• Sonuç bulunamadı

Đnsanoğlunun temel uğraşı sahası kendisidir. Kendisine ulaşabilmenin yolu ise diğerini, geniş anlamda, parçası olduğu tabiatı anlamaktan geçer. Bu noktada, bilimsel sınıflama sistemimiz, ortaya iki belirgin tarif çıkarır: normal ve anormal. Normalin sınırlarının saptanabilmesi için anormalin nerede başladığının bilinmesi gerekir. Yüzyıllar boyu bu başlangıç noktası, bilimsel bilginin gelişimine göre değişkenlik göstermiştir. Ortaçağın karanlık zamanlarında nedeni bilinmeyen her olay, durum ya da davranış, insanın kendi varlığına bir tehdit olarak algılanmış ve sebep-sonuç ilişkileri dahilinde mantıklı bir açıklama getirilemediğinden bunlardan şeytanlar, cadılar, kötü ruhlar ve acımasız tanrılar sorumlu 96 A. yer. 97 Çavuşoğlu, age s. 34. 98 Uludağ, agmd. s. 116. 99 Çavuşoğlu, age. s. 34. 100 Yerdelen, age. s. 30.

tutulmuştur. Fiziki evrende gök gürlemesi, güneş tutulması, fırtına gibi doğa olayları bu sıfatlardan pay alırken, ruhsal evrende alışılagelenin dışında kalan tüm davranışlar bu bağlamda değerlendirilmiştir.101 Đnsanın kendini tanıma ve davranışlarını anlamlandırma süreci zaman içinde yön değiştirmeye başlamış ve insan, davranışlarının nedenlerini kendisinde aramaya başlamışlardır. Bu çalışmalar da fizyonomi denen bir ilmin doğmasına neden olmuştur.

Bu ilmin iki bin yıllık bir geçmişi olduğu söylense de102 Lubbe Ayer, bu ilimin temelleri milattan önceki döneme kadar gittiğini söyler; ancak bu tarihlendirme de yetersizdir ve bu ilmin gerçek tarihi, insanlık tarih kadar eski olmalıdır. Bu ilim tıpkı dil gibi kimin tarafından ve ne zaman ilk kez oluşturulduğu bilinmeyip gizli bir anlaşma gibi halk arasında asırlardır sürüp gelmektedir.

Bu ilmin ilk kez Batı’da mı yoksa Doğu’da mı ortaya çıktığı bilinmemekle beraber Çinlilerin çok eski dönemlerden beri insanların yüz hatlarını okudukları ve bu okumalardan yola çıkarak muhatapları hakkında bazı değerlendirmelerde bulunduklarını kaynaklar bildirmektedir. Fakat Doğu’da yapılan bu çalışmalar elimizde olmadığından bu tür çalışmaların içeriği hakkında bir bilgi edinemiyoruz.

Yazılı eski belgelerde, Babil'de tikleri araştıran ve bunları yorumlayan sokak yorumcularından bahsedilir. Hatta bunların rüya tabir edenlere göre hem ucuz olması, hem de uzun uzun tabirlere ihtiyaç bırakmaması sebebiyle, daha çok rağbet gördükleri rivayet edilir.103Mısır, Hint ve Đran’da bu ilme dair çalışmaların yapıldığı , insanların beden yapılarına bakarak kişilikleri ve talihleri hakkında bilgiler elde edilmeye çalışıldığı aktarılan bir başka bilgidir.

2. 1. Batı Kültüründe:

Bilindiği kadarıyla bu alanda yapılan ilk bilimsel çalışma Antik Yunan şehir devletlerinde yapılmıştır. Daha Antik çağlarda Yunan toplumu toplumdaki deforme tiplere büyük bir şüpheyle bakmışlar ve bunları kötülüğün habercisi olarak kabul etmişler. Eski Yunan’da, kişinin bedensel ve ruhsal sağlığını “suyuk” adı verilen 4 beden sıvısı arasındaki dengeye bağlı olduğu ve her kişilik özelliğinin bir suyuktan kaynaklandığı kabul edilirdi. Sokrates binlerce yıl önce, suçluluk ile ilgili gözlemler yapmıştır. Keza içgüdü, öğrenme ve bunların suç ilişkileri de modern kriminolojiden yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış Sophokles

101 Dr. Gül Çörüş, Davranış Kişiliği Yansıtır, www. Forumvadi.com.

102 Ernest Kreshmer, Beden Yapısı ve Karakter, Çev. Dr. Mümtaz Turhan, Doğan Kardeş Yayınları, Đstanbul

1949, s. V.

103

tarafından gözlemlenmiştir. Zaman içerisinde de kriminoloji alanında çalışmalar devam etmiştir.

Đnsan tipleri üzerine ilk yapılan ciddi çalışma milattan önce 5.yüzyıla dayanmaktadır. 5. yüzyılda yaşamış Yunanların büyük tıp âlimi Hippocrates ilk kez insanları tiplerine göre ayrımlara gitmiştir.104 Hippocrates insanların kişiliği üzerinde etkili olan dört ana sıvıda bahseder. Ona göre bu dört sıvının dengesi ya da uyumsuzluğu insan kişiliğinin temel özelliğini oluşturur. Hipokrat’a göre insanın kişiliğini belirleyen dört sıvı şunlardır: kan, safra, balgam ve sevda. Buna göre kan heyecanlı, kara safra melankolik, sarı safra öfkeli, balgam kayıtsız kişilik özelliklerine yol açıyor ve bu sıvıların vücuttaki oranı ruh durumunu belirliyordu.105

Milattan sonra 2. yüzyılda yaşayan ve bir tıp âlimi olan Galien de bu alan üzerinde çalışmış ve insan kişiliği ile tip arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışmıştır. Galien, Hipok- rat’ın temel ayrımını esas almış ve o da bu tip ayırımını dört unsur olarak belirlemiştir. Galien’e göre tipler demevi (kan), coloric (safravi), flegmatik (balgami) ve melankoliktir.106 Galien’e göre bu dört unsur insanın kişiliğini oluşturan temel unsurlardır. Bu unsurlar içinde hangisi kişinin bedeninde baskın ise kişinin kişilik özelliklerini o unsur belirlemektedir.

Bu alanda çalışma yapmış bir diğer şahsiyet ise Đflimun (Polemonis, Philemon )’ dur. Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre Đflimun insanların yüz hatlarına bakarak insanların ahlakını belirleyebileceğini söyler. Hipokrat’ın öğrenciler onu sınamak ister ve bu amaçla hocalarının bir resmini yaparak ona gösterirler. Đflimun resme baktıktan sonra şahıs hakkında yorum yapar. Đflimun, resmin sahibinin zinaya düşkün biri olduğunu söyler. Hipokrat’ın öğrencileri, hocalarının bu şekilde itham edilmesine karşı çıkar. Bunun üzerine Đflimun, durumu hocalarına sormalarını ister. Öğrenciler hocalarına gidip durumu söyler ve hocalarının söyledikleri Đflimun’u destekler niteliktedir. Hipokrat: “Doğru söylemiştir. Ben zinayı severim, lakin nefsime sahip çıkabilen biriyim.”107der. Bu hikaye birçok kıyâfet-nâmede de yer almakta ve Đflimun’un bu ilimde mahir biri olduğu aktarmaktadır. Ama kaynaklar Đflimun’un bu ilimle uğraşırken ne tür özelliklere göre ilmini icra ettiği ve nelere dikkat ettiği aktarmamaktadır.

Bu alanda maharetinden söz ettiren ve Batı dünyasının en büyük filozoflarından biri olan Eflatun’dur. Eflatun da tıpkı Đflimun gibi insan resimlerine bakarak onların hakkında kişilik tahlili yaparmış. Eflatun, bir dağın başına yerleşmiş ve inziva hayatı yaşamaya

104 Çelebioğlu, age. s. 128.

105 Timur Demirbaş, “ Suç Nedenleri ve Suç Etilojisi” –www.kriminoloji.com. 2002. 106 Çelebioğlu, age. 228.

107

başlamıştır. Eflatun, dağın aşağısına bir ressam bırakmış ve gelenlerin resimlerinin yapıp kendisine göstermesini istemiştir. Onun sureti hakkında edindiği izlenim iyiyse onunla görüşür, iyi değilse gelen kişiyle görüşmez onu geri gönderirmiş.

Eflatun sadece resimlere bakarak onların kişilikleri hakkında yorum yapmakla yetinmemiş, insanları kişilik bakımından bazı sınıflandırmalara gitmiştir. Eflatun’a göre insanlar kişilik yapıları bakımından ikiye ayrılırlar. Eflatun insanları derin ve sathi ( yüzeysel) diye ayırır. Ama Eflatun’un bu ayrımı tip yönünden ziyade kişilik yönüyle ele almıştır.

Batı dünyasında bu alanda yapılan en önemli ve dikkate değer çalışma Aristo’ya aittir. Aristo insan kişiliği ile beden yapısı arasında belli bir ilişki kurarak kişinin uzuvlarından yola çıkarak kişilik tahlillerinde bulunmuştur. Aristo ya göre, belli özelliğe sahip insanlar, benzeri oldukları hayvanların karakter özelliklerini taşımaktadırlar. O ve onun öğrencilerine göre, insan ve hayvanların yüz özellikleri onların kişilikleri için birer anahtardır. Bu yüzdendir ki yüz yapısı, insan karakterini ortaya koymak bakımından, onun tip tahlilleri için temel kriterler teşkil etmiştir. Aristo, hocası olan Eflatun’un temel kişilik ayrımını kabul etmekle beraber insan kişiliğinin temel özelliklerini fizyolojik özelliklere bağlayarak anlatmayı yeğlemiş ve tezlerini bu çerçevede ele almıştır. Bazı yazarlar, Aristo’yu biyolojik psikolojinin kurucusu olarak saymaktadırlar. Böylece günümüze dek geçerliliğini koruyan fizyonominin temel prensipleri şekillenmeye başlar. Buna göre alın kısmı, zihnî potansiyele; göz ile ağız arası kısım mizacına; çenenin şekli ve büyüklüğü canlılığa ve fizikî gücüne işâret eder denmiştir. Bu konuda eğitim görmüş kişiler, bu suretle insanın sağlık durumunu tespit edebilir; birçok hekim hastalığın belirtilerini yakalamak üzere bu metoda başvurur. Ayrıca Aristo’nun talebesi Đskender için bir kıyâfet-nâme yazdığı kaynaklarda belirtmektedir. Aristo’nun yazmış olduğu bu eser sonradan Arapçaya tercüme edilerek Đslâm aleminde bu ilmin doğuşu ve gelişmesi sağlanmıştır. Kaynaklara göre Aristo, Đskender’e siyaset yollarını birer birer öğretirken bu ilimden de bahsetmiş ve bu ilmin sunduklarını dikkate alması konusunda talebesini uyarmıştır. Aristo yapmış olduğu bu çalışmalarıyla insanın beden yapısıyla kişiliğini ortaya koyarken aynı zamanda insanların vücut yapılarına bağlı olarak onların suça meyillerini de ortaya koymaya çalışmıştır. Aristo, suçluları toplum düşmanı saymış ve onların merhametsizce cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur. Aristo sefaletin, ihtilâle ve suça sebep olduğunu iddia ediyor. Onun yaptığı bu tür çalışmalarla kriminoloji çalışmalarının da ilk örneklerini teşkil etmiştir.

Tarihsel olarak fiziki özellikler ve şekil bozukluklarının kişinin şeytani niteliklerini gösterdiğini iddia etmiştir. Nitekim Ortaçağda kanunlar, suç zanlıları arasında en çirkin olanın

suçlu olma ihtimalinin fazla olduğunu belirtmekteydiler.108 Bu yüzden toplum içerisinde meydana gelecek herhangi bir olayda deforme tipler potansiyel suçlu olarak kabul edilmiştir.

Fizyonomi sadece insanlarla değil, hayvanlar, bitkiler ve tabiatla da ilgilenmektedir. Özellikle bu ilim tıpta şifalı bitkileri belirlemede kullanılmıştır. Meselâ Rönesans devri hekimlerinden Paracelsus, bitkinin dış görünümünü müşahede ederek, şifalı olup olmadığını ortaya koyuyordu ve bitkiyi bu özelliğiyle hastalarına tasfiye ediyordu.

18. yüzyıl sonlarına doğru Avrupa'da elit kesim arasında bir fizyonomi furyası başlar. Birçok sarayda, entelektüel çevrede yüz yorumu bir hobi haline gelir. Gerçi insanlarla sağlıklı bir iletişim kurabilmek için muhatapla yüz yüze gelmek son derece önem arz etmektedir. Bu sebeple herkesin bir derece fizyonomiyi dikkate aldığı ve uyguladığı söylenebilir.

Zürihli din adamı Johann Caspar Lavater gözü kapalıyken 100.000 burun arasından, kralın burnunu tanıyabilme iddiasında bulunabilecek kadar ileri gitmiştir. (Ancak bunu hiç denememiştir.) Onun 20.000'in üzerinde meşhur kişinin yüz yorumuna ait bilgiler ihtiva eden kitabı, en çok satan kitaplar arasındadır. Ne var ki Lavater, fizyonominin ne kadar sınırlı olduğunun farkındaydı. Olumlu yönü ise, Lavater'in kitabı birçok yazar, filozof, karikatürist, ressam, hekim ve mimara ilham kaynağı olmuştur. Lavater her insanda Allâh'ın isimlerinden birinin daha çok tecelli ettiğini görmüştür. Ne var ki bu görüş zamanla yerini, kin, korku ve - ileride de bahsedeceğimiz gibi- ırkçılığa bırakmıştır.

Fizyonomi ilminin 18.yüzyıldan sonra hızlı bir şekilde Avrupa’da gelişme göstermesi bu bilimin uygulanabilirlik alanını da hızlı bir şekilde genişletmiştir. Bu yüzyıldan sonra fizyonomi özellikle psikoloji başta olmak üzere tıp, hukuk, tarih, edebiyat, resim, sinema, tiyatro eğitim gibi birçok alanda uygulanmıştır.

Tipolojide yapı ya da bünye denildiğinde sadece görünür özellikler akla gelmez; aynı zamanda fizyolojik ve psikolojik öğeler de göz önünde bulundurulur. Daha doğrusu morfolojik, fizyolojik ve psikolojik öğeler insan bünyesinin analizinde birlikte dikkate alınmalıdır. Đlk olarak Giambattista Della Porta (1535–1615), insan fizyonomi okulunu kurarak, insan davranışları ile yüz özellikleri arasındaki ilişkileri incelemiştir. Bu aynı zamanda fizyonominin psikolojide uygulanmasının ilk adımı olmuştur. Gerçi o zamanlar psikoloji bağımsız bir bilim hüviyeti kazanmamıştır ama Giambattista della Porta’nın başlattığı bu çalışma kendinden sonra çalışan birçok psikologu etkilemiştir

Porta’nın görüşleri aşağı yukarı 200 yıl sonra, Đsveçli Johann Kapsar Lavater (1741– 1801) tarafından tekrar ele alınmıştır. Tüm bu görüşler Fransız Joseph Gall (1758–1828),

108

Johann Kapsar Spurzheim (1776–1832) ve Charles Caldwell (1772–1853) tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Onlara göre, beyin dokusu ve hücreleri ile beyindeki girinti ve çıkıntılar, insan davranışını düzenler.109

Çağdaş kuramlar; tip, nitelik, durum, özellik ve davranış kuramları gibi başlıklar altında toplana bilen çağdaş kişilik kuramlarında, çoğunlukla tekil özelliklerden yola çıkarak genellemelere gitme eylemi ağır basar. Tip kuramlarında kişilik beden yapısına göre sınıflandırılır.

Beden yapısı ile kişilik özellikleri arasındaki ilişkiler konusundaki düşünceleri ilk sistemleştiren Dr. Gall’dir. Prenolojinin (kafatası bilimi) kurucularından Dr. Gall, kişilik ile ilgili çeşitli özellik ve fonksiyonların beyinde belirli merkezleri olduğu şeklinde bir varsayımı kabul etmiş ve bütün beynin topografyasını çıkarmıştır. Beyindeki bu merkezlerin iyi gelişmiş olması, bu özellik ve fonksiyonların kuvvetli olması şeklinde anlaşılmıştır. Beynin bu merkezlerinin kafatasına da etki yapıp, orada da bir takım çıkıntı veya girintilere yol açacağı tabii sayılmıştır. Kafatasındaki çıkıntı, düzlük ve girintilerin incelenmesi ile kişilik özellikleri hakkında fikir sahibi olunacağı belirtilmiştir. Buna göre kafatasının arka kısmında belirli bir çıkıntı olanların maddi zevklere düşkün; alınlarının yukarı kısmı çıkıntılı olanların ise, mal ve mülkiyet arzularının kuvvetli olduğu ileri sürülmüştür.

Tip ve kişilik arasındaki ilişkiyi inceleyen ve tiplere göre insanları kişilik bakımından sınıflandıran bir diğer önemli şahsiyet ise Kretschmer’dir. “Kretschmer Psikolojisi” kişiyi başkalarından farklı kılan ve toplumsal ilişkilere içinde gözlemlenebilen örgütlü ruhsal, bedensel işlevsel özellikler bütünü olarak tanımlamıştır. Kişiler arasındaki benzerlik ve farklılıkları saptamak, bir dizi benzerlik ya da farklılığın bir kalıp ya da model halinde nasıl örgütlendiğini araştırmak amacıyla Alman psikiyatr Ernst Kretschmer’in öncülük ettiği kuram, 3 temel beden tipe (somatotip) dayandırılmıştır. Geniş gövdeli, kısa kol ve bacaklı, şişmanlama eğilimindeki kişilerin oluşturduğu piknik tip, Kretschmer’in klinik gözlemlerine göre manik – depresif psikoza ve siklotimi denen duygusal dalgalanmalara yatkındır. Bunun karşıtı olan astenik tipin özelliği ince uzun gövde, uzun kol ve bacaklar, kilo almama eğilimidir; astenik tipler şizofreniye yatkındır. Geniş omuzlu ve dar kalçalı atletik tipler ise ruh ve akıl hastalıklarına en az yatkın olan kişilerdir. Daha sonra tanımlanan displastik tip, bu 3 tipin hiçbirine tam uymayan karışık beden özellikleri gösterir.110

Bu alanda yapılmış ve ilim alemini bir süre meşgul ettikten sonra güvenirliği çürütülmüş bir diğer kuram hem psikolog, hem de tıp doktoru olan William Sheldon‘undur.

109 Demirbaş, agy. 110

Sheldon dış görünüşün üç boyutu olduğunu söylemektedir ve buna bağlı olarak dış görünüşün üç boyutunu incelemiş ve bunlara uygun mizaçları belirlemeye çalışmıştır. Sheldon tipleri:

•Endomorfik tipleri şişman, yumuşak ve yuvarlak bir beden yapısına sahiptir.

•Mezomorfik tipleri adaleli, atletik ve güçlü bir beden yapısına sahiptir.

•Ektomorfik tipleri ise uzun boylu, zayıf, beyni iyi gelişmiş şeklinde tarif etmiştir. Sheldon’a göre her beden tipinin ayrı mizacı bulunmaktadır. Endomorflar eğlenceden hoşlanan, neşeli, arkadaş canlısı; mezomorflar saldırgan, cüretli, dinç; ektomorflar ise içe dönük, duygusal ve sinirli tiplerdir.

Sheldon, Krecthmer’den farklı olarak, bu üç boyut arasında kesin bir çizgi çekmemiştir. Her insanda bunların her birinden bir miktar bulunabileceği ve yedi birimli bir ölçek ile değerlendirilirse, uç örneklerin 7-1-1, 1-7-1, 1-1-7 olacağını, dengeli tiplerde ise boyutların 4-4-4 olacağını iddia etmiştir.111

111

Benzer Belgeler