• Sonuç bulunamadı

Çölyak hastalığı; genetik yatkınlığı olan bireylerde gluten alımı ile tetiklenen otoimmun bir enteropatidir (43). Günümüzdeki tek etkin tedavisi ömür boyu glutensiz beslenmektir. Çölyaklıların beslenme modeli; tüm sebze ve meyveler, süt / süt ürünleri, kırmızı / beyaz et ve baklagillerden zengin bir diyettir. Benzer özelliklere Akdeniz diyeti de sahiptir. Bu bölgede yaşayan toplumlarda diyabet, kardiyovasküler hastalık, obezite ve kronik dejeneratif hastalıkların daha az olmasında önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle Akdeniz diyeti giderek popüler hale gelmiştir. Akdeniz diyetinin en önemli kısmını sebze – meyve, baklagiller, zeytin yağı tüketimi, süt / süt ürünleri, buğdaygiller, balık tüketimi oluşturmakta olup, glutensiz diyet ile Akdeniz diyetinin benzer özellikleri bulunmaktadır. Yaşadığımız kentin Akdeniz’e kıyısı olması nedeniyle; herhangi bir yönlendirme yapılmaksızın, en az 1 yıldır glutensiz diyet yapan çölyaklılarda Akdeniz diyetinin uygulanabilirliğini değerlendirmeyi amaçladık. Bu amaçla KIDMED indeksini kullandık ve günlük yaşamda Akdeniz diyetinin yerini ortaya koymaya çalıştık (6, 8, 39).

Literatür verilerine göre çölyak prevalansı kızlarda 1,5 – 2 kat fazladır (13, 44). Çalışmamızda 60 çölyaklı olgunun 42’si (%70) kız, 18’i (%30) erkek olup, literatürle benzer şekilde kızlarda görülme sıklığı 2,3 kat daha fazlaydı.

Çalışma grubumuzda medyan yaş 12,55 (7,06 – 18,4) yıl olan çölyaklıların 22’si (%36,7) preadölesan, 38’i (%63,3) adölesan dönemdedir. Farklı literatür verilerine göre çölyak sorunu bebeklikten sonra, 10 yaş ve 30-40 yaşlarda pik yapmaktadır (2). Çalışmamız bu açıdan literatürü desteklemektedir.

Çölyaklı olguların glutensiz diyete uyumu, serolojik olarak TTG IgA ve EMA IgA ile değerlendirilmektedir. TTG IgA için cut off değer 10 U/ml olup, çalışmamızda en az bir yıldır glutensiz diyet uygulamakta olan çölyaklıların 37’sinde (%61,66) TTG IgA 10 U/ml ‘nin altındaydı ve diyete uyumluydu. Geriye kalan 23 (%38,33) olguda TTG IgA 10 U/ml’nin

56 üstünde ve diyete uyumsuzdu. EMA IgA üzerinden verilere baktığımızda; %81,6’sında EMA IgA negatif / (+) pozitif bulunmuş ve diyete uyum oranı %81,6’ya ulaşmıştır. TTG IgA ve EMA IgA arasında %20’lik fark olması nedeniyle sonuçlar detaylı incelendiğinde, EMA IgA (+) olan toplam 17 olgudan 10 ‘unda TTG IgA pozitif (>10 U/mL), 7’sinde TTG IgA negatif (≤10 U/mL) saptanmıştır. EMA IgA’sı negatif olan 2 çölyaklıda ise TTG IgA pozitif bulunmuştur. TTG IgA’sı negatif olan 37 olgudan 7’sinin EMA IgA (+) olup kalan 30 olgunun EMA IgA’sı negatif saptanmıştır. Son kılavuzlarda; birincil tarama testi olarak TTG IgA yapılması, eğer şüpheli sonuç çıkarsa EMA IgA çalışılması önerilmektedir (13).

Polonya’da 102 çölyaklıda glutensiz diyete uyumun değerlendirildiği çalışmada, olgular 0-12 yaş ve 12-18 yaş olmak üzere iki grubu ayrılmıştır. Olguların diyete uyumu TTG IgA ve anket ile değerlendirilmiştir. Glutensiz diyete uymadığını ifade eden 33 olgunun ortalama TTG IgA düzeyi 126 RU/ml iken, glutensiz diyete uyanlarda 20 RU/ml den düşük bulunmuştur. On iki yaşından küçük olan grupta diyete uyumsuzluk oranı %8, 12 yaşından büyük olanlarda %40 bulunmuştur. Anket verilerine göre adölesan grubun diyete uyumsuzluğunun en önemli nedeni; az miktarda gluten alımı sonrası herhangi bir semptom yaşanmaması ve özellikle aile kontrolünden uzaklaşma olarak bulunmuştur (45). Bizim çalışmamızda glutensiz diyete uyumsuz olguların ortalama TTG IgA değeri 71,04 ±74,47 olup, bu çalışmadan daha düşük bulunmuştur. Ayrıca preadölesan ve adölesan çölyaklılar arasında TTG IgA pozitifliği açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmaması da grubumuzun diğer bir özelliğidir. Şili’de yapılan 18 yaş altı toplam 65 çölyaklının glutensiz beslenmeye uyumunun değerlendirildiği çalışmada, olguların son 3 aylık diyeti kaydedilmiş ve glutensiz diyete uyumu TTG IgA ve EMA IgA ile değerlendirilmiştir. Glutensiz diyete uyum 2 yaş altında %60,7, 2- 10 yaş arasında %28 ve 10 yaş üstünde %33,3 saptanmıştır. Anketle değerlendirilen olgularda “Glutensiz diyete doğru şekilde uyduğunu” ifade edenlerin ancak %63,3’ünde çölyak serolojisi negatif saptanmıştır. Buna karşın tüm olguların %74,3’ünde TTG IgA negatif iken, %73,3’ünde EMA IgA negatif bulunmuştur (46). Bu çalışmanın aksine bizim çalışmamızda TTG IgA ve EMA IgA negatifliği arasında %20’lik bir fark çıkmıştır. Bu durumun EMA IgA’nın çalışma tekniğinden (IFAT) kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Çölyak sorununda diyete uyum oranlarının %100’e ulaşmaması klasik bir literatür bilgisidir (5). Bu durumda; hastanın tanı yaşı, sosyoekonomik durumu, ailenin eğitim düzeyi, kaç yıldır glutensiz diyet uyguladığı uzun dönemde diyet yorgunluğuna neden olabilir (47).

“Boston Children’s Hospital” da yapılan bir diğer çalışmada; çölyak tanılı olguların 1/4' nün tanıdan sonra 1 yıl içinde takipten çıktığı görülmüştür. Bu çalışmada TTG IgA değerinin normalleşme süresi ortalama 17 ay olarak bulunmuştur (48). Merkezimizin bir çalışmasında ise

57 bu süre ortalama 3-6 ay bulunmuştur (41). Bu veriler çölyaklıların diyete ve ayaktan izleme uyumsuzluğunun evrensel bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır.

Çölyaklılarda tanı anındaki vücut kompozisyonundaki anormalliklerin (özellikle yağ, kas, kemik dokusundaki düşüklükler) izlemde normale dönmesi beklenmektedir. Bu amaçla kendi çalışma grubumuzu ağırlık, boy, VKİ ve SDS değerleri ile inceledğimizde, bu parametrelerin çölyaklılarda daha düşük olduğu saptanmıştır. Wiech ve ark.’larının da benzer parametreleri değerlendirdiği çalışmada, 4 – 18 yaş arasındaki çölyaklıların ortalama vücut ağırlığı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuş ancak boy ve VKİ açısından anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (49). Bu çalışmadaki sonuçtan farklı olarak bizim grubumuzda çölyaklıların boy/boy SDS ve VKİ/VKİ SDS değerleri daha düşük saptanmıştır. Wiech ve ark.’larının yaptığı çalışmada sadece ağırlık, boy, VKİ değerlendirilmiş, SDS verileri kullanılmamıştır. Farklı yaş gruplarını içeren çalışmamızda antropometrik bulguların SDS ile değerlendirilmesi sonuçların daha objektif değerlendirilmesini sağlamıştır.

Merkezimizin çölyaklılarda Helikobakter pilori (HP) prevalansını araştırdığı 2008 yılı çalışmasında, olgular antropometrik ölçümleri ve SDS değerleri ile ele alınmıştır. Bu çalışmanın sonucunda HP pozitif çölyaklıların ağırlık SDS’si -2,1±0,3, boy SDS -1,7±0,5; HP negatif çölyaklıların ise ağırlık SDS -1,8±0,4, boy SDS -1,7±0,8 saptanmıştır (50). Çalışmamızda çölyaklı olguların ağırlık SDS’si -0,99 (-3,25 – 2,02), boy SDS’si -0,53 (-3,30 – 1,56) olup yıllarda içinde olgularımızın antropometrik ölçümlerinde belirgin iyileşme saptanmıştır.

Comba ve ark.’larının Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 73 çölyaklıyı değerlendirdiği çalışmada olgular; 6 yaş ve altında ve 6 yaş üstünde olmak üzere iki gruba ayrılarak incelenmiştir. Altı yaş ve altında olan olgularda VKİ Z skoru -0,1±1; 6 yaş üstündeki grupta -0,8±1 olarak bulunmuştur (51). Bizim çalışmamızda 7-18 yaş aralığındaki çölyaklıların VKİ SDS’si -0,65± 1,46 olup bu çalışmadaki çölyaklılara göre benzer saptanmıştır.

Glutensiz diyet liften fakir, nişasta ve lipitten zengin olması nedeniyle uzun dönemde çölyaklıların obezite riski değerlendirilmelidir (37). Valletta ve ark.larının 149 çölyaklı çocuğu değerlendirdiği çalışmada, tanı anında obezite %3, aşırı kilolu sıklığı ise %11 bulunmuştur. 1 yıl uygulanan glutensiz diyet sonrasında obezite oranının %4 e, aşırı kilolu oranının ise %21’e çıktığı saptanmıştır (52). Çalışmamızdaki çölyaklılar WHO’nun VKİ SDS sınıflamasıne göre değerlendirildiğinde; %13,3’ü aşırı kilolu, %71,66’sı normal, %10’u zayıf ve %5’i ciddi zayıf olup obeziteye rastlanmamıştır. Ayrıca olguların Biyoelektrik İmpedans Analiz yöntemiyle (TANITA-SC 330) total vücut yağ miktarı ve oranı değerlendirilmiştir. Çölyaklıların total vücut yağ miktarı kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde daha düşük, yağ oranı ise benzer

58 bulunmuştur. Wiech ve ark.’larının çalışmasında total vücut yağ miktarı ve yağ oranı çölyaklı grupta daha düşük olup, istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (49).

KIDMED Anket Sonuçlarının Yorumlanması

Kentimizin Akdeniz’e komşu olması nedeniyle çölyaklıların Akdeniz diyetine uyumunu KIDMED anketi kullanarak değerlendirmeyi amaçladık. Bu anket Türkçe geçerlik ve güvenilirlik çalışması daha önce yapılmış ve Akdeniz diyetine uyumu değerlendirmede literatürde en yaygın kullanılan bir skorlama sistemidir (12, 42).

Anket sonuçlarına göre; çölyaklıların en yüksek oranda “hayır” olarak yanıtladığı soru (%95) “Fast-food tarzı restoranlara haftada birden fazla giderim.” olmuştur. Kontrol grubunun %70’i bu soruya “hayır” demiş olup, çölyaklılarda ayaküstü gıda alışkanlığı istatistiksel olarak anlamlı düşük bulunmuştur.

“Kahvaltı yapmam.” sorusuna çölyaklıların %90’ı “hayır” olarak yanıtlamıştır. Bu soru ikinci en yüksek sıklık oranına sahiptir. Kahvaltı alışkanlığı çölyaklılarda yüksekken, kontrol grubunda bu oran %73 saptanmış ve aradaki fark istatistiksel anlamlı bulunmuştur.

“Kahvaltıda hazır fırın ürünleri / hamur işi tüketirim.” sorusuna ise çölyaklıların %86,7’si, kontrol olgularının %42’si “hayır” demiş ve bu soru üçüncü en yüksek sıklık oranına sahip soru olmuştur. Çölyaklılar ayaküstü gıda ve hazır market ürünlerinin yanı sıra yerel unlu mamüllerine de (simit, boyoz, kumru gibi) ulaşamamaktadırlar. Bu ürünlerin bazılarının glutensiz benzerlerinin olmaması, olanlara ulaşımın zor ve pahalı olması bu soruyu üçüncü sıklığa ulaştırmıştır.

Çölyaklıların %43,3’ü “Kahvaltıda tahıl (ekmek) veya tahıl ürünleri (tahıl gevreği) tüketirim.”e olumlu yanıt vermiştir. Kontrol grubunda bu oran %67’ye ulaşmakta olup istatistiksel anlamlı bulunmuştur ve sonuçlar çölyaklıların bu gıdaların glutensiz örneklerine ulaşmakta zorlandıklarını desteklemektedir.

Glutensiz diyette, meyve ve sebzeler önemli bir yere sahiptir. “Her gün meyve veya taze sıkılmış meyve suyu tüketirim.” sorusuna verilen cevaplar değerlendirildiğinde; çölyaklıların %70’inde, kontrol grubunun %59’unda günlük meyve tüketim alışkanlığı görülmüştür. “Her gün ikinci bir meyve daha tüketirim.” e verilen olumlu yanıtlar çölyaklılarda %43,3, kontrol grubunda %42 olup benzer saptanmıştır. “Düzenli olarak günde bir kez taze veya pişmiş sebze tüketirim.” sorusuna verilen cevaplar arasında anlamlı bir farklılık bulunmamakla beraber, çölyaklıların %40’ı “Günde birden fazla taze veya pişmiş sebze tükerim.” sorusunu olumlu yanıtlamış olup kontrol grubunda bu oran %20 saptanmıştır. Günlük sebze tüketim sıklığı çölyaklılarda istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur.

59 Kontrol grubunun “Tatlı, şeker ve şekerlemeleri günde birkaç kez tüketirim.” sorusuna %74’ü evet derken, çölyaklılarda bu oranının %51,7’ye düştüğü saptanmıştır ve istatistiksel olarak da anlamlı bulunmuştur.

Çölyaklıların sadece %33,3’ü “Düzenli olarak balık tüketirim (haftada en az 2-3 kez).” sorusuna “evet” demiş ve benzer şekilde bu oranın kontrol grubunda %34 olduğu saptanmıştır. Deniz kıyısında, balığa ulaşımı kolay bir kentte yaşamamıza rağmen, haftalık balık tüketiminin her iki grupta da düşük saptanması bölgemiz ve ülkemiz için önemli bir veridir.

Zeytinyağı kullanma alışkanlığımız ise yüksek bulunmuş olup “Evde zeytinyağı kullanırım.” a çölyaklıların %83,3’ü, kontrol grubunun %86’sı “evet” demişlerdir.

“Baklagilleri severim ve haftada bir kereden fazla tüketirim.”, “Makarna ve pilavı hemen hemen her gün tüketirim (haftada 5 veya daha fazla).”, “Düzenli olarak kuruyemiş tüketirim (haftada en az 2-3 kez).”, “Kahvaltıda süt ve süt ürünleri tüketirim (süt,yoğurt…)” ve “Günlük olarak 2 bardak süt/yoğurt ve/veya 1 büyük dilim (40 gram) peynir tüketirim.” sorularına verilen yanıtlar her iki grupta benzer bulunmuştur.

Literatürde çölyaklı çocuklarda Akdeniz diyeti ile ilgili çalışma olmaması nedeniyle, sonuçlarımızı sağlıklı çocukların verileri ile karşılaştırmak zorunda kaldık.

Kuzey İtalya’da 6-16 yaş arasında 669 çocuk ve adölesanın alındığı çalışmada, sağlıksız beslenme alışkanlıkları, fazla kilolu olma ve Akdeniz diyeti arasındaki ilişki KIDMED indeksi ile değerlendirilmiştir. Olguların ankete verdikleri cevaplar, ilkokul ve ortaokul çocuklarında ayrı incelenmiştir. “Fast-food tarzı restoranlara (hamburger) haftada birden fazla giderim” sorusunu ilkokul grubunun %19,7’si, ortaokul grubunun %12,4’ü “evet” olarak yanıtlamıştır. Çalışmamızda ise çölyaklıların %5’i “evet”, kontrol grubunun ise %30’u “evet” olarak yanıtlamıştır. Bu oran çölyak grubumuzda belirgin düşük olmakla beraber kontrol grubunda ise Kuzey İtalya’daki çocuklara göre daha yüksek bulunmuştur. Bu da bölgemiz ve ülkemiz açısından diğer önemli bir veridir. “Makarna ve pilavı hemen hemen her gün tüketirim (haftada 5 veya daha fazla)” sorusuna ise ilkokul grubunun %86,6’sı “evet” derken, ortaokul grubunda bu oran %80,2 olarak bulunmuştur. Çölyak ve kontrol grubumuzda bu oran benzer olmakla beraber bu çalışmaya göre daha düşük saptanmıştır (%55 - %53). “Evde zeytin yağı kullanırım.” sorusunu “evet” olarak yanıtlayanlar ilkokul grubunda %91, kontrol grubunda %93,4 olarak bulunmuştur (53). Aynı soruya çalışma grubumuzdaki çölyaklıların %83,3’ü, kontrol grubunun ise %86’sı “evet” olarak yanıtlamıştır. Tüm bu verilere göre ülkemizdeki çocuklar daha fazla ayaküstü gıda (fast-food) restoranına gitmekte, daha az makarna / pilav tüketmekte ve benzer oranlarda zeytin yağı tüketmektedir.

60 KIDMED İndeks Skorunun Yorumlanması

KIDMED indeks skoru; olguların anket sorularına verdiği puanlara göre hesaplanır. Negatif özellikteki 4 soruya verilen olumlu cevaplar -1, pozitif özellikteki 12 soruya verilen olumlu cevaplar ise +1 puan olarak değerlendirilmektedir.

Çalışmamızda KIDMED indeks skoru çölyaklılarda daha yüksek bulunmuştur. Özellikle, çölyaklı kızlarda kontrol grubu kız olgularına göre daha yüksektir. Galan-Lopez ve ark.’ları, İzlanda’da 387 sağlıklı adölesanın Akdeniz diyetine uyumunu değerlendirdiği çalışmada KIDMED indeks skoru ile cinsiyet arasında bir ilişki bulunmamıştır (54). Çalışmamızda kontrol grubu ve çölyak grubundaki olgular kendi içlerinde cinsiyet farklılığına göre değerlendirildiğinde, KIDMED skoru açısından farklılık saptanmamıştır.

Çocukların yaş dönemleriyle birlikte davranışsal özellikleri de değişiklik göstermektedir. Gelişim sürecinde olan çocukların davranışsal farklılıkları beslenme özelliklerini de etkileyebilmektedir. Bu nedenle literatüre uygun şekilde çalışma grubumuz 11 yaş ve altı ve 11 yaş üstü olmak üzere iki grupta yeniden değerlendirdik (55).

Adölesan olgular değerlendirildiğinde, medyan KIDMED skoru çölyak ve kontrol grubunda 6 saptanmıştır. Ancak kontrol grubunda minumum skor -2, çölyaklılarda +2 olması nedeniyle istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Papadaki ve ark.’ları Atina ve Girit’ten 12- 18 yaş aralığında 525 adölesanda KIDMED indeksini kullanarak Akdeniz diyetine uyumu değerlendirmiştir. KIDMED skoru ve cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır ancak KIDMED indeks skoru ile yaş arasında negatif korelasyon saptanmıştır (56). Bizim çalışmamızda ise hem çölyaklılarda hem de kontrol grubunda cinsiyet ve yaş ile KIDMED indeks skoru arasında bir korelasyon saptanmamıştır.

Amerikalı adölesanlarda (6002 kız, 4916 erkek) Akdeniz diyeti ve VKİ arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için yapılan çalışmada, KIDMED indeks skoru arttıkça VKİ’de azalma saptanmıştır (57). Benzer şekilde çalışmamızdaki her iki grupta da KIDMED indeks skoru arttıkça VKİ’de azalma saptanmıştır. Çölyak grubunda VKİ ile KIDMED indeks skoru arasında orta derecede negatif korelasyon mevcutken, kontrol grubunda düşük derecede negatif korelasyon bulunmuştur.

Mistretta ve arkadaşlarının Güney İtalya’da 11-16 yaş arasındaki 1643 sağlıklı adölesanın Akdeniz diyeti ile vücut kompozisyonu arasındaki ilişkiyi değerlendirdiği çalışmada, olgulara TANITA ile ölçüm yapılıp, Akdeniz diyetine uyumu değerlendirmek için KIDMED indeksi kullanılmıştır. Olguların total vücut yağ ortalaması 13,2±7,7; total vücut yağ oranı %23,7±9,3, VKİ ortalaması 21,7±4,5 kg/m2 bulunmuş ve KIDMED indeks skoru

obezlerde daha düşük saptanmıştır (40). Sonuçlar çalışmamız ile karşılaştırıldığında, her iki gruptaki olguların medyan VKİ değeri, total vücut yağ miktarı ve total vücut yağ oranlarının

61 bu çalışmadaki olgulara göre daha düşük olduğu görülmüştür. Güney İtalya ve Ege Bölgesi Akdeniz kuşağında olan coğrafyalardır. Ancak beslenme alışkanlıklarındaki kültürel farklılıklar, yaşam tarzı özellikleri toplumların VKİ değerleri ve dolayısıyla total vücut yağ miktarları arasında farklılıklara neden olabilmektedir.

Akdeniz diyeti ve nonalkolik karaciğer yağlanması (NASH) arasındaki ilişki Çakır ve ark.’ları tarafından Karadeniz bölgesindeki çocuklarda değerlendirilmiştir. Çalışmada olgular obez/kilolu ve NASH’i olanlar, obez/kilolu olup NASH’i olmayanlar ve normal VKİ’yi sahip olup NASH’i olmayanlar olmak üzere 3 gruba ayrılmıştır. KIDMED indeks skoru; obez/kilolu ve NASH’i olanlarda 2,6±2,4, obez/kilolu olup NASH’i olmayanlar 4,6±1,2 ve normal VKİ’ye sahip olup NASH’i olmayanlarda 6,2±1,9 bulunmuştur. KIDMED skoru, obez/kilolu ve NASH’i olanlarda diğer iki gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düşük saptanmıştır. KIDMED indeks skoru ve VKİ arasında negatif korelasyon bulunmuştur (58). Bizim çalışmamızda da; her iki grupta VKİ ile KIDMED indeks skoru arasında negatif korelasyon saptanmıştır. Kontrol grubumuzdaki olguların VKİ değerleri ve total vücut yağ oranları, Karadeniz bölgesinde yapılmış olan çalışmadaki kontrol grubu olgularının değerlerine göre daha yüksek bulunmuştur. Bu fark, tamamen farklı coğrafyalar olan Ege ve Karadeniz bölgesindeki kültürel beslenme özellikleri ve yaşam tarzı değişikliklerinden kaynaklanabilir. Fakat, iki çalışmada da hasta sayısının kısıtlı olması ve olguların yaşam tarzının incelenmemesi nedeni ile bu ilişkiyi sadece kültürel beslenme özellikleriyle ilişkilendirmek mümkün ve yeterli değildir.

Tip 1 DM, çölyak gibi tedavide diyetin önemli bir rol oynadığı kronik bir hastalıktır. Literatürde çölyak ve Akdeniz diyeti ile ilgili çalışma olmadığı için diğer bir kronik hastalık olan Tip 1 DM’li olguların Akdeniz diyeti ile ilişkisini değerlendiren çalışmaları inceledik.

20 yaş altında 501 tip 1 DM’li olgunun modifiye KIDMED indeksi ile değerlendirildiği çalışmada modifiye KIDMED indeks skorunda 2 puan artış ile HbA1c’de %0,15 düşüş saptanmıştır (59). Bu çalışmada modifiye KIDMED indeksi kullanılması nedeniyle birebir karşılaştırma yapmak güç olmakla birlikte; çalışmamızdaki çölyaklıların KIDMED indeks skoru iyi uyumlu olan olguların oranının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Tip 1 DM’nin diyete ve tedaviye uyumunu takip etmekte kullanılan HbA1c ile KIDMED indeks skorunda negatif korelasyon saptanmakla beraber, çölyaklıların diyet takibinde kullandığımız TTG IgA ile KIDMED indeks skoru arasında herhangi bir anlamlı korelasyon saptanmamıştır.

Granado-Casas ve ark.’larının erişkin 262 tip 1 DM’li hastanın alternatif Akdeniz diyet skoru kullanılarak Akdeniz diyetine uyumu incelenmiştir. Tip 1 DM’li grupta düşük alternatif Akdeniz diyeti skoru (%23,2) kontrol grubuna göre (%35,4) daha düşük saptanmıştır (60).

62 KIDMED İndeksinin Yorumlanması

KIDMED indeksinde; olguların KIDMED indeks skorlarının 3 puan ve altında olması Akdeniz diyetine kötü uyum, 4-7 puan olması orta (geliştirilmesi gerekli), 8 puan ve üstünde olması iyi uyum olarak yorumlanır.

Çölyak grubumuzun %28,3’ü Akdeniz diyetine iyi uyum, %58,3’ünde orta (geliştirilmesi gerekli), %13,3’ünde ise kötü uyum vardı. Kontrol grubunda ise iyi uyum %16, orta uyum %55, kötü uyum %29’du.

Çalışmamızda çölyaklı kız ve erkek olgular arasında Akdeniz diyetine uyum açısından bir farklılık saptanmamıştır. Akdeniz diyetine iyi uyum çölyaklı kızlarda kontrol grubu kızlarına göre, çölyaklı erkeklerde kontrol grubu erkeklerine göre daha yüksek olmakla birlikte istatistiksel anlamlı bulunmamıştır. Kötü diyet uyumu olan çölyaklı erkek saptanmamıştır.

Preadölesan dönemdeki (≤11 yaş) çölyaklılar ile kontrol grubu arasındaki Akdeniz diyetine iyi uyum oranları benzerdi (çölyakta %27,3; kontrol grubunda %28,6). Adölesan (>11 yaş) çölyaklılarda kontrol grubuna göre Akdeniz diyetine iyi uyum oranları istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur.

KIDMED indeksi Akdeniz diyetine iyi uyum olan çölyaklılar, kontrol grubu olgularına göre daha yüksekti ancak bu fark istatistiksel anlamlı bulunmamıştır. Çölyaklılarda; Akdeniz diyetine iyi+orta uyum kontrol grubuna göre daha yüksek (p=0,032), Akdeniz diyetine kötü uyum ise daha düşük saptanmıştır.

Akdeniz diyeti iyi+orta uyum olan çölyaklılarda, Akdeniz diyetine kötü uyum olan çölyaklılara göre total vücut yağ miktarı daha düşük olmakla beraber total vücut yağ oranları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.

Akdeniz diyeti ile sağlıksız beslenme alışkanlıklarının okul çağı çocuklarında değerlendirildiği Kuzey İtalya’daki çalışmada; tüm çocuklar arasında, Akdeniz diyetine kötü uyum %16,7, orta uyum %63,7, iyi uyum ise %19,6 olarak bulunmuştur (53). Çalışmamızın kontrol grubunda; Akdeniz diyetine kötü uyum %29, orta uyum %55, iyi uyum ise %16, Çölyak grubunda ise kötü uyum %23,1, orta uyum %56,3, iyi uyum %20,6’dır. Çalışmamıza alınan iki grupta da Akdeniz diyetine kötü uyumu olanlar daha fazla olup, bu durum beslenme alışkanları hakkında bilgilendirilmeye ve eğitime ihtiyaçları olduğunu göstermektedir.

Kabaran ve ark.’larının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki çocuk ve adölesanların Akdeniz diyetine uyumunu değerlendirdiği çalışmada, 298 olgunun %22,7’inde Akdeniz diyetine iyi uyum, %59’unda orta uyum, %18,3’ünde kötü uyum saptanmış ve KIDMED

Benzer Belgeler