• Sonuç bulunamadı

2. Mehmet Hilmi Efendi’nin Tasavvufi Görüşleri

2.1. Tasavvuf

Sözlük anlamı itibarıyla sof giymek, ilk safta bulunmak, saf olmak, dünyadan ilgiyi kesip Allah’a (cc) bağlanmak vb. anlamları ifade etmektedir.140 Istılahî olarak ise çeşitli tanımları yapılmıştır. Kâşânî, tasavvufu tanımlarken şöyle bir ifade kullanmıştır: “ Tasavvuf şeriatın sunduğu edebleri benimseyip güzel ahlaklı olmaya çalışarak nefsi arındırmaktır.”141 Sülemî ise, tasavvufu güzel ahlakla bağdaştırarak ahlaken olgun olanın tasavvufî olarakta olgun olacağını belirtmiştir.142

Tasavvuf kavramı, her nekadar kelime itibarıyla Kur’an-ı Kerim’de geçmese de, tarikatların yapı taşı olan; tevbe, zikr, kalbi-i selim, uhrevi hayatın ehemmiyeti vb. kavramların tamamının Kur’an-ı Kerim’de karşılığı bulunmaktadır. 143

Tasavvuf müessesinin taşıdığı anlayışa işaret eden ayet-i kerime de şöyle buyrulmaktadır:

“Bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!”144

Meşhur Cibril hadiste din anlayışını; iman, İslam ve ihsan olarak üç ana başlığa ayıran Nebi (sav) ihsân kavramını:

“Senin Allah’ı görüyor gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmesen de O’nun seni görmesidir” 145 şeklinde tarif etmiştir.

140 Mustafa Nihat Özön, Osmanlıca Türkçe Sözlük (İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2008), 818; Süleyman

Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü (Cağaloğlu, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005), 345.

141 Abdurrezzak Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, çev. Ekrem Demirli (İstanbul: İz Yayıncılık, 2004), 135. 142 Ebu Abdi’r-Rahmân Muhammed İbn el-Huseyn es-Sülemî, Tasavvufun Ana İlkeleri Sülemî’nin

Risaleleri, çev. Süleyman Ateş (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1981), 27.

143 Fecr 89/27-29, Ahzâb 33/41, Ra’d 13/28, Ankebût 29/64, Tahrîm 66/8. 144 Ankebût 29/64.

63

Hadis-i şerifte zikredilen ihsân kavramının tasavvufa dek geldiğini gerek imâ yoluyla gerekse açık bir şekilde birçok âlim ve muhaddis zikretmiştir. Genel olarak İslam âlimleri özel olarak mutasavvıflar, tasavvufun birçok tanımının olduğunu zikredip bu konuda görüşlerini sunmuşlardır. Cüneyd-i Bağdâdî, tasavvufu, kalp huzuru, murakabe hali ve dağınık olmayan zihin ile Allah’ı zikretmek, semâ ile vecde gelmek ve sünnetle uygun şekilde amel etmektir şeklinde zikretmiştir. Amr b. Osman Mekkî’ye de, kulun her vakitte, o vakit içinde işlenmesi en uygun olan amelle meşgul olmasıdır, demektedir.146

Tasavvuf nefsin çile ve ızdırap çekmesidir. Şayet nefis, çileye tabi tutulmayıp kendi başına bırakılarak rahat olursa daima aşağıya çökme özelliği ile dünyevi zevk ve sefaya dalarak kendi âleminde kalmak ister. Bundan dolayıdır ki derviş, her daim kalbi arındırmak ve temizlemek ile uğraşır. Nefsin geriye dönme isteğinden ve kötü sıfatlarından sıyrılarak, Allah (cc) dışındaki herşeyden uzaklaşmaya gayret gösterir. Ruh, içindeki cevherde daima Allah’a (cc) yönelmek ister. Nefis ise yukarıda belirtildiği üzere aşağıya çökmek ister. Tasavvuf, bu ikilemde kalan kişiyi disipline eder. Tasavvufta “suf” sözcüğünden hareketle yünlü elbiseler giyenlere sûfî denilmektedir. Sûfî, tasavvufun kendisine verdiği değerlerden yola çıkarak devamlı Allah’a (cc) sığınarak basiretiyle nefsini kontrol altında tutarken, ruhuyla Mevla’ya ulaşmaya çalışır.147

“Tasavvuf İslâm’ın manevi hayatı ve İslâm Peygamber’inin temsil ettiği güzel ahlâkın müesseseleşmiş ve günümüze kadar yaygınlaşarak gelmiş şeklidir. İslâmî ilimlerin zirve noktası ve özüdür şeklinde de ifade edilir. Tasavvufu, aynı zamanda ahlâkî olgunluğu ve kâmil sıfatlara ulaşmayı esas alan İslâmî bir ilim olarak düşünmek gerekir. Çünkü insanın iç dünyasını îmar eden ve kötü duygulardan da arındırmaya çalışan bir ahlâkî sistemdir.148

146 İmam Ebü’l-Kāsım Abdülkerîm el-Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Ḳuşeyriyye, thk. Mahmûd b. Şerîf -

Abdülhalîm Mahmûd (Kahire: Dâr-ül-Maârif, 1966), c. 2:441-442.

147 Sihabuddin Sühreverdî, Avârifü’l-Maʿârif, thk. Abdurrahim es-Sayih - Müsteşar Tevfik Ali Vehbe

(Kahire: Mektebetü’s-Sekafeti’d- Diniyye, 2006), c. 1:69; Ebu Nasr Serrâc Tûsî, el- Lüma İslam

Tasavvufu Tasavvufla İlgili Sorular Cevaplar, çev. Hasan Kamil Yılmaz (İstanbul: Altınoluk Yayınları,

1996), 26.

148 Yılmaz, Tasavvuf ve Tarîkatlar, 17; Mahmut Kaya, “Tasavvuf Nedir, Ne Değildir?”, Kur’an ve

64

Tasavvuf, müminlere dünyanın boş ve gelip geçici olduğunu maddi zevklere dalmamaları gerektiğini de öğütlemektedir.149

Şevki Akgül’den alınan bilgilere göre, Mehmed Hilmi Efendi tasavvufa şöyle bir anlam yüklemiştir: Tasavvuf, Allah’ın (cc) farz ve kanunları dışında kişinin Allah’a nafilelerle yaklaşmasının adıdır. Tasavvufun emâresi olarak dünyaya tenezzül etmeden, dünya bizim olsun ama kalplerimize girmesin anlayışına sahip olduğunu zikretmektir. Kalpte sadece Allah, (cc) Allah’ın şeriatı ve cennet umudu var olmalıdır. İslam’ı kılı kırk yararak yaşamalı, İslam’ın ince ölçülerine riayet etme konusunda hassasiyet gösterilmelidir. Mehmed Hilmi Efendi, dünyanın ahirine doğru gidildikçe tasavvufî bir hayat sürmenin çok zor olduğunu dile getirmektedir. Öyle ki artık bırakın mürid olabilmeyi insanların imanlarını kurtarma derdine düşeceğini belirtmektedir. Bu zor zamanlarda tasavvufa sahip çıkabilmek için çokça gayret edilip çaba gösterilmesi gerektiğini de söylemektedir. Bu gayret ve çabanın bazı şartlara bağlı olarak gösterildiğinde, daha sağlıklı netice alınacağını özellikle vurgulamaktadır.150

Mehmed Hilmi Efendi, müridlerine bahsi geçen şartlarla ilgili şunları söylemektedir;

Tasavvufun bir kaynağı ya da bağlayıcı dini bir hükmü varmıdır? Örneğin her tarikatın nefisle mücadele ve onu terbiye etme metodu, içtihadı vardır. Halveti tarikatında da Hz. Ali Efendimizden bize kadar bir silsile aracılığıyla gelen bir irşad halkası vardır. Bu halkaların ve sislilerin oluşması asla tesadüfü bir durum değildir. Bunların, yani tarikatların metotları ve silsileleri yine Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’e dayanmaktadır. Örneğin; tarikatların şartları vardır. Halveti tarikatımızın da teslimiyeti esas alan şartları vardır. Nedir bunlar? Seyyid Yahya Şirvâni döneminde bu yola intisab etmenin şartları yirmi bir iken151,son Pîrımız Mustafa Çerkeşi hazretleri bunu

Tasavvufuna Giriş”, çev. Mehmet Demirci, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3 (1986), 223.

149 Hayrani Altıntaş, “İslâm Düşüncesinde Tasavvuf”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 27/

(1985), 115; Öngören, “Tasavvuf”, 40/119.

150 Şevki Akgül ile 20.02.2019 tarihinde yapılan mülakat.

151 Ali Rıza Soydar, Şeyh Mustafa Çerkeşî (Pîr-i Sâni), 2014, 30-32; Yirmi bir şart şu şekildedir: Tevbe

ve telkin, zühd, tecrid, itikat, takva, sabır, mücahede, şecaat, sehâvet, fütüvvet, sıdk, ilim, recâ, tevekkül, melâmet, ikrar, edeb, hulk-ı hasen, teslim, tefviz.

65

üçe indirmiştir. Pîri Sâni hazretlerinin bu şartları indirmesinin gayesi teslimiyeti kolaylaştırmak amacıyladır. Birinci şart mutlak manada teslimiyettir. Teslimiyet olmadan intisabın söz konusu olması mümkün değildir. İntisab etmek isteyen bir sâlik, mürşid-i kâmile başvurduğunda mürşid, sâlike sorar: tarikatımız üç şart ile meşrudur; birincisi bir mürşid-i kâmile teslimi taamıyla Makamât-ı Aliye-i seyr-ü sulûk, ikincisi tövbe de sebat, üçüncüsü devamlı zikrullahtır. Bu üç şart ile Tarikat-ı Aliye-i Halvetiyye’yi kabul ettin mi? Sâlik kabul ettim diye cevap verdiğinde intisab etmiş olup, artık O, mürşid-i kâmilin müridi olmaktadır. Bu üç temel esasta Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’te kendisine yer bulmaktadır.

Birincisi şart olan teslimiyet ile ilgili Kur’an-ı Kerim’den delil nedir?

“Şüphe yok ki Allah ve melekleri, Peygambere salâvat getirir; ey inanlar, siz de ona salâvat getirin, tam teslim olarak da selam verin.”152

İkinci şart nedir? Tövbede sebattır. Cenabı Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde tövbenin ehemmiyetinden bahsetmektedir. Bu hususla ilgili detaylı bilgi tövbe bahsinde geçmektedir.

Üçüncü şart, Allah’ı (cc) devamlı zikretmektir. Allah (cc) ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin.” 153

Şevki Akgül’den alınan bilgilere göre, Mehmed Hilmi Efendi sözlerini şu şekilde tamamlamıştır:

Yukarıda da belirtildiği üzere tarikatımızın tâliblerin de aradığı üç şartın tamamı Kur’an-ı Kerim temellidir. Tarikat dediğimiz müessese bir teslimiyeti ifade etmektedir. Onunda temeli itikattır. Bir müridin itikadı (teslimiyeti) sağlam olmalıdır.154

Mehmed Hilmi Efendi’nin bu görüşlerini incelediğimiz de şöyle bir sonuca varmaktayız: Tasavvuf tanımlarına ve ona yüklenilen anlamlara baktığımızda,

152 Ahzab 33/56.

153 Şevki Akgül ile 20.02.2019 tarihinde yapılan mülakat; Ahzab33/41-42. 154 Şevki Akgül ile 20.02.2019 tarihinde yapılan mülakat.

66

tasavvufun hayatın her alanında ve her anında var olması gerektiğini görmekteyiz. Ancak Mehmed Hilmi Efendi, tasavvufu bu bağlamdan biraz uzaklaştırıp amel etme özelinde ele almaya çalışmıştır. Tasavvufî hayatın hakkıyla yaşanabilmesini ancak Halvetiyye kültüründen kendisine miras kalan şartlarla mümkün olabileceğine dikkat çekmektedir. Mehmed Hilmi Efendi’nin, tasavvufi bir hayat yaşamayı şartlara bağlaması ve şartlar yerine getirilse dahi zühd üzerine bir hayat sürdürmenin çok zor olduğunu dile getirmesini, ahir zamanda insanların din konusundaki hassasiyetlerinin kaybolacağına bağlamaktadır.

2.2.Tarikat

Tarikat Arapça kökenli bir kelime olup sözlük anlamı itibarıyla Allah’a (cc) ulaşmak isteğiyle gidilen yol anlamındadır.155

“Taraka” kökünden türemiş olan “tarîk” kavramı yedi farklı lafızda Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir. Bu yedi lafzın altısında gidilen yol anlamında kullanılmışken “Târık” suresinde “yıldızlar” anlamında kullanılmaktadır.156 Tarikat, kavram anlamı itibarıyla örnek bir yol anlamında kullanıldığından dolayı, bu anlayışa şu ayeti kerime örnek teşkil etmektedir:

“Şöyle diyorlardı: "Bunlar sizi sihirleriyle yurdunuzdan çıkarmak ve tuttuğunuz örnek yolu ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdan başka bir şey değil!”157

Hadisi şeriflere bakıldığında da tarikatlerde sistematik bir şekilde yapılan ibadetlerin tavsiye edildiği görülmektedir. Bunlara bir örnek verilmesi gerekirse bir hadisi şerifte Nebi (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap

155 Özön, Osmanlıca Türkçe Sözlük, 817; Uludağ, Tasavvuf Sözlüğü, 343.

156 Muhammed Fuâd Abdülbâki, Mu’cemu’l- Müfehres li Elfâzi’l-Kur’ân’il-Kerîm (Kahire: Dâr-ül-

Hadîs, 1945), 523.

67

getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da: "Evet, söyle." dediler. Resûl–i Ekrem de: “Allah Teâlâ’yı zikretmektir.”158

Kâşâni, tarîkatı sûfilerin kendi iradeleriyle benimsedikleri yaşam tarzı olarak açıklamıştır.159 Tarikat, sûfîlerin bir mürşid-i kâmilin gözetiminde kendilerini manevi usüllerle terbiye edip belirli bir düzen içerisinde seyr-ü süluklarını tamamladıkları sistem olarakta isimlendirilmiştir. 160 Istılahi anlam olarak ise tarikat; kişinin bütün azalarını günaha bulaşmaktan koruyarak Allah’a (cc) yaklaşıp, O’nun rızasını kazanmak gayesiyle yola tabi olması anlamına gelmektedir. Tarikatların amacı insanın ruhunu terbiye ederek irşad faaliyetleriyle dış âlemden soyutlayıp, Allah’a (cc) vusûlünü gerçekleştirmesidir. Tasavvufun sistemleşmesinden sonra, usul farklılıklarıyla ayrı özellikler gösteren teşkilatlara tarikat denilmiştir. Bunların yanı sıra Nebi’nin (sav) yaptığı fiillerin tamamına da tarikat ismi verilmiştir.161

Şevki Akgül’den alınan bilgilere göre Mehmed Hilmi Efendi, tarikatların toplumu ıslah edici yönlere sahip olduğunu belirtmektedir. O, kişinin hangi toplum içerisinde yaşarsa o topluma benzeyeceğini söylemektedir. Tarikat ehli ile arkadaşlık edenin Allah’ın yolunda bulunacağını, ehli delalet ile olanların ise yoldan çıkanlar gibi yaşayacağını belirtmektedir. Bundan dolayı mümin bir kimsenin nerede oturduğuna, kimlerle muhabbet ettiğine dikkat etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Allah’ın (cc) ilahi hüküm gereği herkesi tek tek hesaba çekeceğini, mühim olanın ise o kişinin hesaba çekilmeden önce kendisini hesaba çekmesi olduğunu dile getirmektedir. Tarikat ehlinin kazancının Allah’ı (cc) bilip O’nu ananlarla beraber vaktini geçirmesidir, şeklinde tavsiye de bulunarak tasavvufa yönlendirmektedir.162

Mehmed Hilmi Efendi’ye göre Allah (cc) yeryüzünde kimi insanları hayrın öncüsü kimi insanları da şerrin öncüsü yapmaktadır. Kıyamet gününde herkesin öncüleri ile beraber Allah’ın (cc) huzurun da toplanacağını, bu noktada da kişi Allah’ın

158 Ebû İsâ Muhammed b. İsâ b. Sevre es-Sülemî Tirmîzî, Süneni’t-Tirmîzî (Câmiü’s-Sahîh), thk. Hâlid

Abdülğanî Mahfûz Hâlid Abdülğanî Mahfûz (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2011), blm. Daavât:6.

159 Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, 349.

160 Cengiz Gündoğdu, “Tarikatlerin Doğuşu”, Ekev Akademi Dergisi 1/2 (1998), 102.

161 Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarîkatler (İstanbul: Marifet Yayınları, 1981), 172; Seyyid Mustafa

Râsim Efendi, Tasavvuf Sözlüğü (Istılâhât-i İnsân-ı Kâmil), (İstanbul: İnsan Yayınları, 2008), 736; Safer Dal, Istılahat-ı Sofiyye Fi Vatan-ı Asliyye (İstanbul: Kırkkandil Yayınları, 2013), 383.

68

(cc) huzuruna kiminle çıkacağını çok iyi düşünmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu dünya da iken hangi zümrelerin içerisinde ömür tüketilmiş ise ahirette de kişi onlarla beraber huzura çıkarılacaktır. İşte bu durumlar göz önünde bulundurularak evliyaullahın meclisinde bulunmak gerekir. Mehmed Hilmi Efendi şu ayeti kerimeyi zikrederek bu hususun önemine işaret etmektedir:163

“Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve "Ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim vardır?”164

Allah (cc) hayra davet edeni güzel sesli olarak tarif etmektedir. Hakka çağıran sese kulak verilmesi gerektiğini de vurgulamaktadır.165

Hüseyin Çelik’ten alınan bilgilere göre Mehmed Hilmi Efendi, bir binanın temeli

ne kadar önemli ise, tarikatta da itikadın aynı ehemmiyete sahip olduğunu söylemektedir. Ona göre Bir mürşid, müridinden edeb, sadakat ve itikad ister. Bu üç vasfı kendinde toplayan mürid, mürşidi tarafından takdir edilmiştir. O, müridinden kendisine hürmet etmesini ya da kendi işlerini müride yaptırma gibi bir beklenti içerisinde olmadığını vurgulamaktadır.166

Hüseyin Karakuş’tan alınan bilgilere göre Mehmed Hilmi Efendi, itikat kavramını önemseyerek, bu hususta yanlış bilinenlere de temas etmektedir. O müridlerinden tam bir teslimiyet istemekte olup kalbinde şüphesi olanın kesinlikle seyr-ü sülukunun başlamayacağını belirtmektedir. Gerek ameliyle gerek ise haliyle çok iyi bir derviş olsa dahi bu sözleriniz o kimse içinde geçerli midir diye kendisine sorulduğunda; bir yola hakkıyla bağlanmayan kimse olağanüstü bir çaba gösterse de o yolda ilerleyemez ve menzile varamaz şeklinde cevaplamıştır. Teslimiyete bu denli önem veren Mehmed Hilmi Efendi, taassup konusunda da müridlerini uyarmaktadır. Öyle ki müridlerine; şayet bende şeriatsız bir hayat ya da Kur’an-ı Kerim’e ve Sünnet’e aykırı bir söz, davranış gördüğünüz de bunu kabullenmeyin bunun doğru olduğunu düşünmeyin ve

163 Şevki Akgül ile 10.03.2020 tarihinde yapılan mülakat. 164 Fussilet 41/33.

165 Şevki Akgül ile 10.03.2020 tarihinde yapılan mülakat. 166 Hüseyin Çelik ile 15.01.2019 tarihinde yapılan mülakat.

69

bu tür konularda beni uyarın çünkü asıl olan Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’tir şeklinde talimatlar vermiştir.167

Yusuf Şengönül Efendi’den alınan bilgilere göre Mehmed Hilmi Efendi, tarikat ehli olmanın büyük bir nimet olduğunu zikrederek, bu nimetin önemine binaen şunları dile getirmektedir:

Öncelikle Allah’ın (cc) bizlere bıraktığı Kur’an-ı Kerim’e, Nebi’nin (sav) bıraktığı Sünnet’e ve bu ikisinin hayatta ki tezahürü olan tarikata sahip çıkmamız gerekmektedir. Allah (cc) böyle bir yolu bir kuluna nasip etmişse mutlaka onun değeri bilinip bu değere sahip çıkılmalıdır. Tarikat toplumu ıslah edicidir. Dini hatırlatıcı, Allah’a (cc) kulluğu tavsiye edicidir. Bugün tarikatla bağınız olmasaydı birçoğunuz fesada uğrayıp Allah’ı (cc) unutan topluluklar gibi olurdunuz. Bu tarikat yolu her müride bırakılmış olan bir emanettir. Mürid sahip çıkmaz ve kıymetini bilmez ise Allah’ın (cc) emanetine ihanet etmiş olur. Hayrın ve şerrin birbirine karıştığı, fitne ve fesadın toplumları bir bir ifsad ettiği bir ortam da kurtuluş reçetemiz, Allah’ın (cc) dostlarının yolu olan tarikatımıza sımsıkı sarılmaktır. Çünkü tarikat, Allah’ın (cc) ve Nebi’nin (sav) istediği hayat tarzını içerisinde barındıran yerdir.168

Mehmed Hilmi Efendi’nin görüşlerini incelediğimiz de tarikatın içini dolduran kavramlardan ziyade intisab etmenin başlangıcına daha çok önem verdiğini görmekteyiz. Onun müridin üzerine inşa ettiği bir tarikat anlayışı vardır. Tarikatı bir binaya, mürşide teslimiyeti de onun temeline benzetmiştir. Başlangıçta yaşanan zafiyetlerden dolayı daha sonra müridlerinin ciddi problem yaşayacağını düşünmüştür. Buradan da anladığımıza göre Mehmed Hilmi Efendi tarikat konusunda da dönemin şartlarına uygun bir şekilde müridlerini yönlendirmiş ve gerek dinle gerekse tarikatla ilgi güncel sorunları ve durumları takip etmiştir.

167 Hüseyin Karakuş (Mehmed Hilmi Efendi’nin müridi) ile 15.01.2019 tarihinde Kastamonu’da yapılan

mülakat.

70

2.3. Tevhid

Tevhid Arapça kökenli bir kelime olup birlemek, birleştirmek anlamına gelmektedir.169 Istılahi anlamına bakıldığında ise tevhid, Allah’ın (cc) bir olduğuna inanmanın adıdır.170

Tevhid İslam düşüncesinde ana bir kavramdır. Tasavvuf kavramında olduğu gibi tevhid kavramı da lâfzen Kur’an-ı Kerim’de bulunmamaktadır. Ancak tevhide yüklenen anlamı içersinde barındıran ayet sayısı onlarca hatta yüzlercedir.171 Bu ayetlere bakıldığında da Allah’ın denginin eşi ve benzerinin olmadığı bütün mevcudatın yegâne sahibi olduğu görülmektedir.172

Tevhid, Allah’ın kendi birliğine şahid olmasıdır. Bir diğer şahitlik ise meleklerin ve ilim ehli kimselerin O’nun tekliğine şahid olmasıdır.

“Allah, hak ve adaleti ayakta tutarak, kendinden başka tanrı olmadığını bildirdi; melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar ettiler. (Evet) O’ndan başka tanrı yoktur; O mutlak güç ve hikmet sahibidir.”173

Hadisi şeriflerde ise Nebi (sav) tevhid ile ilgili şunları dile getirmiştir:

“İman yetmiş (veya altmış) kadar daldan ibarettir. Bunların en yükseği lâ ilâhe illallah demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Utanmak da imanın dallarından biridir.”174

“Kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah yoktur” (La ilahe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer.”175

Kuşeyri; (ö. 465/1072) tevhidi Allah’ın vahdaniyetini bir olduğunu eşsiz ve benzersiz olduğunu dil ile ikrar edip kalp ile inanmak şeklinde ifade etmektedir. O, 169 Özön, Osmanlıca Türkçe Sözlük, 863; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri Ve Deyimleri Sözlüğü

(İstanbul: Anka Yayınları, 2005), 659.

170 Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, 166.

171 Abdülbâki, Mu’cemu’l- Müfehres, 835-836.

172 Bakara 2/163, Nahl 16/36, Sebe’ 34/22, Meryem 19/65, Enbiya 21/25, Müzemmil 73/9, Şûrâ 42/11,

Fatiha 1/5, İhlâs 112/ 1-4,

173 Ali İmran 3/18.

174 Buhâri, İman:3; Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccâc en-Nîsâbûrî Müslim, Sahihü’l-Müslim (Beyrut:

Darü’l-Ma’rife, 2010), blm. İman:58.

71

tevhidi üçe ayırmaktadır; Birincisi; Allah’ın, kendisinin bir olduğunun farkında olması ve bunu bizlere bildirmesidir. İkincisi; Allah’ın halk için tevhidi yaratmasıdır. Üçüncüsü ise; kulların Allah’ı birlemesi onun vâhid olduğunu dile getirmesidir.

Kuşeyri tevhidin gayesini beşe ayırmaktadır: Her şeyi Allah’a (cc) nispet edip, Allah (cc) dışında ki her şeyden yüz çevirmektir. Sadece Allah’a yönelip, Allah (cc) ile meşgul olmaktır. Daha üstün makamları elde etmek için bulunduğun makamı terk etmek, bildiğin herşeyi unutup Allah’a (cc) teslim olmaktır.176

Niyazî-i Mısrî ise tevhidi, kişinin hem kendisini hem de kendisinden hâsıl olan fiillerini fâni görmesi sonucunda Allah’ın bâkî kalmasıdır şeklinde açıklamıştır.177 Tevhid inancı insana bütün fiillerinde istikamet üzerine olmayı kazandırır.178

Mehmed Hilmi Efendi’nin halifelerinden olan Yusuf Şengönül Efendi’den alınan bilgilere göre, Mehmed Hilmi Efendi tevhide şu anlamı yüklemiştir;

Tevhid kişinin diliyle, bedeniyle, ruhuyla, kalbiyle bilhassa bütün benliğiyle Allah’ı (cc) bir bilmesidir. “Lailahe illallah” diyen bir kulun ise bütün varlığıyla Cenabı Allah’tan (cc) başka ilah bilmediğini, O’nun var olduğunu O’ndan başka ilah olmadığını, O’nun tek olduğunu ifade ettiğini zikreder. “Lailahe illallah” lafzatullahını dile getiren kişinin ise bu tasdiği sadece dil ile değil bütün azalarıyla tasdik etmesi gerektiği hususunda da uyarıda bulunmaktadır.179

Mehmed Hilmi Efendi, bütün tarikatlar da tevhid kılıcının var olduğunu, nefisle mücadelenin de bu kılıçla gerçekleştiğini söylemektedir. Nefisle mücadelenin zorluğundan dem vuran Mehmed Hilmi Efendi, nefisle yüzlerce dervişin mücadele ettiğini sadece birkaçının başarılı olabileceğini dile getirmektedir. Bu mücadelenin hemen başındayken vazgeçmemek için dervişlerin mutlaka tevhidi hayatlarına tatbik etmeleri gerektiği hususunda da uyarılarda bulunmaktadır. Mehmed Hilmi Efendi, tevhidin gayesine açıklık getirmektedir. O, havf, reca, takva, azm, teslimiyet, zikr, devamlı abdest, az yeme az içme vb. tüm bu fillerle tevhidi bütün benliğimizle

176 el-Kuşeyrî, er-Risâle, c. 2:436-464.

177 Mustafa Aşkar, Niyazi-i Mısri: Hayatı, Eserleri, Görüşleri (İstanbul: İnsan Yayınları, 2011), 264. 178 Ramazan Altıntaş, “İslam Düşüncesinde Tevhid ve Tefrika”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi 1 (1996), 111.

72

hissederek Allah’ı kendimizden razı etmeliyiz şeklinde tavsiyelerde bulunmaktadır. Tevhidin hayata tatbikinin zor olduğunu dile getiren Mehmed Hilmi Efendi, bunun nedeni olarak bugün ki dünyevileşmeye işaret etmiştir. Bu dünyevileşme başta tevhid ateşimizi söndürerek müridi pes ettirdiğini dile getirmektedir. Bu yolda aşkla şevkle yılmadan devam edilmelidir ki Allah’ın rızasına mazhar olabilelim.180

2.4. Tevbe

Tevbe kelimesinin sözlükteki karşılığı; tevbe-i nasuh, pişman olmak, geri dönmek ve nedamet duymaktır. Tasavvufi anlamına bakıldığında ise kalpte bulunan

Benzer Belgeler