• Sonuç bulunamadı

Tarihsel süreç içinde kadın işgücü

Tarihsel süreç içerisinde kadınlar her dönemin şartlarına ve niteliklerine göre değişen şekil ve pozisyonlarda türlü ekonomik faaliyetlere dahil olmuşlardır. Kadınlar gerçek manada, “işçi” pozisyonunda ve “ücretli” olarak iş hayatı içinde ilk kez sanayi devrimi ile birlikte yer almışlardır. Bu sebeple, kadın işgücünü tarihsel süreç içerisinde incelerken esas başlangıç olarak sanayi devriminin alınması ve sanayi

85 devrimi öncesi ve sonrası kadının iş hayatına katılmalarını ayrı ayrı ela almak gerekir (http://www.tisk.org.tr,2017).

İlkel toplumlarda, ilk başlarda göçebe bir yaşam biçimi içinde anaerkil bir aile yapısı egemendi ve kadının üstün bir pozisyonu ve saygınlığı vardı. Bu dönemde kadın ev işleri ve çocuk bakımı ile birlikte çanak çömlek yapımı, toplayıcılık gibi işlerle uğraşırken erkek genellikle ikamet edilen alandan uzakta avcılıkla uğraşırdı. Kadınların her yönden üstün bir pozisyona ve saygınlığa sahip oldukları bu döneme ilişkin bulgulardan anlaşılmaktadır (http://www.tisk.org.tr, 2017).

Zamanla göçebe hayat biçiminden yerleşik düzene geçilmiştir. Bu yaşam biçiminde kadın göçebe yaşam tarzındaki pozisyonunu kaybetmiş ve ataerkil bir aile yapısı hâkim olmuştur. Yerleşik düzen başta sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda esaslı değişiklikler meydana getirmiştir. Bu sürecin ardından mübadele ekonomisi ortaya çıkmış ve ticaret başlamıştır. Tarımsal etkinlikler üretim araçları tekniğinin ilerlemesiyle derece derce gelişmeye başlarken; fiziksel güç ve üstünlüğün ön planda olduğu madencilik, balıkçılık gibi yeni iş bölümleri ortaya çıkmıştır. Bu durum ise erkek ile kadının aile içindeki ve toplumdaki pozisyonlarını derinden etkileyerek esaslı değişiklikler yapmıştır. Bu dönemde kadınlar evle ilgili yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi geleneksel işlerle meşgul olurken aktif üretim sürecinden hızlı bir şekilde evlerine çekilmişlerdir. Erkekler ise fiziksel güç gerektiren askerlik, çobanlık, balıkçılık gibi işlerle uğraşmışlardır (Altan 1980: 13-14).

İlkçağdan X. Yüzyıla kadar ki dönemi tarih bilimcileri kölelik ve tutsaklık dönemi olarak isimlendirmektedir. Bu dönemde savaşlardan sonra yakalanan kölelerden işgücünün büyük bir kısmı karşılanmaktaydı ki bu kölelerin büyük bir kısmını kadınlar oluşturmaktaydı. Aile fertlerinin reisi konumunda olan erkek, ataerkil sistemin geçerli olduğu bu yıllarda aynı zamanda kölelerin de mutlak hâkimiydi (www.tisk.org.tr, 2017).

X. ve XV. yüzyıllar arasındaki dönem olan Feodal Düzende, derebeyleri, feodal beyler ve ya senyörler mutlak hakimliğe sahiptir. Bu dönemde, tarımsal faaliyetlerin

86 olduğu kırsal alanlarda kadın işgücü yoğun bir biçimde kullanılmıştır. Bununla beraber evlerde uşak ve hizmetçi olarak da kadınlar çalışmışlardır. Lonca üretim düzeni X. ve XVIII. yüzyılları arasında küçük sanat dallarında ortaya çıkan gelişmelerle beraber önem kazanmıştır. Yoğun bir şekilde olmasa da bu dönemde kadınlar bazı sanayi kollarında çalışmışlardır. Hatta ilerleyen zamanlarda yalnızca kadınların faaliyet gösterdiği birtakım iş kolları ortaya çıkmıştır. Ortaçağ döneminde Avrupa’da kadınlarda erkeklerle birlikte ayakkabıcılık, terzilik, fırıncılık gibi işlerde çalışmışlardır. Kadınlar bu dönemde erkekler gibi savaş ve siyaset vb. işler yapmasalar da ev ve iş hayatında etkin duruma gelmişlerdir (Büyüknalbant 2009: 14).

Kadınlar sanayi devrimi sonrası toplumlarda bilhassa dokuma sektöründe çalışan bireylerin büyük bir kısmını oluşturmuşlardır. Kadının ucuz işgücü olarak görülmesi bunun en mühim sebebi olmuştur. Kadınlara verilen ücretlerin erkeklere ödenen ücrete oranla çok düşük olması ve çalışma koşullarının ağırlığı çocuk işgücünde ki gibi kadın işgücünün de sömürülmesine sebep olmuştur. Bu olumsuz hallere karşın Sanayi Devrimi, kadınların ilk defa bir gelir karşılığı çalışmaya başlaması yönünden en mühim tarihsel gelişme olarak değerlendirilmektedir (www.tisk.org.tr, 2017).

Kadın ilk defa Sanayi Devrimiyle beraber emeğini ekonomik bir gelir (ücret) karşılığında satmaya başlamıştır. Bu sebeple Sanayi Devrimi, ilk defa ve günümüzdeki manasıyla ücretli kadın işgücü kavramının ortaya çıkmasına neden olan en önemli tarihsel gelişme olarak değerlendirilmektedir. Diğer bir ifade ile XIX. Yüzyılda çoğu Batılı ülkede başta da İngiltere’de sanayileşme, dokuma imalatıyla başlarken kadınlar toplam işgücünün büyük bir kısmını oluşturmuştur (Kocacık ve Gökkaya 2005: 197).

Endüstri Devrimi buharın üretim sürecinde kullanılması ile ilk defa İngiltere’de dokuma sektöründe başlamıştır. Sonraki senelerde ise hızlı bir biçimde diğer batı Avrupa ülkelerine yayılmıştır. Büyük kentlerdeki fabrikalara yoğunlaşan işçilerin aldığı ücretlerin düşük miktarda olması ailelerin geçimi için yeterli olmadığından

87 dolayı, baba ile birlikte çocuklar ve kadınlar da işçi olarak çalışmak mecburiyetinde kalmışlardır (Dalkıranoğlu 2006: 12).

Kadın çalışanların sayısı Sanayi Devrimi’nden sonraki dönemde artmıştır. Bunun nedenleri ise üretim tekniklerinin basitleşmesi, kadınların erkeklere kıyasla daha kolay yönetilir ve uysal görünmeleri ve yine kadınların erkeklere göre daha düşük ücretle çalışmalarıdır (Baybora 2007: 39). Toplumsal, ekonomik ve teknolojik gelişim ve değişimler kadınlara ev hanımlığı, annelik gibi ev içindeki rollerin haricinde ekonomik faaliyetlere ücret karşılığı daha fazla katılma olanağı yaratmıştır. Bu durum ise “ücretli kadın işgücü” kavramının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Ücret toplum içinde kadını görünür olmasını ve birey olmasını sağlayan ve hemen her alanda kadın ile erkeğindenk olmasında etkin bir rol oynadığı için kadınlar açsından önemi yadsınamaz bir kavramdır. Ayrıca gelişen ücretli kadın işgücü tanımı ile ekonomik faaliyete dahil olan ve olmayan kadın ayrımı daha da belirginleşmiştir (Parlaktuna 2010: 127).

Tarımsal üretim şartlarında Sanayi devrimi ile birlikte yaşanan değişmeler kadınların ekme biçme dışında özelliklede üretilen ürünlerin satılması gibi işlerde istihdam edilmesiyle kadınlar hizmet sektöründe aktif bir şekilde rol almışlardır. Bu dönemde bilhassa büyük ölçekli tekstil fabrikalarında nitelikli işgücüne gerek olmayan üretimin hızı bir şekilde yaygınlaşmasıyla kadın evden, tarımsal alandan ve ücretsiz aile işçiliğinden dışarı çıkmıştır (Yılmaz, Bozkurt ve İzci 2008: 91). O dönemde egemen olan, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganı ile ifade edilen katı bir liberal iktisat anlayışı, erkek işgücü ücretlerinin kadınlardan çok daha fazla olmasına yol açmıştır. Buradan hareketle bu dönem kadın işgücünün, düşük ücret karşılığında ve çok zorlu iş şartları altında çalışmalarına sebep olmuştur. Bu dönemi özetlediğimizde, kadın işgücünün üretim sürecinde şiddetli bir sömürüye maruz kaldığını söylemek son derece haklı bir çıkarım olacaktır (Kocacık ve Gökkaya 2005: 197).

I. ve II. Dünya Savaşı esnasında erkek işgücü nüfusu silahaltına alınmıştır. Silahaltına alınan erkek işgücünün yerini ise silah sanayisinde kadın işgücü almıştır.

88 Bu sebepten ötürü savaşın yaşandığı bu yıllarda ekonominin tüm alanlarında kadın işgücünün sayıca arttığı görülmüştür. Bu dönemde kadınların toplam işgücü içerisindeki oranı, kamu ve hizmet sektöründe yaşanan büyüme ile hızlı bir şekilde artmıştır (Kocacık ve Gökkaya 2005: 198). Bilhassa II. Dünya savaşında “savaş ağırlıklı endüstrilerde, fabrika işçisi veya kâtiplik gibi görevlerde yer alan kadınlar, işgücünün ayrılmaz bir parçası haline gelmeleri nedeniyle askerlere ve döndüklerinde dahi savaş sonrası ekonomisi gereği açılan hizmet ve kâtiplik ağırlıklı işlerin çoğunu üstlenerek istihdamdaki yerlerini korumuşlardır” (Gürol ve Marşap 2007: 96). Bunun yanında II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sosyal politikalarda mühim adımlar atılması da kadın işgücünü destekleyici ve koruyucu hukuksal düzenlemelerin geliştirilmesine neden olmuştur (Kocacık ve Gökkaya 2005: 198).

Kadın işgücünü destekleyici ve koruyucu hukuksal düzenlemelerin geliştirilmesi II. Dünya Savası sonrası uluslararası sosyal politikalardaki gelişmeler ile sağlanmıştır. 1950’li senelerin istatistiksel verilerine bakılırsa, 15 ile 64 yaş grubuna giren kadınların gelişmiş ülkelerde %47’si gelişmekte olan ülkelerde ise %50’si çalışma hayatı içinde yer almıştır. Gelişmiş ve gelişmekte olan bu ülkelerin oranları her ne kadar birbirine yakın gibi görünse de yapısal açıdan büyük farklar vardır. Gelişmiş ülkelerde tarım sektöründe aktif nüfusun %47’ si yer alırken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran %87’ye yükselmektedir. 1985 senesine gelindiğinde çalışan kadın oranı gelişmiş ülkelerde %58’ e çıkarken tarım dışı sektörde faaliyet gösteren kadın oranı %87‘ye erişmiştir. Fakat bugün hala kadın ile erkeğin işgücüne katılım oranlarında tüm dünyada büyük farklılıklar vardır ki bu farklılık ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu fark gelişmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan ülkelerde daha fazladır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) World Labour Report 2008’e göre, kadın ile erkek arasındaki işgücüne katılım oranlarındaki fark 1980 yılında gelişmiş ülkelerde %26, 4 olurken bu oran 2007 yılında %15, 5’e düşmüştür. Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında bu oran 1980 yılında %31, 7 olurken 2007 yılında %20, 1’e düşmüştür (Büyüknalbant 2009: 16).

Genel olarak ülkelerin büyük bir kısmında kadınların toplam istihdam içindeki payının 1980’ li yıllara arttığı görülmektedir. Fakat bu artış tüm alanlarda kadın

89 işgücünün arttığı manasına gelmemektedir. Tam tersi geleneksel olarak kadınların istidam edildiği işlerde artışın olduğu veya geleneksel manada erkeklerin hâkim olduğu birtakım işlerin ortadan kalktığı görüşü ileri sürülmektedir. Dünyanın çoğu yerinde kadın işgücünde yükselme yaşanmasına karşın, gelişmiş ülkelerde dahil olmak üzere bu artış cinsiyete bağlı iş bölümünü yok etmeye yönelik şekilde gerçekleşmemektedir (Yılmaz, Bozkurt ve İzci, 2008: 92).

Günümüzde kadın işgücü oranının yükselmesinde, hizmet sektöründeki gelişmelerin yanında, birbiriyle ilişkili birçok unsurun tesiri olduğu tespit edilmiştir. Bahsi geçenunsurların başında şunlar gelmektedir (Kocacık ve Gökkaya 2005: 198-199):

• Dünyanın birçok yerinde çalışan kadınları destekleyici ve koruyucu uygulamalar ile yasaların çoğalması,

• Eğitim imkanlarının çoğalması, • Demografik gelişmeler,

• Boşanma oranlarında yükselme ve evlilik oranlarında düşüş,

• Standart dışı (atipik) çalışma biçimlerinin doğması ve gittikçe yaygınlaşması,

• Çocuk bakımı ve diğer hizmetlerde meydana genel iyileşmeler,

• Toplumların kadınların çalışmasına yönelik tutumlarında oluşan olumlu yöndeki gelişmeler şeklinde sıralanmaktadır.

Benzer Belgeler