• Sonuç bulunamadı

AB Adaylık Statüsü Sonrası Sivil Toplumdaki Değişim

BÖLÜM 4: 2000 DÖNEMİ TÜRKİYE’DE SİVİL TOPLUMUN DÖNÜŞÜMÜ

4.1. Türkiye-AB İlişkileri Bağlamında Sivil Toplum

4.1.5. AB Adaylık Statüsü Sonrası Sivil Toplumdaki Değişim

Adaylık Statüsü sonrası sivil toplumdaki gelişmeleri izlemek için, iki ayrı tarihi, referans noktası olarak kabul edeceğiz. Birincisi, Adaylık Statüsünün verildiği 1999 yılının Aralık ayını yani Helsinki kararlarını. Verilerin güvenirliği açısından, bu çalışmada 1999 yılı sonu itibariyle ortaya çıkan rakamlar dikkate alınacaktır. İkinci tarih ise, Türkiye’ye müzakere tarihinin verildiği 2004 yılının Aralık ayıdır. Veriler, yine aynı gerekçeyle, 2004 yılı sonu itibariyle ele alınmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’deki sivil toplumun sayısal büyüklüğünü üç zaman periyodu içinde ele almak mümkün olacaktır. Birinci periyot, Helsinki kararının alınmasına kadar geçen uzun periyottur. Bu kararın verildiği tarihte Türkiye’de mevcut STK’ların sayısı tespit edilmelidir. İkincisi, Helsinki kararı ile 2004’teki müzakerelere başlama kararı arasındaki dönemdir. Bu kısa dönemdeki büyük sayısal artışa dikkat çekmek amaçlanmıştır. Üçüncüsü ise, 2004 sonundaki müzakerelere başlama kararından, bu araştırmanın yapıldığı tarihe kadar geçen zaman dilimidir. Yine kısa bir zaman dilimindeki sayısal gelişmeye dikkat çekmek, anlamlı sonuçlar ortaya koyabilir.

İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi’nden elde edilen resmi rakamlara göre, derneklerin sayılarındaki artış şu şekilde özetlenebilir: 1999 sonu itibariyle faal derneklerin sayısı 57286’dır. 2004 sonu itibariyle bu sayı 70115’e yükselmiştir. Aradaki 5 yıl içerisinde faal derneklerin sayısı 12829 adet artmıştır. Yaklaşık % 22’lik bir artış görülmektedir. 2004 yılının sonundan, 2012 yılına kadar, faal dernek sayısı 23725 artarak, 93840 sayısına ulaşmıştır. 2004 sonu ile 2012 arasında geçen yaklaşık 8 yıllık süre içinde, yaklaşık % 25’lik bir artış olmuştur (http://www.dernekler.gov.tr/ 16.02.2013).

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden alınan resmi verilere göre söz konusu dönemlerde vakıfların sayısında meydana gelen artış ise göreceli olarak oldukça düşük düzeyde

kalmıştır. Ancak, yine de bir artış eğilimi görülmektedir. 1999 sonunda 4471 yeni vakıf bulunurken, bu rakam 2004 yılı sonunda 4443’e, 2011 sonu itibariyle ise 4603 sayısına ulaşmıştır. Ancak, AB reformları sonucu yeni Vakıflar Kanunu’nun 2008 yılının Şubat ayı içinde çıkması vakıfları nicelik ve nitelik olarak geliştirme potansiyeli taşımaktadır. Bu araştırmada, derneklerin sayısındaki artışa daha fazla dikkat çekilecektir. Çünkü, Türkiye’deki STK’ların % 93,7’si derneklerden oluşmaktadır. Vakıfların oranı ise, % 3,7’dir (Arabacı, 2008. sayı 4:16-25). Dolayısıyla, derneklerin sayısı hakkındaki veriler, genel anlamda sivil toplumdaki gelişimi temsil edebilir.

Bu rakamlar, AB sürecinde alınan olumlu kararların, özellikle adaylık kararının, Türkiye’deki örgütlenme düzeyine ne kadar olumlu bir etki yaptığını göstermektedir. Elbette ki söz konusu zaman dilimlerinde, Türkiye’deki siyasal istikrar ortamının, ekonomik reformların ve ekonomideki iyileşmenin de bu gelişmelerde etkisi olmuştur. Ancak, bu araştırma AB sürecinde alınan kararın belirleyiciliğine dikkat çekmektedir. Çünkü, demokratikleşme, örgütlenme özgürlüğü gibi alanlarda yapılan reformların, siyasal istikrarın sağlanmasında ve ekonomideki olumlu gelişmelerdeki payı büyüktür. Söz konusu reformlar da büyük ölçüde AB’ye üyelik motivasyonuyla gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, AB süreci hayatî önem taşımaktadır (Arabacı, 2008: 16-25).

Coğrafi Dağılımdaki Değişim

2000 öncesi Türkiye’de yaşanan toplumsal ve ekonomik gelişmelere ile paralel olarak, STK’ların ezici bir çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde kurulmuşlardır. Ancak, AB süreci, Türkiye’nin farklı coğrafi bölgelerindeki ve illerindeki STK’ların sayısının artmasına yol açmıştır. AB ile olan ilişkilerin gelişmesi ve özellikle Kopenhag siyasi kriterlerine uyma yolunda yapılan reformlar, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmaya başlamıştır. Yapılan reformlar öncesinde siyasi veya ekonomik nedenlerle büyük şehirlerin dışındaki illerde sivil örgütlenme oranları düşüktü. Yapılan reformlar neticesinde farklı bölgelerde sivil örgütlenmede artış başlamıştır. Ayrıca, Helsinki kararı, katılım öncesi mali yardımların serbest

toplumun gelişimine yönelik hibe ve proje desteklerinin büyük ölçüde arttığı görülmüştür.

2004 yılında çıkan yeni Dernekler Kanunu, devletin birçok konudaki kontrolünü ve derneklerin ön izin alma zorunluluklarını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca, STK’ların yurtdışı ilişkiler geliştirme ve yurtdışından finansman elde etmeleri mümkün olmuştur. 2008 yılının Şubat ayında çıkan yeni Vakıflar Kanunu da AB’ye uyum sürecinde sivil toplumu güçlendirme potansiyeli taşımaktadır. Dolayısıyla, Helsinki kararının meydana getirdiği olumlu atmosfer ve reform süreci, farklı ideolojik kökenlere sahip STK’ların örgütlenmesine ve görünür hale gelmesine imkân vermiştir. Özellikle insan hakları gibi Türkiye’de hassas karşılanan konularda STK’lar devlet, belediye gibi kaynaklardan fon almak istememişlerdir. İş dünyası örgütleri de bu tür örgütleri fonlayarak, kendilerini siyasi bir riske atmak istememişlerdir. Bu şartlar altında birçok örgüt faaliyetlerini sürdürmek için yabancı kaynaklara yönelmiştir. Fakat, AB fonlarının kullanımı söz konusu değilken, yurtdışındaki farklı kaynaklardan finansman sağlama imkânı kısıtlıydı. Dolayısıyla, Helsinki kararı sonrasında, AB’den finansman elde edilmesi, STK’ların örgütsel bağımsızlıklarına olumlu katkı yapmıştır. AB sürecinin pozitif katkısı, Türkiye’nin her köşesinde çok çeşitli fikirlerin ve görüşlerin çiçek açmasına zemin hazırlamıştır. Çok çeşitli fikirleri temsil eden STK’lar siyasal sistemden hak ve özgürlük taleplerini dile getirme imkânı bulmuşlardır (Arabacı, 2008:16-25).

Helsinki kararları sonrası AB fonlardaki artış ile birlikte, farklı coğrafi bölgelerde bulunan ve bu karar öncesinde finansman sıkıntısı nedeniyle örgütlenemeyen yurttaşların –bazıları itibariyle sadece proje elde etmek amacıyla dahi olsa- çok sayıda STK çevresinde örgütlendiği ve faal olmayan STK’ların ise faaliyete geçtiği gözlenmiştir. Tarihsel olarak ileri gelen STK’ların ezici bir çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde kurulmuşlardı. Tarih Vakfı’nın yayınladığı rehberde, 1996 yılı itibariyle, Türkiye’deki STK’ların (Rehber’de yer alan) % 75’i İstanbul, Ankara ve İzmir’de yerleşik bulunmaktaydı. Yine aynı kuruluşun 2006 Rehberi’nde söz konusu illerde yerleşik olan ve Rehber’e alınan STK’ların oranı % 50’ye gerilemiştir. Dolayısıyla, Türkiye’nin diğer illerindeki STK’ların oranı % 25 oranında artmıştır. Ayrıca, Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın 2008 verilerine göre Türkiye’deki bütün

derneklerin sadece % 36,55’i İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunmaktadır. Dernekler Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre, Diyarbakır ilinde 2000 yılında 213 olan STK sayısı, 2007 yılı itibariyle 464’e yükselmiştir (Arabacı, 2008:16-25).

Şekil 1: Derneklerin Bölgelere Göre Dağılımı (%).Kaynak: (http://www.dernekler.gov.tr/ (16.02.2013))

Dernekler Dairesi Başkanlığının aralık 2012 güncellemeleri ile Bölgeler açısından bakıldığında en çok derneğin Marmara Bölgesi’nde faaliyet gösterdiği görülmektedir. Bununla birlikte İç Anadolu Bölgesi’nde dernek sayısı Marmara Bölgesinin hemen hemen yarısı olduğu halde bölgenin nüfusu baz alındığında dernekleşmenin Marmara Bölgesi’ne yakın olduğu gözlemlenmektedir. Yukarıdaki tabloda ülkemizdeki dernekleşmenin bölgeler arasındaki dağılımı yer almaktadır. Yukarıdaki verilerden de açıkça anlaşılacağı gibi, Türkiye’de büyük illerin dışında farklı bölgelerindeki örgütlenme eğilimi artmaktadır. Bu artışın nedenleri, AB süreci ile gelen reformlar, demokratikleşme çabaları, örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kalkması ve Helsinki kararları sonrası AB projeleri yoluyla sivil toplum örgütlerinin finansal kaynak sağlayabilmesinin doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Kısaca, 2000 sonrasında yaşanan gelişmeler ve özellikle AB süreci, Türkiye’deki sivil toplum örgütlenmesinin coğrafi dağılımını önemli ölçüde etkilemiştir.

kabiliyetinin artması gibi niceliksel değişimlerin en önemli sebeplerinin başında gelir. Özellikle AB adaylık statüsünün kazanılmasıyla ile birlikte STK’ların geçirdiği değişimlerin iki temel kaynaktan söz edilebilir. ilki, AB adaylık statüsünün kazanılmasıyla yapılan reformların, STK’ların örgütsel karakterini, hukuki statüsünü, finansal kaynaklarını şekillendirmesidir. İkinci temel etken ise, Helsinki kararları sonrası AB projeleri yoluyla sivil toplum örgütlerinin finansal kaynaklarının miktarının artması ve çeşitlenmesidir. Bu gelişmeler, sivil toplum örgütlerinin örgütsel kapasite ve organizasyon kabiliyetlerini olumlu yönde etkilemiştir (Bikmen ve Meydanoğlu, 2006:18).

Örgütsel Kapasite

TÜSEV’in 2008 yılında yaptırdığı araştırmaya göre, STK’ların AB sürecini, temel hak ve özgürlükler, STK fonları ve STK’lar arası işbirliği gibi açılardan bir hayat iksiri olarak gördükleri ortaya konulmuştur. (TÜSEV-CIVICUS Raporu, 2008; 11). TÜSEV’in 2006 yılında yaptırdığı başka bir araştırmaya göre ise, AB üyelik sürecinin Türkiye’deki sivil toplum örgütleri üzerinde büyük ölçüde olumlu etkisi bulunmaktadır. TÜSEV’in anketine göre, AB süreci Türkiye’deki STK’ların hukuksal çerçevesi ve demokrasinin teşvik edilmesi konularında % 81,9; finansal kapasitelerinin geliştirilmesinde % 58,1; devlet-sivil toplum diyaloğunda %54,3 ve sosyal hareketler için zemin oluşturmaları noktasında ise % 50 oranında kısmen ve yüksek düzeyde olumlu etkide bulunmuştur (Bikmen, Meydanoğlu, ve Diğerleri, 2006:18).