yazı o kadar fena ve imlasız değildi. Hatta bir ihtiyar adam elinden çıkmış olduğunu da keşfeder gibi oldum.”589 Râci Efendi mektubu arkadaşlarına da okumak ister. Yazar-anlatıcı Râci’nin bunun için neler yaptığını şöyle anlatır: “ Burada Râci Efendi kalktı, yanındaki kütüphânesini açıp bir gözünden dörde bükülmüş bir kağıt çıkarıp geldi. Dedi ki:

586 a.g.e. , s. 46.

587 a.g.d. , nr. 58., 9 Nisan 1308 ( 21 Nisan 1892), s. 94. 588 a.g.d. , nr. 61, 30 Nisan 1308 ( 12 Mayıs 1892) ,s. 142. 589 a.g.t. ,s.142.

-Đşte mektup, size okuyayım da dinleyiniz, mektubun vereceği tafsîlatın nakledeceğim sergüzeştle büyük alâkası olduğundan dikkatle dinlemelisiniz.”590 Bu mektubu, Hâver, Râci’nin kendisi için okumasını ister, bu isteğini de Râci’yle yaptıkları ayak üstü sohbette gerçekleştirir: “Bu aralık birdenbire yanıma gelip dedi ki:

-Efendimden bir hizmet talebine cür’etyâb olsam… -Söyle kız.

-Okumak yazmak bilmediğimi söylemiş idim. Demin gördüğünüz mektubu bir türlü iyi okuyamadım; kimseye de okutturamıyorum.

-Niçin?

-Benimle eğlenirler de onun için. Bir de bazı yerleri var ki hiç anlamadım. Vâkıâ sizce ehemmiyetli bir şey mektubumda yok ise de biraz evvel Kastamonu’dan bahseyliyordunuz; oraya âid hâvâdis bulunacağı cihetle cesaret ediyorum.

-Daha başka?

-Memleketten ve eski kapımdan fenalıkla ayrılmadığımı da öğrenirsiniz efendim.”591 Bu mektup Kastamonu’dan, Sâlim bin Zeynel adlı mahalle imamı tarafından yazılır. Mektup, romanda bütünüyle verilir; fakat bir farkla: Mektup kesintilerle verilir; yani mektubun tamamı romanda kesintisiz bir şekilde verilmez. Râci, mektubu Hâver’e okurken ara sıra okumasını keser ve merakını gidermek için Hâver’e bir takım sorular sorar; yani mektup tekniğinin içine vak’a zamanındaki diyalog tekniği girer. Buna bu mektuptan bir örnek verilirse:

“Makam-ı kerîmem kızım.

Yazdırıp Hafize Kadın’a gönderdiğin mektubu aldım. Sözü kesip sordum ki:

-Kız sen hiç yazı yazamaz mısın?

-Hayır efendim.”592 Bu mektubunda Sâlim Bin Zeynel Hâver’e Hafize Kadın’ın kendisi için gönderdiği çarşaflığa teşekkür ettiğini; ama buna gerek olmadığını, paralarını saklaması gerektiğini söylüyor. Đyi koca bulmanın öneminden bahsediyor. Hizmetçiliğin ne kadar zor bir iş olduğundan bahsedip, buna dair öğütler veriyor. En önemlisi de Süleyman’ın ne durumda olduğundan bahsediyor. Okuyucu Süleyman figürünün adını ilk defa bu mektupta görür. Sâlim bin Zeynel Süleyman’ın, Hâver gittikten sonra ne hallere düştüğünü yazar. Bir de Hasan diye birinden bahseder.

590 a.g.t. ,s. 142. 591 a.g.t. , s. 142. 592 a.g.t. , s. 142.

Onun Hâver’e selamı olduğunu söyleyip, eğer Hasan’la evlenseydi mesut olabileceklerini söyler. Daha sonra mektubunu bitirir. Bu mektubun en önemli özelliği okuyucuya Süleyman’ı tanıtmasıdır. Mektubu okuyarak okuyucu daha Süleyman’ın kim olduğunu, neler yaşadığını bilmeden akıbetini öğrenir. Kim olduğuna dair merakını da Râci sayesinde giderir; çünkü Râci, Süleyman’ı Hâver’e sorar ve Hâver de bunun üzerine Süleyman’a dair açıklayıcı bilgiler verir. Okuyucu mektubu okuyunca Süleyman’a pek önem vermez; çünkü romanın sonlarına kadar Süleyman gerçek bir figür olarak çıkmaz. Sâlim Bin Zeynel’in yazdığı bu mektup, konuları bakımından mektuplar içinde gerçeği herhangi bir müdahalede bulunmadan ifade eden mektuplar kategorisine sokulmalıdır; çünkü yaşanan bir olayı haber vermek ve bilgi vermek için yazılan bir mektuptur.593 Bu mektup Râci üzerinde büyük etki yaratır.

Romanda her ne kadar verilmese de, sadece bahsi geçse de romanın gidişâtı açısından önemli olan bir mektup daha vardır. Bunu figür anlatıcı şöyle anlatır: “Zevcem Bursa’da iken teyzesinden bir mektup almış, teyzesi Sadiye’yi Değirmendere’deki çiftliğe davet etmiş idi.”594 Bu mektup sayesinde evden giden Sadiye, aslında Râci’ye Hâver’e açılabilmesi için farkında olmadan kolaylık sağlar. Eğer Sadiye evde olsaydı belki de Râci, Hâver’e açılamayacaktı.

Romandaki önemli mektuplardan biri, yine Kastamonu’daki imam efendi tarafından yazılan mektuptur. Bu mektupla ilgili figür anlatıcı şu bilgileri verir: “Artık Đstanbul’daki konağa inmek üzre idik, bir sabah bana Hâver bir mektup verdi; bu mektup kızcağızın yegâne sermaye-i elemini izâle eyliyordu. Şu mektubu şimdi size okuyayım, zîrâ yazıhânemde duruyor.”595 Râci, burada arkadaşlarıyla beraber bir mekan değişikliği yaparak, mektubun bulunduğu yazıhâneye geçerler. Figür anlatıcı şöyle devam eder: “Râci büyük masanın bir gözünü çekip içinden mektup çıkardı. Dedi ki:

- Mektup Kastamonu’da imam efendiden idi. Yazıyı görünce tanımış idim. Đşte mektubun mündericâtı”596 diyerek mektubu okumaya başlar. Sâlim bin Zeynel bu

593 Emel Kefeli, a.g.e. , s. 40.

594 a.g.d. , nr. 65, 28 Mayıs 1308 ( 9 Haziran 1892) , s.206. 595 a.g.d. , nr. 67. 11 Haziran 1308 ( 23 Haziran 1892) s. 238. 596 a.g.t. ., s. 239.

mektubu Hafize Kadın’ın arzusuyla yazdığını belirtir. Bu mektupta, imam yine Süleyman’dan bahseder ve onun artık Kastamonu’da olmadığını söyler. Süleyman tifo hastalığına tutulur. Süleyman’ı hastalık o kadar kötüleştirir ki sayıklamaya başlar, daha sonra da kendini pencereden atmaya kalkışır; fakat kurtarılır. Bu haberi vererek imam demek ister ki Hâver, artık Kastamonu’ya gelebilir. Hâver’in Kastamonu’ya gidememesinin sebebi Süleyman idi. Süleyman, Hâver’e âşıktır ve Hâver onu istemez. Artık Süleyman engeli de kalmadığına göre Hâver Kstamonu’ya gidebilir. Mektubu Hacı Efendi adında biri getirir ve imam efendi Hâver’in Hacı Efendi ile Kastamonu’ya dönmesini ister. Mektubun tarihi ise 1 Eylül’dür. Figür anlatıcı mektuba dair şunları söyler: “Bu mektubu ilk defa okuduğum zaman şu odacıkta Hâver’le yalnız idim, yandaki harem kapısından buraya gelmiş idi.”597 Mektupta yine Süleyman’dan bahsedilir, hatta bu mektup sırf onun hakkında Hâver’e bilgi vermek için yazılır; fakat okuyucu yine Süleyman’ı pek önemsemez; ama Süleyman romanın sonunda romanın sonunu getirecek hareketi yapar ve Hâver’i öldürür. Bu mektup konuları bakımından gerçeğin değişimini anlatan mektuplar kapsamında değerlendirilmelidir; çünkü yaşanmış bir olayı anlatır ve olayların akışını değiştirir.598 Bu mektuptan sonra Hâver, Kastamonu’ya gitmek ister ve hanımından izin alır; fakat daha sonra Râci’ye hamile olduğunu söyler. Bunun üzerine Râci, Firuzağa’daki eve Hâver’i yerleştirmek ister. Hâver, Kastamonu’ya gidiyorum deyip Firuzağa’ya gidecektir; fakat Sadiye tarafından yakalandıklarında iş değişir ve Kastamonu yalanına başvuramadan Firuzağa’ya giderler. Bu mektup tam anlamıyla olay akışını değiştirmese de önemli bir mektuptur.

Romanda bir de Sadiye’ye gelen mektup vardır ki bu mektup olaylar açısından çok önemli bir mektuptur. Mektubu kimin yazdığı ilk önce belli değildir; fakat Râci’nin soruşturması sonucu mektubu Şöhret’in yazdığı ortaya çıkar.Sadiye bu mektup hakkında şunları söyler: “Đstanbul’da Zühre Hanım’ın konağında idim; dört beş hanım daha var idi; güzel güzel eğleniyorduk; henüz yemekleri yemiş, kahve içmek üzre bulunmuş idik ki hizmetçilerden birisi geldi. Bana bir ufak mektup verdi. Selamlığa bir ağa bırakmış size imiş dedi. Ağa kim imiş dedim, anlamak kâbil olamadı, mektubu bırakınca gitmiş. Zarfa baktım. Yazıyı tanıyamadım. Burada

597 a.g.t. , s. 239.

Sadiye koynundan bir kağıt çıkardı.”599 Râci mektubu arkadaşlarına okuduktan sonra Sadiye’nin sözlerini nakleder: “Sadiye yine söze başladı.

-Kağıdı sür’atle bir gözden geçirdim. Kimden olabilir dedim, bir türlü bulamadım. Şive-i tahrîr pek kaba idi.”600 Bu mektupta Sadiye Hanım’a hitaben, kocasının evdeki hizmetçilerden biriyle aşk yaşadığından, şu dakikada bile onların orada zevk sürdüğünden bahsedilir. Mektuba Sadiye Hanım inanmak istemez: “Kağıdı elimde büktüm. Bir aralık yırtıp atmak, inanmamak istedim.”601Bu mektup üzerine Sadiye, yalıya gelir ve Râci ile Hâver’i yakalar. Bu olaydan sonra olay akışı sür’atle değişir ve daha önce bahsedilen çeşitli olaylar meydana gelir. Sadiye, bu mektuptan ve kendisine nasıl ulaştığını anlattıktan sonra, Râci hâlâ yalana başvurup durumu düzeltmek ister; ama Sadiye’yi kandıramaz: “-Müsaade et; Hâver’in kabahati yok; yarın memlekete gideceği için bir mektup vermek üzere buraya çağırdım.

-Mektubu ben yok iken mi verirler? Hani ya mektup? Mektup nerede? Artık yalana, düzene inanır mıyım sanıyorsunuz?”602 Bu mektup da gerçeğin değişimini anlatan mektuplar içinde değerlendirilmelidir.

Yazılan mektubun hâlâ kim tarafından yazıldığı ve gönderildiği meçhuldür. Râci, bunu araştırır ve bulur. Figür anlatıcı bu konuyu şöyle anlatır: “Acaba bu kağıt kimden geliyor? Kağıdın her tarafına baktım yazıyı muâyene ettim. Yazı acemi yazısı idi. Tarz-ı tahrîrde kaba idi. Düşündüm. Aklıma Şöhret geldi. Acaba o mu? Eğer ihânet evden çıkıyorsa ondan başka kimse yapamaz, hâricden yazılmasına gelince buna hiç ihtimâl veremem. Zîrâ Hâver’le evvelâ münâsebâtımın hâricdekilere kadar aksini umamam.

Odamın selamlık kapısını kapadım, harem cihetine geçip Şöhret diye seslendim. Geldi. Mektubu önüne koydum.”603 Râci, Şöhret’in kendisinin aşk macerasından haberinin olduğunu bir de Şöhret’in ağzından duyar ve ondan mektubu kimin yazdığını söylemesini ister.Şöhret, ilk önce bilmediğini söylese de itiraf etmek zorunda kalır.

599 a.g.d. , nr. 68, 18 Haziran 1308 ( 30 Haziran 1892), s.255-.256. 600 a.g.t. , s.256.

601 a.g.t. , s. 256. 602 a.g.t. , s. 256.

603 a.g.d. , nr. 69, 22 Haziran 1308 ( 4 Temmuz 1892) , s. 272\ .

Romanda adı geçen; fakat verilmeyen bir mektup da Râci’nin Kastamonu’ya yazdığı mektuptur: “Dedim ki:

-Hâver, mademki Hafize Kadın’ın dest-i muâvenetine ihtiyacın var, o muâvenete burada dahi nâil olabilirsin. Acaba gelir mi?

Bu sözüm Hâver’i o kadar sevindirdi ki ta’rif olunamaz. Derhal boynuma sarıldı, beni envâ nevâzişe gark etti. Sürûrundan ağlamaya başladı, iş yalnız Hafize Kadın’ın gelip gelmemesinde idi, imam efendiye mufassal bir mektup yazıp mahsûs bir adam ile göndermeye imam efendi marifetiyle Hafize Kadın’ın iknaıyla o adama terfîken yola çıkarılması cihetine karar verdik.”604

Her şey hallolur, Hâver evinde mutludur, Hafize Kadın gelir. Bir gün Râci yalıya uğrar ve masasının üstünde bir mektup bulur. Bu mektup Sadiye’den gelir. Sadiye afiyetle Bursa’ya gittiğini, her şeyden haberdâr olduğunu ve kendisinden bir ricası olduğunu söyler. Sadiye’nin, Râci’den ricası şu şekildedir: “Senden bir ricâm var; on beş yirmi günde bir kere Bursa’ya geliniz de âlem müfarekâtımıza ma’nâlar vermesin.”605Bu mektubun Râci üzerindeki etkisi ise şöyledir: “Bu mektup beni pek memnûn etti; gâyet halâvetkârâne ve dostâne yazılmış idi, işin ilerisini cüz’i bir nazar-ı memnûniyetle görmeye başladım, Sadiye’nin biraz kesb-i mülâyemet etmiş olmasına ziyâde sevindim.”606 Bu mektup da olay akışını değiştirern mektuplardandır; çünkü bu mektup üzerine Râci sık sık Bursa’ya gider ve zaten Hâver’in bıçaklanması da o Bursa’dayken gerçekleşir. Bursa’ya gittiğinde daha da uzun kalması gerektiğini anlar ; çünkü halk arasında dedikodular başlar ve Râci daha fazla Bursa’da kalmak ister. Figür anlatıcı bu noktayı şöyle açıklar: “Hâsıl olan sû-i te’sîri izâle temek üzre Bursa’daki müddet-i ikâmeti uzatmaya karar verdim, o günkü posta ile yazdığım uzun mektupta burasını Hâver’e şerh ettim.”607Râci, bir müddet sonra Hâver’e yazdığı mektubun cevabını alır. Mektupta Hâver, mutlu olduğunu, hiç evden çıkmadığını, havanın pek güzel olduğunu, Râci’yi çok sevdiğini söyler. Bu mektup, konuları bakımından gerçeği herhangi bir müdahalede bulunmadan ifade eden mektuplar arsında anılmalıdır; çünkü mektup haber ve bilgi veren bir

604 a.g.d. , nr. 70, 2 Temmuz 1308 ( 14 Temmuz 1892) , s. 286. 605 a.g.t. , s.287.

606 a.g.t. , s. 288. 607 a.g.t. , s. 288.

mektuptur.608 Sadiye’nin ve Hâver’in mektubu Râci’nin üzerinde büyük etki yapar: “Bu mektup da beni çok sevindirdi, çok düşündürdü; tuhaftır bir hafta zarfında elime geçen iki mektup son derece mûcib-i saadetim olmuş idi.”609

Romanda mektubun dışında üç de telgraf vardır. Bunlar Đstanbul’dan Bursa’ya ve Bursa’dan Đstanbul’a çekilen telgraflardır. Figür anlatıcı ilk telgrafı şöyle anlatır: “Atlı kapımızın önünde durdu. Elinde kırmızı kağıt var idi, öyle bir heyecan ile aşağı atladım ki ta’rîf kabul olunmaz, zîrâ safka-i vâhidede kağıdın telgaraf olduğunun anlamıştım.

Burada Râci Efendi yine yazıhânenin gözünü açıp arkadaşlarına kırmızı telgrafı çıkardı; münderecâtı bu idi. ‘Bir oğlumuz dünyaya geldi. Vâlidesiyle oğlumuzun sıhhati berkemâldir.”610Râci bu haber üzerine Đstanbul’a döner ve bir süre geçtikten sonra tekrar Bursa’ya gelir. Bursa’dayken bir telgraf gelir. Telgrafta sadece “Geliniz” yazar. Bunun üzerine Râci ne olduğunu öğrenmek için bir telgraf çeker, cevap “Burada bulunmanız lâzımdır” 611şeklindedir. Romanda bu telgrafların önemi olayların akışında büyük rol oynamasıdır; çünkü ilk telgraf hariç son iki telgraf her ne kadar söylenmese de Hâver’le ilgilidir. Hâver, Süleyman tarafından yaralanır ve ağır bir şekilde yatar. Bunun için Râci’ye telgraf çekilir.

Romanın sonlarına doğru Râci intihar etmek üzereyken görülür. Đntihar etmeden önce dostu Hacı Şükrü’ye ve eşi Sadiye’ye mektup yazar: “Masanın gözünden kağıt çıkarıp bir mektup yazdı. Mektup yirmi satırdan ziyâde oldu. Đhtizâzlı el satırları ta’kîb eylerken o kadar titriyordu ki mektup sâhibinin eline gittiği zaman mutlaka büyük bir müşkilâtla okuyabilecek di. Mektubu zarfa koydu, üstüne:

Kardeşim Hacı Şükrü’ye

Đbârelerini de yazdı. Ba’de bir mektup daha yazdı. Bu mektubu ihâta eden zarfın üstüne ise:

Zevcem Sadiye Hanım’a

Kelimeleri yazılmıştı. Mektuplarını masanın üstüne bıraktı.”612

608 Emel Kefeli, a.g.e. , s. 40. 609 a.g.t. , s. 288.

610 a.g.d. , nr. 71, 9 Temmuz 1308 ( 21 Temmuz 1892) , s. 301. 611 a.g.t. . , s. 302.

Görüldüğü gibi mektup tekniği romanda çok önemli bir yer tutar ve romana aynı zamanda zenginlik de katar.