• Sonuç bulunamadı

3. TOPKAPI SARAYI ÇİNİLİ KÖŞK’E İLİŞKİN KAYNAKLAR

3.2 Tarihçeler

Ġncelenen tarihçeler içinde Tursun Bey‟in 15. yüzyılın sonuna ait olduğu tahmin edilen “Târîh-i Ebü‟l-feth”, Ġbn Kemal‟in 16. yüzyılın baĢında tamamladığı “Tevârih-i Âli Osman” ve Lâtifî‟nin aynı yüzyıla ait “Evsâf-ı Ġstanbul” adlı eserlerinde Çinili KöĢk‟e ait bölümler bulunmaktadır. Selânikî Mustafa Efendi‟nin 16. Yüzyılın sonu ve Na‟îmâ‟nın 17. yüzyıl baĢında yazılmıĢ, dönemin olaylarını anlatan tarihçelerinde ise Çinili KöĢk‟ün adına rastlanmaktadır. Ayrıca, Ġstanbul Üniversitesi Türkçe Yazmalar Bölümü‟nde “Zapt-ı Vekayi-i Yevmiye-i Hazret-i ġehriyari” adlı eserde 1737 yılında Çinili KöĢk‟te çıkan yangınla ilgili

Hazine-i Hassa Serkâtibi Salâhi Efendi‟nin kaleme aldığı bir bölüm bulunmaktadır (ĠÜ T2518).*

Ġstanbul‟un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed‟in yanında olan, sonrasında sarayda çeĢitli görevlerde çalıĢmıĢ Tursun Bey, “Târîh-i Ebü‟l-Feth” adlı tarihinde Sırça Saray‟ı Kur‟an ayetlerine gönderme yaparak anlatmıĢtır:

“Ve bu bağçe içinde, tavr-ı ekâsire üzre bir sırça sarây-ı cân-fizây, sahnı dil-küĢây, havâsı ferah-fizây u terah-zidây –ki “sarhun mümerredün min kavârir” gûyiyâ andan niĢândur, ve “cennâtün tecrî min tahtite‟l-enhâr” anun ĢehniĢinleri Ģânıdur; Ģöyle ki mühendis-i akl-ı derrâk anun acâyib-i evzâ‟ı ve garâyib-i sanâyi‟i idrâkinden kâsırdur- ve anun mukâbilinde tavr-ı Osmânî üzre fenn-i hendeseyi câmi‟ bir kasr –ki acâyib-i asrdandur- istibnâ buyurdu.” (Tursun Bey, 1977).

“Ve bu bahçe içinde kisrâlar tavrına uygun bir sırça can artıran saray, gönül açan meydan, havası sevinci artıran ve gam açıcı –ki “Bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür” güya onun alâmetidir ve “Altlarından ırmaklar akan cennetler.” Onun şahnişinleri şanıdır; şöyle ki anlayışlı aklın mühendisi görülmemiş durumlarını ve sanatlarını garipliklerini idrakten yoksundur –ve onun karşılığında Osmanlı tarzında geometri ilmini ihtiva eden bir kasr ki –asrın görülmemişidir- bina ettirdi.”

Lâtifî de 16. yüzyıla ait “Evsâf-ı Ġstanbul” adlı Ġstanbul‟un semtlerini, kentteki yaĢayıĢı anlattığı risalesinde “Sıfat-ı Sarây-ı Sarace-i Âbgine” baĢlığıyla yapıya yer vermiĢtir.

“Ve ol sarâ-yı cennet-arânın biri sırça sarâ-yı âyine asâdır ki câm-ı cihan-nüma andan ibarettir. Ve nigâr-hâne-i Çin u çigel-i nukuĢ-ı mâ‟kûsundan kinâyettir. Gûyâ ki serâce-i âbgine safâ vü safvette âb-ı ayinedir. Mânend-i mirâ‟t-ı Skender eĢkâl-i suver- i âlem anda peydâ ve mâ‟kûs u hüveydâdır. Gâyet sâf ve safasında âb u âyine-i

Bu eserlerin yanısıra Enderunlu Çuhadar Ġlyas Ağa‟nın II. Mahmud döneminde sarayda yapılan törenleri, spor müsabakalarını anlattığı “Letaif-i Enderun”unda ve III. Selim‟in Ruznamesi‟nde Çinili KöĢk adı çok yerde geçmektedir ancak, bahsedilen köĢkün Topkapı Sarayı Çinili KöĢk mü, BeĢiktaĢ Çinili KöĢk mü olduğunu tespit etmek her zaman mümkün olmamaktadır.

 “Bu, (zemini) billurdan döĢenmiĢ bir köĢktür” Neml Sûresi 44. Ayetten. Bu ayette Sabâ Melikesi‟nin Süleyman Peygamber‟in köĢküne girerken zeminini derin bir su sanarak eteklerini toplaması üzerine Süleyman Peygamber köĢkün zemininin billurdan yapıldığını söylemiĢtir.



“Altlarından ırmaklar akan cennetler“ Tevbe Sûresi 100. Ayetten. Kur‟ân-ı Kerîm‟in bir çok yerinde iman edenler, iyi iĢ ve hareketlerde bulunanlara vâdedilen cennetler bu Ģekilde nitelenmektedir.

suretnümâ gibi her Ģeklin „aynın gösterdiği ecilden her biri peri-peyker zibâsın anda muayene ve müĢâhede eder.”

Bir göz yumup açınca Süleyman-i ins ü cin

Belkıs veĢ ol araya cem‟ oldu bin peri” (Lâtifi, 1977)

“O bahçeleri (cenneti) süsleyen sarayın biri sırça saray ayna gibidir ki cihannümanın camı ondan ibarettir. Akseden nakışları Çin u çigel‟in süslü/resimli mabedlerine karşılıktır. Sanki sırça küçük sarayı temizlik ve saflıkta suyun parlak yüzüdür. Dünya manzaralarının şekilleri İskender‟in Aynası*

gibi onda açıkta aksetmiş ve bellidir. Gayet temiz ve yüz gösteren ayna gibi her şeklin aynını gösteren toplanmış sularından her birinde peri yüzlü güzelliğini inceler ve görür.

İnsanlara ve cinlere hükmeden Süleyman

Göz açıp kapayıncaya kadar Belkıs gibi oraya bin peri topladı”

Ġbn-i Kemal, II. Beyazıt‟ın emriyle kaleme aldığı, on defterden oluĢan ve 1505 yılında tamamladığı “Tevârih-i Âli Osman” adlı eserinde Sırça Saray hakkında bir bölüm bulunmaktadır.

“Ol gülzarın kenarında sırçadan bir saray-ı ibret-nümâ ve rahat fezâ ta‟mîr olundu. Bi misl ü nazir minası mübîn ve mebnası metin gûya ki anın Ģanında nazil olub durur. Sarh-ı mümerred min kavarir ferĢi paki arĢ gibi tabnâk sanasın olmamıĢ âlûde hâk” Âine geĢte ze geç-e saf-ı heĢt

Dide deru suret hod ra beheĢt” (Ġbn Kemal, 1954)

“O gül bahçesinin kenarında örnek gösterilen ve rahatlatan sırçadan bir saray tamir olundu. Eşsiz ve benzersiz minâsı görünür ve temeli (binası) sağlam sanki onun şanıyla aşağı iner (şanında ortaya çıkar). Yüksek duvarlı büyük sırça köşkün temiz döşemeleri gök gibi parlak sanırsın hiç toprak bulaşmamış.”

“Ayna olmuş düzgün alçı sıvası

Bakınca kendi yüzünü cennette görür”

Osmanlı tarihçilerinden Selânikî Mustafa Efendi‟nin tarihçesinin 1595-1600 (Hicri 1003- 1008) yılları arasındaki olayların anlatıldığı ikinci cildinde bulunan, 1598 (Hicri 1006) yılına

* Ġskender‟in onunla dünyayı seyrettiği söylenen harikulade ayna.

 ġiĢe, cam, billur. Kuyumcuların gümüĢ üzerine nakĢettikleri lacivert veya yeĢil renkli sırça (Devellioğlu, 1962).

ait “Defterdâr-ı sâbık Ali Efendi kıĢladan emr-i Ģerîf ile getürdülüp, tashîh-i sikke içün kat‟ olunan akçalar üstüne nâzır buyrulduğıdur” baĢlığında Sırça Saray‟ın adı geçmektedir:

“... ser-gerdânlıktan sonra sadr-ı sa‟âdete gelen Mehmed PaĢa –edâme‟llâh ta‟âlâ iclâlehû- hazretleri “Umûr-ı devlete isdihdâma lâzımdur” diyü arz idüp hükm-i Ģerîf ile getürdüp ve tashîh-i sikke içün Hazîne-i Âmire-i Enderûn‟dan tedârük olunan niçe kantar nukra ve evânî, ki üç yüz akça ve dahi ziyâde Sırça Sarây içindeki darbhâne üzerine nâzır olmak fermân olundı. ...” (Selânikî Mustafa Efendi, 1989).

Muhtemelen aynı yıl olaylarının anlatıldığı, “Vüzerâ-ı izâm hazretleri yeni kesilen akçaları görmeğe Darbhâne‟ye varduklarıdır.” baĢlığı altında da,

“Ve evâhir-i Ģehr-i zilka‟dede vüzerâ-ı izâm hazretleri Dîvândan kalkduklarında, cümlesi varup Sırça Sarây‟da Darbhâne‟de yeni kesilen akçaları gördiler. ...” (Selânikî Mustafa Efendi, 1989).

denilmektedir. 1599 yılına ait “Vâcib-i masar sene 1007 ulûfesi bin belâ ile cem‟ olup virildüğidür” baĢlıklı bölümda yine Sırça Saray‟la karĢılaĢılmaktdır:

“Ve evâhir-i Ģehr-i rebî‟ulâhirde Salı gün ayun yiğirmi dördünde yeniçeriye yüz yiğirmi yedi-buçuk akça ulûfe-i masar sene 1007 ulûfesi verildi. Gelecek irsaliyeler gelüp yetiĢmemek ile Sırça Saray‟da kesilen yeni akçadan kırk yüz akça istikrâz olunup virildi.” (Selânikî Mustafa Efendi, 1989).

Sarayda vakanüvislik görevinde bulunmuĢ Na‟îmâ‟nın 1591-1651 yılları olaylarını anlattığı altı ciltlik tarihinde 1637 yılında Revan Seferi‟nde yardım konusundaki hatalı davranıĢları yüzünden görevden alınan Veziria‟zam Mehmed PaĢa‟nın, Diyarbakır‟dan alınıp saraya getirilmiĢ, cezasını çekmesi için Sırça Saray‟a konulması anlatılmıĢtır:

“ġevvâlin on ikisinde (09.03.1637) gelip huzûr-ı hümâyûna vusûl buldukta Revan imdâdında taksîr ve Anadolu cânibinde beyhûde hanlar binâsıyla re‟âyâya ta‟addî vü sû‟-i tedbir cezâsı için misâfirhâne-i vüzerâ olan Sırça Saray‟a koydular ...” (Na‟îmâ, 2007)

“Vezîr-i sâbık Mehmed PaĢa mâh-ı muharremin on yedinci gününe gelince doksan gün Sırça Saray‟da yatıp, ehibbâsı varıp ziyâret ederlerdi.” (Na‟îmâ, 2007) dedikten sonra Mehmed PaĢa‟nın affedilip, Özi eyaletine serasker tayin ediliĢini hakkında bilgi aktarmaya devam etmiĢtir (Na‟îmâ, 2007).

Hazine-i Hassa Serkâtibi Salâhi Efendi, “Zapt-ı Vekayi-i Yevmiye-i Hazret-i ġehriyari” adlı ruznâmesinde 1737 (Hicri 1150) yılı Recep ayının yirmi altıncı gecesi köĢkte çıkan yangını kaydetmiĢtir (ĠÜ T2518, 157. varak):

“Yirmi altıncı selâse gecesi irade-i kazay-i semadan hadika-i hassa derununda olan Sırça Saray köhne revak ve kadimü‟l bünyadın içindeki bazı hademe iĢtiğal-i hizmet-i lâzime sebebile iĢtial-i naireyei kazay-ı nagihâniyle sebeb-i adi olacak bazı taksirat-ı külli hasebile saat beĢte Ģerarerizi iltihap olup derakap bâlâgir olmağın yalnız Kaymakam PaĢa ve SekbanbaĢı kulları ve tulumbacı hidamatile duhulü saraya müsaade kılınıp kârgir bina ve kârıkadim ve etrafı ebniyeyi mülasıkdan hali olmağın bir mahalle sirayet etmeden itfası haberi tahrik rikâb istical olunup Balat kapısının mütecaviz mahalde rikâbı hümayunlarına vusul yine ol mahalden atf-ı zimam avdet kılınmağın ruz-ı mezbur adem-i divan âli ile nüzetgâh-ı Aliyelerinde caniĢin aram olmuĢlardır.” (Öz, 1953).

Benzer Belgeler