• Sonuç bulunamadı

TARİHSEL YÖNTEM VE DİSİPLİNLERARASI ÇALIŞMA

Hem Schumpeter hem de Ülgener iktisadın tarihsel perspektiften değerlendirilmediği sürece hep eksik kalacağını savunmuş, bu doğrultuda ikisi de tahlillerinde tarihsel metodu kullanmışlardır. Hatta bir teorisyen sıfatı ile Schumpeter, teoriye tarih ve sosyolojiyi karıştırdığı için çok defa eleştirilmiştir.

Tarihçi Okul’un birçok üyesi ekonomiyi kuramsallaştırmaya ve belli gelişim kalıpları haricinde genel geçer kanunlar koymaya şiddetle karşı çıkmıştır (Oser ve Blanchfield, 1975:201).

2.4.1. Schumpeter’de Yöntem

Schumpeter Neo Klasik bakış açısından hareketle tümden gelimci yaklaşıma yönelmiş, özellikle konjonktürel dalgalanmaların durağan durum analizlerinde Walrasyan genel denge teorisi üzerinden çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Ancak Walras dengesi Schumpeter için metodolojik bir kurgudan ibarettir (Schumpeter, 2006). Öte yandan Alman Tarihçi Okul’un etkilerini de Schumpeter analizlerinde görmek mümkündür. Klasiklerin bireyci ve kozmopolitanist yaklaşımlarına karşın, Tarihçi Okul’un toplumsal ve ulusalcı yöntemi ile Klasikler’in ekonomiyi soyut ve tümden

gelimci çerçevede ele almasına karşın Tarihçi Okul’un somut tarihi ve materyalist bakış açıları Schumpeter’i Tarihçi Okul’a yönlendirmiştir (Michaelidas ve Milios, 2005: 6-7). Schumpeter’e göre sadece detaylı bir tarihsel zemine oturtulmuş analizler nedensellik sorularına cevap verebilir, aksi takdirde yapılmış zaman serisi analizlerinin hepsi içi boş ve sonuçsuz kalacaktır (Schumpeter, 1939: 220).

Schumpeter, soyut, ‘‘saf’’ ekonomi teorisinden uzak kalarak, ‘‘ekonomik sosyoloji’’ olarak nitelendirdiği ekonomiyi tarihsel araştırmaya dayalı, toplumsal yönü ağır basan; hükümet, mülkiyet, özel teşebbüs, rasyonel davranış gibi her türlü davranış biçimleri de dahil olmak üzere, kurumsallaşmış sosyal bir bilim olarak görmüş ve çalışmalarını bu doktrin üzerinden devam ettirmiştir (Schumpeter, 1983: 55). Schumpeter’in bir yandan başvurduğu analitik yöntemler, diğer yandan ekonomiyi tarihi kurumsal perspektiften ele alışı, Andersen (1994: 5)’e göre Schumpeter’deki enstrüman problemi olarak tanımlanmıştır.

Schumpeter Alman Tarihçi Okul’un görüşlerini desteklemesine rağmen tamamen bireysellikten uzak yaklaşımlarına ise karşı çıkmaktadır. Schumpeter’e göre ulusal ekonomi zaten bireylerin birleşimiyle oluşmuş bir yapıdır ve birbirleri arasında teorinin açıkladığından çok daha önemli bir etkileşim vardır.

Schumpeter tarih bilimine verdiği önemi İktisadi Analiz Tarihi (History of Economic Analysis) kitabında özellikle belirtmiş ve ekonomik analizle ilgili çalışmalarına yeniden başlasa tarih, teori, istatistik gibi temel bilimler arasından tercih edeceği alanın tereddütsüz iktisat tarihi olacağını vurgulamıştır (Schumpeter, 2006: 12). Schumpeter’in teorisinde ortaya attığı, inovasyonu gerçekleştiren sınırlı sayıdaki dinamik girişimci ile inovasyonları takip ve taklit yoluyla kullanıp bu sayede ekonomiyi tekdüzeleştiren statik girişimci şeklinde yaptığı ayrım, iktisat bilimini psikoloji ve sosyoloji ile birleştirdiği hususunda verilebilecek önemli bir örnektir (Ülgener, 2006d: 169).

Schumpeter 1933 yılında yayınlanan makalesinde5 ekonomik olgular hakkında çeşitli matematiksel, istatistiki ya da teknik bilgilere erişilmeden keşfedilebileceği gerçeğinin aksine matematik kullanılan bir ekonomik analizin diğerlerine nazaran her zaman daha kesin sonuçlar vereceğini savunmuş ve ekonomi bilimini sadece sosyal ve

ahlaki bilimler değil bütün bilimler içinde en kantitatif olanı ilan etmiştir (Schumpeter, 1933: 5). Schumpeter ekonometri bilgisi olmadan ekonomik bir analiz yapmanın söz konusu olmadığı savını 1939 yılındaki Konjonktürel Dalgalanmalar adlı eserinde çürütmüştür. Ekonomi biliminin özellikle tarih bilimine çok şey borçlu olduğunu, istatistiki ve kuramsal materyallerin ise sadece birer yardımcı unsur olduğunu vurgulayarak ekonomiyi multi- disipliner bir bilim olarak addetmiştir (Schumpeter, 1939). Schumpeter’in kalkınma teorisini kapitalist süreçle açıkladığı Konjonktürel Dalgalanmalar eserindeki nihai amacı, tarihi meşrulaştırmaktır (Schumpter, 1939:220)

Schumpeter, tarihçi ve teorisyenler arasında iş birliğinin olması gerektiği konusunda özellikle ısrarcı davranmıştır. Schumpeter’in Kalkınma Teorisi ekonomik faaliyetlere bağlı bazı çalışma biçim ve yapılarını göstermekle birlikte, kapitalizmin somut tarihinin anlaşılması için ekonomik ve endüstriyel tarih başta olmak üzere genel tarih alanından yardım almanın vazgeçilmez bir ön koşul olduğu, aksi takdirde istatistiki ve teorik diğer bütün bilgilerin tarihsel alt yapı oluşturulmadığı sürece faydasız ve boş kalacağını ileri sürmüştür (Schumpeter, 1939: 23). Benzer şekilde Konjonktürel Dalgalanmalar’da, tarihsel materyallerin teorik olarak yeniden ele alınması yoluyla kapitalizmin tarihi bir analizini yapmıştır. Bu çalışmasında matematiksel analize yer vermemesi ve yalnızca var olan grafikleri yorumlayarak analizini tamamlamış olması dolayısıyla eleştirilmiştir. Gözleme dayalı analizin, teorisini desteklemek için yetersiz kaldığı iddia edilmiştir (Kuznets, 1940). Schmoller’ın da vurguladığı gibi modern toplumların istikrarsız büyüme trendlerinde etik ve ahlaki değerlerin önemli bir yer tuttuğundan bahseden Schumpeter’in konjonktür analizinde, her bir döngü kendine özgü bir tarihselliği içinde barındırmakta ve her konjonktür dönemi gerek oluşum şekli gerekse süresi bakımından birbirinden farklılaşmaktadır. Her iki teori de teorik çerçevenin boş kalan kısımlarını tarihsel malzemelerle doldurmuştur.

Schumpeter’e göre en önemli ekonomik analiz, tarihsel analizdir (Schumpeter, 2006: 5). Öncelikle hangi alanda olursa olursun herhangi bir zamanda elde edilen başarılar o andaki sorunsallar ve kullanılan metotlar sayesinde başarı niteliğine kavuşmuştur. Her birinin farklı koşullar altında ortaya çıktığı da göz önünde bulundurulduğunda, bu sorunsal ve metotları tam anlamıyla kavrayabilmek ancak ve ancak önceki dönem sorunsal ve metotların bilgisini elde etmekle mümkündür. İkinci olarak zihinlerimiz, bilim tarihinin incelenmesinden ilham alarak ufkunu genişletmeye

ve yeni adımlar atmaya eğilimlidir. Bazıları, diğerlerinden fazlasını yapmakla birlikte, hiç bir fayda sağlamayanların sayısı oldukça azdır. İlham almanın yanı sıra, bilimsel tarih zaman zaman cesaret kırıcı olsa da, geçmişte yapılan tartışmaların ne kadar üretken olup olmadığı, boşa harcanan çabalar, çıkmaz yollar, kaybedilen zamanın nasıl telafi edileceği, var olan koşulların iyileştirilememe nedenleri hakkında neyin nasıl ve niçin yapılıp yapılmaması hususunda geçmişten geleceğe ışık tutan bir çok detayı içinde barındırmaktadır. Bir diğer husus, herhangi bir bilim tarihi için yapılabilecek en büyük iddia, insan zihninin izlediği yollar hakkında ipuçları sunmasıdır. İnsan eyleminin herhangi bir alanı insan aklını fiziksel aktivitede, yani iş başında, görüntülerken, bilim insanları zihinsel süreçlerini ortaya koyarak kendiliğinden bu eylemi gerçekleştirirler. Şunu da unutmamak gerekir ki, bilimsel ekonomi, fizik ya da matematik gibi kesin ve net sonuçlar ortaya koymak iddiasında değildir. Ekonomistler, bir çeşit akıl yürütme yoluyla sonuçlara ulaştıklarından dolayı modern sorunlar, yöntemler ve sonuçlar bu akıl yürütme biçimleri incelenmeden, bir diğer ifadeyle doktrinler tarihi ele alınmadan, anlaşılamaz.

2.4.2. Ülgener’de Yöntem

Sabri Ülgener, Alman Tarihçi Okul, Weber ve Sombart etkisi altında düşüncelerini anlamacı- yorumlayıcı yöntemle tahlil ederek, çağının sosyal bilim yöntemleri içerisinde farklı ve özel bir konuma sahiptir (Yılmaz, 2003: 492). Osmanlı zihniyet dünyasını analiz ettiği çalışmalarında ekonomik, politik, dini ve sosyo-kültürel kurumsal yapıları ve bunlar arasında tabakalaşma farklarını yine Weber, Sombart ve diğer sosyologların sağladığı ‘‘ön kavram ve araçlar’’ı kullanarak gerçekleştirmiştir (Özkiraz, 2007: 40).

Ülgener, dönemin Durkheim- Gökalp sosyolojik çizgisini bir adım daha öteye taşımak için Webergil analize yönelmiştir (Sayar, 1998: 87).6

Weber toplumsal yargılara varılabilmesi için toplumu oluşturan unsurların birbirlerinden ayırt edilmesi gerektiğini savunmuş ve bu düşünceden hareketle gerçekte

6 Durkheim’den sonra yetişen en büyük sosyologlardan biri olarak tanımlanan Ziya Gökalp (Baltacıoğlu,

1964: 1), Türk milletinin imparatorluktan ulus devlete geçiş aşamasında, birlik ve beraberliğini güçlendirmek, atacağı adımları bütün bir ‘‘toplum’’ olarak atması için yeni bir bakış açısı uyandırmak amacıyla millet, kültür-medeniyet ve Türkleşme-İslamlaşma sentezi çerçevesinde tarihe yönelmiş bir sosyologdur (Bulut, 2012)

var olmayan ancak gerçeği yansıtan ideal tipler kurgulamıştır. Ülgener ise metodolojisini oluşturmada Weber’in iç çelişkileri olmayan, kapalı mantıki bütünler (Sayar, 1998: 268) olarak nitelendirdiği ve anlama yöntemiyle kurulan ‘‘ideal tip’’lerini referans kabul etmiş ve kendisi yeni bir ‘‘ideal tip’’ kavramı oluşturmuştur. Ülgener’in ideal tipleri ise karmaşık halde bulunan tarihi ve kültürel örgütlenmeleri birbirlerine benzeyen özellikleri ile tasnif edip yeni ideal tipler oluşturmaktır (Ülgener, 2006b: 56). Bu tipler, kültürel tarih içinde farklı insan tiplerini karşılaştırmaya imkan veren, böylece tarihin konusunu insan olarak belirleyen, dönemin ruhunu yansıtan çeşitli sanat, edebiyat ve ahlak eserlerinden faydalanılarak kurulmuş olacaktır (Yılmaz, 1997: 63).

Weber’in din ile iktisat arasında kurduğu bağlantı sonucu kapitalist akımı Kalvinist felsefenin doğurduğuna olan inancı, din faktörünün iktisadi hayattaki önemine sürekli dikkat çeken Ülgener’de aynı düşüncenin İslam toplumları üzerinde uygulanması fikrini uyandırmıştır. Ülgener, Weber analizinden yola çıkarak Osmanlı Devleti’nde kapitalist etkilerin görülmeme nedenlerini araştırmaya yönelmiştir. Aynı zamanda İslam dinini yalnızca fetihçi anlayış üzerine kurulmuş bir din, Müslümanları ise çalışmak yerine savaş ganimetleriyle zenginleşen, namaz kılıp oruç tutarak ve sadece ibadet ederek vaktini geçiren bir toplum olarak gören Weber (Torun ve Duran, 2010: 68-69) sosyolojisine karşı Ülgener, gerçek İslam’ın çalışma ve üretmeyi emrettiğini, ancak İslam’ın Batıni tarikatların etkisiyle saptırılarak gelenekçi anlayışa teslim edildiğini ifade ederek kendi analizini ortaya çıkarmıştır.

Zihniyet araştırmalarında manevi ilimlerin yol gösterici olduğunu ifade eden Ülgener, tarihin izini sürmede toplumların ekonomik, siyasi ve kültürel birer yansıması olan çağın sanat ve edebiyat ürünlerinin (tasvirler, mesneviler, divan ve destanlar, hikayeler vb.) paha biçilemez kaynak ve belgeler olduğuna dikkat çekmiştir (Ülgener, 2006a: 12).

2.5. SCHUMPETER’İN ENTELEKTÜELLERİ- ÜLGENER’İN TASAVVUF