• Sonuç bulunamadı

I. Kavramsal Çerçeve

3. Cam Sanatı

3.1. Tanımı ve Tarihçesi

“Cam ısıtıldıkça akıcılık kazanan, soğudukça da sertleşen ve kırılabilen bir malzemedir” (Küçükerman, 1995, s.14).

Cam, geçmişi M.Ö 3000-2500’lere kadar uzanan Akdeniz çevresinde ortaya çıkıp gelişerek yaygınlaşan bir malzemedir. Tarih boyunca pek çok farklı yöntem geliştirilerek şekillendirilmiş, insanın günlük hayatının vazgeçilmez parçası olarak yerini korumuştur. Cam tarihi üzerinde yapılan değerlendirmeler camcılığın temel malzeme olan kum ve odunun bulunduğu her yerde, genel ilke olarak camcılık yayılmıştır (Küçükerman, 1991, s.78–83).

Geçmişten günümüze kadar, gerek bulunuş öyküsü gerekse ilk yapım aşaması ile merak uyandıran cam; hammaddeleri arasında silis, potas, soda ve kirecin bulunduğu dolayısıyla yapısının çok yalın olduğu bilinen, yüksek ısıda ergitilerek, şekillendirilip soğuduğunda aldığı biçimi koruyan tesadüfî atom sıralamasının olduğu kristal dizilişli bir malzemedir (Küçükerman, 1995, s.21). Cam örneği (Şekil no: 1’de) gösterilmiştir.

Şekil no:1 Cam örneği

Erken Roma İmparatorluk Çağı, M.S 1. yüzyıl. Buluntu yeri: Bodrum ( Özet, 1998, s.92) .

Fenike kıyılarına çıkan bazı tacirlerin yemek pişirirken tencerelerini oturttukları güherçile toprakları, yerdeki kumlarla karışmış ve ateşin etkisiyle ilk camın meydana gelmesine yol açmıştır. Aslında, MÖ.4000 yılından beri doğuda cam biliniyordu. Cam üfleme tekniği ise ilk olarak, Suriye de uygulandı. Mısırlılar beyaz veya renkli cam yapmayı ve cama biçim vermeyi biliyorlardı. Ölüleri cam tabutlar içine koymanın, mısırın güney ucunda yaşayan halklarla Asurluların ve İskender devri Yunanlılarının ortak bir adeti olduğu anlaşılıyor. Herodotos’a göre, surdaki Herakles tapınağı renkli camdan sütunlarla süslüydü. Pliniusa göre, Sayda camcıları camdan aynalar (tahminen arkalarına madenden sır çekilmiş) yapıyorlardı. Kutsal Kitabın çeşitli bölümlerinde de sözü edilen camı İbranilerde biliyordu. Theodosius devrinde İstanbul da, Firavun Sesostris tarafından yaptırılmış zümrüt yeşili camdan bir heykel vardı. Üstü papirüsle örülmüş şişeler veya ak nilüfer biçiminde sürahiler, o devir Mısır cam sanatını teknik yönden üstünlüğünü ve süsleme alanındaki yetkinliğini ortaya koyar (Meydan larausse,1992 s.563).

Bizans döneminde, altıncı yüzyıldan başlayarak, özellikle İstanbul da ve büyük olasılıkla Tekfur Sarayı ve Eğrikapı semtlerindeki imalathanelerde sürdürülen, gelişmiş bir cam üretiminin varlığına işaret etmiştir (Bayramoğlu, 1974,s.10-11).

Dokuzuncu yüzyılda ise, İstanbul da evlerin pencerelerinde taş ve alçı kayıtlar içine yerleştirilmiş renkli camlar bulunduğu ve bunların 8 ve 9. yüzyıllarda Emevi saraylarında kullanılan dikdörtgen ve üst kenarları kemerli ya da dairesel biçimli pencerelere benzer oldukları belirtilmiştir (Akt. Aslan, 2007, s:18).

Yukarıdakilere ekleyebileceğimiz diğer üç örnek iyi tanınan Saraçhane, Zeyrek Camii ve Kariye Camii buluntuları, Bizans döneminde İstanbul da ki pencere camı üretiminin miktarı ve kalitesi hakkındaki bilgileri çoğaltmaktadır. Saraçhane kazılarından, Fil gözü ve Levha camlarına ait parçalar yanı sıra, çok sayıda taştan pencere çerçevesi de bulunmuştur (Akt. Bakırer, 1990, s:140,142,204,206). Bu iki malzemenin yayana oluşları, taş kayıtları da anımsatan bu çerçevelere cam yerleştirildiğini düşündürebilir.

Amerika’da ilk cam 1609 yılında yapılmıştır. 19. yüzyılda cam üretimi, İngiltere’de en çok teşvik edilen konu olmuştur. Cam fırınlarında yakıt olarak odun yerine kömür kullanılması ilk olarak 1635 yılında Almanya’da başlamıştır. İlk levha cam üretimi 1688 yılında Fransa’da gerçekleşmiştir. İstanbul dışı örnekler Sart

buluntularla kısıtlıdır. Ancak, başka merkezlerde de cam üretimini kanıtlayacak örnekler olabileceği, fakat bunlar sistemli belgelenmedikleri için varlıklarının bilinmediği düşünülebilir. Hatta belki de, yukarıda örneklere dayanarak verilen altıncı yüzyıl tarihinin daha geriye götürülmesine olanak verecek buluntular henüz saptanmamıştır (Akt. Aslan, 2007,s.101).

Yerleşmiş medeniyetlerde gelişen cam sanatı ve endüstrisi, Anadolu Türklerine bakıldığında, Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya yerleşen Selçuklu Türkleriyle başladığı görülmektedir. Malazgirt zaferinden sonra Türkler, Anadolu’da cam eşyayı çeşitlendirerek bu sanayiyi geliştirmişlerdir. Anadolu camcılığının M.Ö XVI. yy sonlarından M.S XIX yüzyılın sonuna kadar uzanan yaklaşık 3500 yıllık gelişimine bakıldığı zaman Artuklular ve Selçuklular dönemine ait cami ve medrese gibi binalarda kullanılan ve şemsiye denilen cam çeşidinin oldukça meşhur olduğu görülmektedir. Selçuklularda fil gözü desen “rovzen” denilen cam işçiliğinin, günümüze kadar ulaşan eserlerden çok gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır (Özet, 1998, s.14).

Anadolu’da yapılan en erken dönemdeki kazı çalışmaları ve buluntuları arasında en erken yapıtlar “ Texas Üniversitesi” adına Sualtı Arkeoloji Enstitüsü tarafından Prof. Dr. George F. Bass ve daha sonra Dr. Cemal Pulak başkanlığında yapılan, “Kaş-Uluburun Batığı” kazısında bulunmuş cam külçelerdir. Bu külçeler bilinen en eski hammadde kaynaklarıdır. 1984 yılında başlayıp 1995 yılında biten kazılarda bulunmuş ve Geç Bronz Çağı’na M.Ö. 14. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen ve sayıları 150’yi aşan, kobalt mavisi, turkuvaz ve lavanta renklerindeki yuvarlak, yassı ham cam külçeler o çağda Suriye’den Ege’ye cam ticareti yapıldığını ispatlamıştır” (Özet, 1998, s.16).

Bursa, İznik ve Amasya gibi merkezlerde ki diğer erken Osmanlı çağı yapılarında bugün var olan nakışlı camların özgün olup olmadıkları konusundaki görüşler çelişkilidir. Osmanlı hamamlarında ışıklıkların ne zamandan beri cam fanuslarla örtüldükleri kesin olarak bilinmemekle beraber, bu konuda bazı görüşlerde belirtilmişti. İstanbul da, 15. yüzyılın ortalarında inşa edilen Mahmut Paşa Külliyesinin, 1466 yılında tamamlanan hamamının ve aynı tarihlerde Fatih külliyesindeki çifte hamamların sıcaklık kubbelerine, ilk inşaat dönemlerinde cam fanus yerleştirildi (Akt. Bakırer, 1990 s:113).

Osmanlı cam işleri ise, başlarda Selçukluların etkisi altında gelişmiş ve sonra kendi özgün tarzını meydana getirmiştir. Fetihten sonra; İstanbul, camcılığın önemli merkezi haline gelmiş ve cam sanayinde büyük gelişmeler olmuştur. 17. ve 18. yüzyılda İstanbul’da, Eğrikapı ve Tekfur Sarayı arasında ve de Bakırköy’de cam imalathanelerinin bulunduğu bu konuda yapılan araştırmalarla belirlenmiştir.

Günümüzde cam elde etmede genellikle aşağıda gösterilen karışımlar kullanılmaktadır (Riedel ve Küçükerman, 1985,s.24).

Normal cam: Kristal cam: %72 Silis %48 Silis

%15 Soda %24 Potas+ Soda %13 Kalker %28 Kurşun Oksit

Osmanlılarda cam sanatının gelişimi çeşitli kaynaklardan ve minyatürlerden izlenebilmektedir. Ancak ele geçen örneklerin yerli olup olmadığı kesinlikle bilinmemektedir. III Murat’ın oğlu Mehmet’in 1582 de yapılan sünnet anlatan Sur name-i Hümayun’da (Topkapı Sarayı müzesi kütüphanesi)çeşitli sanat dallarının yanında camgeran, cam fırınları başında çalışırken ve hazırladıkları eşyaları sergilerken gösterilmektedir. Yapısı günümüzdekilere benzerdir (Büyük Larousse, 1986, s.2135).

Cam sanatının Geleneksel Türk El Sanatları içinde önemli bir yerinin olduğu muhakkaktır. Yaklaşık 5000 yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan cam sanatı yüzyılla boyunca gerek günlük kullanımlarda gerekse süs eşyası olarak geniş bir yelpazede varlığını sürdürmektedir. Cam sanatının diğer sanatlar gibi çeşitli toplumların veya kültürlerin yapısını yansıtan kendine has özellikleri bulunmaktadır. Bu bağlamda camlar, kültür özelliklerini yansıtmaları nedeni ile önemli ifadelerden oluşan sembol olma niteliği taşımaktadırlar (Barışta, 1998,s.11).

Beyşehir Kubadabad sarayı ve Konya Alaeddin sarayında yapılan kazılarda Selçuklu Dönemi’ne ait cam örnekleri bulunmuştur. “Kubadabad kazılarında çeşitli eşyaya ait bol parçalar ele geçirilmiştir. Renksiz, kobalt mavisi, yeşil, bordo, sarı ince cam parçalarının tabak, vazo, kadeh, şişe gibi eşyaya ait olduğu anlaşılmaktadır. Kubadabad 1966 kazısında bulunan emaye tekniğiyle işlenmiş, Konya Müzesi 2162 envanter numaralı cam tabak, bu dönemden Anadolu topraklarından ele geçen tek

örnek olarak büyük önem taşır. Kitabeli olan tabakta Alâeddin Keykubat’ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in adı geçmektedir. Beyaz zemin üzerine altın yaldızla işlenmiştir (Barışta, 1998,s.19).

Camcılığımız, Ankara Halkevinin 1947’de ilk defa açtığı bir “ Türk Camcılığı Sergisi”nde topluca sergilenmiş, tarihçesi de küçük bir broşürde derli toplu bir şekilde anlatılmıştır. Kaynak gösterilmeden bu kılavuzda verilen bilgiler, daha sonra yayımlanmış genel ansiklopedilerde, Türk ve Meydan Larousse Ansiklopedilerinde de hemen hemen aynısı görülmektedir (Bayramoğlu, 1974, s.9).

19. yüzyılın 2. yarısında sanayi alanında birçok gelişme kaydedilir. ABD endüstriyel gücünün arışıyla bu alanda tanınmaya başlar. İngiltere ve Bohemya’nın yüzyıl ortalarındaki önderliğini yüzyıl sonuna doğru Fransa ele geçirir. Yaldızlama, kesme, traşlama, kopya-baskı ve yakma çok kullanılan tekniklerdir. “Burmese” , “Satin”, “Amberina” ve “Peach blow” gibi yeni cam tipleri görülmeye başlar, kalıba basma doruk noktasına ulaşır. Fransa da ki sanatsal çalışmalar 1870’lerde Eugene Rousseau ile Emile Galle’nin öncülüğünde gerçekleşir. 1890 da doğan Art Nouveau akımının tanınmış firmaları Fransa da Gale ve Daum, ABD’nde Louis Comford Tiffany, Avusturya’da Loetz’dür. Art Nouveau’dan sonra Art Deco Stili popüler olur. Bu akımın gelişiminde Rene Lalique ve Maurice Marinot’nun rolü büyüktür (Özgümüş, 2000, s.15).

Ayrıca mimaride duvarları tezyin etmek üzere tasvirlerde kullanılan küçük renkli camlardan yapılan cam mozaikler vardır. Cam mozaiklerin en eskisi İtalya “Revana” da kullanılmıştır. Bizde ise, Ayasofya içindeki duvarlar en güzel örneklerdendir. Türkler çini mozaik ve çini kaplama kullanıldığından bu stil pek benimsenmemiş, fakat bir nevi şeffaf cam mozaik demek olan nakışlı “Revzen”ler, daha önce belirttiğimiz gibi çok kullanılmıştır (Güney ve Güney, s.159).

19. yüzyılın sonlarına kadar hemen her çeşit cam eşya el işçiliği ile üretilirdi. Oysa bugün, bazı özel parçalar dışında, bütün cam işleri çok hızlı makinelerde seri üretimle yapılır. Ama her iki yöntemde de model tasarımı çok önemlidir. El işçiliğinde cam ustası modeli önceden tasarlamış olsa bile yapım sırasında değiştirebilir. Makine üretiminde ise model tasarımı mutlaka önceden yapılır ve üretim sırasında değiştirme şansı yoktur (Temel Britannica, s.115,116).

Benzer Belgeler