• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2:TÜRKİYE’DE SİVİL TOPLUMUN GELİŞİMİ

2.1. Osmanlı İmparatorluğu’nda Sivil Toplum

2.1.2. Tanzimat Sonrası Sivil Toplum

2.1.2.1. Tanzimat Sonrası Döneminde Sivil Toplum

Modernleşme çabaları neticesinde 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Avrupa’da yetişen ve Batı’lı tarzda yeni açılan okullarda yetişmiş asker sivil bürokrasi arasından, merkezi yönetime muhalif bir hareket ortaya çıkmıştır. “Genç Osmanlılar” ismini alan bu hareketi, Ziya Paşa ve şair Namık Kemal gibi fikir adamları yönlendirmiştir. Genç Osmanlılar modernleşmenin, merkezi yönetim tarafından yalnızca askeri ve sivil yönetim yapısını değiştirmekle başarılı olamayacağını, değişikliklerin toplumsal katılımla desteklenmesi gerektiğini savunuyordu. Bu da, onlara göre; halkın yönetime katılmasını sağlayacak bir parlamenter yapı ve anayasayla olabilirdi. Genç Osmanlılar, Tanzimat reformcularını, yalnızca devleti ve kendi otoritelerini güçlendirmek için modernleşme hareketini benimsemelerinden dolayı, tutucu, hatta gerici olarak görmüşler; Batıcılıklarının yüzeysel olduğunu ileri sürmüşlerdir (Çimen ve Güven, 2007:10-15).

Osmanlı’da sivil toplum örgütlenmelerinin yoğunlaştığı dönem olarak 19. yüzyılın başlarından itibaren hareketlenen Batıya açılma dönemi kabul edilmektedir. Tanzimat Fermanının ilanından sonra ortaya çıkan yeni ekonomik-sosyal durum sonucunda Osmanlı kentlerinde ve toprak düzeninde modern anlamda burjuvazinin izlerine de rastlanmaktadır. Bu gelişmelerin neticesinde, azınlıklar ve ticaret ile uğraşanlar devlet karşısında özerklik sahibi olmuşlardır. Ticari kesimde meydana gelen bu değişim sonucunda, şehir yaşamında, Müslüman olmayan ve yabancıların başını çektiği bir grup tüccar, örgütlenme konusunda ön ayak olmuştur. Tanzimat sonrasında ortaya çıkan aydınlar ve yüksek bürokratlar ile küçük burjuvazinin, sivil toplum kurumlarının oluşturulmasındaki katkılarını göz ardı etmemek gerekir.

1860’lardan sonraki dönem, Osmanlı toplumunda farklı fikir akımlarının aydınlar arasında ilgi uyandırdığı, basın vasıtasıyla kamuoyu oluşturma ve siyasal muhalefet olgularının da ortaya çıktığı dönemdir. Bu tarihten itibaren yasal dayanağı olmamakla

beraber padişah tarafından verilen izin ile cemiyetler kurulmaya başlanmıştır. Dernekler aynı zamanda sarayın iznine bağlı olarak faaliyet gösterebilmiştir (Alkan, 1998:49-51).

Şinasi tarafından 1862 yılında kurulan ve daha sonra Namık Kemal ve Genç Osmanlıların devraldıkları Tasvir-i Efkâr isimli gazete Osmanlı aydınları arasında siyasî bilincin genişlemesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Aydınlar aracılığıyla liberal fikirler ülkeye taşınmaya, kamuoyu oluşturmaya ve Genç Osmanlıların bu muhalif hareketi halktan da destek görmeye başlamıştır. Bu nedenle Genç Osmanlılar hareketinin, Osmanlı yönetimine karşı sistematik, planlı ve muhalif, ilk sivil toplum hareketi olduğu söylenebilir (Çimen ve Güven, 2007:10-15).

1860’ların sonlarına doğru Osmanlı’da Batıdaki sivil toplum örgütlenmelerine benzer cemiyetlerin (derneklerin) ortaya çıkışı artmıştır. “İstanbul’da çıkan Neologos gazetesi 1870’lerin başlarında, yerli gazeteleri okuyan birinin neredeyse her gün yeni bir cemiyet ya da hayır derneğinin kurulduğunu gözlemleyebileceğini” yazıyordu. Bu gelişmeler, Batı benzeri sivil toplum örgütlerinin anayasal özgürlükler ve parlamenter temsil sisteminin gelişmesine paralel seyreden gelişim süreciyle benzerlik göstermektedir. Bu dönemde, “geleneksel tarikat toplulukları yanında Osmanlı ülkesinde en önemli ve görünüşte eski-özde yeni tüzel kişilik (kişi topluluğu) olarak Batı kökenli ve çeşitli Batı ülkelerinin sermayeleri arasındaki rekabeti yansıtır biçimde milli adlar taşıyan localara bölünmüş olarak Mason” örgütlerinin yayıldığını görmekteyiz. Daha sonraki dönemde de gizli siyasi dernekler legal derneklerden çok daha fazla sayıda kurulmuştur (Tosun, T. 2008:10-17).

Çaha, 19. yüzyılın Osmanlı’da sivil toplumu gelişimini ilgilendiren iki önemli özelliği olduğunu söyler. Bunlardan birincisi, hukuk, idare, ekonomi ve eğitim alanlarında yapılan reformlarla sivil toplum alanında sağlanan canlanma ve modernleşme hareketlerinin eseri olan yeni sivil toplum unsurlarının ortaya çıkışıdır. İkinci özellik ise, aslında Osmanlı’nın son dönemlerinde pozitif etkilerini hissettiren modernleşme çabalarının yarattığı yeni sivil toplum unsurlarından bazılarının, yukarıdan (Batı’dan)

Osmanlı 19. yüzyılda gerçekleşen hukuksal reformlarla birlikte farklı toplumsal kesimler için tekil bir yapının zeminini hazırlamıştır. Fakat Osmanlı’nın son dönemlerindeki sivil toplumun önemli bir unsuru olan ve hukuksal birlik esaslı reformların öncüsü konumundaki aydınlar, zamanla sivil topluma hükmetmeye başlayarak sivil toplumu engelleyecek politikalar üretmişlerdir. Bu sebeplerle on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı’sında hayat bulan modernleşme çabaları bir yandan mesleki ve ekonomik açıdan farklılaşmayı sağlayarak sivil topluma zemin hazırlarken, bir yandan da toplumsal yaşamın her alanına hükmeden elit politikaları ve bu politikaların ajanı olan aydınları üreterek zamanla diğer sivil toplum unsurlarını yok edecek bir süreci başlatmıştır (Çaha, 1997b:35).

19. yüzyılda yapılan modernleşme hareketleri neticesinde Osmanlı Devleti, sivil toplum-devlet ilişkisi konusunda apayrı bir gelişme kaydetti. Daha önceki dönemlerde Sultan, devletle milletin birliği prensibini esas alırken ve devlet bütün sivil toplum kurumlarını, kuşatıcı bir aygıt gibi geliştirerek bu birliği simgelerken, on dokuzuncu yüzyılda devletle toplumun amaçları arasında kesin bir ayrışmanın ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu durumu ortaya çıkaran da devletin itici gücü haline gelen bürokratik elitler olmuştur. Bu, öncülüğünü ilan etmiş kesimin elinde devlet, modernleşme aygıtı olarak telakki edilirken toplum, değişim alanı olarak kabul edilmiştir. Kendini modernleştirmenin sembolü olarak tanımlayan bu bürokratik elit kesimin elinde devlet, toplumu değiştirmenin öncü bir kurumu haline gelmiştir (Çaha, 2003:170).

Osmanlı devletinde bürokratik elitler tarafından uygulanmaya çalışılan modernleşme ve reform çabalarına karşı, sahip oldukları geleneksel rollerinden vazgeçmek istemeyen bazı toplumsal kesimlerde olmuştur. Modernleşme taraftarı olmayan karşıt grupların en önemli örneğini yeniçeriler oluşturmaktadır. Yeniçeri ayaklanmalarına zaman zaman destek veren ayanlar ve ulemanın da katılımıyla Osmanlı’da önemli bir sivil toplum gücü oluşmuş fakat bu direniş modernleşme hareketlerine engel olduğu gerekçesiyle bürokratik elitler, aydınlar tarafından bastırılarak arka plana atılmıştır. Bürokratik elit kesimin gücü karşısında oluşturulan sivil toplumsal güç gerilemiş ve Osmanlı tarihinden 1950’ye kadar geçen süre içinde bir daha ortaya çıkamamıştır. Sivil toplumsal gücün

gerileyişi ve sosyal hayattan çekilmesiyle beraber Osmanlı eski merkeziyetçi bürokratik yönetimine geri dönmüştür (Çaha, 2003:170-172).

Özetle, Osmanlı’da sivil toplumun gelişimi halkın kendi iç dinamikleriyle olmasa da, ilk kıpırdanışlarından bahsi geçen zamana kadarki modernleşme hareketleri tarafından tetiklerken iki önemli sonuç doğurmuştur; adım adım gelişen bir anayasal sistem ve devletçi, seçkin, entelektüel bürokrat kesimin ortaya çıkışı. Modernleşme çabalarının etkisi hukuksal alanda anayasal bir sistemi ortaya çıkaracak zemini hazırlamıştır. Sivil toplumun gelişmesine olanak sağlayan birçok düzenlemeye sahne olan Osmanlı devleti, 1808 Sened-i İttifak, Türk tarihinde demokratikleşmenin ilk adımı olarak kabul edilen 1839 Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı Hümayunu), azınlıklarla ilgili düzenlemelerin yapıldığı 1856 Islahat Fermanı ve 1839-1876 arasında yaşanan Tanzimat Dönemi’nde alınan kararlar ve yönetimde yapılacak değişikliklerle sivil topluma her geçen gün daha da genişleyen bir özgür alan yaratmaya başlamıştır (Çaha, 2003:174).