• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın bu bölümünde elde edilen bulgular ilgili alan yazın bağlamında yorumlanmış ve tartışılmıştır.

Araştırmada öğretmenlerin adanma yoğunlaşma düzeyinde yüksek bir oran var iken zindelik düzeyinde orta seviyede oldukları görülmektedir. Buna göre zindelik boyutu ile karşılaştırıldığında öğretmenlerin adanma yoğunlaşma boyutuna daha olumlu yaklaştıkları söylenebilir. Ayrıca bulgulara göre öğretmenler en çok bilişsel olarak katı bir tutum içinde iken nispeten da az duygusal tepki vermektedirler.

Mevcut araştırmada öğretmenlerin işle bütünleşme düzeylerinin yüksek olduğu söylenebilir. Bu bulgular (Bakker ve Bal, 2010; Baş Atik, 2018; Ceviz, 2017; Nafei, 2015; Rich vd., 2010; Saks, 2006) gibi araştırmacıların yaptıkları araştırmalar ile uyuşmaktadır. Kavgacı (2014) ilköğretim kurumu öğretmenlerinin iş ile bütünleşme seviyelerinin yüksek olduğunu tespit etmiştir. Gündüz, Çapri ve Gökçakan (2013) yapmış oldukları çalışmada işlerine hem zihinsel ve hem de fiziksel olarak enerjiyle yaklaşarak, ihtiyaçlarını gidererek doyum sağlayan çalışanların tükenmişlik düzeylerinin azaldığı sonucuna ulaşmışlardır. Mauno, Kinnunen ve Ruokolainen (2007) sağlık sektöründe yaptıkları çalışmalarında katılımcıların en fazla zindelik ve adanma boyutunda işle bütünleştiklerini gözlemlemişlerdir. Ardıç ve Polatçı’ya (2009) göre, eğer birey işiyle uyum sağlamada problem yaşıyorsa, tükenmişlik hissine kapılacağı, işi ile uyum sağladığı takdirde bütünleşmenin gerçekleşebileceğini ifade etmişlerdir.

Araştırmada cinsiyet ele alındığında erkek öğretmenlerin, kendilerini kadın öğretmenlere göre daha zinde hissettikleri görülmektedir. Bunun yanında kadın ve erkek öğretmenlerin adanma-yoğunlaşma düzeylerinin neredeyse benzer olduğu sonucuna varılmıştır. İşle bütünleşme açısından değerlendirildiğinde genel olarak kadın ve erkek öğretmenlerin benzer düzeyde işleri ile bütünleştikleri sonucu çıkarılabilir. Bununla birlikte erkek öğretmenlerin, kadın öğretmenlere göre daha çok rutini aradıkları söylenebilir. Erkek öğretmenlerin ve kadın öğretmenlerin duygusal

tepki verme düzeylerinin benzer olduğu ifade edilebilir. Ayrıca erkek öğretmenler daha kısa vadeli düşünmeyi tercih etmektedirler. Erkek ve kadın öğretmenler bilişsel katılık yönünden birbirine yakın tutum içindedirler. Değişime direnç düzeyleri ele alındığında cinsiyet önemli bir değişkendir ve erkek öğretmenler kadın öğretmenlere göre değişime karşı daha çok direnç göstermektedirler.

Araştırmada işle bütünleşme ile cinsiyet değişkenleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Cinsiyet değişkeni bakımından, öğretmenlerin iş ile bütünleşmeleriyle anlamlı olarak fark gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırma bulgularına göre toplam iş ile bütünleşme puanında cinsiyet değişkeni anlamında anlamlı bir fark tespit edilmemiştir. Ancak zindelik alt boyutu bakımından erkek öğretmenlerin, kadın öğretmenlere göre anlamlı düzeyde daha yüksek puan elde ettikleri bulunmuştur. Öğretmenlerin cinsiyetiyle işle bütünleşme düzeyleri arasında elde edilen bu bulguların, ilgili alan yazınla benzer olduğu anlaşılmaktadır. Birbirinden farklı çalışan grupları ile yapılan çalışmalarda cinsiyetin iş ile bütünleşmeyle anlamlı bir ilişkisi bulunmadığı görülmektedir (Arı, 2011; Bal, 2008; Basikin, 2008; Batuk, 2011; Betoret, 2013; Ceviz, 2017; Çağlar 2011; Çakıl, 2011; Ertemli, 2011; Gill, 2007; Hakanen vd., 2006; Kavgacı, 2014; Koyuncu, Burke ve Fiksenbaum, 2006; Ouweneel, Le Blanc ve Schaufeli, 2013; Öncel, 2007; Sezen, 2014; Timms, Graham ve Cottrell, 2007; Tims, Baker ve Xanthopoulou, 2011; Yaldıran, 2010). İşle bütünleşme ve cinsiyet değişkeni arasında anlamlı farklılıkların elde edildiği araştırmalar da mevcuttur. İş ile bütünleşme ölçeğini çeşitli topluluklarda test eden Schaufeli ve Bakker (2004), genel anlamda erkek çalışanların, kadın çalışanlardan daha yüksek oranda iş ile bütünleşme gösterdiklerini tespit etmiştir. Güleryüz (2016) yaptığı çalışmada öğretmenlerin işle bütünleşme düzeylerinin cinsiyete göre farklılaştığını, erkek öğretmenlerin işle bütünleşme düzeylerinin kadın öğretmenlere oranla daha fazla olduğunu belirlemiştir. Çin’de yapılan bir araştırmada, Liao-Holbrook (2012) erkek olmanın işle bütünleşmeyi anlamlı düzeyde yordadığı tespit edilmiştir. Özgür (2011) kadın çalışanların işle bütünleşme düzeylerinin, erkek çalışanlardan daha yüksek olduğunu belirlemiştir. Araştırma bulgularından yola çıkarak öğretmen cinsiyetlerinin, işle bütünleşme düzeyleri bağlamında anlamlı bir fark oluşturmaması, cinsiyet rollerinin öğretmenlik mesleğinde belirleyici olmadığı olarak ifade edilebilir. Öğretmenlik mesleği, işle bütünleşme bakımından cinsiyet değişkeninden bağımsız

olarak hareket etmekte, mesleki rollerle cinsiyet rolleri birbirerinden ayrışmaktadır. Bu yönden bakıldığında öğretmenlerin mesleklerine yönelik tutum ve algılarında cinsiyet herhangi olumsuz bir unsur olarak görülmemektedir. Zindelik boyutu bakımından erkek öğretmenlerin, kadın öğretmenlerden anlamlı düzeyde yüksek puan almasının sebebi olarak kadınların yerine getirmek zorunda olduğu sorumlulukların fazla olmasının işteki zindelikleri üzerinde olumsuz etki yapabileceği söylenebilir.

İlgili literarür tarandığında Bacanlı Kurt (2010) değişime karşı direnç açısından cinsiyetin önemli bir değişken olmadığını ifade etmiştir. Özençel (2007) kadın ve erkek okutmanların, değişim sürecinde, direnci azaltabilmek için kullanılan stratejileri algılamalarında farklılık olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Kulu (2007)’nun yaptığı çalışmaya göre öğretmenlerin cinsiyetleri onların değişime açık olmaları ile ilgili değildir. Hem de yapılan çalışmaya göre kadın ve erkek öğretmenler kendilerini değişime açık olarak algıladıklarını belirtmişlerdir.

Mevcut araştırmada görev değişkeni açısından sınıf öğretmenlerinin kendilerini branş öğretmenlerine göre daha zinde hissettikleri sonucuna varılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin, branş öğretmenlerine göre kendilerini işlerine daha fazla adamış ve yoğunlaşmış oldukları söylenebilir. Bunun yanında sınıf öğretmenleri, branş öğretmenlerine göre daha fazla işleriyle bütünleşmektedirler. Görevleri açısından öğretmenlerin değişime açık oldukları sonucuna varılabilir. Genel olarak görev açısından bakıldığında öğretmenlerin değişime direnç düzeyleri anlamlı bir farklılığa sahip değildir. Bu yüzden, öğretmenlerin değişime karşı direnme tutumlarının görev değişkenine göre birbirlerine yakın düzeyde olduğu ifade edilebilir.

Alanyazın incelendiğinde sınıf öğretmenleriyle diğer branş öğretmenleri iki grup altına alınarak çalışma yapılmış ve anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Bu araştırma sonuçlarına bakıldığında mevcut çalışmayla benzer olarak sınıf öğretmenlerinin, diğer branşlardaki öğretmenlere göre daha yüksek işle bütünleşme düzeyine sahip öğretmenler olduğu görülmektedir (Kavgacı, 2014; Sezen, 2014). Bu sonuçlardan farklı olarak Başıbüyük (2012) branş öğretmenleri lehine anlamlı farklılığa ulaşmıştır. Ülger (2015) ortaokul öğretmenleri ile yaptığı çalışmada yoğunlaşma alt basamağında anlamlı farklılıklar elde etmiştir. Buna göre ingilizce, rehberlik ve tasarım öğretmenlerinin yüksek oranda yoğunlaşma ile çalıştıklarını; sosyal, fen ve bilişim branşları öğretmenlerinin ise düşük oranda yoğunlaşma ile çalıştıklarını tespit etmiştir.

Bayram-Sarıkaya (2016) otizmli çocuklara eğitim veren psikoloji, sınıf, çocuk gelişimi, okul öncesi, özel eğitim ve beden eğitimi öğretmenliği branşlarındaki öğretmenlerden, çocuk gelişimi mezunu olan öğretmenlerin en yüksek işle bütünleşme düzeyine sahip olduklarını, sınıf öğretmenliği mezunu olan öğretmenlerin en düşük işle bütünleşme düzeyine sahip olduklarını ifade etmektedir. Bu çalışmaların aksine Ceviz (2017) yaptığı çalışmasında öğretmenlerin işle bütünleşme düzeylerinin branş değişkeni açısından anlamlı olarak farklılaşmadığı sonucuna ulaşmıştır. Aydın’ın (2014) çalışmasında öğretmenlerin değişim gönüllüsü olduklarını, direnç göstermediklerini ve değişiklikleri onayladıkları sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca öğretmenlerin örgütsel değişime gösterdikleri bireysel direnç davranışlarının yaşa, öğrenim düzeyine ve mesleki kıdeme göre anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir.

Araştırmada mesleki kıdeme göre işle bütünleşme düzeyi ele alındığında, 21 yıl ve üzeri mesleki kıdeme sahip öğretmenler kendilerini 1-10 yıl arası ve 11-20 yıl arası mesleki kıdeme sahip olan öğretmenlere göre daha zinde hissetmektedirler. Bunun yanısıra, meslekte 21 yıl ve üzeri kıdeme sahip öğretmenlerin daha zinde oldukları ve kendilerini daha fazla işlerine adamış ve yoğunlaşmış oldukları ifade edilebilir. Bu yüzden, 21 yıl ve üzeri mesleki kıdeme sahip öğretmenlerin işleriyle daha fazla bütünleştikleri söylenebilir. Mevcut araştırmada değişime direnç düzeyi mesleki kıdeme göre ele alındığında, öğretmenlerin rutini arama düzeyinin mesleki kıdeme bağlı olarak anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Ayrıca öğretmenler rutin işlere karşı çok az eğilim göstermektedirler ve değişime açıktırlar. Genel olarak değişime direnç boyutları mesleki kıdem açısından değerlendirildiğinde öğretmenler arasında anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, mesleki kıdemlerine göre öğretmenlerin değişime karşı direnme tutumlarının birbirlerine yakın düzeyde olduğu ifade edilebilir.

Araştırma bulgularında işle bütünleşmeyi yordayan önemli değişkenlerden biri de hizmet yılıdır. Bulgular incelendiğinde görev süresi arttıkça, işle bütünleşmenin de arttığı görülmektedir. İşle bütünleşmeyle ilgili yapılan araştırmaların bazılarında bu yorumu destekler nitelikte bulgulara ulaşılmıştır. Öncel (2007) yaş faktörünün öğretmenlerin işle bütünleşmelerinde anlamlı bir farklılıka sebep olduğunu ve yaş arttıkça

yaşanılan işle bütünleşmede artış gözlemlendiğini dile getirmektedir. Buna göre, öğretmenler yaşları ilerledikçe meslekleriyle ilgili beklentilerinde bazı değişimler yaşamaktadırlar. Yaş ve hizmet yılının doğru orantılı olduğu düşünüldüğünde bu bulgunun mevcut araştırma bulgularına ilişkin yorumlara paralel olduğu söylenebilir. Dalay (2007) ile Shaufeli ve Bakker (2004) da kendi çalışmalarında yaş arttıkça işle bütünleşmede de artış olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Ancak Konermann (2012) yaptığı çalışmasıyla diğer bulguların aksine, yaş ve hizmet yılının işle bütünleşmenin adanma alt boyutuyla olumsuz yönde ilişkili olduğunu dile getirmiştir. Hizmet yılı ile en yüksek ilişki zindelik alt boyutunda, en düşük ilişki ise adanma-yoğunlaşma alt boyutu arasında olduğu görülmüştür. Alan yazında işle bütünleşmeyle hizmet yılı değişkeni arasında benzerlik gösteren sonuçlara ulaşan çalışmalar yer almaktadır (Demir, 2011; Demirbaş, 2008; Kavgacı, 2014; Sezen, 2014). Çağlar (2011) yaptığı çalışmada 5 yıldan fazla görev süresi bulunan çalışanların, işle bütünleşme düzeylerinin daha yüksek olduğunu tespit etmiştir. Bununla birlikte hizmet yılı ile işle bütünleşme arasında anlamlı bir ilişki bulamayan çalışmalar da yer almaktadır (Açıkgöz, 2009; Agin, 2010; Arı, 2011; Batuk, 2011; Ceviz 2017; Çakıl, 2011; Ertemli, 2011; Ülger, 2015). Ceviz’e (2017) göre mesleğe yeni başlayan bir öğretmen ile uzun yıllardır görev yapmakta olan bir öğretmenin işle bütünleşme algıları arasında anlamlı fark bulunmamaktadır. Hizmet yılı ile işle bütünleşme ilişkisi bakımından farklı sonuçlar elde eden çalışmalar da bulunmaktadır. Örnek olarak Başıbüyük (2012) hizmet yılı 21 yıl ve üstü olan öğretmenlerde işle bütünleşme düzeylerinin; 5 yıl ve daha az, 6-10 ve 11-15 yıl olanlardan anlamlı düzeyde daha düşük düzeyde olduğunu belirlemiştir. Öğretmenlerde hizmet süresi arttıkça işleriyle daha yüksek düzeyde bütünleşmelerinin, öğretmenlerin mesleğine yıllarını verdikleri için yaptıkları işle bütünleştikleri söylenebilir. Meslekte geçirilen her yılı yeni bir tecrübe olarak hayatına geçiren öğretmenler işleriyle daha sıkı bağ kurarlar ve kendilerini daha fazla ifade etme fırsatı buldukları için işlerinde doyum yaşarlar. Mesleki tecrübenin artmasıyla birlikte öğretmenlerin beklentileri de daha gerçekçi olur ve bir sorun ile karşılaşıldığında daha uzman çözümler bulabilmektedirler. Meslekte yeni olan öğretmenlerin 21 hizmet yılı ve üstü öğretmenlere göre daha düşük düzeyde işle bütünleşmelerinin sebebinin de günümüz dünyasının eğitim ve öğretmene verdiği değerin giderek azaltmasından, öğretmenlik mesleğinin itibarını kaybetmeye başladığından kaynaklandığı söylenebilir. Bunun yanısıra, öğretmenler mesleğe yeni başladıklarında çalışma

hayatına uyum sağlayamamaları ve işleriyle ilgili bir zorluk yaşadıklarında ne yapacakalarını bilememeleri onların diğer öğretmenlere göre daha düşük düzeyde işle bütünleşmelerine yol açabilir.

İlgili araştırmalar incelendiğinde, Okar (2018) yaptığı çalışmada 6-10 yıl arası meslek kıdemine sahip öğretmenlerin 0-5 yıl ve 16 yıl ve üzeri kıdeme sahip öğretmenlere oranla daha fazla bilişsel katılık davranışları gösterdiğini söylemiştir. Aydın (2014) yaptığı çalışmasında, öğretmenler tarafından örgütsel değişime gösterilen bireysel dirençleriyle ilgili algılarında, meslek kıdemi değişkeni bağlamında anlamlı bir fark olmadığını dile getirmiştir. Ergen (2015) öğretmenlerin değişime açıklıklarıyla ilgili görüşleri bütün mesleki kıdem gruplarında birbirine yakın olduğunu belirtmiş ve gruplar arasındaki farkların istatistiki olarak anlamlı olmadığı tespit edilmiştir. Köktürk (2016)’ün çalışmasına göre öğretmenlerin meslekte geçirdikleri süreler arttıkça, değişime dirençlerinin de arttığı söylenebilir. Bacanlı Kurt (2010) yaptığı çalışmasında öğretmenlerin değişime direnç algılarının rutini arama boyutunda kıdem değişkenine göre farklılaşmanın anlamlı olduğunu belirtmiş ve mesleki kıdem süresi 16-20 yıl olan öğretmenlerin değişime direnç algılarının rutini arama boyutunda en yüksek düzeye sahip olan grup olduğunu dile getirmiştir. Genç (2006) yaptığı çalışmada eğitim düzeyi arttıkça değişime olan direncin azaldığını, yaş arttıkça direncin arttığını ve direncin en fazla teknolojik değişim anlamında yaşandığını, hizmetiçi eğitim faaliyetlerinin değişime direnci azalttığını ve öğretmenlerin kıdemlerinin arttıkça değişime daha yüksek direnç gösterdiklerini tespit etmiştir.

Mevcut araştırmada işle bütünleşme düzeyi mezuniyet durumu açısından ele alındığında yüksekokul mezunu öğretmenleri kendilerini lisans ve lisansüstü mezunu öğretmenlere göre daha zinde hissetmektedirler. Ayrıca, yüksekokul mezunu öğretmenlerinin diğer öğretmenlere göre daha zinde oldukları ifade edilebilir. Öğretmenlerin adanma-yoğunlaşma düzeyleri dikkate alındığında yüksekokul mezunu öğretmenlerin, lisans ve lisanüstü mezunu öğretmenlere kıyasla kendilerini işlerine daha fazla adamış ve yoğunlaşmış oldukları yorumu yapılabilir. Sonuç olarak yüksekokul mezunu öğretmenlerin, lisans ve lisansüstü mezunu öğretmenlere kıyasla daha çok işleriyle bütünleştikleri söylenebilir.

Araştırmada değişime direnç düzeyine göre mezuniyet durumu rutini arama boyutunda anlamlı bir farklılık yansıtmamaktadır. Bu anlamda mezuniyet durumu bakımından öğretmenlerin rutin işlere karşı eğilimlerinin az olduğu ve değişime açık oldukları ifade edilebilir. Bunun yanında, öğretmenlerin duygusal tepki düzeyinin mezuniyet durumuna bağlı olarak farklılaşması istatistiki bir anlam taşımamaktadır. Bu yüzden mezuniyet durumu açısından öğretmenlerin değişime direnç konusunda ara sıra duygusal tepki verdikleri yorumu yapılabilir. Sonuç olarak, değişime direnç boyutları mezuniyet durumu açısından öğretmenler arasında anlamlı düzeyde bir farklılığa sahip değildir.

Araştırmada demografik değişkenlerden öğretmenlerin mezuniyet durumu bakımından işle bütünleşme düzeylerinin değişip değişmediği incelenmiştir. Bulgulara göre öğretmenlerin mezun olduğu okul türüyle işle bütünleşme toplam puanı, zindelik ve adanma-yoğunlaşma alt boyutlarında anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Bu farklılık incelendiğinde toplam işle bütünleşme puanında, zindelik ve yoğunlaşma alt boyutları puanlarında, işiyle en fazla bütünleşen öğretmenlerin yüksekokul mezunu öğretmenleri olduğu, bunu lisans mezunu ve ardından lisansüstü mezunu öğretmenlerin izlediği anlaşılmaktadır. Mezun oldukları okul türü bakımından öğretmenlerin işle bütünleşme puanları incelendiğinde anlamlı bir fark tespit edilmiştir. Bu bulguya benzer sonuç Kavgacı (2014)’nın çalışmasında da ortaya çıkmıştır. Yazara göre yüksekokul mezunu öğretmenlerin işle bütünleşmesi lisans mezunlarından, lisans mezunu öğretmenlerin işle bütünleşmesi ise lisansüstü eğitim mezunlarından daha yüksektir. Jackson (2004) da benzer şekilde eğitim seviyesi düşük olan öğretmenlerin, işle bütünleşme düzeylerinin daha yüksek olduğunu belirtmiştir. Benzer biçimde Arı (2011) sanayi sektöründekilerle çalışma yapmış ve benzer sonuçlara ulaşmıştır. Buna göre yüksek lisans ve doktora mezunu çalışanların, ön lisans ve lisans mezunlarından daha düşük işle bütünleşmeye sahip olduklarını tespit etmiştir. Dalay (2007) diğer meslek gruplarıyla çalışma yapmış ve işle bütünleşmenin zindelik alt boyutunda lisans mezunlarının, lise mezunlarına kıyasla daha düşük puan aldıklarını belirlemiştir. Kavgacı’nın (2014) çalışmasına göre öğretmenlerin aldığı eğitimin artmasıyla işle bütünleşme düzeyinin azaldığı görülmüştür. Bunların aksine Koyuncu ve diğerleri (2006) banka çalışanlarıyla bir çalışma yapmış ve mezuniyet durumunun işle bütünleşmeyi yordamadığını belirtmiştir. Ertemli (2011) hizmet

sektörü çalışanlarıyla yapmış olduğu çalışmasında çalışanların mezun oldukları okullar ile işle bütünleşme arasında bir ilişki bulunmadığını ifade etmiştir. Benzer olarak Demir (2011) emniyet çalışanları ile yaptığı çalışmasında eğitim düzeyi ile işle bütünleşme arasında bir ilişki bulunmadığını tespit etmiştir. Baş Atik (2018) de yaptığı çalışmada işle bütünleşme ve alt boyutları eğitim düzeyi değişkenine göre incelenmiştir ve analiz sonucunda öğretmenlerin eğitim durumlarının işle bütünleşmeleri üzerinde anlamlı bir farklılık göstermediğini bulmuştur. Mezuniyet durumu ile işle bütünleşme arasındaki anlamlı farklılık, yüksekokul mezunu öğretmenlerin mesleklerindeki kıdemlerinin ve yaşlarının etkisinden kaynaklanabilir. Lisans ve yüksek lisans mezunu öğretmenlerin tecrübeleri, yüksekokul mezunu öğretmenlere göre daha az olduğundan işleriyle daha az bütünleşmiş olabilirler. Bu bulgu hizmet yılıyla karşılaştırıldığında birbirini doğrular niteliktedir.

Çakır (2009) yaptığı çalışmada okul yöneticileri ve öğretmenlerin mezuniyet durumlarının, onların örgütsel değişim algılamalarında etkili olmadığını dile getirmiştir. Aynı şekilde Kulu (2007) farklı eğitim seviyesindeki öğretmenlerin değişimden benzer biçimde etkilendiklerini, okullardaki değişimlerin, öğretmenlerin eğitim düzeyleri bakımından farklılık göstermediğini belirtmiştir. Aydın (2014) ise öğretmenlerin eğitim düzeylerinin, değişime dirence ilişkin görüşlerini etkilemediğini ve benzer algılara sahip olduklarını belirlemiştir. Bu çalışmaların aksine, Özsoy (2017) lisans mezunu öğretmenlerin, lisansüstü mezunu öğretmenlere kıyasla değişime daha fazla direndiklerini ifade etmiştir.

Bacanlı Kurt (2010) epistemolojik inançlar ile değişime direnmenin iki alt boyutu dışındaki tüm alt boyutları arasındaki ilişkilerin anlamlı olduğu sonucuna ulaşmıştır. Arı (2011) yaptığı araştırmada örgüt iklimi ile işle bütünleşme arasında orta düzeyde olumlu yönde bir ilişki olduğunu ifade etmiştir. Çako (2012) değişime direnç ile farklılıkların yönetimi arasında negatif yönlü bir ilişki olduğunu saptamıştır. Buna göre değişime direnç arttıkça farklılıkların yönetimi becerisinin azaldığını belirlemiştir. Çalık, Koşar, Kılınç ve Er (2013) değişime direnmenin öğretmen öz yeterliğinin tüm alt boyutlarıyla negatif yönde ilişkili olduğunu saptamışlardır. Sezen (2014) öğretmenlerin işle bütünleşme ve iş yaşamında yalnızlık düzeyleri arasında negatif yönlü düşük düzeyli bir ilişkinin varlığını tespit etmiştir. Öngel (2014) işle

bütünleşme ve örgütsel bağlılık kavramları arasında pozitif bir ilişkinin varlığını belirlemiştir. Kavgacı (2014) kendini toparlama gücü değişkeninin işle bütünleşmeyle en yüksek ilişkiye sahip olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, yöneticiye güven değişkeninin ise en düşük ilişkiye sahip değişken olduğu sonucuna ulaşmış ve bireysel ve örgütsel değişkenlerin işle bütünleşmenin alt boyutları olan zindelik ve adanma-yoğunlaşma ile orta düzeyde, olumlu yönde ve anlamlı ilişkileri olduğunu da ifade etmiştir. Emeksiz (2015) iş doyumu, çok boyutlu örgütsel kimliklenme ve işle bütünleşme arasındaki tüm ilişkilerin pozitif yönde ve anlamlı olduğunu tespit etmiştir. Köktürk (2016) öğretmenlerin rol çatışması düzeyleri ile değişime direnme düzeyleri arasında pozitif yönde, çok düşük düzeyde anlamlı bir ilişkinin varlığını belirtmiştir. Ceviz (2017) öğretmenlerin işle bütünleşme ve örgütsel sessizlik arasında düşük düzeyde negatif yönde bir ilişki bulunduğunu ancak bu ilişkinin anlamlı olmadığını saptamıştır. Gündüz Özsoy (2017) değişime direnç davranışlarının öz yeterlilik alt boyutlarının birbiri ile olumsuz yönde ve zayıf bir ilişkide bulunduğu ifade etmektedir. Yenigündüz (2017) çalışanların duygusal bağlılık düzeyi direnç düzeyini azalttığını saptamıştır.

Benzer Belgeler