• Sonuç bulunamadı

EEG, epilepsi tanısının konması, desteklenmesi, sınıflandırılması, nöbet başlangıç yerinin araştırılması ve hastaların izlenmesinde kullanımı kolay ve ucuz bir yöntemdir. Kesinleşmiş epilepsi tanısı olan hastalarda EEG bulguları hastalığı sınıflandırma, fokal veya lateralize epileptik atağı tanımlama, tedaviyi seçme ve prognoz için yol gösterici olarak kullanılır37. Ancak epileptiform anomalinin görülmesi mutlaka epilepsi anlamına gelmediği gibi aksine normal bir EEG de epilepsi tanısını dışlayamaz. İnteriktal epileptiform deşarjlar rutin çekilen EEG’lerin ancak %29-55‘inde saptanır. Sonrasında çekilen seri EEG’lerle bu oran %80-90’lara çıkmaktadır65. Video-EEG monitörizasyonu, video görüntüleme kaydı ile eş zamanlı yapılan EEG kaydını içerir ve epilepsinin kesin tanısı ile nöbet hakkında daha ayrıntılı semiyolojik bilgi edinilmesi açısından son derece yararlı bilgiler sağlar. 1970’li yılların ortasından itibaren klinik araştırmalarda kullanılan bu yöntemle , çocukluk çağı nöbet ve diğer paroksismal olayları değerlendirilmekte ve ayırıcı tanısı yapılmaktadır. Video-EEG monitörizasyonu ile nöbeti hem görsel olarak, hem de eş zamanlı beyin aktivitesini belli bir süreyle kaydederek değerlendirmek mümkün olur. İktal EEG kaydının sensitivitesi ve spesifitesi, interiktal EEG’den daha üstün tanı aracı olmasını sağlar.

Video-EEG monitörizasyonu nöbetlerin tanısının yanı sıra epilepsi sınıflamasında, bozukluğun derecesinin değerlendirilmesinde, nöbetin kaynaklandığı beyin odağının belirlenmesinde, nöbet tipi ile EEG arasında korelasyonun sağlanmasında ve epileptik olmayan atakların ayırıcı tanısında kullanılmaktadır.

Çocukluk çağında epileptik nöbetlerin non-epileptik episodlardan ayırıcı tanısının yapılması oldukça önemlidir. Doğru tanının konması hastayı gereksiz yere uzun süreler, hatta yaşam boyu alacağı antiepileptik ilaçların potansiyel yan etkilerinden ve ekonomik yükünden kurtaracak, tanı alamamış ve tedavi edilmemiş nöbetlerin de morbidite ve mortalitesini azaltacaktır. Ancak video EEG monitorizasyonu hastane yatışı ve gece kaydı gerektiren bir yöntemdir. Uzun süreli VEM’in teknik zorlukları ve maliyetinin yüksek olması kullanımında sınırlamalara neden olmaktadır. Uzun süreli VEM işlemi sırasında hastaneye yatırmaya, epilepsi izleme ünitesine, atakları yakalayabilecek, ayırt edebilecek, hastaya ve ailesine destek verebilecek iyi eğitilmiş personele ihtiyaç

duyulmaktadır. Bu nedenle işlem, hasta ve hasta yakını üzerinde baskı oluşturmakta, uzun zaman almakta, maliyetleri ise yükseltmektedir. Bu nedenle son yıllarda seçilmiş hastalarda kısa süreli gündüz zamanlı VEM çekimi kullanılmaya başlanmıştır. Bu yöntem hastanede yatışı gerektirmeyen, daha az ek personel gerektiren ve maliyet olarak daha ucuz olan bir yöntemdir. Gün içinde yapıldığı için hasta ve aile uyumu daha kolaydır. Özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkeler açısından bu durum ayrıca önem taşımaktadır. Ayrıca daha kısa sürede daha fazla hasta değerlendirilebilmektedir.

Biz de çalışmamızda kısa süreli (3-4 saat) günlük video EEG kaydı yaptık.

Uzun süreli video EEG monitorizasyonunun tanısal değeri, monitörizasyonun süresine ve seçilen hasta gruplarına göre değişmektedir. Chen ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 8 saatlik video EEG kaydı alınmış ve %79 oranında45, Valente ve arkadaşlarının 12 saatlik video-EEG kaydı alarak yaptığı bir çalışmada %75.7 oranında epileptik aktivite yakalanmıştır47. Bu oranlar Connolly ve ark21 daha önce yayınladığına benzerdi.

Kısa süreli gündüz zamanlı (<24 saat) VEM’in tanısal değeri hakkında daha önceden yapılan çocuk çalışmaları kısıtlıydı ve bunların çoğu hospitalize olan hastalardı. Bu çalışmalarda kayıt süreleri 2-12 saat arasında değişmekteydi. Atakları yakalama oranı ise % 55-85 arasında idi. Çocukluk çağı epilepsilerinde kısa süreli video EEG monitörizasyonunun tanısal değeri ile ilgili çalışmalarda seçilen hasta gruplarındaki farklılıklar nedeniyle metodun sensitivitesi oldukça değişken olabilmektedir. En yüksek oranda tespit edilen olaylar gün içinde olan ve diğer nöbetlere göre daha sık olarak saptanabilen dalma atakları ve infantil spazmlardır38,39. Deneyimler arttıkça merkezler, hospitalizasyona gerek olmadan yapılabilen 3-4 saatlik VEM çekimlerinin etkinliğini incelemeye başladılar.

Literatürde, VEM’in tanısal değeriyle ilgili çocuklardaki en geniş çalışmalardan birinde, Asano ve ark.36, epileptik bozukluk düşünülen 1-17 yaş arasındaki 1000 çocuğu değerlendirmiş, bu hastalara ortalama 1.5 gün süreli (1-10 gün arasında) VEM yapılmıştır. Hastaların 529’unda (% 53) VEM ile habituel atak yakalanmıştır. Bu oran literatürde 39-100 hasta ile yapılan, monitorizasyon süresinin iki-oniki saat arasında olduğu ve habitüel atak yakalama oranının % 80-95 arasında bulunduğu önceki çalışmalara nazaran düşük bir orandır21,30,47. Yine bu çalışma, daha önce Chen ve ark.45 tarafından 24 saatin altında video-EEG kaydı yapılan 60 hastada % 82 ve 24 saatin

üzerinde video-EEG kaydı yapılan 50 hastada % 88 başarıyla habitüel atak yakalanan çalışmaya nazaran da düşük başarı oranı göstermektedir. Asano ve ark.36, oranın daha düşük olmasını çalışma grubu içerisindeki hastaların nöbet veya habitüel ataklarının sıklığı, antiepileptik tedavinin ayarlanması ve çalışmanın retrospektif olmasından kaynaklanan multifaktöryel nedenlere bağlamıştır. Connolly ve ark.21 ile Chen ve ark.45nın çalışmalarında da belirtildiği gibi gün içinde sık nöbet geçiren hastaların seçilmesi habitüel atak yakalama şansını arttırmaktadır. Valente ve ark45 da çalışmalarında küçük çocuk ve infantları kapsayan özel hasta grubunda kısa süreli video-EEG monitörizasyonunun nöbet sınıflaması ve epilepsi tanısında majör değişikliklere neden olduğunu belirtmişlerdir. Chayasirisobhon ve ark.48 ise, en az haftada bir atağı olan hasta grubunda 1-2 saatlik VEM sonucunda 100 vakanın 80’inde tanı konulabildiğini göstermişlerdir.

1962’lerden beri uyku deprivasyonunun interiktal epileptiform deşarjlar üzerindeki etkileri incelenmiştir. Bennett64, daha önce nöbet öyküsü olmayan 5 pilotta uykusuzluk sonrasında nöbet olduğunu bildirmiştir. Bunlardan birinin EEG’sinde temporal dikenler saptanmıştır. Yine ordu mensuplarında yapılan çalışmalar ile de, düşük oranlarda da olsa, uyku deprivasyonu ile EEG’de epileptiform deşarjlar saptanmıştır. Ancak bu çalışmaların sağlıklı, daha öncesinde nöbet öyküsü olmayan kişilerde yapıldığını unutmamak gerekir.

Literatürde çoğunlukla erişkinlerde olmakla birlikte, çocuklarda da uykunun ve uyku deprivasyonunun epileptik deşarjlar üzerine etkisini inceleyen çalışmalar bulunmaktadır. Klinik pratikte bu durum özellikle çocuklarda kullanılabilirliği açısından önemlidir. Çocukluk döneminde uyku deprivasyonu sağlanması çocuk ve aile açısından her zaman kolay olmamaktadır. Ancak özellikle küçük çocuklarda EEG çekimi sırasında çocuğun tetkike uyum gösterebilmesi için uyku gerekli olmaktadır. Bu amaçla kullanılan hipnotik ajanların hem çocuğa yan etkileri olabilmekte, hem de çekilen EEG trasesi üzerine istenmeyen etkileri olabilmektedir. Liamsuwan ve arkadaşları, 17 yaşından küçük 396 çocukta parsiyel uyku deprivasyonunun etkilerini araştırmıştır. İlaç kullanılmadan sadece uyku deprivasyonu ile %77, hipnotik ajanlar kullanılarak ise %44 oranda uyku sağlamışlardır. Bu durum özellikle 8 yaşın altındaki çocuklarda daha belirgin bulunmuştur. Yöntemin herhangi bir yan etkisi görülmemiştir66.

Leach ve arkadaşları, klinik olarak epilepsi tanısı alan <35 yaştaki 85 hastada rutin EEG ile uyku deprivasyonlu EEG ve ilaçla sağlanan uyku EEG’sini karşılaştırmışlardır. Epileptik deşarjların saptanmasında uyku deprivasyonlu EEG’nin diğer yöntemlere göre daha etkili olduğunu göstermişlerdir. Özellikle fokal deşarjları olanlarda daha etkili bulunmuştur (duyarlılık %92). Bu hastaların yaklaşık yarısında EEG anomalisi sadece uyku deprivasyonu yapıldığında ortaya çıkmıştır. Uyku deprivasyonlu EEG’nin kolay, ucuz ve etkili bir yöntem olduğu belirtilmiştir67

Carpay ve arkadaşlarının çalışmasında da, 552 çocukta parsiyel uyku deprivasyonunun etkisi incelendiğinde, parsiyel uyku deprivasyonunun uyku oluşturmada yeterli olduğu ve epileptik deşarjların ortaya çıkışında etkili olduğu gösterilmiştir. Yöntem ucuz ve güvenli bulunmuştur59 Epilepsi tanısı koymada parsiyel veya tam uyku deprivasyonu, serebral eksitabilitede artışa neden olarak biyoelektirik patolojinin ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı için aktivasyon yöntemi olarak kullanılmaktadır. Uyku deprivasyonu sonrasındaki uyanıklık ve uyku döneminde yapılan EEG tetkiklerinde özellikle uyanıklıktan uykuya geçiş sırasında epileptik deşarj ortaya çıkma oranı artmaktadır44. Uyku deprivasyonu ile ayrıca interiktal epileptiform anormallikler de aktive olmaktadır. Pratt ve ark. normal rutin EEG’si olan 114 hastayı içeren çalışmalarında uyku deprivasyonunu aktivasyon yöntemi olarak kullanmışlar ve bazı hastaların antiepileptik ilaç almasına rağmen 47 hastada (%41,2) iktal aktiviteyi de içeren epileptik deşarj yakalamışlardır60. Malow ise yaptığı çalışma sonucunda akut uyku deprivasyonunun nöbet sıklığını artırmadığını raporlamıştır63.

Rowan ve arkadaşları, 11 aylıktan büyük 43 hastada uyanıklık, uyku deprivasyonlu uyku ve normal uykuda çekilen EEG’leri karşılaştırmışlardır. Uyanıklık EEG’sinde %25, normal uykuda %50 ve uyku deprivasyonlu EEG’de ise %80 oranında epileptiform anomali saptamışlardır44.

Gilbert ve arkadaşları, 0-18 yaş arasındaki çocuklarda uyku ve uyku deprivasyonunun EEG üzerine etkisini incelemişler, çocukluk döneminde uyku EEG’sinin yeterli olduğu, uyku deprivasyonunun gerekmediği sonucuna varmışlardır68. Ancak epileptik sendromlar ve özel nöbet tiplerini araştırmamışlardır. Bu nedenle çalışmanın kısıtlılıkları bulunmaktadır.

Benzer şekilde Degen ve arkadaşları, 190 hastada normal uyku ve uyku deprivasyonu sonrası EEG çektiklerinde genel olarak sonuçlar arasında fark

bulmamışlardır. Nöbet tiplerini jeneralize ve fokal olarak karşılaştırdıklarında da istatistiksel fark gösterememişlerdir69. Ancak nöbetleri erken yaşta başlayanlar, kızlar ve absans gibi bazı epileptik sendromlarda uyku deprivasyonu lehine anlamlı sonuçlar bulmuşlardır. Buna karşın gençlerde, ailede epilepsi öyküsü olanlarda, mental retarde ve nörolojik anomalileri olanlarda fark saptanmamıştır. Ancak hastaların sadece üçte biri çocukluk dönemindeki (11-20 yaş) hastalardan oluşmaktaydı.

Rumpl ve arkadaşları, 28 hastalık serilerinde ise çeşitli nöbet tipleri üzerinde uyku deprivasyonun EEG aktivitesi üzerine etkilerini anlamlı bulmuşlardır70 . Ancak bu çalışmanın da belli kısıtlılıkları mevcuttur.

Veldhuizen ve arkadaşları, uyku deprivasyonu sonrası çekilen uyanıklık EEG’lerinin de anlamlı olduğunu göstermişlerdir71 .

Tartara ve arkadaşları, 131 çocuk ve 321 erişkin hastada uyku deprivasyonunun etkinliğini araştırmışlardır. Özellikle çocuklarda daha belirgin olmak üzere, her iki grupta da etkin olduğunu göstermişlerdir72. Özellikle hiperventilasyon ve fotik stimülasyonun uyku deprivasyonu sonrası daha etkin olduğunu bulmuşlardır. Yine uyku deprivasyonunun küçük çocuklarda bile güvenli olduğunu göstermişlerdir. Malow ve arkadaşlarının çalışmasında da, uyku deprivasyonunun dirençli kompleks parsiyel nöbetlerde bile nöbet sıklığını arttırmadığı gösterilmiştir63. Bizim vakalarımız arasında da sadece 1 vakada iktal kayıt alındı, onun da tanı anına kadar geçirilmiş 3 nöbet öyküsü vardı. Diğerlerinde nöbet aktivasyonu veya herhangi bir yan etki saptamadık.

Bu çalışmada, klinik olarak idiopatik/kriptojenik epilepsi tanısı alan ve interiktal EEG’leri normal olan vakalarımıza uyku deprivasyonlu EEG çektiğimizde %58 oranında epileptik deşarj saptadık. Bu oranın literatüre göre biraz daha yüksek olması, hastalara henüz antiepileptik ilaç başlanmamış olmasına ve rutin EEG kaydına göre daha uzun süre (3-4 saat) çekim yapılmasına bağlı olabilir. Hastalarımızın %79.3’ünde fokal ve fokal+jeneralize anomaliler vardı. Etkili olan faktörlere baktığımızda sadece öncesinde geçirilen febril konvülsiyon varlığı anlamlı olarak saptandı. Nöbet tipi, epileptik sendrom olması ve tipi, nöbet sıklığı ve nöbetin başlangıç yaşı anlamlı bulunmadı. Ancak bu durum gruplardaki mevcut hasta sayılarının az olmasından kaynaklanabilir. Özellikle bazı nöbet tipleri (frontal nöbet gibi) ve epileptik sendromların (BRE, sabah uyanıklığın grand mal epilepsisi gibi) uyku deprivasyonuna daha duyarlı oldukları bilinmektedir74,75.

Kaleyias ve arkadaşları, 3 yıllık bir sürede lezyonel fokal epilepsili 332 çocukta VEM ile uykunun etkinliğini araştırmışlardır. Frontal nöbetlerin özellikle uykuda, mesial temporal, neokortikal temporal ve oksipital nöbetlerin uyanıklıkta olduğunu göstermişlerdir.76 Temporal lob nöbetleri ekstratemporal nöbetlere göre daha çok uyanıklıkta görülmektedir. Yine temporal nöbetlerin sekonder jeneralizasyonu da sıklıkla uykuda olmaktadır.

Malow ve arkadaşları, dirençli parsiyel epilepsili 84 hastada normal uyku ile uyku deprivasyonunun etkinliklerini araştırmış, kompleks parsiyel ve sekonder jeneralize grup arasında fark gösterememişlerdir63. Buna karşın Halasz ve arkadaşları, idiopatik jeneralize epilepsilerde, uyku deprivasyonu ile özellikle NREM1 ve NREM2’de diken aktivitelerinin arttığını göstermişlerdir73.

Bizim çalışmamızda başvuru sırasında iki nöbet geçiren 15 hastanın 7’sinin (%46,7), üç nöbet geçiren 8 hastanın 5’inin (%62,5), dört nöbet geçiren 6 hastanın 5’inin (%83,3), beş nöbet geçiren 21 hastanın 12’sinin (% 57,1) VEM’i anormaldi.

İstatistiksel olarak anlamlı bulunmasa da, genel olarak nöbet sıklığı ve geçirilen nöbet sayısı, VEM’de anomali ortaya çıkma olasılığını arttırmış görünmektedir.

Connoly ve arkadaşları ise çoğunluğunu semptomatik jeneralize epilepsililerin oluşturduğu sık nöbetleri olan 43 hastalık bir grupta 2-3 saatlik video-EEG kaydı ile

%83 oranında epileptik olay yakalamıştır. Muhtemelen bizim vakalarımızın nöbetleri sık olmadığı için kayıt süresi daha uzatılabilirse epileptik anomali yakalama olasılığı da artabilir. Zira Valente ve ark45 çalışmalarında paroksismal olaylara tanı konamamışsa önce ikinci bir kısa süreli video-EEG kaydı almış, bu da yeterli olmazsa daha uzun video-EEG kaydı alarak çalışmayı tekrarlamış ve böylece %94.9’luk bir orana ulaşmıştır. Pradeep ve ark. erişkinleri de kapsayan 179 hastalık çalışmalarında rutin EEG’sinde anormallik olan 49 hastanın uzamış video monitörizasyonda da aynı oranda anormallik olduğunu, rutin EEG’si normal olan 130 hastanın da 41’inde uzamış monitörizasyonda tanı aldığını göstermiştir.50 Ancak uzun süreli VEM’in gerek hastaya, gerekse kliniğe olan hem maliyet, hem işgücü, hem de teknik zorluklarını unutmamak gerekir.

Foley ve ark.30 yaptıkları çalışmada haftalık nöbeti olan hasta grubunda ve infant hastalarda adölesan yaş grubundaki hastalara nazaran atak yakalama şansının daha yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Bizim çalışmamızda ise nöbetleri erken yaşta

başlayanlar ile geç yaşta başlayanlar arasında VEM’de anormali saptanması açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0,05).

İlk olarak Gibbs ve Gibbs epileptik deşarjları ortaya çıkarmada uykunun yararını ortaya çıkarmıştır61. Çalışmalarında grand mal nöbeti olan 174 hastanın %63’ünde uyku sırasında, %19’unda ise uyanıklıkta epileptik deşarj saptamışlardır. Bizim çalışmamızda ise VEM’de anomali olan 29 hastanın %41,4’ünde epileptik deşarjlar sadece uykuda ortaya çıkarken; %58,6’sında hem uyku hem uyanıklıkta ortaya çıkmaktaydı. Uyku deprivasyonu yapılmasına rağmen hiçbir hastada sadece uyanıklık döneminde epileptik anomali görülmedi.

Frontal lob nöbeti olan hastalarda uykunun nöbetler üzerindeki etkisi temporal lob nöbeti olanlara göre daha belirgindir62. Bizim çalışmamızda frontal lob nöbeti olan tek hastanın VEM’i normaldi, yüzeyel elektrodlar ile frontal odağın yakalanması her zaman kolay olmayabilir. Temporal lob nöbeti olup VEM’i anormal olan 4 hastanın 1’inde epileptik deşarjlar sadece uyku döneminde ortaya çıkarken diğer 3 hastada hem uyku hem uyanıklıktaydı.

Sonuç olarak; çocukluk döneminde parsiyel uyku deprivasyonu uykunun sağlanmasında güvenilirdir. Epilepsi tanısının konmasında ve sınıflandırılmasında uyku deprivasyonu yöntemiyle çekilen kısa süreli VEM kolay ve ucuz bir yöntemdir.

Çocuklarda interiktal EEG’nin yetersiz kaldığı durumlarda rahatlıkla tercih edilebilir.

Bizim vakalarımızda anlamlı fark gösterilemese de, özellikle bazı nöbet tipleri ve bazı epileptik sendromlarda tanı koymada önemli olabilir. Hasta sayısının arttırılması ile bu bulgular daha anlamlı olabilir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

1. Çalışmaya 50 hasta alındı, 28’i (%56) erkek, 22’si (%44) kızdı.

2. Hastaların ortalama yaşı 10,7±2,6 yıldı (min 6, maks 17 yaş).

3. Hastaların nöbetlerinin başlama yaşı ortalama 102,96±43,15 ay (min 3, maks 192 ay) idi.

4. Hastaların 8’inde (%16) febril konvülsiyon geçirme öyküsü vardı.

5. Hastaların 1’inde (%2) yenidoğan döneminde nöbet geçirme öyküsü vardı.

6. 12 hastanın (%24) ailesinde febril konvülsiyon ve/veya epilepsi öyküsü mevcuttu.

7. Ebeveyn akrabalığı öyküsü 17 hastada (%34 ) vardı.

8. Hastaların 3’ünde orta ve hafif mental retardasyon vardı, geri kalanların nörolojik muayenesi normaldi.

9. Nöbetler 1 hastada (%2) menstrüel dönemde, 3 hastada (%6) ateşli dönemde ve 2 hastada (%4) televizyon / bilgisayar karşısında fotik stimülasyon ile ortaya çıkmaktaydı. Hastaların 44’ünde ise (% 88) atağı tetikleyen herhangi bir faktör gösterilemedi.

10. Başvuru öncesinde 15 hastada (%30) 2 nöbet, 8 hastada (%16) 3 nöbet, 6 hastada (%12) 4 nöbet ve 21 hastada da (%42) ≥5 nöbet öyküsü vardı.

11. Nöbet başlama yaşı 3 ay ile 16 yaş arasında değişmekle birlikte hastaların çoğunda 7-9 yaş arası ve 12 yaş idi.

12. Klinik olarak yalnızca uykuda nöbeti olan hasta sayısı 9 (%18) iken, yalnızca uyanıklıkta nöbeti olan hasta sayısı 29 (%58) ve hem uyku hem de uyanıklıkta (karışık) nöbeti olan hasta sayısı 12 (%24) idi.

13. ILAE 1981 nöbet sınıflamasına göre hastaların %70’inde parsiyel nöbet,

%30’unda ise jeneralize nöbet vardı.

14. Klinik ve EEG bulguları ile 5 hasta (%10) benign rolandik epilepsi (BRE), 1 hasta (%2) juvenil absans, 2 hasta (%4) otozomal dominant (OD) frontal lob epilepsisi ve 2 hasta da (%4) oksipital paroksizmleri olan çocukluk çağı epilepsisi (OPÇE) tanısı aldı.

15. Hastalar nöbet lokalizasyonuna göre incelendiğinde 5 hasta (%10 ) temporal lop epilepsisi, 11 hasta (% 22) oksipital lop epilepsisi, 1 hasta (%2) frontal lob epilepsisi tanısı alırken 23 hasta (%46) sendrom tipi veya lokalizasyona göre sınıflandırılamadı.

16. Parsiyel uyku deprivasyonu yapılarak alınan kısa süreli (3-4 saat) VEM kayıtları sonucunda hastaların 21 tanesinde (%42) epileptiform anomaliye rastlanmazken, 29’unda (%58) epileptiform anomali saptandı.

17. Hastaların 1’inde (%2) zemin ritmi düzensizliği mevcuttu, geri kalan 49 hastada (%98) zemin ritmi normaldi.

18. İktal kayıt alınan sadece bir hasta (%2) vardı.

19. VEM’de epileptiform anomali saptanan 29 hastanın 14’ünde (%48,27) fokal, 6’sında (%20,68) jeneralize anomali varken, 9 hastada ise (%31,03) hem fokal hem jeneralize anomali mevcuttu.

20. VEM’ de fokal epileptiform anomalisi olan 23 hastanın 13’ünde (%56,5) deşarjlar frontosantrotemporal bölgeden kaynaklanırken, 10’unda (%43,5) ise posteriortemporoparietooksipital bölge kaynaklıydı.

21. Epileptiform deşarjlar; 12 hastada sol hemisfer, 5 hastada sağ hemisfer kaynaklıyken 6 hastada ise bilateraldi. Geri kalan 6 hastada ise jeneralizeydi.

22. Hastaların 12’sinde (%41,4) epileptik deşarjlar sadece uyku döneminde ortaya çıkarken, 17’sinde (%58,6) hem uyku hem de uyanık dönemde (karışık) ortaya çıkmaktaydı. Uyku-uyanıklık dönemleri arasında epileptik deşarjların yoğunluğu açısından fark yoktu. Hastaların hiçbirinde VEM patolojisi sadece uyanıklık döneminde ortaya çıkmadı.

23. Klinik olarak uykuda nöbet geçiren 6 hastanın 4’ünün VEM patolojisi uykuda ortaya çıkarken, 2’sinin hem uyku hem uyanıklık dönemlerindeydi. Klinik olarak uyanıkken nöbet geçiren 17 hastanın 5’inin VEM patolojisi sadece uykuda ortaya çıkarken, 12’sinin hem uyku hem uyanıklık dönemlerindeydi.

Klinik olarak hem uyku hem uyanıkken nöbet geçiren 6 hastanın ise 3 tanesinin VEM patolojisi uykuda ortaya çıkarken diğer 3 tanesinin hem uyku hem uyanıklık dönemlerindeydi.

24. Başvuru öncesinde iki nöbet geçiren 15 hastanın 8’inin (%53,3) VEM’i normalken 7’sinin (%46,7) anormaldi. Üç nöbet geçiren 8 hastanın 3’ünün

(%37,5) VEM’i normalken 5’inin (%62,5) anormaldi. Dört nöbet geçiren 6 hastanın sadece 1’inin (%16,7) VEM’i normalken 5’inin (%83,3) VEM’i anormaldi. Beş ve daha fazla nöbet geçiren 21 hastanın 9’unun (%42,9) VEM’i normalken 12’sinin (% 57,1) anormaldi.

25. Temporal lob epilepsili 5 hastanın 1’inde (%20) VEM normalken, 4 hastada (%80) anormaldi. Frontal lob epilepsisi olan hastanın VEM bulguları normaldi. Oksipital lob epilepsili 11 hastanın 6’sının (%54,5) VEM’i normalken 5’inin (%45,5) anormaldi.

26. Epileptik sendrom olarak juvenil absans epilepsisi tanısı alan tek hastanın VEM’i anormaldi (%100). Otozomal dominant frontal lob epilepsili 2 hastanın ise VEM’i anormaldi(%100). BRE tanılı 5 hastanın 2’sinin (%40) VEM’ i normalken 3 hastanın (%60) VEM’i anormaldi. OPÇE tanılı 2 hastanın 1’inin (%50) VEM bulguları normalken diğerinin anormaldi (%50).

27. BRE tanısı olup VEM’i anormal olan 3 hastanın 1’inde epileptik deşarjlar uykuda ortaya çıkarken, 2 hastada hem uyku hem uyanıklık dönemindeydi.

28. OPÇE tanısı olup VEM bulgusu anormal olan hastada epileptik deşarjlar hem uyku hem uyanıklık dönemindeydi.

29. OD frontal lob epilepsisi tanılı 2 hastanın da VEM’deki epileptik deşarjları hem uyku hem uyanıklık dönemindeydi.

30. Oksipital lob epilepsisi olup VEM’i anormal olan 6 hastanın 4’ünde epileptik deşarjlar uykuda ortaya çıkarken, 2’sinde hem uyku hem uyanıklık dönemindeydi.

31. Temporal lob epilepsisi olup VEM’i anormal olan 4 hastanın 1’inde epileptik deşarjlar sadece uyku döneminde ortaya çıkarken diğer 3 hastada hem uyku hem uyanık dönemindeydi.

32. Epileptik sendrom ve lokalizasyon açısından sınıflandırılamayan 23 hastanın 10 tanesinin (%43,5) VEM sonucu normalken 13 tanesinin (%56,5) anormaldi.

33. Hastaların cinsiyetleri, yenidoğan döneminde nöbet öyküsü olması, ailelerinde epilepsi öyküsü olması ile VEM anormalliği görülmesi arasında korelasyon incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi (p>0.05).

34. Febril konvülsiyon öyküsü ve VEM anormalliği arasında ise istatistiksel olarak anlamlı korelasyon vardı (p<0.05).

35. Hastalar, başvuru öncesinde geçirdikleri nöbet sayısı <3 nöbet ve ≥3 nöbet olarak iki gruba ayrılıp VEM anormalliği incelendiğinde 2 grup arasında

35. Hastalar, başvuru öncesinde geçirdikleri nöbet sayısı <3 nöbet ve ≥3 nöbet olarak iki gruba ayrılıp VEM anormalliği incelendiğinde 2 grup arasında

Benzer Belgeler