• Sonuç bulunamadı

Hadislerde Taraflarla İlgili Yasaklayıcı Hükümler

A. Taraflar

1. Hadislerde Taraflarla İlgili Yasaklayıcı Hükümler

Büreyde’nin (r.a.) Hz. Peygamber’den (s.a.s.) rivayet ettiği: “Kim toplama

günlerinde üzümü elinde tutup sonra Yahudiye, Hristiyana veya içki yapan kişiye satarsa, bile bile ateşe girmiştir.”6 hadisiyle istidlal eden Şevkânî, içki üretene üzüm

satmanın haram olduğunu söylemiştir. Çünkü hadiste satıcı sert bir şekilde tehdit edilmektedir. Ona göre içki üretene üzüm satmak aslında ona yardım etmektir. Bu nedenle içinde masiyete yardım anlamı olan her satımı da Şevkânî buna kıyas ederek haram kabul eder.

5 Bk. İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 385; Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn, III, 159; Derdîr, eş-Şerhu’l-kebîr,

III, 2; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, V, 277.

Ancak o, hadiste geçen “elinde tutup” tabiri ile aynı hadisin başka bir rivayetinde geçen “içki yaptığı bilinen kişiye”7 ifadesine bakarak, satımın haram

olması için müşterinin üzümü içki yapmak maksadıyla satın aldığının bilinmesi gerektiğini söyler. Ayrıca bilginin kesin olmasını şart koşmaz, bu hususta zanla kesin bilginin aynı hükümde olduğunu savunur. Onu bu hükme götüren şey, hadiste Yahudi ve Hristiyana üzüm satma yasağının mutlak zikredilmesi; satın alma kasıtlarından bahsedilmemiş olmasıdır. Buna karşılık diğerlerinde “içki yapan” veya “yaptığı

bilinen” kayıtları bulunmaktadır. Nitekim bir Yahudi veya Hristiyanın üzüm aldığı

görülse, maksadının içki üretimi olduğu zannedilir. Şevkânî, bu çıkarımın yanında Ebû Ümâme’nin (r.a.) Rasûlullah’tan (s.a.s.) rivayet ettiği: “Şarkıcı câriyeleri satmayın,

satın almayın, onlara şarkı öğretmeyin. Onları alıp satmanızda bir hayır yoktur. Onlardan kazanılan para da haramdır.”8 anlamındaki hadisi, zannın kesin bilgi

yerinde olduğuna delil almıştır.

İçki üreten bir kişiye üzüm satmanın yasak oluşuna delil olarak el-Müntekâ’da iki hadis aktarılmıştır. Bunlardan biri, Enes’in (r.a.) şu sözüdür: “Rasulullâh (s.a.s.) içki hakkında on kişiye lânet etmiştir: Üzümü sıkana, başkasına sıktırana, içene, taşıyana, kendisine taşınana, ikram edene, satana, parasını yiyene, satın alana ve kendisi için satına alınana.”9 Diğeri ise İbn Ömer’in (r.a.) şu sözüdür: “İçki hakkında

on yönlü lânet vardır: İçkinin kendisi, içen, ikram eden, satan, satın alan, üzümü sıkan, başkasına sıktıran, taşıyan, kendisine taşınan ve parasını yiyen lânetlenmiştir.”10

Ancak Şevkânî bu istidlali doğru bulmaz. Çünkü bu hadislerde içki üretene üzüm veya benzeri şeyleri satmanın haram olduğuna değinilmemiştir. Hadislerde geçen “onu satan”, “onun parasını yiyen” gibi kelimelerden maksat, içkiyi satan ve içkinin parasını yiyen kişilere lânet etmektir. “Üzümü sıkan” ifadesinde de esasen “üzüm” kelimesi ism-i zahir olarak geçmemekte, zamir olarak geçmektedir. Şevkânî, zamirin lafzen

7 Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, VII, 423. 8 Tirmizî, “Buyû‘”, 51.

9 Tirmizî, “Buyû‘”, 59; İbn Mâce, “Eşribe”, 6. Hadisin Arapça metni şöyledir:

اهرصتعمو اهرصاع ةرشع رمخلا يف ملسو هيلع للها ىلص للها لوسر نعل هيلإ ةلومحملاو اهلماحو اهبراشو

.هل ةارتشملاو اهل يرتشملاو اهنمث لكآو اهعئابو اهيقاسو 10 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VIII, 405; Ebû Dâvûd, “Eşribe”, 2; İbn Mâce, “Eşribe”, 6.

44

“içki” kelimesine raci olduğunu, dolayısıyla hadisin zahirinde üzüm satmakla ilgili bir hükmün bulunmadığını belirtir.11

Bu meselede ilk olarak belirtmeliyiz ki, içki üretme kasdı olan bir kişiye üzüm satmanın câiz olmadığında fukahâ ittifak etmiştir. Şevkânî de aynı görüştedir. Ancak meselenin teferruatına inildiğinde ulemâ arasında ihtilaf olduğu ortaya çıkar. Burada Şevkânî, Şâfiî ve Hanbelî âlimleriyle hemfikir olarak müşterinin içki üreteceğinin zannedildiği durumda da satımın haram olduğu fikrine sahiptir.12

Diğer taraftan akdin haram olmasıyla birlikte sahih olup olmayacağına Şevkânî’nin değinmemiş olması bir eksikliktir. Şu kadarı söylenmelidir ki; Hanefî, Mâlikî ve Şâfiîlere göre akid sahih iken Hanbelîlere göre bâtıldır.13

Öte yandan Neylü’l-evtâr’da mebîin masiyet için satın alındığı zannedilen tüm durumlar için aynı hükmü söyleyen Şevkânî, es-Seylü’l-cerrâr adlı eserinde zannın gâlib olup olmamasını hükmen ayırmıştır. Orada zikrettiğine göre kişinin masiyet kasdıyla aldığı zann-ı gâlible biliniyorsa satım haram, sadece ihtimal varsa câizdir.14

Doğru olan bu ayrım, fukahânın hemen hepsi için müsellemdir ki; sadece ihtimale dayanarak bir hükme varılamaz.

Şevkânî’nin el-Müntekâ’da konunun delili olarak takdim edilen hadisle istidlal

etmemesi, iki açıdan eleştirilebilir. Birincisi, hadiste geçen

اهرصاع

kelimesi ile ilgilidir. Bu kelimeyi biz “üzümü sıkan” diye tercüme ettik. Buradaki

اه

zamirinin

رمخ

kelimesine raci olması mecazîdir. Çünkü üzüm sıkıldıktan sonra içki hâline gelir. Buna göre anlam, “sıkıldıktan sonra içki hâline gelecek olan üzüm” demek olur ki, Şevkânî’nin söylediğinin aksine hadiste üzüm satışı ile ilgili hükümler bulunabilir. İkincisi ise hadiste üzüm sıkana lânet edildiğine göre bu kişiye üzüm satmanın câiz olmayacağı da zımnen anlaşılabilir. Nitekim fukahâdan bir çoğu ilgili meselede bu hadisi delil saymaktadır.

11 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 52.

12 İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 317; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, II, 51.

13 İbn Rüşd, el-Beyân ve’t-tahsîl, IX, 395; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 317; Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn,

III, 78; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 710.

b. Piyasayı Bilmeyen Kişinin Aldatılması

Hadislerde yasaklanan iki mesele bu başlık altında incelenecektir. Bunlardan biri şehirlinin köylü namına satış yapması, diğeri pazara mal getirenleri yolda karşılayarak mallarını satın almaktır. Çalışmamızda bu iki meseleyi bir başlık altında toplamamızın nedeni, her ikisinde de malın fiyatını, piyasayı bilmeyen bir kişinin söz konusu olmasıdır.

(1) Şehirlinin Köylü Namına Satış Yapması

1) İbn Ömer (r.a.), Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şehirlinin köylü namına satış yapmasını yasakladığını söylemiştir.15

2) Câbir’den (r.a.) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Şehirli köylü namına satış yapmasın. İnsanları serbest bırakın, Allah

onları birbirinden rızıklandırsın.”16

3) Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Şehirlinin, ana baba bir kardeşi bile olsa köylü namına satış yapması bize yasaklandı.”17

4) İbn Abbas’tan (r.a.) aktarıldığına göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Pazara binekle gelenleri karşılamayın. Şehirli köylü namına satış yapmasın.” Bunu

aktaran İbn Abbas’a tâbiînden biri: “Şehirli köylü namına satış yapmasın, sözünün anlamı nedir?” diye sorunca o: “Ona simsar olmasın, demektir.” cevabını vermiştir.18

Bu konuda ilk olarak hadislerde geçen ve “Şehirli köylü namına satış

yapmasın.” şeklinde tercüme ettiğimiz

دابل رضاح عبي لا

ifadesinin ne anlama geldiğinden bahsetmek yerinde olacaktır. Bu cümle, şehirlinin köylüye bir mal satması şeklinde anlaşılabileceği gibi, şehirlinin köylü namına akid yapması şeklinde de anlaşılabilir. Çünkü

عاب

fiili, asıl anlamı olan “satmak” manasında kullanıldığında ya harf-i cer olmadan ya da “min” harf-i ceri ile kullanılır. Aynı anlama gelecek şekilde “lâm” harf-

15 Buhârî, “Buyû‘”, 69.

16 Müslim, “Buyû‘”, 20.

17 Buhârî, “Buyû‘”, 70; Müslim, “Buyû‘”, 21. Başka bir rivayette “Hz. Peygamber (s.a.s.) şehirlinin,

babası veya kardeşi bile olsa köylü namına satış yapmasını yasaklamıştır.” şeklinde geçmektedir. Bk. Ebû Dâvûd, “Buyû‘”, 47; Nesâî, “Buyû‘”, 17.

46

i ceri ile kullanıldığında bu harf zâiddir. Zâid olmadığında ise “tahsis” manası içereceği için “namına satış yapmak” anlamına gelir.19 Her ne kadar birinci anlama

hamledenler olsa da genel olarak fukahâ ikinci anlamı benimsemiştir.20 Hatta Haskefî

(v. 1088/1677) hadiste “lâm” harf-i cerinin kullanılmasını, bu anlamın daha doğru olduğuna delil saymıştır.21 Nitekim yukarıdaki rivayette İbn Abbas’ın, bu cümlenin

“onun namına satış yapmak” anlamında olduğunu söylemesi de bunu kuvvetlendirmektedir. Birinci anlama hamledenlere örnek olarak Kâsânî’yi (v. 587/1191) zikredebiliriz. Zira ona göre hadiste geçen ifadenin anlamı, “İnsan veya hayvan gıdasına sahip olan bir kişinin, malını sadece köylüye ve yüksek fiyattan satması”dır.22

Yukarıdaki hadisleri delil alan Şevkânî, şehirlinin köylü namına satış yapmasının câiz olmadığını söylemiştir. Ona göre köylünün, yabancı veya şehirlinin yakını olması bu hükmü değiştirmez. Aynı şekilde satışın fiyatların yükseldiği bir dönemde olup olmaması veya şehirlilerin o mala ihtiyaç duyup duymaması arasında fark yoktur. Ayrıca şehirlinin satışı bir defada gerçekleştirmesi ile parça parça yapması da benzer hükme sahiptir.

Şevkânî, namına satış yapılma yasağı bulunan kişinin sadece köylü olmadığı, fiyatları bilmeyen şehirlinin de bu anlamda köylü gibi olacağı görüşünü İbn Hacer’e dayandırmaktadır. Kitaptaki genel üslubu düşünüldüğünde aktardığı görüşün arkasından herhangi bir eleştiride bulunmadığına göre onun da bu görüşe katıldığı söylenebilir. Nitekim meselenin devamında yukarıdakinin aksine çarşıdaki fiyatları bilen köylülerden mal satın almanın ise hadisteki yasağın kapsamına girmeyeceğini belirtmektedir.23

Diğer bir husus, Şevkânî’nin bu konudaki görüşleriyle birebir örtüşen bir mezhep görüşü bulunmamaktadır. Sadece şehirli ile köylünün birbirinin yakını olması durumunda fukahâya göre de hükmün farklı olmayacağı söylenebilir. Nitekim

19 Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, XX, 365.

20 İbn Rüşd, el-Beyân ve’t-tahsîl, IX, 309; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 309; Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn,

III, 74; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, V, 223.

21 Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, V, 224. 22 Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VII, 165. 23 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 82.

fukâhânın bu konudaki görüşleri araştırıldığında, tarafların birbirinin yakını olması konusuna hiç değinmedikleri görülür. Zaten açık bir yasaklama olduğuna göre hüküm yakını da uzağı da kapsamaktadır.

Sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için mezhep görüşlerinden özetle bahsetmenin isabetli olacağı kanaatindeyiz. Şöyle ki, Hanefî ulemâsı bu akid sebebiyle şehir halkının zarar görmesi ihtimali olacağından yasağın kıtlık zamanlarıyla sınırlı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca mekruh olmakla birlikte akid genel olarak sahih kabul edilmiştir.24 Şevkânî, burada Hanefî mezhebinin görüşü olarak yasağın sadece

fiyatların yükseldiği dönemlerde söz konusu olacağını aktarmıştır. Kıtlık zamanında fiyatlar yükseleceğine göre Şevkânî’nin aktardığı görüşte bir problem yoktur.

Mâlikîlere göre de bu akid mekruhtur. Hadisteki yasak fiyatları bilmeyen köylüler içindir. Pazarlık yapmayı bilenlere satış yapmakta bir sakınca yoktur. Ancak köylüden mal satın almanın cevazı ile ilgili İmam Mâlik’ten iki farklı rivayet gelmiştir.25

Şâfiî âlimlerine göre ise bu akdin yasak olması için bazı şartlar vardır. Bunlar, köylünün peşin fiyatına satmak maksadıyda şehre mal getirmesi, bu malın şehirlilerin ihtiyaç duyduğu bir mal olması, malın hemen satımı ile piyasanın rahatlaması, şehirlinin bizzat talep ederek malı ona sattırmaması ve malı onun namına daha yüksek fiyattan taksit taksit satmayı teklif etmesidir. Şartlardan birisi bulunmazsa akid haram olmaz. Ayrıca bu şartları taşıyan bir akid, haram olsa da sahihtir.26

Hanbelî fakihler de Şâfiîlerle aynı görüşte olmakla birlikte onlar taksit taksit satma teklifini şart koşmazlar. Bununla beraber, akdin sıhhati ile ilgili İmam Ahmed’den farklı rivayetler gelmiştir. Bunlardan biri, bu akdin haramlığının İslâm’ın ilk yıllarına ait olduğudur. Diğer rivayette akid mekruh ve bâtıl, başka bir rivayette ise mekruh ve sahihtir. Ayrıca o, şehirlinin köylüye sadece mal satmasının yasak olduğunu, ondan bir mal satın almasının haram olmadığını söylemiştir.27

24 İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, V, 223. Ancak İbnü’l-Hümâm, mezhebin usulüne göre akdin fâsid

olması gerektiğini söyler. Bk. Fethu’l-Kadîr, VI, 438.

25 İbn Abdülber, el-İstizkâr, VI, 529. 26 Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, II, 49. 27 İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 309, 310.

48

İlgili meselede İbnü’l-Münzir’den de bir nakil yapan Şevkânî, fakihlerin çoğuna göre hadisteki yasağın tahrim ifade ettiğini söylemiştir. Ancak bu hüküm için şehirli olan satıcının gerçek fiyatı bilmesi, malın temel ihtiyaç maddesi olması ve köylünün şehirliye malı satmak için îcabda bulunmaması gerekir. Fakat Şevkânî cumhurun bu görüşünü tenkit eder. Çünkü ona göre hadisteki umumluğu bunlarla tahsis etmek bir delile dayanmayan mücerret bir çıkarımdır.28

Şevkânî’nin İbnü’l-Münzir’den naklettiği cumhurun görüşünü eleştirmesi, kanaatimizce pek isabetli değildir. Nitekim İbn Rüşd’ün (v. 520/1126) de belirttiği gibi hadisteki yasağın şehirlileri korumaya yönelik olduğunda ulemâ arasında ihtilaf yoktur.29 Onları bu görüşe sevkeden, Şevkânî’nin dediği gibi sadece bir çıkarım değil; aslında onun da başka bir hüküm için istidlal ettiği yukarıdaki hadiste geçen “İnsanları

serbest bırakın, Allah onları birbirinden rızıklandırsın.” cümlesidir. Bu ifadeyle Hz.

Peygamber konuyu rızka bağladığı için akdin konusunun, ihtiyaç duyulan bir mal olması hiç de uzak bir ihtimal değildir. Ayrıca şehirlinin fiyatı bilerek ve bizzat köylünün teklifi olmadan akde dâhil olması durumunda hem onu aldatacağı hem de yüksek fiyattan mal satarak şehir halkına zarar vereceği açıktır. Bu iki durum da başka naslarla yasaklanmıştır.

Atâ b. Ebû Rebâh, Mücâhid b. Cebr ve İmâm-ı Âzam’a göre şehirlinin köylü namına satış yapmasının mutlak olarak câiz olduğunu aktaran Şevkânî, bu görüşü de birkaç açıdan eleştirir. Bunlardan biri, onlara göre cevaza kaynaklık eden nasihat hadisleri30 ile ilgilidir. Ona göre nasihat hadisleri âmdır ve yukarıdaki hadislerle

tahsise uğramıştır. Dolayısıyla bu meselede nasihat hadisleri tek başına delil alınamaz. Şevkânî, bu iddiasına şu şekilde itiraz edilebilecegini söyler: “Nasihat hadisi ile bu konudaki hadisler arasında bir açıdan umumluk bir açıdan hususluk vardır. Zira şehirlinin köylü namına yaptığı her satış işlemi, içinde nasihat anlamı barındırmayabilir. Bu durumda haricî bir delille tercihe gidilmesi gerekir. Nitekim aralarında teâruz olan iki âm delilden birini tercih ederken de böyle bir yol izlenir.” Bu itiraza cevaben Şevkânî, bu konudaki hadislerde geçen satıştan maksadın, Şâri‘in

28 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 82.

29 İbn Rüşd, el-Beyân ve’t-tahsîl, IX, 309.

30 Bu anlamdaki hadisler için bk. Buhârî, “Buyû‘”, 68 (Muallak) (Sizden biriniz kardeşinden nasihat istediğinde, ona nasihat etsin.); Müslim, “Îmân”, 95 (Din nasihattir.).

ümmete beyan ettiği şer‘î satış olduğunu belirtir. İçinde aldatmanın olduğu akidler veya ribâ gibi helâl olmayan tasarruflar, şer‘î satışa dâhil olmaz. Binaenaleyh hadiste anlatılan şer‘î olmayan satış, bir açıdan daha umum olmayacağı için başka delil aramaya ihtiyaç kalmaz.31

İmâm-ı Âzam ve Atâ b. Ebû Rebâh’a dayandırdığı mutlak cevaz görüşünde Şevkânî’nin kastı kerâhetsiz cevâz ise bunun hatalı olduğu düşünülebilir. Zira İmâm-ı Âzam’a göre bu akid mutlak olarak câiz değil; mekruhtur. Atâ’dan da kerih gördüğünü düşündüren bir rivayet gelmiştir.32 Ancak asıl değinilmesi gereken konu, Şevkânî’nin

cevazın kaynağı olarak onlara dayandırdığı nasihat hadisi ile ilgilidir. Onun söylediğinin aksine biz, nasihat hadisinin burada delil olabileceği kanısındayız. Yukarıda belirttiğimiz gibi hadisteki yasağın illeti, âlimlerin hepsine göre belde halkına verilecek olan zarardır. Nasihat ise kişinin, yararına olduğu hususlarda Müslüman kardeşini aydınlatması demektir.33 Binaenaleyh zararlı bir şekilde onun namına satış yapmaması da bir tür nasihat olabilir. Sonuçta şehirlinin köylü namına satışını yasaklayan hadisler, bir tür nasihati ifade ettiği için nasihat hadisini tahsis etmez ve Şevkânî’nin kendi görüşü üzerine gelebileceğinden bahsettiği itiraz ve cevaba da gerek kalmaz. Ayrıca ilgili hadislerden birinde Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat nasihatten bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: “İnsanları serbest bırakın, birbirinden

faydalansınlar. Sizden biriniz kardeşinden nasihat istediğinde ona nasihat etsin.”34

Dolayısıyla konunun nasihatle ilgisi oldukça açıktır. Hatta Buhârî, bu mesele ile ilgili hadislerin bab başlığını “Şehirli köylü namına ücret almadan satış yapar mı? Ona yardım eder, nasihat eder mi?” şeklinde belirtmiştir.35

Şevkânî’ye göre şehirlinin köylü namına satışını mutlak olarak câiz görenlerin başka bir iddiası, ilgili hadislerin mensuh olmasıdır. Ancak o, nâsih delilin daha sonra

31 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 83.

32 İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, IV, 347. İbn Hacer ve Aynî, Atâ’dan gelen farklı anlama sahip iki

rivayete bakarak ona göre bu akdin tenzîhen mekruh olduğunu söylemiştir. Bk. Fethu’l-Bârî, V, 632; ʻUmdetü’l-kârî, XI, 281.

33 Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, s. 808. 34 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XIV, 193. 35 Buhârî, “Buyû‘”, 68.

50

vârid olduğu bilinirse nesih iddiasının doğru olabileceğini söyler. Fakat bu hususta bir naklin gelmediğini belirtir.36

İmâm-ı Âzam’a göre hadislerin mensuh olduğu iddiasına dair Hanefî kaynaklarında bir bilgi bulunmamakla birlikte, sadece bazı eserlerde “Ona göre mensuh olduğu rivayet edilmiştir.” gibi ibarelere rastlanılmaktadır.37 Kanaatimizce

nesih iddiası doğru değildir. Çünkü yukarıda da söz ettiğimiz gibi İmâm-ı Âzam bu akdi mekruh saymıştır ve Hanefî metin kitaplarının hemen hepsi hükmün kaynağı olarak bu hadisleri aktarmıştır.38

Şevkânî’nin eleştirdiği bir diğer husus, yukarıdaki âlimlerin meseleyi köylünün şehirliyi vekil kılmasına kıyas etmeleridir. Vekâlet câiz olduğuna göre bu akid de esas itibarıyla câiz olmalıdır. Ancak Şevkânî’ye göre bu kıyas, nasla çatışacağı için

fâsidü’l-itibardır.39 Zira şehirlinin köylü namına satışını yasaklayan hadisler, vekâlet

akdinin cevazına hükmeden delillerden mutlak olarak daha husustur. Bu durumda âm hassa bina edilir.40

Konunun başında söylediğimiz gibi esasen hadiste geçen Arapça terkip, “namına satış yapmak” anlamına geldiğine göre Şevkânî’nin eleştirilerinin yersiz olduğu söylenebilir. Ayrıca vekâletle ilgili naslar umum anlam ifade ettiği için âmmın hassa bina edilmesi de söz konusu değildir. Çünkü bu naslar normal şartlardan bahsetmektedir. Yukarıdaki hadisler ise şehirlileri korumak için vârid olduğuna göre her iki nasla da ayrı ayrı amel etmek gerekir.

Şehirlinin köylü namına satış yapmasını câiz görmeyen Şevkânî, satın almasının da câiz olmadığını belirtir. Ona göre senedinde zafiyet olsa da Enes b. Mâlik’ten (r.a.) rivayet edilen: “Şehirli köylü namına bey‘ yapmasın, deniliyor. Bey‘ birden fazla anlam içeren bir kelimedir. Bu cümle onun namına bir şey satmasın, onun namına bir şey satın almasın, anlamındadır.”41 sözü ile İbn Sîrîn’den gelen: “Enes b.

Mâlik’le karşılaştığımda ona: “Şehirli köylü namına bey‘ yapmasın, sözüyle siz onun

36 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 84. 37 Bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, V, 632.

38 Merginânî, el-Hidâye, II, 54; Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 26.

39 Kıyasın, nas veya icmâa muhalif olmasına fâsidü’l-itibâr denilir. Bk. İbn Emiru Hâc, et-Takrîr ve’t-tahbîr, III, 320.

40 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 84. 41 Ebû Dâvûd, “Buyû‘”, 47.

namına satışı da alışı da yasakladınız. Öyle değil mi?” dedim. O da: “Evet” dedi.”42

rivayeti bunun delilidir. Buna ek olarak yukarıdaki hadiste geçen “İnsanları serbest

bırakın, Allah onları birbirinden rızıklandırsın.” ifadesi ile de Şevkânî istidlal eder.

Nitekim Hz. Peygamber, hadisteki hükmün illeti olarak bu cümleye dikkat çekmiştir. Birbirinden rızıklanmak, fiyatları bilmeyen bir kişinin satımıyla gerçekleştiği gibi satın alımıyla da gerçekleşir. Ona göre bu hususta bir nas bulunmasa bile “bey‘” ve “şirâ” kelimelerinin müşterek lafız olması ve her ikisinin de sözlükte hem “satmak” hem de “satın almak” anlamına gelmesi, yukarıdaki hükme ulaşmak için yeterlidir. Müşterek lafız ile delâlet ettiği anlamların her birinin aynı anda kastedilmesi konusu, usul ilminde ihtilaflı bir meseledir. O, anlamlar birbirine zıt olmadıkça câiz olduğu görüşündedir.43

(2) Pazara Mal Getirenleri Yolda Karşılayarak Mallarını Satın Almak

1) İbn Mes‘ûd’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) satılık malları karşılamayı yasaklamıştır.44

2) Ebû Hureyre’den (r.a.) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) başka beldeden getirilen malları karşılamayı yasakladığı ve “Bir kişi böyle bir malı karşılar da satın alırsa, mal

sahibi pazara ulaştığında muhayyerdir.” buyurduğu rivayet edilmiştir.45

Bu konudaki ahkâma geçmeden önce hadislerde zikredilen ve “Başka beldeden getirilen malları karşılamayı yasaklamıştır.” şeklinde tercüme ettiğimiz

ىقلتي نأ ىهن

بلجلا

ifadesinin anlamından bahsetmenin uygun olacağı kanaatindeyiz. İbnü’l- Hümâm’ın (v. 861/1457) belirttiğine göre karşılama iki şekilde olabilir. Birincisi, pazara mal getirenleri karşılayıp mallarını satın almak ve bu malları şehirlilere yüksek fiyattan satmaktır. İkincisi pazara mal getirenler fiyatları bilmediği için onları karşılayıp mallarını ucuz fiyattan satın almaktır.46

42 Ebû Avâne, el-Müsned, XII, 149. 43 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 85.

44 Buhârî, “Buyû‘”, 64; Müslim, “Buyû‘”, 15. 45 Müslim, “Buyû‘”, 17.

52

Yukarıdaki hadislerle istidlal eden Şevkânî, başka yerden getirilen malları karşılamanın haram olduğunu benimsemiştir. Söz konusu akid Şevkânî’ye göre haram

Benzer Belgeler