• Sonuç bulunamadı

A. Taraflar

3. Şahitsiz Yapılan Alışveriş

Umâre b. Huzeyme’ye sahâbî olan amcasının anlattığına göre Hz. Peygamber (s.a.s.) bir bedeviden at satın almış ve parasını ödemek için kendisini takip etmesini istemişti. Rasûlullah (s.a.s.) hızlı yürümüş, bedevi ise geride kalmıştı. Birkaç kişi bedevinin önüne çıktı ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) o atı satın aldığını bilmeden at

hakkında onunla pazarlık yapmaya başladılar. Bedevi, Hz. Peygamber’e (s.a.s.): “Atı satın alacaksan al, yoksa ben onu satacağım.” diye seslendi. Nebî (s.a.s.) adamın sesini duyduğunda, “Yok, yok, onu ben senden satın almadım mı?” diye sordu. Adam: “Hayır, Allah’a and olsun ki, sana satmadım.” diye cevap verdi. Nebî (s.a.s.): “Aksine

gerçekten onu bana sattın.” deyince, adam: “O zaman şahit getir.” demeye başladı.

Bunun üzerine orada bulunan sahâbîlerden Huzeyme (r.a.): “Onu satın aldığına ben şahidim.” dedi. Rasûlullah (s.a.s.) Huzeyme’ye yönelerek: “(Orada olmadığın hâlde)

Nasıl şahitlik yapıyorsun?” diye sorunca o: “Seni tasdik ettiğim için.” diye cevap

verdi. Bu olay üzerine Hz. Peygamber, Huzeyme’nin tek başına şahitliğini iki kişinin şahitliği saydı.136

Hz. Peygamber’in satın aldığı atın parasını ödemek için adamdan kendisini takip etmesini istemesi, Şevkânî’ye göre kişinin yanında para olmadığı hâlde alışveriş yapmasının ve eve gidinceye kadar ödemeyi tehir etmesinin câiz olduğuna delildir.137

Vadeli alışverişin meşru olduğunda icmâ olduğu için Şevkânî’nin bu görüşü isabetlidir.138

Yukarıda alışveriş üzerine alışverişin hükümlerinden bahsetmiştik. Şevkânî daha önce kurulmuş olan akdi bilmedikleri için, sahâbenin at üzerinde yaptıkları pazarlığın bu kapsama girmediği görüşündedir. Çünkü bilgi, mükellefiyet şartıdır.

Şevkânî’ye göre bedevinin alışverişi inkâr ve bu hususa yemin etmesine orada bulunan bazı münâfıklar sebep olmuş ve ona alışverişin sahih olmadığını, bu yüzden satmadığına dair yemin etmesinde bir günah bulunmadığını söylemişlerdir. Sahâbî de münafık olduklarını bilmediği için sözlerine itibar etmiştir. Aksi hâlde onlara aldanmazdı. Sahâbîlerinin hâline yakışan bu olmakla birlikte, kalplerine iman sevgisi girmemiş olan kişilerden bu tarz fiillerin sâdır olmasına bir engel yoktur. Ayrıca o dönemde dünya sevgisi kendilerine tesir etmiş kişilerin var olması da inkâr edilemez. Hatta “İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, âhireti isteyenler de.”139 âyetinde olduğu gibi -Allah onları da bizi de bağışlasın.- bir grup sahâbî bu durumdaydı.140

136 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXXIX, 205; Ebû Dâvûd, “Akdiye”, 20; Nesâî, “Buyû‘”, 81. 137 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 97.

138 İbnü’l-Münzir, el-İcmâ‘, s. 134. 139 Âl-i İmrân, 3/152.

70

Bedevi ile ilgili aktardığı bilgi ve değerlendirmede Şevkânî’ye yöneltilecek bir eleştiri yoktur. Fakat bu olaydan hareketle sahâbe hakkında yaptığı genelleme düşündürücüdür. Zira delil aldığı âyet, uhud gazvesini ve malum olduğu üzere okçuların Hz. Peygamber’in emrine rağmen ganimetten pay alabilmek için yerlerini erken terk ettiklerini konu edinmektedir. “İçinizden dünyayı isteyenler de vardı.” kısmı da bu sahâbîleri anlatmaktadır. Âyetin devamında “Sonra Allah sizi sınamak

için onlardan geri çevirdi. (Bununla beraber) sizi muhakkak bağışladı da.”

denilmektedir.141 Ancak Şevkânî bunlardan hiç bahsetmemiş ve âyeti bağlamından kopararak, okuyucuyu da yanlış yönlendirerek sahâbenin genel olarak dünya peşinde koştuğu izlenimi vermiştir. Sahâbe peygamberler gibi masum değildir. Ama onların dini yayma konusundaki gayretleri, Hz. Peygamber’e tam ittibâları, ayrıca “Şüphesiz

sizin en hayırlınız, benim içinde bulunduğum asırdır.”142 hadisi düşünüldüğünde

saygıyla anılmaları gerekir.

Şevkânî, İmam Şâfiî’den naklen alışverişin şahitsiz akdedilmesinin câiz olduğunu; eğer akde şehâdet vâcip olsaydı Hz. Peygamber’in bedevi ile şahitsiz akid yapmayacağını söylemiştir. Ayrıca bununla ilgili olarak yine İmam Şâfiî’ye göre

“Alışveriş yaptığınız zaman şahit tutun.”143 emrinin de vücûb değil nedb ifade ettiğini

vurgulamıştır.144

Yukarıdaki âyetin delâlet ettiği hükümle ilgili olarak Şevkânî ulemâ arasında üç farklı görüş olduğunu söylemiştir. Ona göre Ebû Mûsâ el-Eş‘ârî, İbn Ömer, Saîd b. Müseyyeb, Câbir b. Zeyd, Mücâhid, Atâ, Şa‘bî ve Nehaî muhkem olan yukarıdaki âyette geçen emri vücûba hamletmiştir.145 Hatta Taberî alım ve satımda şahit tutmayı

bırakmanın helâl olmadığını, aksi hâlde Allah’ın kitabına muhalif olunacağını belirtmiş; Dahhâk’tan naklen satın alınan malın küçük veya büyük olmasına bakılmaksızın şahit tutmanın zorunluluk olduğunu söylemiştir.146 Zahirîlere göre de

hüküm böyledir.147

141 Detaylı bilgi için bk. Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, IX, 37; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, I, 185. 142 Buhârî, “Menâkıb”, 1; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 214.

143 Bakara, 2/282. 144 Şâfiî, el-Üm, III, 88.

145 Rivayetler için bk. İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, IV, 299. 146 Taberî, Câmiʻu’l-beyân, V, 110, 111.

Her ne kadar Şevkânî, yukarıda isimleri sayılan selef âlimlerin bu görüşte olduğunu söylemiş ve herhangi bir eklemede bulunmamışsa da Cessâs’a göre bu yanlış bir değerlendirmedir. Nitekim İbn Ömer’in, Atâ ve Nehaî’nin alışverişte şahit bulundurduğu rivayet edilmiş olsa da bu rivayette vücûb veya nedb hükmüne dair bir kayıt yoktur. Yine Ebû Mûsâ el-Eş‘ârî’den rivayet edilen “Üç kişi vardır ki, dua eder; ama duasına icâbet edilmez. Bunlardan biri, borcu olup da buna şahit tutmayan adamdır.” sözünde de vücûba bir işaret yoktur. Zira aynı yerde o “Ahlâkı kötü bir karısı olan ve onu boşamayan adam”ı da üç kişiden biri saymıştır. Hâlbuki böyle bir kadının boşanmasını vâcip gören olmamıştır. Ayrıca Cessâs’a göre fakihler arasında bu âyetin nedb hükmü içerdiğinde ihtilaf yoktur. Zira bu ümmetin halefi selefinden alışveriş ve borç akidlerini, şahit şartı olmadan aktarmıştır. Eğer vâcip olsaydı bunu mutlaka bize rivayet ederlerdi.148

İbnü’l-Arabî’den naklen149 Şevkânî, fukahânın çoğuna göre âyetteki emrin

nedb ifade ettiğini söylemiştir. Ona göre de doğrusu budur.150 İbnü’l-Arabî bu görüşün

Dahhâk hariç bütün âlimlerin görüşü olduğunu da eklemiştir. Ancak Kurtubî, İbnü’l- Arabî’nin bu bilgide isabetli olmadığını, Dahhâk’tan başkalarının da bu görüşte olduğunu söylemiştir.151 Fakat İbnü’l-Arabî’ye yöneltilen bu eleştirinin yersiz olduğu

düşünülebilir. Nitekim yukarıda zikredilen konu ile ilgili Cessâs’a ait olan yorumlara İbnü’l-Arabî’nin de katılmış olması muhtemeldir.

Şevkânî, bir kısım ulemâya göre ise bu âyetin, “Eğer birbirinize güvenirseniz

kendisine güvenilen kimse (borçlu) Rabbi olan Allah’tan korksun da emanetini (borcunu) tastam ödesin.”152 âyetiyle mensuh olduğunu söylemiştir.153 Her ne kadar

Şevkânî nesih iddiası ile ilgili bir değerlendirme yapmasa da bunun fakihler tarafından kabul görmediğini söylemeliyiz. Çünkü bu iki âyetten hangisinin daha sonra indiğine dair bilgi yoktur. Öyleyse ikisi de aynı durum için birlikte nâzil olmuş olmalıdır. Bir hükmün, yerleşmeden nesh edilmesi de mümkün olmayacağına göre hüküm açısından iki âyete de dayanmak gerekecektir. Bu dahi âyetteki emrin vücûb değil nedb için

148 Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 584. 149 İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 342. 150 Şevkânî, Neylü’l-evtâr, X, 100.

151 Kurtubî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, IV, 459. 152 Bakara, 2/283.

72

olduğunu gösterir.154 Ayrıca İbn Abbas’dan (r.a.) deyn âyetinin muhkem olduğu ve

hiçbir kısmının mensuh olmadığı rivayet edilmiştir.155

Bu konuda Şevkânî’nin değindiği bir başka husus, hadise göre gerektiğinde tek şahitle yetinilme meselesidir. Ebû Dâvûd, yukarıdaki hadisi, “Bir şahidin doğru söylediğini bilen hâkimin ona göre hükmetmesi câizdir.” bab başlığı altında zikretmiş;156 Buhârî de Mervan’ın İbn Ömer’in tek başına şahitliği ile hükmettiğini

söylemiştir.157 Bundan her ikisinin de bazı durumlarda tek şahitle yetinmeyi câiz

gördükleri anlaşılır. Ancak Şevkânî’nin belirttiğine göre cumhur bu görüşte değildir. Çünkü Buhârî’nin rivayetinde geçen İbn Ömer’in şahitliği esas itibarıyla şahitlik değil; ihbardır. Ayrıca yukarıdaki hadiste Hz. Peygamber bir kişinin şahitliği ile yetinmemiş, Huzeyme’nin şahitliğini iki kişinin şahitliği saymıştır. Buna ek olarak ilgili rivayette Hz. Peygamber’in aslında kendi bilgisiyle amel ettiği, Huzeyme’nin şehâdetinin ise bu hükmü kuvvetlendirme görevi gördüğü de söylenebilir. Hatta İbnü’t-Tin Hz. Peygamber’in Huzeyme’ye “Görmediğin şeye şahitlik yapma!” anlamında “Bir daha

yapma!” dediğini aktarmıştır.158

Şevkânî, bu hadise tutunan bir grup ehl-i bid‘ate göre doğrulukla tanınmış olan bir kişinin iddia etmiş olduğu her şeyde, onun lehine şahitlikte bulunmanın helâl olduğunu aktarmıştır. Fakat Şevkânî haklı olarak bu görüşü bâtıl saymıştır. Çünkü bırakın Hz. Peygamber’in dindeki konumuna başkasının denk olmasını, o konuma yakın olan bir kişi için bile bir Peygamber ile aynı hükümler söz konusu olamaz.159

Benzer Belgeler