• Sonuç bulunamadı

A. Taraflar

2. Tarafların İhtilafa Düşmesi

Abdullah b. Mes‘ûd (r.a.), Rasûlullah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Satıcı ile alıcı (akidden sonra) ihtilafa düşüp aralarında da delil olmadığı

zaman söz, mal sahibinin sözüdür. Ya da taraflar bedelleri geri verirler.”120

Başka bir rivayette “mal aynen durduğu zaman” ilavesi vardır.121

Bir diğer rivayette Ebû Vâil, İbn Mes‘ûd’un (r.a.) merfû olarak şunu söylediğini rivayet etmiştir: “Satıcı ile alıcı (akidden sonra) ihtilafa düşüp mal da

tüketilmiş olduğu zaman söz, satıcının sözüdür.”122

Diğer rivayette ise Ebû Ubeyde kendisine alışveriş yapmış iki kişinin geldiğini, birinin: “Şu kadara satın aldım.”, diğerinin de “Şu kadara sattım.” dediğini anlatmıştır. Devamında buna benzer bir olayın Abdullah b. Mes‘ûd’un da başına geldiğini ve onun şöyle dediğini söylemiştir: “Benzer bir olayda Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanındaydım.

O, satıcıya yemin ettirilmesini emretti. Sonra müşteri muhayyer bırakılır. İsterse malı alır, isterse bırakır.”123

118 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XV, 487. 119 Zehebî, Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ, VIII, 14.

120 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VII, 445; Ebû Dâvûd, “Buyû‘”, 74; Nesâî, “Buyû‘”, 82. 121 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VII, 446; İbn Mâce, “Ticârât”, 19.

122 Dârekutnî, es-Sünen, IV, 40.

Yukarıdaki hadisi farklı tarikleriyle ele alan Şevkânî hangisinin zayıf, hangisinin sahih olduğunu muteber hadis kitaplarından aktarmıştır. Çalışmanın temel gayesini aşacağı için hadislerin sıhhatiyle alakalı meselede ayrıntıya girilmeyecektir. Ancak burada değinilmesi gereken husus, Şevkânî’nin İbn Abdülber’den yaptığı nakildir. Zira İbn Abdülber’e göre yukarıda farklı tarikleri verilen hadis münkatı‘dır.124 Fakat o, fukahâ bu hadisi kabulle telakkî etmiş ve birçok furû hükmü

bu hadise dayandırmış olduğu için hadisin meşhur bir aslının var olduğu kanaatindedir.125 Hattâbî de benzer bir değerlendirme yaparak her ne kadar bu hadisin senedinde zayıflık bulunsa da fukahânın onu kabul etmesini, meşhur bir aslının varlığına delil saymıştır.126 Şevkânî’nin bu nakilleri yapması ve arkasından herhangi

bir itirazda bulunmaması, onun da bu görüşe katıldığı izlenimini vermektedir.127

Ancak Şevkânî’nin genel olarak mezheplere bakışı, hadise rağmen mezhep görüşlerinin tutarlı olamayacağını birçok yerde vurgulaması ve bunu salt taklit sayarak acımasızca eleştirmesi göz önüne alınırsa, onun bu usûlü gereği fukahâ kabulle telakkî etmiş olsa bile münkatı‘ bir rivayetle istidlal etmemesi ve aşağıda bahsedeceğimiz delil-yemin hadisiyle amel etmesi gerekirdi.

Hadiste tarafların anlaşmazlığa düştüğünden bahsedilmiş, ihtilaf konusu sükût geçilmiştir. Şevkânî’ye göre kelâmın bu şekilde sevk edilmesi, taraflar arasında çekişmenin yaşandığı tüm hususların hadisteki hükme dâhil olduğunu ifade eder. Semende, satılık malda veya bunlarla ilgili diğer konularda ya da akid şartlarında gerçekleşen ihtilaflar arasında fark gözetilmez. Hadisin bazı rivayetlerinde tarafların semende anlaşmazlığa düştüğünün açıkça belirtilmesi ise bu umumluğa aykırı değildir. Ayrıca ona göre satıcı ile alıcı arasında akde bağlı bir hususta çekişme olması hâlinde makbul sözün, satıcının sözü olduğuna yukarıdaki hadis delildir. Akdin feshi ve bedellerin iadesi konusunda anlaşırlarsa ilave bir şeye gerek yoktur. Ancak razı olmazlarsa yukarıdaki son rivayetin de delâletiyle satıcıdan yemin etmesi istenir. Zira

124 Münkatıʻ, senedin sahâbîden sonra gelen kısmında bir veya daha fazla râvisi atlanarak rivayet

edilen hadis, demektir. Bk. İbnü’s-Salâh, ʻUlûmü’l-hadîs, s. 57.

125 İbn Abdülber, et-Temhîd, XXIV, 290. 126 Hattâbî, Me‘âlimü’s-Sünen, III, 151. 127 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 254.

66

nizadan kurtuluşun çaresi ya karşılıklı olarak akdin feshi ya da satıcının yemin etmesidir.

Malın akid zamanından itibaren aynen duruyor olmasıyla telef edilmiş olması arasında Şevkânî’ye göre fark yoktur. O, yukarıdakiler içinde “mal aynen durduğu

zaman” ilavesinin bulunduğu rivayeti ihticâca elverişli bulmaz. Zira telef olduğu

zaman mal mislî ise mislini, kıyemî ise kıymetini ödemek suretiyle hâlâ akidden dönmek mümkündür.128 Nitekim Hattâbî de bu ilavenin naklinin sabit olmadığını,

sabit olsa bile tarafların ihtilafı genelde mal tüketilmeden gerçekleştiği için böyle söylenmiş olduğunu belirtir. Hattâbî’ye göre bunun delili, fukahânın çoğunun fâsid alışverişte hüküm açısından malın aynen duruyor olması ile telef edilmiş olması arasında fark görmemesidir. Şöyle ki, taraflar bedelde ihtilafa düşerlerse bu akdin sonu fesâddır. Çünkü yemin isteniyor ve akid kaldırılıyor. Bu durumda mal eğer aynen duruyorsa geri verilir, telef edilmişse kıymeti ödenir.129

Şevkânî’ye göre Hattâbî’nin dediği gibi olsa da bir kısım fukahâ bu iki durumu farklı değerlendirmiştir. İmâm-ı Âzam, İmam Mâlik ve İmam Ebû Yûsuf ile İmam Ahmed’den gelen bir rivayete göre mal müşterinin elinde iken telef olmuş ise söz, yemini ile birlikte müşterinin sözüdür.130 Ancak Hanefîlerden İmam Muhammed ile

İmam Şâfiî’ye ve İmam Ahmed’den gelen diğer rivayete göre ise tarafların her ikisinden de yemin istenir ve akid feshedilir.131 Şunu da eklemek gerekir ki, malın

aynen duruyor olmasıyla telef edilmiş olması arasında fark vardır: Birinci durumda akdin feshi mümkündür; ikincisinde fesih mümkün değildir ve tazminat ilkeleri geçerlidir. Zira bir meselede mal mislî ise misliyle, kıyemî ise kıymetiyle ödeme yapmaktan bahsediliyorsa orada tazminat var demektir.

Yukarıdaki hadiste her ne kadar tarafların anlaşmazlığı durumunda satıcının sözünün muteber olduğu hükme bağlanmışsa da, Şevkânî her türlü anlaşmazlıkta böyle hükmeden bir âlim bilmediğini belirtir. Aksine bunun, furû kitaplarda uzun uzadıya tartışıldığını söyler. Ona göre ulemânın bu tutumunun asıl sebebi, “Delil davacıya,

128 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 255. 129 Hattâbî, Me‘âlimü’s-Sünen, III, 150.

130 Serahsî, el-Mebsût, XIII, 29. İbn Abdülber, et-Temhîd, XXIV, 294; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI,

282.

yemin de davalıya düşer.” hadisidir.132 Çünkü bu hadis, davalı veya davacıdan

hangisinin satıcı ya da alıcı olduğuna dair bir bilgi içermez. Nitekim konu başlığındaki hadis de hangisinin davalı veya davacı olduğuna iltifat etmeksizin satıcının sözünü muteber saymakta ve satıcıdan yemin istemektedir. Buna göre iki hadis arasında bir açıdan umumluk, bir açıdan hususluk vardır. Şöyle ki, satıcı davalı olursa her ikisinden de aynı hüküm çıkar. Ancak davacı olması durumunda hadislerin aralarında muâraza olur. İş böyle olunca başka bir delile dayanarak aralarında tercihe gitmek gerekir.

Konuya yukarıdaki gibi yaklaşan Şevkânî, delil-yemin hadisinin farklı tariklerini sıralar, ancak muârazanın çözümünü belirtmez. Sadece hadisler arasında tercihe gitmek isteyenlerin, kendisinin vermiş olduğu bilgilerle bunu kolaylıkla yapabileceğini söyler ve daha kuvvetli olan delil-yemin hadisini tercih etmesi gerektiğini ima eder. Bununla birlikte makbul bir şekilde hadisleri uzlaştırabilecek birisi varsa bunun öncelikli olduğunu da ekler.133

Neylü’l-evtâr’da net bir tavır sergilemeyen Şevkânî, es-Seylü’l-cerrâr’da ise

iki hadis arasındaki teâruzun şu şekilde giderilmesi gerektiğini söyler: İki hadisin de ortak olduğu yerde, yani satıcının davalı olduğu yerde tercihe gerek yoktur. Ancak muârazanın olduğu yerde ise delil-yemin hadisi tercih edilmelidir. Çünkü ona göre

Sahîhayn ve diğer hadis kitaplarında farklı tariklerle rivayet edilen hadislerin tercih

edilmesi esastır. Şevkânî bu çözümü kabul eden okuyucunun, birçok âlimin içine düştüğü zorluktan kurtulacağını da ayrıca belirtir.134

Bu konu aslında muâmelâtla doğrudan ilgili değil, daha çok yargılama usulü ile alakalıdır. Ancak Şevkânî’nin takdim ettiği iki hadis arasındaki teâruz ve çözümü ile ilgili bir hususa değinmek yerinde olacaktır. Hanefî ulemâsından Şemsüleimme es- Serahsî bu konuda şöyle bir değerlendirmede bulunur: “Taraflar semende ihtilafa düşerlerse ve mal satıcının ya da müşterinin elinde duruyorsa istihsânen taraflara yemin ettirilir ve bedelleri iade ederler. Aslında kıyâsen müşterinin sözüne itibar edilmesi gerekirdi. Çünkü her ikisi de akdin varlığında ittifak etmiştir. Satıcı hakkından daha fazlasını iddia etmiş, müşteri ise bunu inkâr etmiştir. Bu nedenle

132 Buhârî, “Rehn”, 6; Müslim, “Akdiye”, 1. 133 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 256.

68

“Yemin inkâr edenedir.” hadisi gereğince söz, yemini ile birlikte müşterinin olmalıydı.

Ancak bu kıyas şu iki hadis sebebiyle terk edilmiştir: “Satıcı ile alıcı ihtilafa

düştüklerinde mal aynen duruyorsa söz, mal sahibinin sözüdür.” ve “Satıcı ile alıcı ihtilafa düştüklerinde her ikisi de yemin eder ve bedelleri geri verirler.” Nitekim bu

hadisler dolayısıyla kıyasa başvurulmaz.”135

Görüldüğü gibi Serahsî hadisler arasında teâruzdan bahsetmemiştir. Anlamca daha umûm olan delil-yemin hadisini temel ilke saymış ve buna göre daha husus bir durumu anlatan bu mesele ile ilgili hadislerle sınırlı bir şekilde amel etmiştir. Hâlbuki Şevkânî ileri sürdüğü teâruzu Neylü’l-evtâr’da çözüme kavuşturamamış, anlattığı hususlara dikkat eden bir araştırmacının bunu yapabileceğini söylemiştir. Şunu da belirtmeliyiz ki, kitabın birçok yerinde yaptığı gibi Şevkânî’den asıl beklenen, naslar arasındaki umumluk-hususluk ilişkisini göz önüne alarak âmmın hassa bina edilmesini savunmaktı. Ancak bunu hiç söz konusu etmemiştir.

Yukarıda anlattığımız üzere esasında hadisler arasında bir teâruz yoktur; aralarında bir açıdan umumluk, bir açıdan hususluk vardır. Bu, tercih yoluna gitmeye ihtiyaç bırakmadığı gibi Şevkânî’nin bahsettiği, taraflar arasında ortaya çıkan tüm anlaşmazlık durumlarında ulemânın neden satıcının sözünü muteber saymadığını anlamamızı sağlar. Çünkü taraflar arasında çıkan anlaşmazlık, semenin miktarında, vasfında olabileceği gibi muhayyerlik şartında, rehin veya kefil şartında olabilir. Hatta akdin aslında bile olabilir. Dikkat edilirse ilk söylediklerimizde bir akdin varlığı taraflarca kabul edilirken sonuncuda kabul edilmemektedir. Buna göre ihtilafın türü, hangi hadise dayanılarak hüküm verileceğinde etkili olmaktadır. Bazen âm olan delil- yemin hadisi ile, bazen de bizzat alışveriş taraflarının anlaşmazlığını konu edinen yukarıdaki hadisle istidlal edilmiştir.

Benzer Belgeler