• Sonuç bulunamadı

Bu çalışma T.C. Sağ. Bak. Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk

Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Polikliniği’ne rutin kontrol için gelen, şikayeti olmayan bebeklerde gerçekleştirildi. Çalışmaya alınan bebeklerin dağılımlarında cinsiyet ve yaş bakımından anlamlı fark olmaması çalışma grubunun homojen olduğunu gösteriyordu (Tablo:4.1). Bebeklerin ortalama yaşları 9.3 (±5.5) ay olup, çalışma grubunun daha küçük yaşlarda yoğunlaşmış olması ilk aylarda ailelerin bebeklerini rutin kontrollere daha sık getirmelerine bağlandı.

Tüm yaşlarda bebeklerin antropometrik ölçümlerinden vücut ağırlığı, boy ve baş çevreleri ortalamaları Türk Çocukları için hazırlanmış persentil değerlerinin (87) içinde (3 ve 97. persentiller arasında) 50. persentile yakın bulundu (Tablo 4.1). Çalışmaya alınan bebeklerin çoğu (n=114) D vitamini desteği alıyordu (Tablo 4.6). Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü tarafından ‘D vitamini yetersizliğinin önlenmesi ve kemik sağlığının korunması projesi’ gündeme konmuş ve 18 mart 2006 tarihinden beri Sağlık Ocakları’nda ücretsiz D vitamini preparatları dağıtılmaktadır. Projede 0-12 aylık tüm bebeklere tespit edildikleri günden, yeni doğanlara ise ilk haftadan itibaren günde 400 IU (3 damla) en az 12 ay süresince D vitamini desteği sağlanacağı belirtilmektedir. Çalışmamız bu program uygulamaya konulduktan sonra gerçekleştirildi.

Vaka grubumuzda ki bebeklerin herhangi bir patolojik fizik muayene bulgusu yoktu. Norveç’te Markestad ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada özellikle orta sınıf ailelerin, yoğun olarak anne sütü ile beslenen bebeklerinde rahitisin herhangi biyokimyasal veya klinik bulgusu olmamasına rağmen serum 25-OHD düzeyleri düşük bulunmuştur (88), bu da bize rahitisin uzun süreli D vitamini yetersizliğine bağlı bir hastalık olduğunu ve rahitisin klinik veya biyokimyasal bulguları henüz görülmese bile özellikle anne sütü ile beslenen bebeklerin D vitamini desteğine ihtiyaçları olduğunu

göstermektedir. Bizim çalışmamızda da rahitisin herhangi bir klinik bulgusu olmamasına karşın bebeklerin %46.2’sinde serum 25-OHD düzeyi <40 ng/ml

saptanmış, bu bebeklerin %11.4’ünde ise serum 25-OHD düzeyi <5ng/ml olup ağır D vitamini yetersizliği tanısını almıştır (Tablo:4.8).

Almanya’da 1995 yılında yapılan bir çalışmada (89) serum ALP aktivitesi ile serum PTH düzeyi arasında pozitif bir bağlantı bulunmuştur.

Bizim çalışmamızda da serum 25-OHD düzeyi <40ng/ml olan bebeklerin serum ALP düzeyi, serum 25-OHD düzeyi >40ng/ml olan bebeklere göre daha yüksek bulunmakla birlikte aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0.46 ), (Tablo:4.21).

Wisconsin’de Greer ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada anne sütü ile beslenen ve anne sütüne ek olarak D vitamini ile güçlendirilmiş mama ile beslenen 48 bebek karşılaştırılmış ve mama ile beslenen

bebeklerde serum 25-OHD düzeyi daha yüksek bulunmuştur (15). Ayrıca D vitamini desteği olmadan anne sütü alan bebeklerde 6 aya kadar vitamini D yetersizliği lehine herhangi bir bulgu göstermedikleri ancak serum 25-OHD düzeylerinin D vitamini desteği ile beraber anne sütü alan bebeklere göre belirgin olarak düşük olduğu saptanmıştır. Anne sütündeki D vitamini konsantrasyonu yaklaşık 25 IU/litre (90, 91) olup son derece düşüktür.

Yenidoğan bir bebeğin serum OHD düzeyi annesinin serum 25-OHD düzeyini yansıtır . Eğer annenin vitamin D deposu yeterli ise bebek de 8-12 hafta yetecek D vitamini deposu ile doğar (67). Çalışmamızda annelerin gebeliklerinde düzenli D vitamini kullanıp kullanmadıkları sorgulandı.

Doksanüç (%58.9) annenin düzenli olmamak kaydıyla gebeliğinin son üç ayında 500-700 IU/gün vitamin D3 aldıkları görüldü. Bu annelerin sadece 10 tanesi emzirme sırasında da D vitamini desteği almaya devam ediyordu.

Annelerin D vitamini kullanımıyla bebeklerin serum 25-OHD düzeyleri arasında bir bağlantı bulunamadı (Tablo: 4.17).

Hollis ve Wagner anne sütündeki D vitamini miktarını bebeğin serum 25-OHD düzeyini normal seviyeye gelmesini sağlaması için annenin emzirme sırasında günlük 6000 IU D vitamini alması gerektiğini bildirmiştir (92).

Anne sütünün D vitamini konsantrasyonu annenin cilt rengine göre değişir.

Specker ve arkadaşları beyaz annelerinin sütündeki D vitamini içeriğinin zenci annelerden daha fazla olduğunu saptamışlardır (93). Ayrıca mevsimsel

olarak da anne sütünün D vitamini içeriği değişebilir. Emzirme sırasında D vitamini desteği almak da anne sütünün D vitamini içeriğini değiştirebilir, Finlandiya’da Ala Houhala ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada günlük 1000 IU D vitamini desteği alan annelerin sütündeki D vitamini

konsantrasyonunun arttığı görülmüştür (94).

Adana’da 2001 yılında Güzel ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada Başı açık ve başı kapalı toplam 60 annenin serum 25-OHD, ALP ve kemik dansitesi değerlendirilmiştir. Başı açık annelerin serum 25-OHD düzeyi ortalama 53.9 ng/ml, ALP ve kemik dansite değerleri normal saptanırken, başı örtülü annelerin ortalama serum 25-OHD düzeyleri 33.1 ng/ml, ALP seviyeleri yüksek, kemik dansiteleri azalmış bulunmuştur (95).

Alagöl ve arkadaşlarının İstanbul’da yaptığı bir çalışmada başı açık, yüz-el açık ancak baş örtülü ve yüzü kapalı (çarşaflı) kadınların serum 25-OHD düzeyleri ölçülmüş, başı açık kadınların serum 25-25-OHD düzeyi 56 nmol/l ölçülürken, başı örtülü kadınlarda bu üzey 32 nmol/l,çarşaflı kadınlarda ise 9 nmol/l bulunmuştur (75).

Bizim çalışmamızda da literatürle uyumlu olarak başörtüsü ve çarşaf kullanan annelerin bebeklerinin serum 25-OHD düzeyinin başı açık annelerin bebeklerine göre anlamlı olarak düşük olduğu saptandı. Çalışmamıza katılan 112 anne başörtülü (%70.9), 4 anne (%2.5) ise çarşaflıydı. Başörtüsü

kullanan annelerin 47’sinin bebeklerinde (%46.1) serum 25-OHD düzeyi <40 ng/ml, çarşaflı annelerin bebeklerinin ise tamamında serum 25-OHD düzeyi <

40 ng/ml ve yetersiz bulundu. Başı açık annelerin ise %64.3’ünün bebeklerinin serum 25-OHD düzeyi > 40 ng/ml bulundu, arada ki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.041), (Tablo: 4.15).

D vitamininin insanlardaki esas kaynağı güneş ışığı olup, UVB ışınlarının cilde ulaşmasını engelleyen herhangi bir faktör ( artmış cilt pigmentasyonu, dini ya da sosyal nedenlerle örtünme, güneş koruyucu kullanma gibi) ciltteki vitamin D3 sentezini azaltır (49). Holick ve

arkadaşlarının 1987 yılında yayınlanan bir çalışmalarında ciltteki vitamin D sentezini etkileyen en önemli durumlar: güneş ışığına maruz kalan cilt

bölgesinin büyüklüğü, ciltteki melanin pigmentinin miktarı, gün içinde güneşe çıkılan zaman aralığı, (sabah 11-öğlen 2 arası en etkin saatlerdir), mevsim (kışın D vitamini sentezi önemli miktarda azalır) ve yaşanan yerin Ekvator’a göre konumudur. Ekvator çizgisine yaklaştıkça güneş ışınlarının cillteki provitamin D3’ü previtamin D3’e dönüştürme etkinliği artar (96, 97).

Cheng ve arkadaşları prepubertal Finlandiya’lı kız çocuklarında düşük serum 25-OHD düzeyleri ile artmış PTH ve düşük kemik kortikal dansitesinin birlikteliğini göstermiş, bu Outila ve arkadaşlarının daha önce ki yayınını desteklemektedir (20, 98).

Lehtonen ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 171 prepubertal kız çocuğuna 400IU/gün vitamin D ve 500mg kalsiyum desteği oral olarak ekim-şubat ayları arasında verildiğinde serum 25-OHD düzeylerinin değişmediği, aynı kız çocuklarına 800IU/gün oral D vitamini verildiğinde yükselmekle birlikte yaz aylarındaki değeri yakalayamadığı gözlenmiştir (99). Bu nedenle yetersiz güneş ışığı maruziyetinde her yaştaki çocuk için ihtiyaç duyulan günlük D vitamini dozu 800-1000 IU’dir (100). Buna karşın henüz ABD ve diğer devletlerin uygulama planında bu öneri yer almamaktadır. Bizim çalışmamızda da literatürde ki bu bilgilerle uyumlu olarak yeterince güneş ışığına çıkarılmayan, anne sütü ile beslenen ve günlük 400 IU veya daha az D vitamini desteği alan bebeklerden serum 25-OHD düzeyi <40ng/ml

olanların oranı %84.3 saptanmıştır. Günlük D vitamini desteği olarak 532 IU veya daha fazla oral D vitamini alan bebeklerin ise %79.7’sinin serum 25-OHD düzeyi >40 ng/ml’diri arada ki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.000), (Tablo:4.10).

Pekin’de oral D vitamini desteği verilmeyen ve yüzü ile elleri açıkta kalacak şekilde her gün yaklaşık 100 dk güneş ışığına çıkarılan bebeklerin serum 25-OHD düzeyleri ortalama 40ng/ml bulunurken, oral D vitamini desteği almayan ve günlük 63 dakika güneş gören bebeklerde bu değer ortalama 20ng/ml bulunmuş, serum 25-OHD düzeyini 10ng/ml’nin üzerinde tutmak için günlük 24 dakika güneş görmek gerektiği saptanmış (101) ve bu değer Cincinnati’de yapılan çalışma ile uyumlu bulunmuş (102). Bizim çalışmamızda bebeklerin güneş ışığına çıkarılma süresine göre serum

25-OHD düzeyleri de karşılaştırılmış ve serum 25-25-OHD düzeyi <40 ng/ml olan bebeklerin 33.71 (±25.18), serum 25-OHD düzeyi >40 ng/ml olanların ise ortalama güneş ışığına maruziyet süresi 52.68 (±32.19) dakika bulundu (Tablo 4.14). Altmış dakika veya daha fazla güneş ışığı gören, aynı zamanda

> 500 IU/gün oral D vitamini desteği alan bebeklerin serum 25-OHD düzeyleri

%82.5 oranında 40 ng/ml’nin üzerindeydi. Dörtyüz IU veya daha az oral D vitamini desteği alan ve 30 dakika güneş gören bebeklerin ise tamamının (%100) serum 25-OHD düzeyi < 40 ng/ml bulundu (Tablo:4.22). Bu çarpıcı sonuç bize günlük 30 dakika güneş görmenin, destek olarak 400 IU/gün oral D vitamini kullanılsa bile serum 25-OHD düzeylerini normal sınırlarda tutmak için yeterli olmadığını göstermektedir.

Amerika, Yeni Zelanda, Avustralya’da mamalar D vitamini ile

güçlendirilmiş olup litre başına yaklaşık 400 IU vitamin D3 içerirler. Günlük 500 ml D vitamini ile güçlendirilmiş mama alan bebek Amerikan Pediatri Akademisi’nin Amerikalı bebekler için önerdiği günlük alınması gereken D vitamini miktarı olan 200 IU D vitaminini almaktadır (103). Yeni Zelanda ve Avustralya’da profilaksi için önerilen günlük doz: 400 IU’dir (104). Kanada’da ise anne sütü ile beslenen bebeklere özellikle Kanada’nın kuzey kesiminde yaşıyorlarsa, kış aylarında 800IU/gün oral D vitamini desteği önerilmektedir (105). Değişik ülkelerde yayınlanmış birçok yayında günlük 200-800 IU D vitamini desteği önerilmektedir (46, 106, 107, 108). Yeterli D vitamini desteği ile raşitizmin büyük oranda önlenebileceği birçok çalışma ile ispatlanmış bir gerçektir. Yeterli D vitamini desteği yapılmaması raşitizm oluşumunda en önemli risk faktörüdür.

Nishikura ve arkadaşlarının (7) Japonya’ da yaptıkları çalışmada beş yıllık dönemde tespit edilen 20 raşitizm vakasının tamamının D vitamini desteği almayan bebekler olduğunu bildirmişlerdir. Pedersen ve arkadaşları (109) Danimarka’ da 10 yıllık bir sürede tanı konulan raşitizm vakalarını değerlendirmişler ve tespit edilen 40 vakanın hiçbirinin D vitamini desteği almadıkları saptamışlardır. Weisberg ve arkadaşları (110), Amerika’ da 1986-2003 yılları arasında 22 sağlık merkezinde teşhis edilen 166 raşitizm vakasını değerlendirmişlerdir. Vakaların % 96’ sının D vitamini desteği

almadan anne sütü ile beslendikleri ve %91’inin siyah ırktan olduğu görülmüştür. Çalışmada raşitizm oluşumunda en önemli risk faktörünün yetersiz D vitamini desteği olduğu vurgulanmış ve günlük 200 IU D vitamini desteği önerilmiştir.

Kutluk ve arkadaşları (65) İstanbul’ da Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde raşitizm tanısı almış 42 hastayı değerlendirmişler ve vakaların

%90’ ının D vitamini desteği almaksızın anne sütü ile beslendikleri ve yetersiz güneş ışığı aldıklarını belirtmişlerdir. Yetersiz D vitamini desteği ve yetersiz güneş ışığına maruziyetin raşitizm oluşumunda en önemli risk faktörü olduğu kanısına varmışlardır.

Çalışmamızda herhangi bir klinik bulgusu olmamasına rağmen serum 25-OHD düzeyi < 40 ng/ml ölçülen 66 bebeğin ortalama yaşı 8.3 (±5.6) ay,

>40 ng/ml olan 82 bebeğin ise ortalama yaşı 10.2 (±5.5) ay ve iki grubun yaşları arası fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p:0.049), (Tablo:

4.3). Çalışmamız ilkbahar aylarında (nisan, mayıs) yapıldı. D vitamini düzeyi

<40 ng/ml olan bebekler en çok mart ayında (%17) doğmuştu (Şekil:4.3), ilk 3 ay içinde olan bu bebeklerin serum 25-OHD düzeyleri annelerin düzeyini yansıttığı (67) için bu da bize annelerin de serum 25-OHD düzeyinin düşük olduğunu düşündürmektedir.

Cinsiyet: Yapılan çalışmaların çoğu raşitizmin erkeklerde daha sık görüldüğünü göstermektedir. Özkan ve arkadaşlarının (111) Erzurum’da yaptığı çalışmada raşitizmli çocukların % 56’sı erkek, % 44’ ü kız cinsiyette bulunmuştur. Erfan ve arkadaşlarının ( 112) Suudi Arabistan’da yaptığı çalışmada raşitizmli bebeklerin % 53’ünün erkek olduğu, Salimpour’ un (113) Tahran’da yaptığı bir çalışmada da raşitizmli bebeklerin % 63’ ünün erkek olduğu saptanmıştır. Bizim çalışmamızda serum 25-OHD düzeyi < 40 ng/ml olan bebeklerin 35’i kız (%48), 38’i erkek (%52) bebeklerden oluşuyordu (Şekil: 4.6).

Annenin eğitim durumu: Özkan ve arkadaşlarının (111) 1999 yılında Erzurum’da yaptığı araştırmada raşitizmli bebeklerin annelerinin % 57’sinin okuryazar olmadığı görülmüştür. Gültekin ve arkadaşlarının (114) Sivas’ta yaptığı çalışmada da raşitizmli bebeklerin annelerinin %56’sının okur-yazar

olmadığı bulunmuştur. Dawodu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada (115) bebeklerin serum 25-OHD düzeyleri ile annenin yaşı ve eğitim durumu

arasında bağlantı saptanmamış. Çalışmamızda okuma yazma bilmeyen anne sayısı 8 (%5.1) bulundu. Ailelerin gelir durumu ve annelerin eğitim durumuyla bebeklerin serum 25-OHD düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı

bağlantı bulunmadı (p=0.48), (Tablo:4.18).

Vit D eksikliği için yüksek riskli anneler: Koyu renk cilt rengine sahip olmak (artmış cilt pigmentasyonu), dini veya sosyal nedenlerle cildin büyük kısmını kapatacak şekilde giyinmek, güneş koruyucu (özellikle faktör

>15) kullanmak, güneş ışığına yetersiz maruziyet veya oral olarak yetersiz D vitamini alımı sayılabilir. Yağlı balıklar ve yumurta gibi çok az sayıdaki besin D vitaminini doğal olarak içermektedir. ABD gibi süt ve süt ürünleri ile

mamaların D vitamini ile güçlendirildiği ülkelerde D vitamini eksikliğine oldukça nadir rastlanmaktadır (6).

Balasubramanian ve arkadaşlarının Hindistan’da yaptığı bir çalışmada hipokalsemisi olan 50 bebek değerlendirilmiş ve bunların 13’ünün yoğun olarak anne sütü ile beslenen, D vitamini desteği almayan ve annelerinde de biyokimyasal olarak D vitamini eksikliği bulguları olan bebekler olduğu

saptanmıştır (116). Anneden bebeğe özellikle 3.trimestir sırasında 25-OHD geçişi olmaktadır (117, 118).

1970’lerin başlarında Purvis ve arkadaşları vitamin D eksikliği neonatal tetani ile gebeliğin son trimestirinde annenin aldığı güneş ışığı arasında bağlantı olabileceğini söylemiştir (119).

Okanofua ve arkadaşları Asyalı annelerde beyaz annelere kıyasla daha düşük serum 25-OHD düzeyleri saptamış (120).

Kore’de yapılan bir çalışmada kışın doğan ve anne sütü ile beslenen bebeklerin mama ile beslenen gruba göre serum 25-OHD düzeyi daha düşük saptanırken, kemik yapım-yıkımını gösteren osteokalsin düzeyi ve kemik mineral yoğunlukları arası anlamlı fark bulunmamış (121).

Kokkonen ve arkadaşları tarafından Kuzey Finlandiya’da yaptıkları bir çalışmada kışın hamile olan ve olmayan 2 grup seçilmiş, hamile kadınların serum 25-OHD düzeyleri hamile olmayan kadınlara göre daha düşük saptanmış. Yazın ise gruplar arası fark gözlenmemiş. Bu annelerin bebeklerinin serum 25-OHD düzeylerinin de mevsimsel olarak değiştiği görülmüş ve Finlandiya’da ki tüm hamile kadınlara kışın D vitamini desteği verilmesi gerektiği vurgulanmıştır (122).

Wagner ve arkadaşlarının Iowa’da yaptığı bir çalışmada kış aylarında D vitamini desteği almayan bebeklerin %78’inde serum 25-OHD düzeyi düşük saptanmış. Yaz mevsiminde ise sadece koyu renk cilt rengi olan bir bebekte 25-OHD <11ng/ml bulunmuş (123).

Yorifuji ve arkadaşlarının Japonya’da yaptığı bir çalışmada 1120 sağlıklı Japon bebek 1 yıl süresince izlenmiş. Bu bebeklerin %22’sinde kraniotabes görülmüş, en yüksek sıklık nisan-mayıs, en düşük sıklık ise kasım ayında gözlenmiş. Birinci ayda kraniotabesli bebeklerin ALP,PTH yüksek, 25-OHD düzeyi ise düşük bulunmuş. Beslenme ile

karşılaştırıldığında ise mama ile ya da karışık beslenen bebeklerin serum 25-OHD düzeyi anne sütü ile beslenen bebeklere göre daha yüksek, ALP ve PTH düzeyi ise daha düşük bulunmuş (124). Bizim çalışmamızda bu bilgiyle uyumlu olarak serum 25-OHD düzeyi normal olan bebeklerin %27’si anne sütü ve mama ile besleniyorken,serum 25-OHD düzeyi düşük olan bebeklerin çoğunluğu (%32) sadece anne sütü ile besleniyordu (Şekil: 4.4 ve 4.5).

Brooke ve arkadaşları hamile annelerde D vitamini profilaksisi uygulanan gruba göre kontrol grubunda daha düşük doğum ağırlığı tespit etmiş ve bunun D vitamini eksikliğinde ortaya çıkan iştahsızlık ve bulantı ile ilgili olduğu düşünülmüştür (125). Challa ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada bebeklerin serum 25-OHD düzeyi ile boy ve kilo değerleri arasında bir bağlantı bulamamışlar (86), bizim çalışmamızda da literatürle uyumlu olarak bebeklerin boy ve kiloları ile serum 25-OHD düzeyleri arası bir bağlantı yoktu.

Marya ve arkadaşları ise vitamin D’nin büyümeye anabolizan bir etkisi olduğu ve ciddi D vitamini yetersizliği olan annelerin bebeklerinde ki büyüme geriliğinin sebebinin bu olduğunu bildirmiştir (126).

Pakistan’da 1998 yılında emziren anneler ve bebekleri ile yapılan bir çalışmada 71 vaka ile çalışılmış, annelerin sosyoekonomik düzeyleri ile 25-OHD konsantrasyonları arasında korelasyon olup olmadığına bakılmış ve yüksek ekonomik düzeydeki annelerde ve bebeklerinde serum 25-OHD düzeyi, daha düşük sosyoekonomik düzeydeki anneler ve bebeklerine göre anlamlı olarak düşük bulunmuş ve bu durum kentte yaşayan sosyoekonomik düzeyi iyi olan annelerin bebeklerini, kırsal kesimde yaşayan ve

sosoyoekonomik düzeyi daha düşük anneler kadar güneşe çıkarmamalarına bağlanmıştır. Ayrıca 3 aydan küçük bebekler ile annelerinin 25-OHD

düzeyleri arasında dikkat çekici şekilde korelasyon saptanmıştır (127).

Suudi Arabistan’da yapılan bir çalışmada kapalı kıyafetler giyen anne ve bebeklerin serum 25-OHD düzeyleri ölçülmüş %59-%70 oranında

subnormal değerler bulunmuş. Ayrıca serum kalsiyumu annelerin %61’inde, bebeklerin %59’unda düşük saptanmış (112).

Hindistan’da Sachan ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hamile kadınların %14’ünde ALP değerlerinin yükseldiğini, %84’ünde ise serum 25-OHD düzeyinin 22.5 ng/ml’den düşük olduğu saptanmış ve bu durum

Hindistan’daki hava kirliliğine, diyetle alınan yetersiz kalsiyuma ve koyu renk cilt rengine bağlanmış. Hindistan Ulusal Bilim Akademisi de hamilelik

sırasında kadınlara 400IU/gün D vitamini desteği verilmesini önermektedir (128). Dawodu ve arkadaşlarının (115) yaz mevsiminde yaptıkları bir çalışmada annelerin %61’inde, bebeklerin ise %82’sinde serum 25-OHD düzeyi düşük saptanmış. Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılan bu çalışmada bebeklerin serum 25-OHD düzeyi Batı’da yapılan çalışmalarla

kıyaslandığında çok daha düşük bulunmuş ve bu durum güneşli bir ülke olmasına karşın yine de annelerin ve bebeklerin yeterince güneş

görmemesine bağlanmış. Yine bu çalışmada da bizim çalışmamızda olduğu gibi bebeklerin hiçbirinde hipokalsemi görülmemiş ancak ortalama serum ALP değerleri hafif artmış bulunmuş (Tablo: 4.21).

Yeterli güneş ışığı nedir? Kişinin yaşına, güneşe hassasiyetine, bulunduğu yerin enlemine, mevsime, günün hangi saati olduğuna ve ne kadar cilt bölgesinin güneş ışığına doğrudan temas ettiğine göre değişir.

Genç erişkinlere minimal eritem yapacak kadar tüm vücutta güneş ışığı maruziyeti sağlandığında dolaşımdaki 25-OHD düzeyi 20ng/ml kadar artmaktadır. Oral olarak tek doz ergokalsiferol 10000-25000 IU verildikten 24 saat sonra ise dolaşımdaki 25-OHD düzeyi 12-48ng/ml artmaktadır. Yaz mevsiminde açık renk cilde sahip bir insanın tüm vücudu yaklaşık 30 dakika minimal eriteme yapacak dozda UVB’ye maruz kalırsa yaklaşık 20 000 IU D vitamini sentezler. Cam ve plastik güneş ışığının çoğunu emer (129).

Çalışmamıza katılan annelere evlerinin durumu soruldu. Bahçeli evde oturan annelerin (n=11) bebeklerinin serum 25-OHD düzeyi %81.8 oranında normaldi. Bodrum katta oturan annelerin (n=10) bebeklerinde %60, giriş katta oturan annelerin (n=11) bebeklerinde % 81.8 oranında düşüktü (<40ng/ml).

Gruplar arası fark istatistiksel olarak anlamlı (p:0.015) bulundu (Tablo: 4.16).

D vitamin eksikliği nelere yol açar: Çocuklarda rahitisin klinik

bulguları (130), osteopeni, kas güçsüzlüğü (131) yol açar, ayrıca herhangi bir klinik veya biyokimyasal rahitis bulgusu olmasa bile serum 25-OHD düzeyinin düşük olması büyüme hızında azalmaya yol açabilir (86).

Vitamin D eksikliğinin iskelet sistem dışındaki sonuçları: Şizofreni ve depresyon sıklığında artış, enfeksiyonlara eğilim, multipl skleroz, tip 1 diabet ve inflamatuar bağırsak hastalıkları sıklığında artış, prostat kanseri kolorektal kanser gibi bazı kanser türlerinde artış görülmektedir ( 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141,142, 143).

D vitamini kaynakları: İnsanlar için D vitaminin esas kaynağı (%90) güneş ışığıdır (144, 145). Yağlı balıklar, yumurta gibi doğal olarak az sayıda besinde D vitamini bulunmaktadır.

Serum D vitamini düzeyi kaç olmalı: D vitamini düzeyinin kaç olması gerektiği konusunda bir görüş birliği yoktur. Genel olarak kabul edilen görüş PTH’nu baskılayan D vitamini düzeyinin yeterli olması gerektiğidir.

Dawson serum 25-OHD düzeyi ancak 100nmol/l (=40ng/ml)’nin üzerindeyken

PTH’nun minimal düzeye indiğini bu nedenle kabul edilmesi gereken düzeyin 40 ng/ml olması gerektiğini söylemiştir (146,147, 148, 149, 150).

Cannell ve arkadaşlarının yayınladığı çalışmada güneşli bölgelerde yaşayan insanların çok az bir bölümünün serum 25-OHD < 40 ng/ml

Cannell ve arkadaşlarının yayınladığı çalışmada güneşli bölgelerde yaşayan insanların çok az bir bölümünün serum 25-OHD < 40 ng/ml

Benzer Belgeler