• Sonuç bulunamadı

Bey’at veya İntisab

2. Mehmet Hilmi Efendi’nin Tasavvufi Görüşleri

2.10. Bey’at veya İntisab

Lügatte söz vermek, anlaşmak, birinin hükümdarlığını kabul etmek 299 anlamlarını ifade eden bey’at kavramı tasavvufi anlamı ise bir şeyhe bağlanıp ona bağlı kalacağına, kayıtsız şartsız bağlanarak onun murad ettiklerini yapacağına dair söz vermektir.300

Mutasavvıflar intisab etmenin hak olduğunu ve Kur’an-ı Kerim’de de Sünnet’te de karşılığının olduğunu vurgulamaktadır. 301

“Sana yeminle bağlılık sözü verenler gerçekte bu sözü Allah’a vermiş oluyorlar, Allah’ın eli onların elleri üzerindedir. Bu sebeple kim Allah’a verdiği ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur, Allah’a verdiği sözün gereğini yerine getirene ise Allah yakında büyük ödül verecektir.”302

Sahabe-i ikramın Nebi’ ye (sav) her konu da biat etmeleriyle ilgili görüşleri şöyle olmuştur:

298 Yusuf Şengönül Efendi ile 07.12.2019 tarihinde yapılan mülakat. 299 Özön, Osmanlıca Türkçe Sözlük, 89.

300 Uludağ, Tasavvuf Sözlüğü, 75.

301 Tevbe 9/111; Feth 48/10; Mümtehine 60/12. 302 Feth 48/10.

100

“Biz, Resûllullah’a (sav) darlıkta, genişlikte, sevinçli ve kederli hallerimizde

her emrini dinleyip itaat etmek üzere, ehli olan biri iş başına (yönetime) gelince, (hak üzere yönettiği sürece) kendisiyle çekişmemeye, her nerede olursak olalım doğruyu söylemeye ve Allah (cc) yolunda hiçbir kınayanın kınamasından korkmayacağımıza dair biat ettik.”303

Nebi’nin (sav) İslam’ı kabul edip Müslüman olmak isteyen kişilerle yapmış olduğu anlaşmalarda intisab etmeye örnek olarak gösterilmiştir. Tasavvufun ilk dönemlerinde sûfîler arasında biat töreni gibi bir uygulama olmadığından dolayı klasik eserlerde de bu törenlerle ile ilgili konulara fazla yer verilmemektedir. Ancak bu dönemde hırka giymek, mürşid ile mürid arasında bir bağlantı oluşturduğu için yapılan hırka giyme töreni biat yerine geçiyordu.304

Kelime anlamı satmak olan bey’at tasavvufta; mürid adayının şeyhe ve şeyhin kendisini yönlendireceği hususlarda ona bağlı kalacağına söz vermesi demektir. Aralarında küçük farklılıklar olsada hemen hemen bütün tarikatlarda intisab etmenin yapılışı ve gayesi aynıdır. Mürid adayı önce kendisine uygun tarikatı araştırır, kalbinin ısındığı bir mürşid bulunca ona başvurur ve onunla istişare eder. Mürşid de mürid hakkında tarikata girmesi için ehil olup olmadığına dair bir araştırma yapar. Bu

araştırmalar sonucunda olumlu bir görüş ortaya çıkarsa intisab gerçekleşmiş olur. Tasavvufî anlayışa göre bu bey’atın yani intisab etmenin temeli asr-ı saadete dayandırılmıştır. Hz. Peygamber’in İslâm’a girmek isteyenlerden cihad ve hicret gibi önemli durumlar için söz alması intisab etmeye kaynaklık teşkil etmiştir.305

Yusuf Şengönül Efendi’den alınan bilgilere göre Mehmed Hilmi Efendi’ye bu konuyla ilgili; Allah’a ve resulüne iman eden herkesin mutlaka bir mürşide intisab etmeli midir? İntisab etmeyen bir kimsenin imanı nakıs mıdır? sorular sorulduğunda O, şöyle cevap vermiştir; Tarikat dinimizin şartlarından bir şart değildir. Mutlaka tarikat ehli olmak gerekir gibi bir zorunluluk yoktur. Ancak dünya sultanlığından feragat edip, ahiret sultanlığını kazanan Belh Sultanı İbrahim bin Ethem hazretleri ne için tacını tahtını terk edip tarikat yolunu tutup intisab etmiştir? Çünkü tarikat yoluyla Allah’a

303 Buhârî, Ahkâm: 43; Müslim, İmâre: 41-42. 304 Sühreverdî, Avârif, c. 1:108.

101

(cc) yakınlaşmanın ona ulaşmanın daha kolay olduğunun farkına vardı. Başka bir örnek vermek gerekirse; Yavuz Sultan Selim ölümüne yakın dillerinden şu sözcükler dökülmüştür: Padişah-ı cihan olmak kuru bir kavga imiş, bir mürşide bende olmak hepsinden âlâ imiş. Bir mürşide intisabı cihan sultanlığından çok daha değerli görmektedir. Bazı hakikatlere şahit olduklarından dolayı dillerinden bu sözler sudur etmiştir. Allah (cc) sevdiği, kendisine yakın görmek istediği kullara bu tarikat yolunu nasip etmektedir. 306

Hüseyin Karakuş’tan alınan bilgilere göre Mehmed Hilmi Efendi, herhangi bir zorunluluk olmamasına rağmen insanların intisab etmesinin bir gayesi olduğunu zikretmiştir. Müridin gayesi seyrü sülûk yolculuğunun neticesinde rıdvâna ulaşmaktır. Rıdvân da Allah’ın (cc) rızasıdır. Allah bu yolda bulunan bir kuldan razı olduysa o kul gayesine ulaşmıştır. Peki, Rabbimiz ne zaman bizden razı olacaktır? Kul Allah’tan razı olduğu takdirde Allah (cc) da ondan razı olacaktır. Dilimizle Allah’tan (cc) razı olduğumuzu söylememiz çok kolaydır. Burada mühim olan kalbimizin tam manasıyla rıza göstermesidir. Örneğin bir kişi eğer kalbinde zerre kadar hased taşıyorsa o kişi Allah’tan (cc) hakkıyla razı olmamıştır. Hasta olan bir kul “Allah’ım nasıl ki şifa senden ise bu üzerimdeki hastalıkta sendendir” şeklinde düşünmediği müddetçe Allah’tan (cc) razı olduğu söylenemez. Kötü komşudan, hayırsız evlattan, eşinden şikâyet etmek Allah’ın (cc) kanunlarına isyan etmenin fiili göstergesidir. Bu gibi şikâyetlerin var olduğu bir yerde Allah’tan razı olunduğuna dair bir emare bulunmamaktadır. Eyyüb (as) sabrın, Süleyman (as) varlığın, İsa (as) fakirliğin temsilcidir. Allah (cc) bu üç peygamberi insanlara delil göstermiştir. Kişi şöyle diyecek: Ya Rabbi dünya da malım mülküm çoktu, bu kadar çok mal mülke vakit ayırdığım için ibadetlerime vakit bulamadım; Allah (cc) buyuracak: Süleyman a.s kadar mı zengindin? O ki bu kadar zenginliğe rağmen Allah’a (cc) karşı hiçbir ibadetini aksatmadı. Fakirliğini öne süren kişiye İsa’yı (as) örnek göstererek bahanesini kabul etmeyecektir. Keza hastalıkla yakınan kimselere Eyyüb (as) örneğini gösterecektir.307

306 Yusuf Şengönül Efendi ile 07.12.2019 tarihinde yapılan mülakat. 307 Hüseyin Karakuş ile 25.02.2019 tarihinde yapılan mülakat.

102

Mehmed Hilmi Efendi intisab etmenin lüzûmu ile ilgili görüşlerini açıklarken farklı bir metod uygulamıştır. Dinen bir gerekliliğinin olmadığını zikrederken, vermiş olduğu örneklerle de bir mümin için ne kadar gerekli olduğunu vurguladığını görmekteyiz. Klasik eserlerde mutasavvıflar intisab etmenin dindeki karşılığını Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’te ki delillerle temellendirmeye gitmişlerdir. Mehmed Hilmi Efendi ise daha çok intisab etmenin gayesi üzerinde durduğunu ve bu gayeyi elde etmek için müride yol gösterdiğini görmekteyiz. Öyle ki intisab etmenin gayesinin Allah’a (cc) ulaşmak olduğunu bunun içinde Allah’ın (cc) kulundan razı olması gerektiğini, Allah’ın (cc) da kulundan razı olması için, kulun önce Allah’tan (cc) razı olması gerektiğini, peygamberlerin hayatlarından örneklendirerek müridlerine vazı nasihatte bulunduğunu görmekteyiz.

Benzer Belgeler