• Sonuç bulunamadı

2. TÜRK İSLAM DEVLETLERİ SARAY KÖŞK MİMARİSİ

2.2 Bezeme Anlayışı ve Çini Kullanımı

Sırlı kaplamanın mimarideki kullanımıyla ilgili erken döneme ait veriler sınırlıdır ve aralardaki büyük zaman boĢlukları bir geliĢim ya da gelenekten söz etmeyi imkansız kılmaktadır.

Bir bezeme unsuru olarak sırlı kaplamanın mimaride kullanımının iliĢkin bilinen ilk örnekler Eski Mısır‟da ortaya çıkmıĢtır. M.Ö. 4000 civarlarında Sakkara‟daki mezar anıtlarının Selçuklu çinilerine benzer turkuaz renkli sırlı karolarla süsledikleri ortaya çıkmıĢtır.

Çini kullanımı ile ilgili en eski ikinci veri Mezopotamya bölgesine aittir. AĢağı Dicle vadisinde kurulmuĢ Elam Devleti‟nin merkezi Susa‟da bulunan sarayın cephesinde M.Ö. 12- 11. yüzyıla ait çok renkli ve kabartma resimli sırlı tuğlalar bulunmuĢtur. Aynı sarayın Yeni Elam döneminde (M.Ö. 10-9. yüzyıl) yapılan restorasyonda aynı türden tuğlaların daha da canlı renklerle sırlandığı, bunları kerpiç duvara tutturmak için kullanılan toprak çivilerin baĢlarına da hükümdarın adının iĢlendiği görülmüĢtür. Sarayın bulunduğu yerde Ġranlı Ahamenitler‟in hakim olduğu dönemde inĢa edilen sarayın duvarlarının da insan ve hayvan figürlü renkli sırlı tuğlalarla kaplandığı bilinmektedir.

Sırlı kaplamanın dört köĢe karolar Ģeklinde ilk kez ortaya çıkıĢı ise yine Mezopotamya‟da Samarra‟da Abbâsiler zamanında 9. yüzyılda olmuĢtur. Abbâsi Halifesi el-Mu‟tasım‟ın Bağdat‟ın kuzeyinde Dicle kenarında kurduğu Samarra‟daki anıtsal yapılar duvar kaplaması olarak ilk kez görülen lüster tekniğinde bu çinilerle kaplanmıĢtır. Abbâsiler‟den sonra gelen Tulunoğulları, Fâtımîler ve Memlûklular‟da sırlı duvar kaplamasının/çininin kullanıldığına dair herhangi bir buluntuya rastlanmamıĢtır (Arık, 2007).

Türkler‟in kurdukları kentlerde yapılarda bezeme unsuru olarak sırlı duvar kaplamasının kullanımına iliĢkin ilk örneklere Uygurlar‟da rastlanmaktadır. Uygurlar‟ın 840-1250 yılları arasında Turfan bölgesinde kurdukları Koço Kağanlığı‟nın merkezi Koço ve Yar-hoto‟daki mabedlerde düz tuğla ve kurĢûni-mavi renkte renkli tuğlalar bulunmuĢtur. Renkli tuğlaların nerelerde kullanıldıkları konusunda duvar resimleri fikir vermektedir. Bu resimlerden binaların köĢe çıkıntılarında ve kuleleri kaplamada renkli tuğlaların kullanıldığı anlaĢılmaktadır. Benzer Ģekilde çeĢitli Uygur resimlerinde bir Ģehrin sur duvarlarının ve köĢklerin kaidelerinin beyaz, sarı ve kurĢûni renklerde sırlı tuğlalarla kaplanmıĢtır. Resimlerde havuzların içlerinin de çini ile kaplandığı görülmektedir. Uygurların kalıkların damlarını örtmek için gökyüzü ve kainat ile iliĢkilendirilerek mavi tuğlalar kullandıkları da bu resimlerden anlaĢılmaltadır (Esin, 1972).

Yapılan kazılarda bulunan parçalardan Karahanlılar ve Gazneliler‟in de çini kullandıkları anlaĢılmaktadır. Sultan III. Mesud‟un Gazne‟deki sarayında yapılan kazılarda 12. yüzyıldan kalma çini örnekleri bulunmuĢtur (Aslanapa, 1990). Bununla beraber çininin Türk mimarisinde etkin bir biçimde kullanılıĢı Ġran‟da Büyük Selçuklular döneminde olmuĢtur. Gazneliler, Karahanlılar ve Büyük Selçuklular‟a ait yapılarda kullanılan tuğla, terrakota ve

stuko süslemeler, Anadolu Selçuklu mimarlığının eserlerinde kullanılan renkli sır tekniği ile daha da geliĢmiĢtir. Anadolu‟daki ilk eserlerde çini bezeme, tuğlayla birlikte kullanılmıĢ, 13. yüzyıldan itibaren çini sanatının gösterdiği geliĢim sonucunda önce sırlı tuğla, sonrasında da çini kaplama tekniği uygulanmaya baĢlanmıĢtır (Yetkin, 1972).

Bezeme unsuru olarak çininin kullanıldığı saray yapılarından günümüze ulaĢan örneklerden, 12. yüzyılda yapılmıĢ Kılıç Arslan Sarayı‟ndan kalan Alâeddin KöĢkü‟nde eyvan iç ve dıĢtan çinilerle bezendiği anlaĢılmıĢtır. Çiniler yıldız baklava ve kare biçimindedir. Kare Ģeklindekiler minaî tekniğinde yapılmıĢlardır. Bunlar, Büyük Selçuklular‟ın Rey ve KeĢan‟daki keramik örnekleriyle aynıdır (Aslanapa, 1990). Büyük Selçuklular‟ın keramikler üzerinde uyguladıkları mimanî ve perdah tekniklerini, Anadolu Selçuklular‟ı saraylarında çiniler üzerinde uygulamıĢlardır (Yetkin, 1972).

Alanya iç kalede bulunan sarayda (1221-1223) sır altı tekniğiyle yapılmıĢ figürlü ve soyut desenli zengin örnekler ortaya çıkarılmıĢtır. Buluntulardan sarayda görkemli çini kaplama kompozisyonları bulunduğu anlaĢılmaktadır (Arık, 2000). Alâeddin Keykûbad‟ın yazlık sarayı Keykûbadiye‟de (1224-1226) de çini kalıntıları bulunmuĢtur ancak bunlarda figürlü örneklere rastlanmamıĢtır (Aslanapa, 1990).

Selçuklu çini sanatının en önemli örnekleri Kubadâbâd Saray kompleksinde bulunmuĢtur. Büyük Saray‟da yapılan kazılarda duvarların 2 metre yüksekliğe kadar çinilerle kaplı olduğu ortaya çıkmıĢtır. 1236 yılına ait çiniler, sekizgen, yıldız, dörtgen ve haç biçiminde yapılmıĢlardır. Yıldız Ģeklindeki çinilerin üzerlerinde ayakta, oturan insan figürleri, portreler, çeĢitli kuĢ ve hayvan figürleri görülmektedir (Aslanapa, 1990) (ġekil 2.38). Küçük Saray‟da teknik ve düzen olarak benzer çini örnekleri bulunmuĢtur. Ġçlerinde Anadolu ve Ġslam çini sanatında daha önce görülmemiĢ yazı, bitki ve hayvan figürlü örnekler görülmüĢtür (Arık, 2006). Kubadâbad‟da bulunan sır altı ve sır üstü tekniğinde yapılmıĢ çini örneklerindeki figürlerin benzerleri Türkler‟in Ġslamiyet‟i kabul etmelerinden önce kurdukları Hun, Göktürk, Kırgız, Kıpçak, Kuman devletlerinin verdikleri kültür eserlerinde de var olmuĢlardır. Ġslamiyet sonrasında sitilize edilen bu figürlere Gazneliler‟den kalma Sultan III. Mesud‟un sarayında da rastlanmıĢtır (Önder, 1986).

Selçuklu saray yapılarıyla aĢağı yukarı aynı dönemde yapılmıĢ olan Diyarbakır‟daki Artuklu Sarayı‟nda (1201-1222) farklı olarak renkli taĢ ve cam küplerden, balık, ördek figürlü mozaik süslemeler bulunmuĢtur. Bu tarz bir süsleme Türk mimarisinde ilk kez görülmektedir. Artuklu sikkelerinde bulunan çif baĢlı kartal armalı ve kare biçimli çinilere de rastlanılmıĢtır. Çiniler teknik bakımından Selçuklu çinileriyle aynıdır (Aslanapa, 1990). Avludaki havuzun kare

Ģeklindeki zemini çini kaplıdır ve bu çinilerden birinin üzerinde tavus kuĢu kabartması vardır (Arık, 2006).

ġekil 2.38 Kubadâbâd Saray çinilerinden örnekler (H. Meriç UğraĢ, 2009).

Selçuklular‟ın mimarinin bir parçası olarak baĢarıyla uyguladıkları çini, beylikler döneminde bir geliĢme göstermemekle beraber, Osmanlılar‟la birlikte yeni renkler, teknikler ve desenlerle zenginleĢerek yapılarda kullanılmaya devam etmiĢtir. Erken dönem Osmanlı sarayları içinde çini bezemenin kullanıdığı bilinen en eski örnekler Edirne Sarayı‟nda bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed zamanında 1452 yılında inĢası tamamlanmıĢ, sarayın en görkemli ve yüksek binası olan Cihannüma Kasrı‟nın duvarlarının çinili olduğu bilinmektedir. Bu kasrın sağında yer alan yine Fatih döneminde yapılmıĢ Kum Kasrı‟nın salonunun duvarları ve içindeki çift taraflı kullanılan ocağı yine çini kaplanmıĢtır (ġekil 2.39). Cihannüma Kasrı‟nın doğusunda bulunan Hamamlı KöĢk ya da Lohusa Kasrı olarak anılan ortası havuzlu bir salonu ve bu salonun dört köĢesinde ikisi yazlık, ikisi kıĢlık dört odası olan yapının da güneyindeki iki odanın duvarları ve ocakları çinilerle bezenmiĢtir (Aslanapa, 1949).

Benzer Belgeler