• Sonuç bulunamadı

Bu çalışma kapsamında sürveylerin gerçekleştirildiği ilçeler, Konya ilinin fasulye üretimi açısından büyük öneme sahiptir. Özellikle bu ilçe çiftçileri büyük oranda hububat, pancar ve fasulyeyi münavebeli olarak yetiştirmektedirler. Bu açıdan da, fasulye üretimi, bu yöre insanı için ekonomik manada büyük bir öneme sahiptir.

Konya ili fasulye ekim alanlarındaki fitopatolojik sorunların ortaya konulması amacıyla 2006 yılında yapılan çalışmada, fasulye üretimi açısından öneme sahip 5 ilçe seçilerek bitkilerin fide, çiçek ve bakla-olgunluk döneminde olmak üzere toplam 3 sürvey gerçekleştirilmiştir. Fide dönemi sürveyleri neticesinde, gezilen tarlalarda viral hastalık belirtilerinin %1’den daha az olduğu saptanmış; bakteriyel hastalıkların belirtilerine ise hiç rastlanılmamıştır. Bu dönemde yoğun olarak çökerten ve kök çürüklüğü hastalığı belirtileri gözlenmiştir. Fide dönemi sürveyinde elde edilen veriler değerlendirildiğinde Konya merkez ilçeleri için ortalama çökerten ve kök çürüklüğü hastalığı yakalanma oranları % 19.88, Çumra için % 10.4, Altınekin için % 17.81, Ilgın için % 19.75 ve Ereğli için % 21.35 olarak tespit edilmiştir. Konya ili ortalaması ise % 16.42 olarak bulunmuştur. Sürveyin gerçekleştirildiği, beş ilçeye ait tarlaların tamamının kök çürüklüğü hastalığı ile bulaşık olduğu görülmüştür. Turak ve Arslan (1988) isimli araştırıcılar, yaptıkları bir çalışmada, Erzincan ilinin merkez Çayırlı ve Refahiye ilçelerinde fasulyelerin çimlenmesinden hemen sonra ve 5-6 yapraklı iken yapılan sürveyler sonucunda hastalıklı bulaşık tarla oranının sırasıyla %90 ve %100; hastalıklı bitki oranının ise sırasıyla % 10.59 ve % 18.6 olduğunu tespit etmişlerdir. Yücel ve Güncü (1994) yaptıkları çalışmada, fasulye kök çürüklüğü ve solgunluk hastalığını Adana ilinde %17.7-26.2, Kahramanmaraş ilinde %26.1-18.5 ve Antalya ilinde %3-3.6 oranında saptamışlardır. Rusuku ve ark. (1997) yaptıkları bir sürvey çalışmasında, örnekleme yapılan bitkilerin % 97’sinin kök patojenleri ile enfekteli olduğunu, kök ve hipokotil belirtisi gösteren bitkilerin oranının ise % 19-60 olduğunu tespit etmişlerdir.

Aynı yıl fasulyenin çiçek döneminde yapılan ikinci sürvey sonucunda kök çürüklüğü hastalığına yakalanma oranı Konya Merkez ilçeleri için % 16.57, Çumra için % 10.84, Altınekin için, % 14,68, Ilgın için % 11,43 ve Ereğli için % 19.45

olarak bulunmuştur. Konya ili ortalaması ise %14.17 olarak tespit edilmiştir. Yine bu dönemde yapılan sürvey çalışmaları sonucunda, gezilen tarlalarda viral hastalık belirtisi bitki oranı %1’den az olarak saptanmış; bakteriyel hastalık belirtisi gösteren bitki ise saptanmamıştır. Bu dönem sürvey çalışmalarında, demir eksikliğine bağlı kloroz belirtileri gösteren bitkilere de rastlanmıştır. Bunlar yoğun olarak Konya ili merkez ilçelerindeki tarlalarda görülmüştür. Bu belirtileri gösteren bitkilerin % 10.4 oranında olduğu tespit edilmiştir. Hastalığın, Konya ili ortalamasının ise %1’in altında kaldığı hesap edilmiştir.

Araştırma kapsamında gerçekleştirilen bakla olgunluk dönemi sürveylerinde, toprak kaynaklı fungusların sebep olduğu kök çürüklüğü ve solgunluk hastalığı ile birlikte, yoğun olarak bakteriyel kaynaklı hastalıkların belirtileri gözlenmiştir. Kök çürüklüğü ve solgunluk hastalıklarının yakalanma oranı Konya Merkez ilçeleri için % 15.96, Çumra için % 15.28, Altınekin için, % 11.95, Ilgın için % 17.63 ve Ereğli için % 18.53 olarak bulunmuştur. Konya ili ortalaması ise %15.37 olarak tespit edilmiştir. Aynı dönemde yapılan sürvey çalışmalarında bakteriyel hastalıkların yakalanma oranı Konya Merkez ilçeleri için % 3.22, Çumra için % 9.56, Altınekin için % 27.74, Ilgın için % 7 ve Ereğli için % 1.36 olarak bulunmuştur. Konya ili ortalaması ise % 11.59 olarak tespit edilmiştir. Viral hastalık belirtisi gösteren bitki oranı ise yine %1’in altında kalmıştır. Demir eksikliği gösteren bitkiler, % 15.95 oranında yine Konya merkezindeki ilçelerde saptanmıştır.

Diğer kültür bitkilerinde olduğu gibi fasulye bitkisinde de hastalığa sebep olan çok sayıda biyotik ve abiyotik etken mevcuttur (Hagedorn ve Inglis, 1986; Hall, 1994). Bunlardan en önemlileri, özellikle fasulyede kök çürüklüğü hastalıklarına sebep olan toprak kaynaklı fungal patojenlerdir. Bu çalışma sonucunda, bu etmenlerin Konya ili fasulye üretim alanlarında temel sorunlardan birisi olduğu görülmüştür. Hastalığın aynı zamanda Çukurova Bölgesi (Soran, 1981), Van (Temizel ve Ertunç, 1992), Samsun (Hattat ve Özkoç, 1997), Erzincan (Turak ve Arslan, 1988) ve GAP yöresi (Biçici ve ark., 1995) fasulye üretim alanlarında da önemli bir sorun olduğu bildirilmektedir. Kök çürüklüğü hastalıkları kök ve hipokotilde şiddetli nekrozlara, yapraklarda sararmalara ve kurumalara, bodur gelişmeye ve verimin düşmesine sebep olmaktadır. Farklı fungus türleri, özellikle Fusarium spp., Macrophomina phaseolina, Pythium spp. ve Rhizoctonia solani isimli

fungusların fasulyede kök çürüklüğü hastalığına sebep olduğu bildirilmektedir (Soran, 1977; Hagedorn ve Inglis, 1986; Hall, 1994; Anonim, 1995). Bu çalışmada da, kök çürüklüğü ve solgunluk belirtileri gösteren hastalıklı fasulye bitkisi kısımlarından izole edilen fungusların % 57.02’sinin Fusarium spp., %15.38’inin M. phaseolina %14.93’ünün R. solani ve % 1.08’inin Pythium spp. olduğu saptanmıştır. Samsun fasulye ekim alanlarında, bitkilerin çiçeklenme ve bakla olgunlaştırma dönemlerinde yapılan bir sürvey çalışmasında, kök çürüklüğü hastalığı yaygınlığının % 92 olduğu ve hastalıklı bitki kısımlarından ise en fazla % 67.3 ile Fusarium spp, % 26.3 ile R. solani ve % 2.5 ile Pythium spp.’ne ait izolatların izole edildiği bildirilmektedir (Hatat ve Özkoç, 1997). Hastalığa sebep olan, Pythium spp. dışındaki her üç etmen de tohumla taşınabilmektedir (Soran, 1977; Hagedorn ve Inglis, 1986; Hall, 1994; Anonim, 2007). Sürvey çalışmaları sonucunda da, Konya bölgesi için Pythium spp.’nin fasulye kök çürüklüğü hastalığında diğer patojen funguslara göre çok etkin olmadığı ortaya çıkmıştır. Sürvey alanlarında hastalığın yoğun olarak görülmesinin önemli bir sebebi de üreticilerin sertifikalı tohumluk kullanmamaları, bunun yerine bir önceki yılın ürününden ayırdıkları tohumluğu kullanmalarıdır. Örneğin, buğdayda 3-4 yılda bir sertifikalı tohumluk kullanmak gerekirken, fasulyede bu 1-2 yılda bir gerçekleştirilmelidir. Oysa ülkemizde 5-10 yılda bir değişiklik yapılmaktadır (Anonim, 2004). Bunun yanında, kök çürüklüğü etmenleri, bitkinin herhangi bir sebeple strese girmesi durumunda daha fazla etkili olmaktadırlar (Soran, 1977; Hagedorn ve Inglis, 1986; Hall, 1994). Özellikle sulama ve gübrelemenin dengesiz yapılması bitkinin strese girmesine sebep olmakta ve bu durum bitkiyi hastalığa hassas hale getirmektedir. Tu ve ark. (1992) tarafından yapılan çalışmada, bitkinin optimum gelişmesi için gerekli nemin ayarlandığı bulaşık topraklarda daha az kök çürüklüğü hastalığı ortaya çıkmıştır. Summer ve ark. (1986), fasulyede ekim öncesi serpme şeklinde uygulanan azotun, sulama suyu ile verilene göre daha fazla çıkış öncesi çökertene neden olduğunu bildirmektedirler. Yine bu patojenlerle mücadelede tohum ilaçlamasının önemi büyüktür (Soran, 1977; Hagedorn ve Inglis, 1986; Hall, 1994). Bölge çiftçisi ise hastalığa karşı büyük ölçüde tohum ilaçlaması yapmamaktadır. Üreticilerle yüzyüze yapılan görüşmelerde, tohum ilaçlamasının sadece toprak altı zararlılarına karşı yapıldığı kanısına varılmıştır.

Hastalıklı bitkilerden izole edilerek teşhis edilen fungus türlerinin listesi ve izolasyon oranları Çizelge 4.5’te verilmektedir. Çizelgede görüldüğü üzere Fusarium türleri içinde F. equiseti birinci, F. oxysporum ikinci ve F. solani üçüncü sırayı almaktadır. Soran (1981) tarafından, Adana ve İçel illerinde yapılan bir çalışmada en fazla F. equiseti (% 18.3) izolatının elde edilmesine rağmen, patojen izolat sayısı az bulunmuştur. Aynı çalışmada F. oxysporum, % 17.5, F. solani % 21.2 ve R. solani % 6.8 oranında bulunmuştur. Erzurum ilinde yapılan bir sürvey çalışmasında ise, toplanan tohum örneklerinin % 50.9’unun F.equiseti ile bulaşık olduğu bildirilmektedir (Demirci ve Çağlar, 1998). Yücel ve Güncü (1994) isimli araştırıcılar, yaptıkları bir çalışmada fasulye kök çürüklüğü ve solgunluk belirtileri gösteren bitkilerden sırasıyla en fazla F. solani, F. oxysporum ve F. acuminatum isimli türleri izole ettiklerini bildirmektedirler. Yine Temizel ve Ertunç (1992) isimli araştırıcıların yaptığı bir sürvey çalışmasında fasulye kök çürüklüğü hastalığı etmeni F. solani’nin % 25 oranında bulunduğu bildirilmektedir. F. oxysporum kurak ve sıcak bölgelerde, F. solani ise pek çok iklim bölgesinde bulunmasına rağmen, çok serin ve yağışlı yerlerde daha yoğun olarak bulunmaktadır (Conners ve ark., 1956). Çizelge 4.5’ten de anlaşılacağı gibi, Fusarium spp. dışında, hastalıklı bitki kısımlarından yoğun olarak M. phaseolina (% 15.38), R. solani (% 14.93) ve Alternaria spp. (% 4.98) izole edilmiştir. İzolatlar, elde edildikleri sürvey dönemlerine göre değerlendirildiğinde, en dikkat çekici değişiklik Alternaria spp.’nin izolasyon sayısında görülmektedir. Etmenin izolasyon oranı fide döneminde % 2.47, çiçek döneminde % 4.26 ve bakla olgunluk döneminde % 7.53 oranında saptanmıştır. Bu artışın en önemli sebebinin, ilerleyen sürvey dönemlerinde bitkinin oluşturduğu yaprak, kapsül ve baklalarında patojenin gelişme şansının yüksek olması düşünülmektedir.

Çalışma kapsamında izole edilen F. oxysporum f.sp. phaseoli, F. solani f.sp. phaseoli, R. solani ve M. phaseolina izolatlarının patojenisite testinde ise; R. solani’ye ait izolatların patojenisiteleri diğerlerine oranla yüksek bulunmuştur. Özellikle E.O.3/1 isimli izolat % 100 etki göstermiştir. İzolat uygulandığı tohumların tamamının çıkış öncesinde çürümesine sebep olmuştur. F. oxysporum f.sp. phaseoli izolatları içinde ise Ç.12/2 nolu izolat, % 67.41 hastalık şiddeti oranı ile patojenisitesi en yüksek izolat olmuştur. İzolat, kontrol fasulye bitkilerine göre, hastalıklı fasulye

bitkilerinde gelişme geriliği, bodurluk ve sararmalara yol açmıştır. Fusarium solani f.sp. phaseoli izolatlarından Ç.O.10/2 nolu izolat, % 63.70 hastalık şiddeti oranı ile patojenisitesi en yüksek izolat olmuştur. İzolat, fasulye bitkilerinde kök ve hipokotilde lezyonların oluşumu, gelişme geriliği, bodurluk ve özellikle diğer patojenlerle bulaştırılan bitkilere ve kontrol bitkilerine göre bitkilerin çiçek açmasına sebep olmuştur. Patojenisite testine alınan M. phaseolina izolatlarından Ç.O.15/3 nolu izolat, % 51.66 hastalık şiddeti oranı ile patojenisitesi en yüksek izolat olmuştur. İzolat, kontrol fasulye bitkilerine göre, hastalıklı fasulye bitkilerinde gelişme geriliği, bodurluk, gövdede yanıklık ve sararmalara yol açmıştır. Yapılan patojenisite testi sonucunda, diğer funguslara göre patojenisitesi en düşük bulunan fungus M. phaseolina, en yüksek olan fungus ise R. solani olarak belirlenmiştir.

Bu çalışmada izole edilen F. equiseti, F. oxysporum, F. solani, R. solani, M. phaseolina ve Sclerotinia sclerotiorum Soran (1977) tarafından yapılan çalışmada da elde edilmiştir. Yiğit ve Turhan (1998), Maden (1979)’a atfen, ayrıca bu türlerin çeşitli bölgelerden toplanan fasulye tohumları üzerinden izole edildiğini ve M. phaseolina’nın ise 284 tohum örneğinin 20’sinde bulunduğunu bildirmektedirler. Çalışma kapsamında gerçekleştirilen sürvey çalışmalarında bakteriyel hastalıklara sadece bakla olgunluk dönemi sürveyinde rastlanılmıştır. Bakteriyel hastalıklar yönünden, Konya ili ortalaması ise % 11.59 olarak tespit edilmiştir. Özellikle, Altınekin ve Çumra ilçelerindeki bazı tarlaların bulaşıklık oranları oldukça yüksek olduğu saptanmıştır. Öncelikle bu tarlalara, fungal kökenli bir hastalık olan antraknoz hastalığı şüphesiyle gidilmiştir. Tarlada yapılan makroskobik incelemeler ve laboratuarda gerçekleştirilen izolasyon çalışmaları sonucu hastalığın antraknoz olmayıp Pseudomonas syringae türüne bağlı bir bakterinin sebep olduğu, bir hastalık olarak tespit edilmiştir. Etmenin ise, yapılan izolasyon ve teşhis çalışmaları neticesinde, Pseudomonas syringae türüne ait bir ya da birden fazla patovara ait olduğu düşünülmektedir. Fasulyede görülen bu türe ait patovarlar yani P. s. pv. syringae (Kahverengi leke) ve P. s. pv. phaseolicola (Hale yanıklığı) isimli bakteriler tohumla taşınabilmektedirler (Hagedorn ve Inglis, 1986; Saettler, 1994; Anonim 1995). Bakteriyel hastalıkların çıkışında, yine kök çürüklüğü hastalığında olduğu gibi bulaşık tohumluğun ekilmesi oldukça önemlidir. Demir ve Gündoğdu (1994) isimli araştırıcılar, Balıkesir çevresinde yaptıkları sürvey çalışmasında, Hale yanıklığı

hastalığının yaygınlık oranının kapsül oluşma döneminde % 63.6’ya kadar çıktığını bildirmektedirler. Karaca (1977) isimli araştırıcı hale yanıklığı hastalığının Türkiye’de ilk kez Karadeniz bölgesi ve Bursa yöresinde saptandığını bildirmektedir. Hastalığın aynı zamanda Niğde, Nevşehir, Afyon ve Eskişehir yörelerinde %50’ye yaklaşan oranlarda verim kayıplarına neden olduğu bildirilmektedir (Benlioğlu ve Özakman, 1991).

Benzer Belgeler