• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA

Araştırma; 0-14 yaş grubu çocuğa sahip annelerin zehirlenmelere ilişkin bilgi düzeylerini ölçmek, çeşitli nedenlerle çocuklarda ortaya çıkabilecek zehirlenme olgularına yaklaşımları ve uyguladıkları geleneksel yöntemleri belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu bölümde araştırma bulguları doğrultusunda elde edilen sonuçlar dört bölümde tartışılarak araştırmanın kendi bulguları ve kısıtlı literatür sonuçları ile karşılaştırılmıştır.

a) Aileye ait demografik özelliklerin tartışılması

Aileye ait demografik özellikler incelendiğinde; annelerin yaş ortalamasının 35,51 ± 7,27 olduğu, annelerin ve eşlerin çoğunluğunun eğitim düzeyinin ilköğretim düzeyinde olduğu belirlenmiştir. Çalışma grubunda anneler çoğunlukla ev hanımı, eşleri ise serbest meslek sahibi idi. Ailelerin yoğunlukla çekirdek aileden oluştuğu, bir ve iki çocuğa sahip olduğu görüldü. Çalışmada ailelerin çoğunun sağlık güvencesi olduğu, gelir düzeyinin düşük olduğu, zehirlenmelerle ilgili bilgi sahibi olmadığı belirlendi (Tablo 4.1).

Çalışma grubunda son bir yıl içinde zehirlenme yaşanılma durumuları incelendiğinde; yüzde 26,1’inin gıda/konserve zehirlenmesi, yüzde 24,6’sının mantar zehirlenmesi, yüzde 10,1’i böcek/tarım ilacı zehirlenmesi, yüzde 14,5’inin ilaç zehirlenmesi, yüzde 15,9’unun kostik madde zehirlenmesi yaşadığı saptanmıştır (Tablo 4.1). İstanbul il çevre durum raporunda (2006) da görüldüğü gibi Çatalca bölgesinde çayır alanlarının fazla oluşu, mantarların bol miktarda yetişmesi ve popülasyonun bilinçsiz mantar tüketiminin fazla oluşu (Tablo 4.6) ve annelerin gıda saklama koşullarını yanlış bilmesi (Tablo 4.2) bu sonuçların doğmasına sebep olduğu düşünülmektedir. Eliaçık ve diğerlerinin (2012)‘de yaptığı İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Acil Servisi’ne başvuran zehirlenme olgularının çoğunluğunun tıbbi ilaçlar (yüzde 50,6), korozif etkili olabilecek madde içimi (yüzde 20) ve CO zehirlenmesi (yüzde 16.6) olduğu saptanmıştır. Bilgen Sivri ve Özpulat (2014)’ ın yaptıkları annelerin bilgi düzeyi ile ilgili benzer çalışmasında, son bir yılda zehirlenme yaşanılma durumunda elde edilen bulgular da farklılık göstermektedir. Bu çalışmalarla karşılaştırıldığında zehirlenmelerin profili yaşanılan bölgeye göre farklılık göstermekte olduğu belirlenmiştir ( Kahveci ve diğ. 2004).

55

Araştırmaya katılan annelerin bilgi toplam puan ortalaması (11,51 ± 3,26) olarak saptanmıştır (Tablo 4.1). Bu durumda annelerin alması gereken en fazla puan olan 20 puan üzerinden 11,51 ± 3,26 puan almaları; annelerin yaklaşık yarı yarıya soruları doğru yanıtlarken diğer yarısının yanlış yanıtladıkları göstermiştir. Uskun ve diğ. (2008) de 180 ev hanımı üzerinde yaptığı çalışmada ilk yardım bilgi düzeyi puan ortalaması çalışmamızla paralellik göstermiş ve çalışma grubunda yüzde 40’ının başarı puanının altında olduğu saptanmıştır. Zehirlenme çocukluk kazalarının ciddi bir oranına sahip olduğundan zehirlenmelerde bilinmesi gerekenler toplumun öğrenmesi gereken önemli sağlık durumlarıdır. Şüphesiz bu durum zehirlenmelerde belli bir düzeyde bilgiye sahip olmayı da gerektirmektedir. Eksik bilgi zehirlenme olgularına yarar yerine zarar getirdiği gibi uygulanılan yanlış girişimler ölümle sonuçlanabilmektedir.

b) Ailelerin sosyo-demografik özellikleri ve bilgi puanlarının tartışılması

Çalışmamız incelendiğinde; Araştırmaya katılan annelerin bilgi toplam puan ortalamaları; eğitim durumuna göre karşilaştırıldığında ileri düzeyde anlamlı farklılık göstermiştir (F=9,780, p=0,000) (Tablo 4.1). Araştırmada anne eğitim durumu yüzde 68,6 oranla ilköğretim idi. Eğitim durumu yükseldikçe bilgi puanlarının da arttığı görüldü. Coşkun ve diğerlerinin (2008)’de 0-14 yaş arası çocuğu olan annelerin ilk yardım bilgi düzeyleri üzerine yaptıkları bir çalışmada benzer şekilde annelerin eğitim durumları arttıkça ilk yardım bilgi düzeylerinin arttığı belirlenmişlerdir. Uskun ve diğ. (2008)’de Konya- Aksaray’da 180 kadın üzerinde yaptıkları çalışmada, Gürarsla’ın (2012) de yaptığı 0-14 yaş grubu çocuğa sahip anneler üzerinde yaptığı çalışmada öğrenim düzeyi yükseldikçe, ilk yardım bilgi düzeyinin arttığı rapor edilmiştir. Bilgen Sivri ve Özpulat (2014)’de yaptığı zehirlenmelerle ilgili çalışmalarında araştırmamızla benzer sonuçlar göstermiştir. Dolayısıyla eğitim düzeyinin ve toplumun bilinçlendirilmesi geleceğin nesilleri olan çocukların sağlıklarının önemi araştırmamız sonuçlarıyla bir kez daha vurgulanmıştır.

Araştırmaya katılan annelerin yüzde 81,7’si ev hanımı, yüzde 2.2’si de memurdur. Memur olan annelerin bilgi puanının diğer meslek gruplarına göre daha yüksek olduğu, annenin meslek durumuna göre zehirlenme bilgi puan ortalamalarının farklılık gösterdiği tespit edildi (F=6,780, p=0.000) (Tablo 4.1). Çalışma sonuçlarımızla benzer olarak, Bilgen Sivri ve Özpulat (2014)’ün Balibey (2011)’in ve Çoşkun ve diğerlerinin (2008)‘de yaptıkları çalışmalarda, öğrenim düzeyi yüksek ve çalışan kadınlarda ilk yardım bilgi

56

düzeyinin daha yüksek olduğunu belirlenmiştir. Ayrıca mesleği ev hanımı olan annelerin bilgi puan ortalamaları serbest mesleğe sahip olan annelerin bilgi puanlarından yüksek olduğu saptandı. Bunun nedeni olarak ev hanımı olan annelerin televizyon programlarını daha fazla izlemesi ve oluşturulan kamu spotlarının ve televizyon programlarında verilen sağlık bilgilerinin annelerin bilgi puan ortalamalarını arttırdığı düşünülmektedir.

Araştırmaya katılan annelerin bilgi puan ortalamaları ailedeki çocuk sayısına göre ileri düzeyde anlamlı bir farklılık göstermiştir (F=6,309 , p=0,000) (Tablo 4.1). Ailedeki çocuk sayısı arttıkça annelerin bilgi puan ortalamaları düşmektedir. Coşkun ve diğerlerinin (2006)’da Eldivan’da 0- 14 yaş grubu çocuğa sahip annelerin ilk yardım bilgi düzeyi ile ilgili yaptıkları çalışmada da benzer şekilde çocuk sayıları arttıkça bilgi puanı ortalamalarının azaldığı saptanmıştır. Annelerin çocuk sayıları arttıkça ilgilenmelerinin de azalabileceğinden dolayı bilgi puan ortalamalarının düşük çıktığı düşünülebilir.

c) Geleneksel uygulamalara yönelik bulguların tartışılması

Günümüzde, özellikle tarım toplumu başta olmak üzere, sağlık hizmetlerinden yararlanmada ulaşım vb. sorunlarla karşılaşan kesimlerde; halkın sağlığı akut olarak bozulduğunda çok az kişi modern tıbba başvururken, çoğunluğu kültürel olarak kendisinin bildiği, büyüklerinden ya da komşularından gördüğü uygulamalara başvurabilmektedir. İstanbul’da 2015 yılında dahi bu durum, geleneksel uygulamaların geçerliliğini hala koruduğunu göstermesi açısından önemlidir. Ancak bu uygulamalardan bazılarını modern tıp tamamen reddetmezken, hatta bu konuda entegrasyon sağlama çabaları söz konusu iken, bazı geleneksel uygulamaların ya etkisiz ya da mevcut tabloyu daha da kötüleştirebilecek uygulamalar olduğu bilinmektedir (Santur 2005).

Çalışmamızda besin zehirlenmesinde evde uygulanan ilk yöntem incelendiğinde; annelerin yüzde 92 oranında yoğurt, yüzde 24 oranında limon, 23’ünün sarımsak yedirdikleri, yüzde 45’inin süt, yüzde 62’sinin su, yüzde 33 tuzlu su, yüzde 65’inin tuzlu ayran, yüzde 32’sinin şerbet ve yüzde 17’sinin süt ve çiğ yumurta içirdiği, yüzde 27’sinin toz kömür, yüzde 26’sinin hamur yutturduğu, yüzde 82’sinin ise de kusturma yöntemi uyguladıkları tespit edilmiştir (Tablo 4.4). Geleneksel uygulamaların zehirlenme bilgi düzey puanlarının karşılaştırılması incelendiğinde; besin zehirlenmelerinde uygulanan yoğurt yedirme, tuzlu ayran içirme, şerbet içirme ve kusturma gibi yöntemleri uygulamayan annelerin bilgi düzey puanı bu yöntemleri uygulayan annelerin

57

puanlarından yüksek bulunmuştur (Tablo 4.9). Bu durum bilgi düzey puanı yükseldikçe ve toplum bilinçlendikçe annelerin herhangi bir acil durum gerektiren durumda sağlık kuruluşuna müracaat ettiklerini göstermektedir.Karatay’ın (2009) da Kars ilinde yaptığı acil durumlarda uygulanan yöntemler hakkındaki çalışmasında, çalışmamıza paralel olarak yoğurt yedirme ve kusturma uygulaması yüksek oranda bulunmuştur. Ayrıca Gürarslan’ın (2012)’de annelerin ilk yardım konusunda bilgi düzeyleri hakkında yapmış olduğu çalışmada annelerin çoğunluğu böyle bir durumla karşılaştıklarında su içirme, kusturma ve süt ve süt ürünleri vereceklerini ifade ettikleri bildirmiştir. Nitekim kusturma yöntemi geleneksel yöntem olarak bilinse de besin zehirlenmelerinde tedavi amaçlı kullanılan toksik maddenin alınmasını izleyen ilk 2 saat içinde uygulandığında oral yolla alınan zehirin uzaklaştırılması için etkin bir yöntem olarak bilinmektedir (Özdemir 2012). Fakat diğer uygulanılan yöntemlerin literatürde hiçbir yeri olmamakla birlikte zehirlenme vakalarına zarar verme nitelikte olduğu düşünülmekte ve popülasyona eğitim verilmesi gerekmektedir.

Bu çalışmada, birçok zehirlenme durumunda olduğu gibi korozif madde içilmesi gibi önemli durumlarda bile katılımcıların yarısına yakını geleneksel uygulamalara başvurduğunu ifade etmiştir (Tablo 4.5). Annelerin korozif madde içildiğini fark ettiğinde yaptığı ilk uygulamalar incelendiğinde; yüzde 60’ının yoğurt yedirdiği, yüzde 58’inin su içirdiği, yüzde 39’unun süt içirdiği, yüzde 51’inin kusturduğu belirlendi (Tablo 4.5). Buke ve diğerlerinin (2006)’da yaptıkları çalişmada, kostik madde alımı sonrasında ailelerin yüzde 64’ünün çocuğu kusturduğunu ya da onlara limon suyu, yoğurt, ayran, zeytinyağı, sirke, nane, çiğ yumurta, tuzlu su ve nar suyu gibi meşrubat ya da yiyecekler verdiklerini bulmuşlardır. Tosyalı ve diğerlerinin (2008)’de yaptıkları çalışmada ailelerin yüzde 24’ünün çocuğu kusturduğunu, yüzde 7’sinin yoğurt yedirdiğini, yüzde 2’sinde süt içirdiğini, Conk ve diğerlerinin (2004)’de yaptıkları çalışmada ailelerin büyük bölümünün çocuğu kusturduğunu, yüzde 21’inin su, süt, limonata gibi sıvılar içirdiklerini saptamışlardır.

Kostik madde içen çocuklara soğuk su, süt veya ayran içirilmesinin bu maddeleri özofagus mukozasından uzaklaştıracağı ve daha dayanıklı olan midede seyreltik sıvı durumuna getirip nötr hale getireceği için, sınırlı da olsa bazı kaynaklarda verilebileceği belirtilmektedir (Ball ve diğ 2010, Bertinelli ve diğ 2006, Conk ve diğ 2004, Hockenberry ve diğ 2005, Şenocak 2001). Fakat kostik madde içiminden sonra başka bir

58

yiyecek/içeceğin verilmesi total gastrik volümü arttırıp kusmayı uyarabileceğinden, ağızdan hiçbir şey verilmemesinin daha uygun olduğu bildirilmekte ve kostik maddeyi yutarken zedelenen özofagus ve larinks, kusma ile yeniden zarara uğramaktadır. Bu yüzden çocukların hiçbir şey yapmadan en kısa süre içinde hastaneye getirilmelerinin daha uygun olduğu düşünülmektedir (Benzin ve Kaya 2007, Conk ve diğ 2004, Kutlu 2010, Şenocak 2001, Yılmaz 2008). Sonuçlar ailenin kostik madde alımından sonra yaptığı uygulamaların hatalı olduğunu göstermekte ve özellikle yarısının kustururum cevabını vermesi son derece düşündürücü olup eğitimin gerekliliğini göstermektedir. görülmektedir. Ayrıca korozif zehirlenmelerde uygulanılan yoğurt yedirme, süt içirme, şerbet içirme, hamur yutturma, ve kusturma gibi uygulamaları yapmayan annelerin bilgi puan ortalamaları bu geleneksel yöntemleri uygulayan annelerin puan ortalamalarından yüksek bulunmuştur (Tablo 4.10). Özellikle kostik madde zehirlenmelerinde kusturmam cevabını veren annelerin puanlarının ileri derecede yüksek bulunması eğitimin önemini bir kez daha vurgulamaktadır. Bu konuyla ilgili önerilmesi düşünülen eğitim halkı bilinçlendirerek, kostik madde içen çocuğa yönelik neler yapılacağı konusunda ailelerin eğitilmesi, medyada bu konu ile ilgili bilgilerin verilmesidir. Böylece ailenin yapacağı yanlış uygulamalar azaltılabilir.

Çalışmamızda zehirli mantarı tanıma ile ilgili annelerin cevapları incelendiğinde; popülasyonun yarısından fazlasının geleneksel uygulamalara başvurarak zehirli mantarı tanıma yoluna gittiği görülmüştür. Yüzde 65’i zehirli mantarın içi mavileşir, yüzde 75’i hayvanların zehirli mantar yemediğini, yüzde 67’si çayırda yetişen mantarların zehirsiz olduğunu, yüzde 69’u sirkeli tuzlu suda mantarı kaynatmak zehrini alacağını, yüzde 49’u zehirli mantarı gümüş kaşıkla kaynatmanın mantarının zehrini alacağını, yüzde 55’i mantarın yoğurtla yendiğinde zehirlemeyeceğinin, yüzde 54’ü sütü çıkan mantarın zehirlemeyeceğini, yüzde 73’ü ise beyaz mantarın zehirsiz olduğunu düşündükleri belirlendi (Tablo 4.6). Bu sonuçlar doğrultusunda incelenilen popülasyonun mantar zehirlenmesi ile ilgili ciddi oranda yüksek risk grubu oldukları ve buna bağlı olarak sağlık bakanlığının bununla ilgili hazırladıkları eğitimlerin ve materyallerin popülasyona verilmesi gerektiği düşünüldü.

Hayvan ve böcek sokmalarında annelerin verdiği cevaplar incelendiğinde; akrep ve yılan sokmalarında yüzde 74’ünün yaranın üzerinden bağlama, kesik atma, yüzde 86’sının zehri emmek, yüzde 61’inin buz koyma, yüzde 35’inin üzerine idrar yapma gibi çoğunluk

59

bir kısmı geleneksel yöntemlere başvurdukları görülmüştür. Arı sokmasında ise yüzde 91 oranında buz koyma, yüzde 61 oranında ovma/masaj yapma ayrıca et basma, hamur basma, ot basma, tükürme gibi geleneksel yöntemleri kullandıkları tespit edilmiştir. Hayvan ısırıkları ve sokmalarında uygulanılan yaranın üzerinden sıkıca bağlama, ısırılan alana kesik atma, zehiri emme, et basma hamur basma, ot basma, çamur sürme, arı basma, ot basma, salça sürme, tezek basma, üzerine idrar yapma, demir koyma gibi yöntemleri uygulamayan annelerin bilgi puan ortalamaları yüksek bulunmuştur (Tablo 4.12, Tablo 4.13). Bu tür geleneksel uygulamaların hayvan ısırıklarında yada sokmalarında sekonder enfeksiyon gelişmesine sebep olduğundan ve anafilaktik şok gelişme ihtimalinden dolayı çıkan sonuçlar toplumun bu konuda eğitime daha çok önem verilmesi ve geleneksel değerlerden uzaklaşılması gerekliliği düşünülmektedir.

Karatay’ın (2009) da Kars ilinde yaptığı acil durumlarda uygulanacak yöntemler hakkındaki çalışmada popülasyonun yaranın üzerinden bağlama, kesik atma, idrar yapma, buz koyma gibi geleneksel yöntemlere başvurduğu saptanmıştır. Gürarslan’ın (2012)’de Tunceli’de annelerin ilk yardım bilgi düzeyleriyle ilgili yaptığı araştırmada yılan ve akrep sokmasında yüzde 4.3’ünün geleneksel yöntemler kullandığını tespit etmiştir. Bu yöntemler bölgesel olarak farklılık göstermekle beraber benzer uygulamalarda vardır. Sokulan/ısırılan bölgeye ayran, limon, aspirin, peynir suyu, amonyak, incir sütü sürmek, ceviz yaprağı ve sütleğen otunun sokulan bölge üzerine koyulması olarak belirtilmiştir. Nitekim uygulanan bu yöntemlerde mevcut durumu daha da kötüye götürebileceği açıktır.

Bununla birlikte, hemen hemen bütün tablolarda diğer başlığı altında toplanan uygulamalardan bazıları oldukça düşündürücü niteliktedir. Geleneksel uygulamalar günümüzdeki modern tıbbın ve eşitsizliklerin ciddi bir eleştirisi niteliğindedir. Mevcut tabloyu daha da kötüleştirebileceği açıkça belli olan bu türden geleneksel yöntemlerin toplum içerisinde hala yapılmaya devam edilmesi, başta sağlığın hizmetlerinin planlayıcıları olmak üzere ilgili bütün taraflar açısından önemli bir sorun olarak görülmelidir. İstanbul ilinde bile halen bu tür uygulamalar başvurulmasının gerekçeleri bir ölçüde bahsedilen kültürel değerlerle açıklanabilirken bir ölçüde çalışmanın yapıldığı bölge halkının ulaşım, barınma ve ısınma koşullarının olumsuzluğuna bağlı olarak sağlık hizmetlerine erişimdeki yetersizliklere bağlanabilir. Bulgulara bakılarak geleneksel uygulamalara çok fazla başvuran bu yöre insanları İstanbul’da yaşamakta ve Anadolu

60

insanına göre daha fazla olanakları olduğu düşünülmektedir. İstanbul gibi bir metropol kentinde dahi durum bu şekilde ve Anadolu’da yapılan çok az sayıda çalışmayı bu çalışmayı destekler nitelik taşmaktadır. Ancak uzun bir tarihsel geçmişi bulunan Anadolu halk hekimliğine ilişkin bu çeşitliği, özellikle yarar/zarar ilişkisini ortaya koyabilecek nitelikte yeterince bilimsel çalışma bulunmaması önemli bir sorundur. Çünkü bu uygulamalardan bazıları zararsız kabul edilebilecek nitelikte iken, birçoğunun da zararlı olduğu aşikârdır. Bu konudaki veri yetersizliği, eğitim ve yönlendirme yetersizliğini de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla benzer gerekçeyle, bu kısımda, değişik yörelerde özellikle sağlıkla ilgili acil durumlarda başvurulan geleneksel sağaltım biçimlerine ve sonuçlarına ilişkin bilimsel verilere yeterince yer verilememiş ve karşılaştırmalar yapılamamıştır. Bundan dolayı bu tür çalışmalar topluma yönelik geliştirilmeli ve konu ile ilgili eğitim verilmelidir.

Benzer Belgeler