• Sonuç bulunamadı

Taraklı ilçesi; Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde belirttiğine göre, halkının çoğunun tarak ve kaşık yapımıyla uğraşmasından Taraklı adını almıştır. Çelebi bunu “

…Hepsi kaşık ve tarak yapımıyla uğraştıklarından şehre Taraklu derler. Dağlar safi

şimşir ağacı kaplı olduğundan halkı bunları işleyip Arap ve Acem’e gönderirler…” 1

diye tarif etmektedir. Taraklı, Sakarya ilinin en eski yerleşim alanlarından birisidir. Bağdat yolu üzerinde bulunması buranın tarihi boyunca önemli bir yerleşim alanı olmasına sebep olmuştur.

Antik çağda Bitinya2 bölgesinde yer alan Taraklı; Dablais, Doris, Deblis ve Dablai isimleri ile anılmıştır.

Makedonyalı Büyük İskender, Bitinya bölgesinden de geçerek Asya seferine gitmiştir. Taraklı, Bizans döneminde Bursa Tekfurluğuna bağlı küçük bir kale şehri iken Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önce Osman Gazi’nin Taraklı’yı alma fikri üzerine Harmankaya Tekfuru Köse Mihal’in tavsiyelerine uyularak Osman Gazi’nin silah arkadaşı Samsa Çavuş Sakarya vadisindeki Sorkun, Yenice Tarakçı (Taraklı) ve Göynük taraflarına akın, düzenlemiş, Hıristiyan ahalinin yaşadığı bu toprakları Bizanslılar’dan alarak Osmanlı Beyliği’nin topraklarına katmıştır.

Taraklı’nın Osmanlı topraklarına katılışı ile ilgili olarak yapılan inceleme ve araştırmalarda fethin tarihi olarak 1289 ile 1293 yılları arasında ihtilaf olmakla birlikte, Taraklı’nın Osmanlı Beyliği topraklarına katılışı Beyliğin Anadolu Selçuklu Devleti’ne yarı bağımlı olduğu yıllara rastlar. Osmanlı Beyliği’nin sürekli batıya genişleme siyaseti sebebiyle bir ara bu bölge ihmal edilmiş ise de bölgede çıkan karışıklıklar Murad Hüdavendigar’ın ağabeyi Süleyman Paşa tarafından 1337 tarihinde yörede çıkan isyanlar bastırılmış ve otorite kesin olarak sağlanmıştır. Süleyman Paşa’nın adil ve şefkatli yönetim anlayışı yöredeki pek çok kişinin Müslüman olmasını sağlamıştır ve yöre hızla Türkleşmiştir (Taraklı, 2003: 3 – 4).

1 Evliya Çelebi’nin Taraklı hakkında yazdıkları için bkz. Tarihin Doğayla Buluştuğu Yer, TARAKLI, s.5, Taraklı Kaymakamlığı Yayını 2003.

2 Bitinya: Bursa – Eskişehir – Kocaeli üçgeninde Sakarya’yı da içine alan, tarım yönünden verimli ovalara sahip bir bölgedir.

1333 yılında ünlü Arap seyyahı İbn Battuta1 Taraklı’dan geçmiş ve gördüklerini yazmıştır. İbn Battuta Taraklı’ya Yenice demiştir.2

Yıldırım Bayezid 1399 yılında İstanbul’u kuşatmış fakat Anadolu’da Timur tehlikesi baş gösterince Bizans İmparatoru Yuannis ile bir anlaşma yaparak kuşatmayı kaldırmıştır. Bu anlaşma gereğince “İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulacak, bu mahallenin ibadete hazır bir camii olacaktır.” Bizans İmparatoru Yuannis bu anlaşma hükmüne uyarak bugünkü Sirkeci’de Türkler için 700 ev ve 1 cami yaptırmıştır. Bu Türk Mahallesi’ne Taraklı ve Göynük’ten 700 hane getirtilip yerleştirilmiştir. Ancak Yıldırım Bayezid, Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilince Bizans İmparatoru bu Türk ailelerini İstanbul’dan çıkarmış ve yaptırmış olduğu camii de yıktırmıştır. Buradan çıkarılan Türk aileleri de Tekirdağ’ın o zamanki Göynüklü Köyü ve İstanbul yakınlarındaki Kınıklı’ya yerleştirilmiştir.

Yavuz Sultan Selim, Suriye ve Mısır seferlerine giderken Taraklı yöresinde konaklamıştır. Padişah, burada vezirlerinden Yunus Paşa’ya sefer dönüşüne kadar bir cami yaptırma talimatı vermiştir. Yunus Paşa camii bugün ibadete açık durumdadır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Taraklı ve yöresinde “Suhteler” sorunu ortaya çıkmıştır. Suhteler3 yöredeki halkın can ve namus güvenliğine yönelik soygunlar yapmış ve merkezi otoriteyi yıpratarak günlük huzuru kaçırmış, ciddi emniyet sorunu oluşturmuştur. Taraklı ve Geyve halkı o günlerde Suhtelerin şerrinden devlet duyarsız ya da yetersiz kaldığı için, kendi imkanlarıyla da kurtulmayı denemiştir. Bu ihtiyaç o yıllarda Taraklı ve civarındaki devlet otoritesinin zayıfladığını gösterir. Bunların yaptıkları soygunlara bazı devlet görevlilerinin de katılmış olmaları, İstanbul’daki merkezi idarenin o günkü evrensel kudretine rağmen, içinde bulunduğu bazı zaafların boyutuna işaret eder (Taraklı, 2003: 4 – 5; İşsever, 1993: 75).

1 Asıl adı Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed et Tanci’dir.

2 İbn Battuta’nın Taraklı ile ilgili yazdıklarının detayları için bkz Tarihin Doğayla Buluştuğu Yer, TARAKLI, s. 4, Ahi Naci İşsever, TARAKLI, s. 43, Enver Konukçu, “Sakarya ve Gezginler” Sakarya İli Tarihi, Sakarya İli Tarihini Araştırma Projesi, c.1, s. 112, Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Sakarya 2005.

3 Suhte ve suhteler: Osmanlı Devleti sınırları içinde devletin iç güvenlik önlemlerinin ve kurumlarının gerekene yetecek sayı ve duyarlılıkta olmamasından yararlanarak ortalığı kendi çıkarları doğrultusunda terörize eden çetelere ve mensuplarına denir.

Taraklı hakkındaki sayısal kaynaklar genelde 19. yüzyıl ağırlıklıdır. 1831 Osmanlı nüfus sayımında, Taraklı “Cezayir-i Bahr-i Sefid” Eyaleti’ne bağlı Kocaeli Livası içinde yer almakta olup, nüfusu 1998 Müslüman erkekten ibarettir.

1846 Devlet Salnamesi’nden Taraklı’nın “Kocaeli Livası”nın Kastamonu Eyaleti’ne bağlı olduğunu öğreniyoruz.

1867 Vilayet Nizamnamesi’nde Kocaeli Sancağı’nın Hüdavendigar Vilayeti’ne bağlı olduğu görülmektedir. Taraklı da o gün için Kocaeli Sancağı sınırları içinde yer almaktadır.

1870 Hüdavendigar Vilayet Salnamesi’ne göre nüfus 2545 Müslüman erkekten ibarettir. 1888 yılı Devlet Salnamesi, Taraklı’da bir rüştiyenin bulunduğunu ve bu rüştiyede öğrenci sayısının 60 olduğu belirtilmektedir.

Cuinet’e göre 1890’da Taraklı’da 5470 müslüman yaşamaktadır. Yine aynı tarihte Taraklı’da 3832 Ermeni Gregoryan, 291 Rum yaşamaktadır. Bu verilerden anlaşılacağı üzere 1890 yılında Taraklı’nın nüfusu toplam 9593 kişidir. Bu çerçevede 1890 yılında Taraklı ve çevresinde yaşayan Hıristiyan ahalinin hemen hemen tamamı Ermeni’dir. Aynı yıl Taraklı’ya bağlı Ilıca Köyü’nde suyu sülfürlü bir kaplıca ve sadece Türkçe telgraf kabul eden bir postane bulunmaktadır. Yine Cuinet’in verilerine göre o yıllarda Taraklı’da 5 medrese, 1 idadi, 20 ilkokul bulunmakta, medreselerde 45, idadide 50, ilkokulda ise 252 öğrenci eğitim görmektedir. Yerli halk ise iplik, bal, peynir, balmumu, ipek ve ham ipek işleriyle uğraşmaktadır.

1892 Devlet Salnamesi, Kocaeli Sancağı’nın bağımsız bir sancak olduğu, Taraklı’nın bu idari bağlantısını 1918 yılına kadar sürdürdüğünü yazar.

1903 Maarif Salnamesi’ne göre ise Taraklı’da 1 rüştiye bulunmakta ve burada 39 erkek öğrenci eğitim görmektedir (Taraklı, 2003: 5 – 6; İşsever, 1993: 75 – 79; Yurt Ansiklopedisi, 1983: 6458 – 6459).

Milli Mücadele yıllarında Büyük Millet Meclisi’ni hedef alan Bolu, Düzce ve Hendek isyanları Taraklı’ya da sıçramıştır. Taraklı olayları kısa sürmüş olmakla beraber incelenmeye değer bir durumdadır.

Binbaşı Çolak İbrahim, İstanbul’dan kaçarak Kandıra taraflarına geçmiş, Çala (Kuşcalı) köyünde yanlarında 60 kişi bulunan Kuşçubaşı Eşref ve Rauf Beylerle birleşmişti. Kandıra vasıtasıyla Ankara ile telgraf görüşmesi yapıyor, aldıkları emirleri uygulamaya çalışıyorlardı. Kendilerine Adapazarı üzerinden mümkün olan hızla Geyve Boğazı’na gelinmesi ve buranın tutulması emredildi. Çünkü Düzce asilerinin aldıkları emir gereğince, bu yöreye sarkacakları, Geyve’yi ele geçirecekleri haberi alınmıştı. Bu kuvvetler 16 Nisan 1920 günü Kandıra’dan hareketle, 19 Nisan’da Geyve’ye gelmişlerdi. Bu arada Göynük’ten Taraklı nahiyesine gelen asiler, buranın saf halkını kendilerine kazanmak için propaganda yapmaya başlamışlardı. Binbaşı Çolak İbrahim Bey, 25 Nisan 1920 günü, yanına Mudanyalı Vasfi Bey’i de alarak, Taraklı’ya geldi. Padişah taraftarı asiler, İbrahim Bey’in gelişini görünce etrafa dağılarak, izlerini kaybettirmeye başladılar. İki gün sonra, daha kalabalık bir şekilde tekrar nahiye merkezini sardılar. 29 kişi kadar kuvveti olan Binbaşı Çolak İbrahim Bey, asilere karşı iyi bir savunma yaptı. Bütün gün devam eden muharebede asilerden 42 kişi hayatını kaybetti. 1 Mayıs 1920 günü Çolak İbrahim Bey, Göynük Boğazı’nı kapatmak, Mudurnu yönünden gelecek tehlikeleri önlemek üzere Taraklı’dan ayrıldı (Konukçu ve Selvi, 2005: 538).

Osmanlı Devleti döneminde kaza olan Taraklı, Cumhuriyetle birlikte 1926 – 1954 yılları arası bucak (nahiye) olarak kalmış, 1954 yılında ise belediye teşkilatı kurulmuştur.

Osmanlı Devleti döneminde İstanbul – Üsküdar ile Bağdat’ı birbirine bağlayan orta kol, Gebze, İzmit ve oradan da Adapazarı – Geyve – Taraklı – Göynük yolu üzerinden ilçeden geçmiştir. Cumhuriyet döneminde de Sapanca – Geyve – Taraklı – Göynük ve Beypazarı üzerinden Kayseri’ye kadar uzanan Ankara yolu, bugün olduğu gibi zamanın en işlek yollarından biri olarak bölgenin ticaretini canlı tutmuştur. Taraklı’da Cumhuriyet dönemi ile birlikte bölge halkının 1950 yılına kadar geçim kaynağı, merkezde ipek böcekçiliği, köylerinde ise haşhaş ekimine dayalı olmuştur. Yetiştirilen ipek böceği Taraklılı tüccarlar tarafından alınıp islim1 yapılarak her hafta cumartesi günü kurulan İpek Kozası Borsası’nda tellal aracılığı ile mizana katılan tüccarlara açık arttırma ile satım işi yapılarak pazarlanmıştır. Köylerde yetiştirilen haşhaş ise köylüler

tarafından yağı alındıktan sonra tüccarlara satılmıştır. 1950 – 1965 yılları arası Taraklı’da ticaret oldukça gelişmiş, Taraklı, ticaret merkezi konumuna gelmiştir. Bu tarihlerde Taraklı – Nallıhan arasındaki köylerin ürettiği bütün ürünler, ceviz başta olmak üzere Taraklı tüccarları tarafından toplanarak İstanbul’a pazarlanmıştır. 1965’ten sonra İstanbul – Ankara yolunun Bolu Dağı güzergahına alınmasıyla ilçe ekonomisi büyük bir gerileme yaşamıştır. O tarihten günümüze kadar halkın geçim kaynağı tarım, hayvancılık ve meyveciliğe dayanmaktadır.

Taraklı, 27 Haziran 1987 tarihine kadar Geyve ilçesine bağlı kasaba olarak kalmıştır. 27 Haziran 1987 tarihinde 3392 sayılı kanun ile ilçe olmuştur (Taraklı, 2003: 6 – 7).

Benzer Belgeler